'Kartaliçe
Bayan Üye
Ortadoğu'da Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmalarında Tunus, Mısır, Libya liderleri bir bir düşerken 10 aydır 6 binden fazla kişinin yaşamını yitirdiği Suriye'de şiddetin boyutu giderek artıyor. Ölü sayısının günde ortalama 100'e dayandığı ülkede sürecin nereye gittiğini kestirmek güç. Muhalifler "Beşşar Esed gidecek, dönüş yok" derken Suriye yönetimi ise muhalefeti, "Eli silahlı terörist "olarak tanımlayarak sonuna kadar mücadele edeceğini vurguluyor.
Suriye'de şiddet giderek tırmanırken uluslararası kamuoyunun etkin bir rol oynamaması ülkedeki durumu kanlı ve karmaşık bir hale getiriyor. Arap Birliğinde, Irak ve Lübnan gibi ülkeler Esed yönetiminden yana tavır koyarken, başını Suudi Arabistan ve Katar'ın çektiği Körfez ülkeleri muhalefeti destekleyerek Esed'in görevini devretmesini istiyor.
Arap Birliği'nde Suriye konusunda derin fikir ayrılıklarının olduğu gözden kaçmıyor. Arap Birliği'nin bu hali ile Suriye konusunda aktif bir rol oynamasını beklemek güç. Zira Bu yönüyle de İran'ın tutumunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Irak'ta Şiilerin etkin olması için büyük bir çaba harcayan İran, Şii Hizbullah'ın olduğu Lübnan ile arasında önemli bir bağı oluşturan Suriye'de Beşşar Esed yönetiminin düşmesini istemiyor.
Ortadoğu'daki dengeler aslında 90'ların Körfez savaşında değişmeye başladı. Körfez Savaşı ve Saddam Hüseyin'in idam edilmesinin ardından Irak ile her alanda ilişkilerini geliştiren İran, nüfusun yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan Şiilere her türlü desteği sağlayarak Irak'ta önemli bir güç haline getirdi. Bu sayede askeri ve ekonomik alanda olduğu gibi siyasi alanda da Irak'ta büyük bir nüfuz sahibi oldu.
İran, ABD'nin çekilmesinin ardından da "Irak'ta artık ben varım" demeye başladı. ABD, Irak'ı işgal ederken en büyük desteği gördüğü Şiilere Irak'ın yönetimini devrederek ödüllendirmiş oldu. İran'ın da desteği ile Irak'ın yönetimini devralan (Kuzey Irak dışında) Şiiler, Irak'ı bir mezhep ülkesi haline getirmeye çalışıyor. Irak'ın Şii Başbakanı Nuri El Maliki ülkedeki etkinliğini artırmak amacıyla ilk olarak kendisine rakip gördüğü liderleri bertaraf etmeye çalışmakla işe başladı.
Nuri El Maliki, kendisine en güçlü rakip olan Irak Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi'yi terör olaylarına karışmakla suçlayarak tutuklama kararı çıkarttı. Maliki'nin bu hamlesi bölgede en çok Türkiye'den tepki gördü. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu girişimi kabul edilemez olarak değerlendirerek, Maliki'ye, Irak'ta mezhep kavgası çıkarmaması konusunda uyardı. Başbakan Erdoğan, mezhep kavgası içerisinde Irak'ta çatışma süreci başlatmaları durumunda, Türkiye'nin sessiz kalmayacağını net bir şekilde söyledi. Maliki ise, Erdoğan'ı gösterdiği tepki karşısında içişlerine karışmakla suçladı.
Irak'ta bu gelişmeler yaşanırken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da "Bölgede soğuk savaş çıkabilir" diyerek mezhep çatışmasını çıkarmak isteyenler olduğunu söyledi. Davutoğlu, bu kaygılarını paylaşmak ve çözüm üretmek amacıyla İran'a ziyarette bulundu. Davutoğlu, ziyaretinde Tahran yönetimine kaygılarını aktararak, bölgesel bir soğuk savaşı engellemekte kararlı olduklarını bildirdi. Davutoğlu Tahran'a bölgesel bir mezhep geriliminin tüm bir bölge için intihar olacağı mesajını verdi.
