Şükrü Saraçoğlu ABD Ajanıydı.Fenerbahçe RumLarın-Galatasaray Masonların-Beşiktaş Kuvayi Milliyenindi

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
15_d.jpg


II. Dünya Harbi sırasında İstanbul'da casuslar savaşı yaşanıyordu. Devrin
Başbakanı Amerikalılar'a casusluk yapıyordu. Bunu bir tek Cumhurbaşkanı
İnönü biliyordu


ARDA USKAN / 27 Eylül 2010, Pazartesi - 18:54

BAŞLARKEN

İstanbul... Dünyanın en görkemli ama aynı zamanda en esrarengiz kentlerinden
biri. Bu yazı dizimizde, yazar-araştırmacı Aytunç Altındal ile birlikte, binlerce yıllık
sırları içinde barındıran bu yaşlı kentin, geçmişten bugüne kıskançlıkla kendisine
sakladığı sırlarını gün ışığına çıkartacağız. Daha doğrusu bu gizemli yolculukta
Altındal bize rehber olacak, biz de sizler için Bizans döneminden bu yana kimi
zaman efsanelerin, kimi zaman üzeri hiç açılmamış gerçeklerin izini süreceğiz.

Mesela; 'nın üzerindeki manyetik alanlardan, kentin altından akan gizli bir nehrin
karanlık sularına birlikte gireceğiz. Çemberlitaş'ın altını kaldırıp bakacağız,
gerçekten İsa'nın haçı ve kutsal kase orada mı gizli? Uzaydan gelen kozmik
taşlarla insanların kaderlerini değiştiren Elmas Hanım'ın, Samatya'daki şimdi artık
yıkılıp gitmiş ahşap evini birlikte ziyaret edeceğiz. İstanbul mezarlıklarında
yetişen Mandrake adlı bitki ile yapılan ölümcül kara büyülerin izini süreceğiz.
Mısır'dan kaçırılıp, Fransa'daki mumya yiyicilerine götürülen 2 bin yıllık bir
mumyanın, İstanbul'daki garip öyküsünü öğreneceğiz... Ve tabii dünyanın en
gizli örgütlerinden Gül ve Haç'ın İstanbul'daki gizemlerini de... Kısaca, geçmişten
bugüne kurulan bu sırlar köprüsünde heyecanlı günler bizi bekliyor. Bu arada
küçük bir notumuz var okura; Bu söyleşi, dostlukları çok eskilere dayanan iki
arkadaşın sohbeti aynı zamanda. Bu yüzden 'samimiyetine dokunmadan'
yayınlıyoruz.

Yazı dizimizin ilk iki gününü, Şehri İstanbul'un casusluk öykülerine ayırdık. Öykü
dediğimize bakmayın, Aytunç Altındal, Türkiye'de ilk kez TAKVİM'de yayınlanacak
bomba gibi bir gerçeği açıklıyor! (A.U)

* * *

ARDA USKAN- Sevgili Aytunç, bütün dünyanın bildiği gibi İstanbul gerçekten
yüzyılları kapsayan gizemleri içeriyor. İstersen biz önce en somut olanından,
İstanbul'da yaşanmış casuslar savaşından başlayalım. Yanılmıyorsam bu
topraklar hala bu savaşlara tanıklık ediyor.

AYTUNÇ ALTINDAL-
Evet, Türkler'in Anadolu'da ilk örgütlenmeye başladıkları
günlerden beri varlar... Soğuk savaş yıllarında ise Türkiye'den en az 10 bin
casus ve ajan gelmiş geçmiş...

Peki bilinen ilk casuslar kimler? Bunlar özellikle Fransız ve Cenevizli casuslar...
Anadolu'yu baştan aşağı dolaşmış bu adamlar. Belgeleri ise ilk kez 2005 yılında
Fransa'da yayınlandı. Bilinen ilk casus Fransız Şövalye tarikatları adına çalışan
Jean le Jaune diye biri. Sarı Jan diye anılan bir casus bu. Düşün, yıl 1332...

O zaman Anadolu ne durumda? O zaman Anadolu 'Natolia' diye anılıyor. Henüz
Anatolia bile değil. Natolia taşra demek. Bizans'ın taşrası... Bizanslılar, Türkler,
Selçuklular birlikte yaşıyorlar. Bu Sarı Jan Anadolu'ya geldiği zaman Kuran
okuyabilecek kadar iyi Arapça biliyor. Türkçe konuşup, Türk kıyafetleri giyiyor.
Kimse yabancı olduğunu anlayamıyor. Böylesine iyi yetirilmişler yani.

