TARİHSİZLİK ÜZERİNE GİRİŞ
Binlerce yıllık tarihi geçmişe karşın Aleviler, kendi tarihlerine ne sahip olabildiler ne de yazabildiler. Tarihi, hükümler ve hükmedenler arasındaki kavgada, taraf olarak yaşadılar sadece. Gerçekleşen ve olmuş bitmiş olarak kabul gören Alevi geçmişi, bu temelde denilebilir ki, bir yenilgiler tarihidir. Yenilgili tarih, tarihi gerçekleyenlerin tarihi olarak kayda geçmiyor genellikle. Ya da yaşadıkları gibi geçmiyor. Hükmedip, hükümdar olanlar için yenilenler, yeryüzünün musibetleri, bela arayıp belasını bulan garabetler olarak anlam taşıyor ve öylece de tarihe geçiyorlar. Kuşkusuz bu hükmedenlerin tarihi oluyor ve hükmedenler kendilerini gerçekliyorlar bu tarih yazımında.
Bu anlamda, hiç kuşkusuz, herkes kendi tarihini yazıyor. Elbette ki tarih, herkesin tarihi oluyor ama herkesin de tarihi kendi keyfince gerçekleşmiyor. O günün verili tarihi toplumsal koşulları, yaşanan ve gerçekleşen tarihi belirliyor. Ona zemin hazırlıyor, şekillendiriyor ve sonuçlandırıyor. Sonuçta topluma kim egemen olmuşsa gerçekleşen tarihin yazımı, egemen olanın tarihi olarak kayda geçiyor. İşte bütün iblislik de bu noktadan sonra başlıyor. Tarih keyfince yaşanmıyor ama keyfince yazılabiliniyor ve buna bilim dilinde Resmi Tarih deniliyor.
Aleviler kendi tarihlerini yazamadılar, yazabildiklerine de sahip olamadılar. Bir kez düşürüldüler ya, ardından hep tökezlemeye başladılar. Peş peşe düştüler, düşkünleştiler. Kendi mekanlarında mekansızlaştılar. Gaspa, talana, yağmaya teşne oldular kendi makamlarında. Toplumsal hafızalarını kaybettiler, bellekleri silindi, sıfatsızlaştılar, kimliksizleştiler. Yenilgili olarak gerçekleşen tarihlerini, her düşürülmenin ardından gelen Alevi nesli, tıpkı bugünün Alevi nesli gibi, yenenlerin tarihlerinde yenenler, onları nasıl tanımış ve tanıtmış ise öyle öğrendiler. Kendi öz gerçeklerine her defasında biraz daha yabancılaşarak, yenenlerin tarihinde, boşuboşuna kendilerini bulmaya çalıştılar. Özellikle yenilgili tarihin belli bir evresinden sonra giderek katmerleşen bir yabancılaşmayla onlar, kendilerinden başka her şeye benzediler. Kendi mekan ve hanelerinden başka her mekan ve haneye taşındılar ama hiç kendi olamadılar. Aynayı yüzlerine tuttular, orada, Ali’yi Veli’yi gördüler. Oysa gördükleri kendilerinden başkası değildi ama böyle olduğunu algılayamadılar.
Hal böyle olunca, her şey hükmedenlerin insafına kalmış oluyor. İnsaf denilen vicdani olgu ise, hükmedenlerin çıkarlarından ayrı oluşmuyor. Bu yüzden de, Aleviler üzerinde, tarih boyunca, kim nasıl egemenlik kurmuş ise, tarihi kendisiyle başlatırken, o tarih yazımı içerisinde, egemenlik çıkarları neyi icabettiriyorsa Aleviliğe de o şekilde yer vermiştir. Bu nedenledir ki, bugün, egemen İslami tarih yazımında Alevilik, iktidar olanların çıkarınaysa; İslamın bir bölüğü, eğer çıkarına değilse; bu takdirde de din dışı, sapık bir inanç olarak görülebilmiştir. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyledir. İlginçtir, tarihi kökleri açısından ele alındığında Hristiyanlığın yaklaşımı da aynı olmuştur. Batılı sömürgecilerin çıkarları eğer öyle gerektiriyorsa, pekala Aleviler İslam öncesindeki Hristiyanlar olup, İslamdan sonra “biz Aleviyiz” diyenler olabilmektedir. Diğer yandan, kimi durumda Alevileri, çok kolayca Orta Asya steplerinde mekan tutmuş olarak görebileceğimiz gibi, resmi öğretilerin çıkarlarına ve işlerine uygun olarak kimi durumda Yahudiliğin bir devamı, hatta masonluğun bir uzantısı olarak da görülmektedir.
Bu yenilgili tarihten dolayı, hükmedenlerin tarih yazımında yer alan Aleviliği gerçek kimliği tanımanın ve tanıtmağa çalışmanın zorluğuna işarettir maksadımız. Bu girişe de bu yüzden ihtiyaç duyduk. Diğer yandan, yine bu tarih yazımından, iğneyle kuyu kazarcasına da olsa, Alevi gerçekliğinin hiç olmazsa bir bölümüne ulaşabilmemizin mümkün olabileceğine de işaret etmek istedik böylece. Kendi tarihlerini gerçekleyenler de bunu reddiye ile yola çıktılar. Tarihi Alevilik karşısında kendilerini gerçekleyenler de böyle yaptılar. Aleviliği reddettiler ve kendilerini gerçekleştirdiler. Bugün Alevilik eğer kendini gerçeklemek ve doğrulamak istiyorsa onun da başkaca yolu yoktur. O da bir ret ile yola çıkmak durumundadır. İnkarı inkar etmek. Reddi, reddetmek!...