Türkiye aslında bölgede rüzgarı esen ancak bölgede kimsenin açıkça dillendirmediği mezhepsel bir gerilimin olduğunun farkında. Davutoğlu da bölgeyi mezhepsel bir soğuk savaşa çekmek isteyenlerin olduğunu ifade ederek diğer ülkelerin hissine bir nevi tercüman oldu. İran'ın bölgedeki planlarından oldukça tedirgin olan Körfez ülkeleri, Irak'ın kontrolünün büyük bir bölümünün Şiilere kalması ve İran'ın nüfuzuna girmiş olmasından oldukça rahatsız.
İran-Suriye-Lübnan üçlüsüne Irak'ın da eklenerek İran-Irak-Suriye–Lübnan dörtlüsünün olması bölge ülkelerinin endişelerini artırdı. Bu süreç en çok Katar ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği körfez ülkelerini endişelendiriyor. İran'ın "Şii hilali" ile yayılmacı planlarından endişe eden ve Körfez ülkeleri bin yıldır Sünni Arap ülkesi olan Irak'ı İran'a kaptırmanın hüsranını yaşıyor.
Bağdat'ı İran'ın kontrolüne girmesini engelleyemeyen Körfez ülkeleri, 10 aydır halk ayaklanmalarının sürdüğü ve nüfusunun yüzde 80'nin Sünni Müslümanların oluşturduğu Suriye'de Esed rejimini düşürerek rövanşı almaya çalışıyor. Bu şekilde, İran'ın oluşturmak istediği ve Lübnan'ı da içine alan Şii Hilalinin önemli halkasının önemli ölçüde kıracaklarını düşünüyor.
Suudi Arabistan'ın başını çektiği Körfez ülkeleri ayrıca İran'ın Hürmüz Boğazını kapatma tehdidi karşısında oluşacak petrol açığını karşılamayı taahhüt ederek, İran'a yönelik yaptırımlara destek veriyor. Böylece kendi derdine düşecek bir İran'ın Suriye konusuna daha fazla efor harcamayarak, Esed'in daha kolay bir şekilde düşeceği tahmin ediliyor.
Suriye'deki süreç ise her geçen gün çıkılmaz bir hal alıyor. Suriye yönetiminin Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi kararlarını reddetmesinin ardından Katar ve Suudi Arabistan Suriye dosyasını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne götürdü. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ve Katar Dışişleri Bakanı Hamad Bin Halife El Casim el Thani, Güvenlik Konseyi'nde yaptıkları konuşmada, BM Güvenlik Konseyi'nden Arap Birliği'nin ortaya koyduğu çözüme desteğin yanı sıra Suriye yönetimine ekonomik yaptırım uygulanmasını istedi. ABD, Fransa ve İngiltere'nin destek verdiği bu istek yine Rusya'nın engeline takılacak gibi görünüyor. Her ne kadar bu talep askeri operasyonun önünü açmayacağı garantisi verilse de Rusya veto hakkını kullanacağı sinyalini verdi. Rusya'nın Fas'ın hazırladığı ve Arap Birliği tarafından Güvenlik Konseyi'ne sunulacak planın Rusya tarafından veto edileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yapılan konuşmalarda Suriye'ye yönelik bir askeri operasyonun düşünülmediği vurgulanarak, ülkede olası mezhepsel ve iç savaş endişeleri dile getirildi. Zira ne Arap Birliği, ne Güvenlik Konseyi'nin bir çözüm bulamadığı Suriye'de süreç daha kanlı bir hal alıyor. Özgür Suriye Ordusu ile Suriye güvenlik güçleri arasında başkent Şam'ın banliyöleri başta olmak üzere, Humus, İdlib, Dera ve Hama gibi birçok kentte şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Suriye güvenlik güçleri Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolüne giren bölgeleri kurtarmak amacıyla başlattığı operasyonlarda tankların yanı sıra ağır silahlar kullanılıyor. Şiddetin boyutunun her gün arttığı ülkede günde ölü sayısı 100'e dayanırken şiddetin bir mezhep çatışmasına ve iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor.