Yani bizim bu 'yol geçen hanı' durumumuz çok eskilere dayanıyor. Öyle...
Anadolu topraklarında bunlar her zaman faaliyette bulunmuşlar. İlginç olan
gelenlerin hepsinin yüksek eğitimden geçmiş olması ve Müslümanlar'dan ayırt
edilememesi. O zamanki şartları düşünsene...

Peki daha sonra... Önce sırada I. Dünya Savaşı dönemi var.

İstanbul ve çevresinde çok önemli casusluk faaliyetleri oluyor. Gelenlerden en
ünlüsü Sidney Reily diye bir adam. Yahudi asıllı, inanılmaz maceraperest biri. O
günkü standartlara göre gelmiş geçmiş en büyük ajan bu. Hatta Ian Fleming'in,
James Bond'u yaratırken bu ajandan ilham alarak yazdığı söylenir. Sidney Reily
ayrıca, meşhur Yavuz zırhlısı olayını yönlendirmek için özel çalışmalar yapmış biri.

17_d.jpg


Yavuz ve Midilli zırhlılarını, I. Dünya Savaşı sırasında Almanlar bize
vermişler galiba...
Evet ama bir şartları var. Bu zırhlılar ile Karadeniz'e çıkıp Rus
donanmasını bombalayacağız! Enver Paşa'nın emriyle bu iki gemi Karadeniz'e
açılacak ama içinde Almanlar var, bombalayacak olan onlar. Sonra malum, onlar
Ruslar'ı bombaladılar ve dolayısıyla savaşa biz de girmiş olduk.


18_d.jpg


Bizim James Bond Sidney'in rolü ne? Adam İngiltere'nin bu işler için gönderdiği
ajan! İngilizler anlaşmanın yapılmasını istemiyor.

Reily kendini İstanbul'da Rum asıllı tüccar Nico olarak tanıtıyor. İsmini hep
değiştiriyor zaten.

Türkler'in bu iki zırhlıyı almalarına engel olmaya çalışıyor. Bolşevik ihtilalinden
hemen sonra da Lenin'i öldürmek için Moskova'ya gidiyor, fakat orada
kayboluyor. Ondan sonra da izine rastlanmıyor.

Gerçekten roman kahramanı gibi... Hem de nasıl? Mesela birçok kadınla evlenip
boşanıyor, yakışıklı bir adam ve evlendiği kadınlar bile bunun kim olduğunu
bilmiyorlar.

Çok büyük paralar kazanıp kumar, kadın ve uyuşturucuya harcıyor. Bir keresinde
İngiltere'de zengin yaşlı bir adamın genç karısını baştan çıkarıyor. Adam kalp
krizinden ölünce, kadınla evleniyor. Kocayı öldüren de bu. Adamın ölüm
raporlarını, kendisini doktor olarak gösterip yine kendi imzalıyor. Meğer yaşlı
adamı zehirlemiş.

Sonra kadınla evlenip paralara konuyor. Böyle bir adam işte. Artık senaryosunu
yazmaya başlayabilirsin.

Başladım bile Reily'yi de sen oynarsın artık. Peki sonra... Geliyoruz II. ikinci
dünya savaşına... O dönem dünyanın en ünlü casusları hem İstanbul'da hem
Ankara'da cirit atıyorlar. Üstelik bunlar en üst düzey casuslar.

06_d.jpg


Hazretler bu kez hangi amaçla geliyorlar? Çünkü Türkiye II. Dünya Savaşı'na
girip girmemek konusunda kararsız. Girmek istemiyor aslında. Bir tek Başbakan
Refik Saydam savaşa girmekten yana. Ajanları yollayanlar Almanya ve İngiltere.
Bir de o arada İstanbul'da bir Yahudi teşkilatı var. Onlar da Yahudiler'i
kurtarmaya ve Filistin'e yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunlar aslında I.Dünya Savaşı
sırasında İstanbul'da kurulmuş spor kulüpleri... Mesela bugün Hapoel Hayfa
diyoruz, o zamanki adı Hapoel İstanbul. Mesela ünlü Ajax Takımı'nın kurulduğu
ilk yer de İstanbul. Bunlar hep Yahudilerin kurduğu teşkilatlar. Spor kulübü
kisvesi altında çalışıyorlar.

24_d.jpg


Spor tesisleri ve casusluk... Vay be! Evet, bizim Beşiktaş Kulübü de öyledir.
Beşiktaş önce Jimnastik Kulübü olarak kuruluyor, aslında Anadolu'ya silah
kaçırıyorlar. Benim babam da o teşkilatın içindeymiş. 1920-21 yıllarında hem
Beşiktaş'ta futbol oynamış, kaptanıymış hem de Haysiyet Divanı Başkanı'ydı.
Cavit Altındal... Ama esas işleri Anadolu'ya silah götürmekmiş.

Beşiktaş onun için Kuvayi Milliye'nin takımıdır.