Binlerce yıllık tarihi geçmişe karşın Aleviler, kendi tarihlerine ne sahip olabildiler ne de yazabildiler. Tarihi, hükümler ve hükmedenler arasındaki kavgada, taraf olarak yaşadılar sadece. Gerçekleşen ve olmuş bitmiş olarak kabul gören Alevi geçmişi, bu temelde denilebilir ki, bir yenilgiler tarihidir. Yenilgili tarih, tarihi gerçekleyenlerin tarihi olarak kayda geçmiyor genellikle. Ya da yaşadıkları gibi geçmiyor. Hükmedip, hükümdar olanlar için yenilenler, yeryüzünün musibetleri, bela arayıp belasını bulan garabetler olarak anlam taşıyor ve öylece de tarihe geçiyorlar. Kuşkusuz bu hükmedenlerin tarihi oluyor ve hükmedenler kendilerini gerçekliyorlar bu tarih yazımında.
Bu anlamda, hiç kuşkusuz, herkes kendi tarihini yazıyor. Elbette ki tarih, herkesin tarihi oluyor ama herkesin de tarihi kendi keyfince gerçekleşmiyor. O günün verili tarihi toplumsal koşulları, yaşanan ve gerçekleşen tarihi belirliyor. Ona zemin hazırlıyor, şekillendiriyor ve sonuçlandırıyor. Sonuçta topluma kim egemen olmuşsa gerçekleşen tarihin yazımı, egemen olanın tarihi olarak kayda geçiyor. İşte bütün iblislik de bu noktadan sonra başlıyor. Tarih keyfince yaşanmıyor ama keyfince yazılabiliniyor ve buna bilim dilinde Resmi Tarih deniliyor.
Aleviler kendi tarihlerini yazamadılar, yazabildiklerine de sahip olamadılar. Bir kez düşürüldüler ya, ardından hep tökezlemeye başladılar. Peş peşe düştüler, düşkünleştiler. Kendi mekanlarında mekansızlaştılar. Gaspa, talana, yağmaya teşne oldular kendi makamlarında. Toplumsal hafızalarını kaybettiler, bellekleri silindi, sıfatsızlaştılar, kimliksizleştiler. Yenilgili olarak gerçekleşen tarihlerini, her düşürülmenin ardından gelen Alevi nesli, tıpkı bugünün Alevi nesli gibi, yenenlerin tarihlerinde yenenler, onları nasıl tanımış ve tanıtmış ise öyle öğrendiler. Kendi öz gerçeklerine her defasında biraz daha yabancılaşarak, yenenlerin tarihinde, boşuboşuna kendilerini bulmaya çalıştılar. Özellikle yenilgili tarihin belli bir evresinden sonra giderek katmerleşen bir yabancılaşmayla onlar, kendilerinden başka her şeye benzediler. Kendi mekan ve hanelerinden başka her mekan ve haneye taşındılar ama hiç kendi olamadılar. Aynayı yüzlerine tuttular, orada, Ali’yi Veli’yi gördüler. Oysa gördükleri kendilerinden başkası değildi ama böyle olduğunu algılayamadılar.
Hal böyle olunca, her şey hükmedenlerin insafına kalmış oluyor. İnsaf denilen vicdani olgu ise, hükmedenlerin çıkarlarından ayrı oluşmuyor. Bu yüzden de, Aleviler üzerinde, tarih boyunca, kim nasıl egemenlik kurmuş ise, tarihi kendisiyle başlatırken, o tarih yazımı içerisinde, egemenlik çıkarları neyi icabettiriyorsa Aleviliğe de o şekilde yer vermiştir. Bu nedenledir ki, bugün, egemen İslami tarih yazımında Alevilik, iktidar olanların çıkarınaysa; İslamın bir bölüğü, eğer çıkarına değilse; bu takdirde de din dışı, sapık bir inanç olarak görülebilmiştir. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyledir. İlginçtir, tarihi kökleri açısından ele alındığında Hristiyanlığın yaklaşımı da aynı olmuştur. Batılı sömürgecilerin çıkarları eğer öyle gerektiriyorsa, pekala Aleviler İslam öncesindeki Hristiyanlar olup, İslamdan sonra “biz Aleviyiz” diyenler olabilmektedir. Diğer yandan, kimi durumda Alevileri, çok kolayca Orta Asya steplerinde mekan tutmuş olarak görebileceğimiz gibi, resmi öğretilerin çıkarlarına ve işlerine uygun olarak kimi durumda Yahudiliğin bir devamı, hatta masonluğun bir uzantısı olarak da görülmektedir.
Bu yenilgili tarihten dolayı, hükmedenlerin tarih yazımında yer alan Aleviliği gerçek kimliği tanımanın ve tanıtmağa çalışmanın zorluğuna işarettir maksadımız. Bu girişe de bu yüzden ihtiyaç duyduk. Diğer yandan, yine bu tarih yazımından, iğneyle kuyu kazarcasına da olsa, Alevi gerçekliğinin hiç olmazsa bir bölümüne ulaşabilmemizin mümkün olabileceğine de işaret etmek istedik böylece. Kendi tarihlerini gerçekleyenler de bunu reddiye ile yola çıktılar. Tarihi Alevilik karşısında kendilerini gerçekleyenler de böyle yaptılar. Aleviliği reddettiler ve kendilerini gerçekleştirdiler. Bugün Alevilik eğer kendini gerçeklemek ve doğrulamak istiyorsa onun da başkaca yolu yoktur. O da bir ret ile yola çıkmak durumundadır. İnkarı inkar etmek. Reddi, reddetmek!...