Suriye'nin bölgede mezhepsel bir çatışmanın fitilini ateşlemesinden endişe edilmesi sebebiyle ne Türkiye ne de Arap Birliği, dışarıdan olası bir askeri müdahale istemiyor. Türkiye olası bir askeri müdahaleye karşı olduğunu ifade ederken yapılacak dış müdahalenin Arap Birliği ve BM' önderliğinde yapılması gerektiğini düşünüyor. Suriye'de yönetim karşıtı ayaklanmalarda 10 aylık sürede ölü sayısı 6 bini bulurken, ülkede akan kanın nasıl durdurulacağı ise merak ediliyor.
Esed rejiminin bir askeri operasyon olmadan devrilemeyeceği ise tartışmasız bir şekilde kabul edilirken, Arap Birliği, Türkiye, ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin Esed'in devam etmesinin mümkün olmadığını ifade etmesine rağmen nasıl yol izleneceği ise büyük bir soru işareti. Türkiye ve Körfez ülkelerinin önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyecekleri ise merak ediliyor.
Suriyeli muhalifler, İran ve Hizbullah'ı Suriye yönetimine destek vermekle suçlayarak aynı desteği, Türkiye ve Körfez ülkelerinden istiyor. Muhalifler, olası bir tampon bölge oluşturulması durumunda Suriye ordusunda çok büyük bir çözülmeler olacağını kaydediyor. Şu anda 10 -15 bin olduğu ifade edilen Özgür Suriye Ordusunun sayısının yüz binin üzerinde çıkacağı ifade ediliyor.
Muhalifler ağırlıklı olarak Lübnan üzerinden geldiği savunulan hafif silahlara ek olarak ağır silahlarla Suriye ordusuna karşı rahat bir şekilde mücadele vereceklerini söylüyor. Muhalifler bu şekilde dış müdahaleye gerek kalmadan Esed'i düşüreceklerine inanıyor. Şu an Lübnan üzerinden hafif silah aldıkları ifade edilen muhaliflere yönelik Katar ve Arabistan'ın önümüzdeki dönemde açıkça maddi ve silah desteğinde bulunabileceği değerlendirmeleri de yapılıyor.
Ağır silahlarla destekli ve şuan sayısı 15 binin üzerinde olan Özgür Suriye Ordusunun uçuşa kapalı bölge oluşturulması durumunda bu sayının 50-100 bini bulacağı ifade ediliyor. Aktivistler, Şam yönetiminin son olarak bir iç savaş kartını oynayarak süreci uzatma yoluna gidebileceğini kaydederek, önümüzdeki günlerde Suriye'de büyük çatışmaların yaşanacağını söylüyor.
Suriye'de şiddet giderek tırmanırken uluslararası kamuoyunun etkin bir rol oynamaması ülkedeki durumu kanlı ve karmaşık bir hale getiriyor. Arap Birliğinde, Irak ve Lübnan gibi ülkeler Esed yönetiminden yana tavır koyarken, başını Suudi Arabistan ve Katar'ın çektiği Körfez ülkeleri muhalefeti destekleyerek Esed'in görevini devretmesini istiyor.
Arap Birliği'nde Suriye konusunda derin fikir ayrılıklarının olduğu gözden kaçmıyor. Arap Birliği'nin bu hali ile Suriye konusunda aktif bir rol oynamasını beklemek güç. Zira Bu yönüyle de İran'ın tutumunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Irak'ta Şiilerin etkin olması için büyük bir çaba harcayan İran, Şii Hizbullah'ın olduğu Lübnan ile arasında önemli bir bağı oluşturan Suriye'de Beşşar Esed yönetiminin düşmesini istemiyor.
Ortadoğu'daki dengeler aslında 90'ların Körfez savaşında değişmeye başladı. Körfez Savaşı ve Saddam Hüseyin'in idam edilmesinin ardından Irak ile her alanda ilişkilerini geliştiren İran, nüfusun yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan Şiilere her türlü desteği sağlayarak Irak'ta önemli bir güç haline getirdi. Bu sayede askeri ve ekonomik alanda olduğu gibi siyasi alanda da Irak'ta büyük bir nüfuz sahibi oldu.
İran, ABD'nin çekilmesinin ardından da "Irak'ta artık ben varım" demeye başladı. ABD, Irak'ı işgal ederken en büyük desteği gördüğü Şiilere Irak'ın yönetimini devrederek ödüllendirmiş oldu. İran'ın da desteği ile Irak'ın yönetimini devralan (Kuzey Irak dışında) Şiiler, Irak'ı bir mezhep ülkesi haline getirmeye çalışıyor. Irak'ın Şii Başbakanı Nuri El Maliki ülkedeki etkinliğini artırmak amacıyla ilk olarak kendisine rakip gördüğü liderleri bertaraf etmeye çalışmakla işe başladı.
Nuri El Maliki, kendisine en güçlü rakip olan Irak Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi'yi terör olaylarına karışmakla suçlayarak tutuklama kararı çıkarttı. Maliki'nin bu hamlesi bölgede en çok Türkiye'den tepki gördü. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu girişimi kabul edilemez olarak değerlendirerek, Maliki'ye, Irak'ta mezhep kavgası çıkarmaması konusunda uyardı. Başbakan Erdoğan, mezhep kavgası içerisinde Irak'ta çatışma süreci başlatmaları durumunda, Türkiye'nin sessiz kalmayacağını net bir şekilde söyledi. Maliki ise, Erdoğan'ı gösterdiği tepki karşısında içişlerine karışmakla suçladı.
Irak'ta bu gelişmeler yaşanırken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da "Bölgede soğuk savaş çıkabilir" diyerek mezhep çatışmasını çıkarmak isteyenler olduğunu söyledi. Davutoğlu, bu kaygılarını paylaşmak ve çözüm üretmek amacıyla İran'a ziyarette bulundu. Davutoğlu, ziyaretinde Tahran yönetimine kaygılarını aktararak, bölgesel bir soğuk savaşı engellemekte kararlı olduklarını bildirdi. Davutoğlu Tahran'a bölgesel bir mezhep geriliminin tüm bir bölge için intihar olacağı mesajını verdi.
Türkiye aslında bölgede rüzgarı esen ancak bölgede kimsenin açıkça dillendirmediği mezhepsel bir gerilimin olduğunun farkında. Davutoğlu da bölgeyi mezhepsel bir soğuk savaşa çekmek isteyenlerin olduğunu ifade ederek diğer ülkelerin hissine bir nevi tercüman oldu. İran'ın bölgedeki planlarından oldukça tedirgin olan Körfez ülkeleri, Irak'ın kontrolünün büyük bir bölümünün Şiilere kalması ve İran'ın nüfuzuna girmiş olmasından oldukça rahatsız.
İran-Suriye-Lübnan üçlüsüne Irak'ın da eklenerek İran-Irak-Suriye–Lübnan dörtlüsünün olması bölge ülkelerinin endişelerini artırdı. Bu süreç en çok Katar ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği körfez ülkelerini endişelendiriyor. İran'ın "Şii hilali" ile yayılmacı planlarından endişe eden ve Körfez ülkeleri bin yıldır Sünni Arap ülkesi olan Irak'ı İran'a kaptırmanın hüsranını yaşıyor.
Bağdat'ı İran'ın kontrolüne girmesini engelleyemeyen Körfez ülkeleri, 10 aydır halk ayaklanmalarının sürdüğü ve nüfusunun yüzde 80'nin Sünni Müslümanların oluşturduğu Suriye'de Esed rejimini düşürerek rövanşı almaya çalışıyor. Bu şekilde, İran'ın oluşturmak istediği ve Lübnan'ı da içine alan Şii Hilalinin önemli halkasının önemli ölçüde kıracaklarını düşünüyor.
Suudi Arabistan'ın başını çektiği Körfez ülkeleri ayrıca İran'ın Hürmüz Boğazını kapatma tehdidi karşısında oluşacak petrol açığını karşılamayı taahhüt ederek, İran'a yönelik yaptırımlara destek veriyor. Böylece kendi derdine düşecek bir İran'ın Suriye konusuna daha fazla efor harcamayarak, Esed'in daha kolay bir şekilde düşeceği tahmin ediliyor.
Suriye'deki süreç ise her geçen gün çıkılmaz bir hal alıyor. Suriye yönetiminin Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi kararlarını reddetmesinin ardından Katar ve Suudi Arabistan Suriye dosyasını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne götürdü. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ve Katar Dışişleri Bakanı Hamad Bin Halife El Casim el Thani, Güvenlik Konseyi'nde yaptıkları konuşmada, BM Güvenlik Konseyi'nden Arap Birliği'nin ortaya koyduğu çözüme desteğin yanı sıra Suriye yönetimine ekonomik yaptırım uygulanmasını istedi. ABD, Fransa ve İngiltere'nin destek verdiği bu istek yine Rusya'nın engeline takılacak gibi görünüyor. Her ne kadar bu talep askeri operasyonun önünü açmayacağı garantisi verilse de Rusya veto hakkını kullanacağı sinyalini verdi. Rusya'nın Fas'ın hazırladığı ve Arap Birliği tarafından Güvenlik Konseyi'ne sunulacak planın Rusya tarafından veto edileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yapılan konuşmalarda Suriye'ye yönelik bir askeri operasyonun düşünülmediği vurgulanarak, ülkede olası mezhepsel ve iç savaş endişeleri dile getirildi. Zira ne Arap Birliği, ne Güvenlik Konseyi'nin bir çözüm bulamadığı Suriye'de süreç daha kanlı bir hal alıyor. Özgür Suriye Ordusu ile Suriye güvenlik güçleri arasında başkent Şam'ın banliyöleri başta olmak üzere, Humus, İdlib, Dera ve Hama gibi birçok kentte şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Suriye güvenlik güçleri Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolüne giren bölgeleri kurtarmak amacıyla başlattığı operasyonlarda tankların yanı sıra ağır silahlar kullanılıyor. Şiddetin boyutunun her gün arttığı ülkede günde ölü sayısı 100'e dayanırken şiddetin bir mezhep çatışmasına ve iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor.
Suriye'nin bölgede mezhepsel bir çatışmanın fitilini ateşlemesinden endişe edilmesi sebebiyle ne Türkiye ne de Arap Birliği, dışarıdan olası bir askeri müdahale istemiyor. Türkiye olası bir askeri müdahaleye karşı olduğunu ifade ederken yapılacak dış müdahalenin Arap Birliği ve BM' önderliğinde yapılması gerektiğini düşünüyor. Suriye'de yönetim karşıtı ayaklanmalarda 10 aylık sürede ölü sayısı 6 bini bulurken, ülkede akan kanın nasıl durdurulacağı ise merak ediliyor.
Esed rejiminin bir askeri operasyon olmadan devrilemeyeceği ise tartışmasız bir şekilde kabul edilirken, Arap Birliği, Türkiye, ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin Esed'in devam etmesinin mümkün olmadığını ifade etmesine rağmen nasıl yol izleneceği ise büyük bir soru işareti. Türkiye ve Körfez ülkelerinin önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyecekleri ise merak ediliyor.
Suriyeli muhalifler, İran ve Hizbullah'ı Suriye yönetimine destek vermekle suçlayarak aynı desteği, Türkiye ve Körfez ülkelerinden istiyor. Muhalifler, olası bir tampon bölge oluşturulması durumunda Suriye ordusunda çok büyük bir çözülmeler olacağını kaydediyor. Şu anda 10 -15 bin olduğu ifade edilen Özgür Suriye Ordusunun sayısının yüz binin üzerinde çıkacağı ifade ediliyor.
Muhalifler ağırlıklı olarak Lübnan üzerinden geldiği savunulan hafif silahlara ek olarak ağır silahlarla Suriye ordusuna karşı rahat bir şekilde mücadele vereceklerini söylüyor. Muhalifler bu şekilde dış müdahaleye gerek kalmadan Esed'i düşüreceklerine inanıyor. Şu an Lübnan üzerinden hafif silah aldıkları ifade edilen muhaliflere yönelik Katar ve Arabistan'ın önümüzdeki dönemde açıkça maddi ve silah desteğinde bulunabileceği değerlendirmeleri de yapılıyor.
Ağır silahlarla destekli ve şuan sayısı 15 binin üzerinde olan Özgür Suriye Ordusunun uçuşa kapalı bölge oluşturulması durumunda bu sayının 50-100 bini bulacağı ifade ediliyor. Aktivistler, Şam yönetiminin son olarak bir iç savaş kartını oynayarak süreci uzatma yoluna gidebileceğini kaydederek, önümüzdeki günlerde Suriye'de büyük çatışmaların yaşanacağını söylüyor.