Eee... Bizim Galatasaray ne takımı oluyor? O Mason takımı. Fenerbahçe de
kopil takımıdır. Rum kopilleri takımı...

26_d.jpg


Vallahi öldürürler seni... Yok canım ben bunu televizyonda da söyledim. Zaten
adamlarının stadının ismi 'Papazın Çayırı'. Şimdi II. Dünya Savaşı'nda İstanbul'da
başka kimler de var ona bakalım. Ludwig Moyzich mesela. O da Alman SS
casusu. Knetchbull Hügesen ise hem İngiliz Büyükelçisi hem de Malta Şövalyeleri
ve Saint George Şövalyeleri tarikatı üyesi. Sene 1939-1945 arası. Elçinin bir
yardımcısı var, Arnavut asıllı bir Türk vatandaşı. Kod adı; Çiçero...

27_d.jpg


O meşhur Çiçero? Evet. Şimdi bu Çiçero, İngiltere Büyükelçisi Knetchbull
Hügesen'den İngiltere'ye ait bütün gizli belgeleri çalıyor ve Almanya'ya satıyor.

Düşünsene adam onun yardımcısı...

Casusun hakkından casus gelir... Aynen. İngiliz casusunun asistanı Çiçero.
Almanlar'ın casusu aslında. Almanlar Çiçero'ya bunun karşılığında 500 bin mark
ödeyecekler. Ödüyorlar ama sahte mark olarak. Sonunda Çiçero, Fransa'da
kapıcılık yaparak beş parasız ölüyor. Bu arada bir de Frankfurther Algemeine
gazetesi adına gönderilen Alman gazeteciler var. Bunlar 'uyuyan ajan' olarak
Türkiye'ye sokuluyor.

Buraya yerleşiyorlar. Şayet savaş kaybedilirse ondan sonrasında neler
yapılacağını planlayacaklar. Geldikleri yıl 1943.

Savaş bitmeden 2 yıl önce... O sırada Almanların Türkiye için gizli bir projesi var.
Bu projenin kod adı; Gertrude. Bu proje çerçevesinde Almanlar bizi sanat ve
kültür aracılığı ile etkileyecek ve Alman hayranlığını yayacaklar. O günlerde en
ünlü besteciler, yazarlar, ressamlar getiriliyor Türkiye'ye. Ve bu organizasyonun
Türkiye ayağında ise birinin adı geçiyor; Zeki Ülkütay.

Organizatör yani... Dahası... Sanki ortada Zeki Ülkütay diye birisi varmış ve bu
adam dünyaca ünlü herkesle ahbap, herkesi tanıyor, bütün işleri o ayarlıyor.
Almanlar adına çalıştığı söyleniyor. Ama gerçekte Zeki Ülkütay diye bir şahıs yok!
Hiçbir zaman da bulunamıyor zaten ve kim olduğu bir sır olarak kalıyor. Şimdi
yıllar sonra Alman Deuche Bank'ın gizli belgeleri, hesapları yayınlandı. Onlara
bakıyorum...

28_d.jpg


Hocam Deuche Bank'ın gizli belgesinden sana ne? Neden bakıyorsun?

Önemli. Bak oradan ne çıktı! Uzun yıllar sonra 1999 senesinde İsrail, Türkiye'den
savaş tazminatı istedi. Dediler ki, 'Siz, II. dünya savaşı sırasında Almanlar'a krom
sattınız. Satmasaydınız Almanlar savaşa devam edemeyecekti, dolayısıyla savaş
daha erken bitecekti ve bu kadar Yahudi ölmeyecekti! Daha önemlisi, Almanlar
sizden aldıkları krom karşılığında, size Yahudiler'den gasp ettikleri altınlarla
ödeme yapmışlardır!'

23_d.jpg


Şu 'Alman altınları söylentisi' bu herhalde...
Bu altın hikayesi Türkiye'nin önüne
getirildiği dönem, 2003 yılı ve Ecevit'in hükümet olduğu dönem. Dışişleri Bakanı
da Şükrü Sina Gürel.

Şükrü Bey bunu araştırmak için bir grup oluşturdu. İlber Ortaylı, ben ve büyükelçi
Nuri Bey... Biz üçümüz bu tazminattan kurtarabilmek için belgeleri araştıracağız.
İsrail 625 milyar dolar istiyor bu arada. Alman bizden krom almış, karşılığını
ödemiş. Bizi ne ilgilendirir bu Alman altını mıdır, Yahudi altını mıdır, değil mi? Bu
nedenle o araştırma sonunda Deuche Bank belgelerine baktım. 'Zeki' ismini
biliyordum, bu isme orada rastlayınca bağlantıyı kurdum. İşte o belgelerdeki kişi
Zeki Ülkütay'dı. Yaklaşık 1600 Napolyon altını onun adına bankada kayıtlı. Ama
paralar adamın değil. Alman istihbaratı tarafından Türkiye'ye ödenmesi için
uydurulan bir isimden ibaretti bizim Zeki Ülkütay efendi. Hayali bir kişi yaratılmış
ve ödemeler yapılmıştı. Ben bunu 2000 senesinde gördüm ama savaştan sonra
bir tek altın bile çekilmemiş. Sadece kayıtlarda duruyor.

