p0nip0n
Bayan Üye
Mevsim kıştı... Kar yine, Türkçe’de kendisine en çok yakışan ikilemeyle, lapa lapa yağıyodu... Ben Kadıköy’deydim... Havuzun ordaydım... Bekliyodum... O da saat ikide gelecekti... Altı yolun altısı da bembeyazdı... Ne tuhaf... Her seferinde, acaba gerçekten altı tane yol var mı, diye tereddüt edip sayardım... Yine saydım... Eksilen yol yoktu!.. Onu bekliyodum... Altı yoldan, birinden çıkıp gelecekti... Ve yine masalarında gaz lambası ışıltısı olan, o kafeye gidicektik... İlkokul birinici sınıfta bıraktığım *****lığım aklıma geldi... Öğretmenimiz sormuştı: Havanın soğuk olduğunu nasıl anlarız çocuklar? Kaldırdığım parmakla, konuşmaya hak kazanmıştım... Ve sınıfta hep telaşlı kalkardı parmaklar, sık sık duyulan “ğ’si yutulmuş öğretmenim sesleriyle ahenk içinde... Örrtttmenimm... Örrttrmennnimm... Cevabım şuydu: Ağzımızla hoh yaparız, eğer duman çıkarsa hava soğuktur!.. Demek ki hava soğuktu... Ağzımdan duman çıkıyodu şimdi de... Gülümsedim... Saat buçuğunu da peşine takıp iki olmuştu... Ama o yoktu... Gelmedi... Gelmiycekti de... Sümükleri dünden kurumuş bi çingene çocuğu “cebine koyulan rüşvetin” sevinciyle karla yarışır beyazlıkta bi zarf getirdi... Muhtemelen “Şurdaki adama ver” öğüdü sık sık tekrar edilmişti... Ve beni bi yerlerden görüyodu belliki... “Şurdaki adamlığımı” daha fazla uzatmadan zarfı açtım... Ayrılığın da aşka dahil olduğunu yazan, iğreti bi şarkı cümlesi karşıladı beni... Sonra ben sustum... Kadıköy sustu... Altıyol, Bahariye sustu... Ben yine Altıyol’u saydım... Birrr... İkiiii... Üççç... Dörrrttt... Beşşş... Altııı... Hepsi tastamam yerindeydi... Peki ben? Ben nerdeydim?..