07_d.jpg


Ve casusluk olayları yavaş yavaş günümüze doğru geliyor... Henüz gelmiyor.
Daha 1941'lerdeyiz çünkü... O günlerde Türkiye ile Almanya arasında bir
saldırmazlık paktı imzalanıyor. Ama bu anlaşmayı isteyen Stalin. O zaman Hitler
ile savaşta değil, işbirliği halindeler. Bu anlaşma, bizim Başbakan Refik Saydam
döneminde imzalanıyor. Malum İsmet Paşa Cumhurbaşkanı, diyor ki "Biz
Almanlar'la her zaman dostuz, onlara saldırmayız." İlginç bir şey oluyor ve Refik
Saydam ölüyor... Ki bu da ilginçtir, yerine Başbakan olarak Şükrü Saraçoğlu
geçiyor. Bak önemli bir şey anlatıyorum, Türkiye tarihinde ilk kez sen yazmış
olacaksın...

04_d.jpg


Vay canına, tüylerim diken diken oldu...
Daha saçların dikilecek haberin yok. O
günlerde Amerikan gizli servisi, İsviçre'de konuşlanmış. Çünkü tarafsız bölge. Ve
servisin başındaki şahsın ismi de Allen Dulles. O dönemde CIA yok, eski adı OSS
ve başında da Allen Dulles bulunuyor. Bunun bir erkek kardeşi var; John Foster
Dulles.

29_d.jpg


Sonra ABD dışişleri bakanı oluyor...
Öyle, ağabeyi Allen Dulles aynı zamanda
bankacı ve hukukçu...

30_d.jpg


Casusun da Ağababası... Daha da öte. Dinle... Allen Dulles, İsviçre'den
İstanbul'a geliyor ve bir istihbarat ağı kuruyor.

Elemanları, bütün casusluk teşkilatları gibi kod adlarıyla çalışıyorlar. Türkiye'ye
de bir kod veriliyor. Türkiye'nin kodu: Yellow, yani sarı... Türkiye demiyorlar
yazışmalarda sadece 'yellow' diyorlar. Bir de, çok ünlü bir Türk yöneticiye kod
verilmiş, o da; 'Harem' Yazışmalarda Harem kod adlı birisi var Türkiye'de yani.
Yellow'un sorumlusu Harem diye geçiyor adam...

05_d.jpg


02_d.jpg
Şükrü Saracoğlu, ünlü Time dergisinin 12 Temmuz 1943’te yayınlanan sayısına kapak olmuştu.

Peki kimmiş Harem? Başbakan Şükrü Saraçoğlu... Başbakanın ta kendisi. Bu ilk
kez sizde yayınlanacak! İnönü cumhurbaşkanı, Saraçoğlu başbakan o dönemde.
"Sarı'dan -yani Haremden- gelen bilgiye göre..." diyor ABD kaynakları.

Saraçoğlu bir yandan da Amerikalılar'a bilgi veriyor. Elbette. Bunu da bir tek
İnönü biliyor. Şimdi Almanlar'la bir anlaşa yaptı ya, bakıyorlar savaş başka türlü
gidiyor, Amerikalılar da Pearl Harour baskınından sonra girmiş savaşa... İster
misin Amerika kazansın bu işi! Biz de Alman taraftarı olarak arada kaynarız
gideriz maazallah!.

Saraçoğlu, Lozan Üniversitesi mezunu bir hukukçu ve İnönü'nün en güvendiği
Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=426783
adam. Bu yüzden önce Şükrü Kaya'yı başbakanlıktan alıp Saraçoğlu'nu getiriyor
yerine. Onun müttefiklerle aramızı düzeltecek bir yol bulmasını istiyor gizliden
gizliye. İşte 'Harem' o zamanki CIA yani OSS'in Saraçoğlu için kullandığı kod adı.
Bütün belgeler ve bilgiler bir tek onun üzerinden Amerika'ya geçebiliyor.

08_d.jpg


Sonuçta Harem, yani Şükrü Saraçoğlu, ABD istihbaratına bilgi ulaştırıyor!
Tamamen öyle... 1942-1946 yılları arası bir işbirliği yapıldı ve bu belgeler iki yıl
önce açıklandı. Ama Türkiye'de hiç duyan olmadı.
 
Son düzenleme:
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst