ashli
Bayan Üye
...Su Perisi Masalı...
Güzel mi güzel bir Su Perisi deniz kıyısında oturmuş düşünüyormuş; kendisinin bir işe yaramadığını yaşamın anlamsızlığını, insanların duyarsızlığını, orada niye bulunduğunu... Bir yandan da denizdeki dalgalara bakıyormuş. Dalgalardan küçük olanlar kıyıya kadar ulaşıp yumuşacık geriye doğru akarken karşıdan köpürerek gelen büyük dalgalar kendi kendini kırıyor hızı kesildiği için de kıyıya ulaşamıyormuş.
Dalgaları insanlara benzetmiş birden. “O küçük dalgalardan biri neden ben olmayayım?” diye düşünürken bir şimşek çakmış aniden. Her yer aydınlanmış. Gördüğü tek şey sapsarı, parlak, gözleri kamaştıran bir ışık... Ardından yer gök kararmış bir şey göremez olmuş. Sanki hortum gibi bir şeyin içinde oradan oraya savrulduğunu duyumsuyor ama ne olduğunu anlayamıyormuş.
Sonra bir sessizlik sakinlik... Uykudan uyanırmışçasına gözlerini açmış. Etrafına bakmış denizi görememiş... Dağların tepesinde bir yerdeymiş. Çevresinde ağaçlar ve gökyüzünde süzülen kuşlardan başka bir şey yokmuş. Bu arada gökyüzündeki kuşların da martı olmadığını fark etmiş. Ne yapacağını, ne yöne gideceğini bilmeksizin yürümüş yürümüş...
Yorgunluktan ve susuzluktan bitkin düşmüş. O sırada bir elma ağacının yanından geçmekteymiş. Hemen bir tane koparmış. Susuzluğunu ve açlığını giderir diye... Elmayı ısırmak için tam ağzına götürecekken kurtlu olduğunu fark etmiş. Umutsuzca elmayı arkasına doğru fırlatacağı sırada... O da ne? Elmadan bir ses:
-“Ne olur atma! Sen elmayı ısırmazsan ben buradan çıkamam.”demiş.
Kendisiyle konuşanın bir elma kurdu olduğunu anlamış:
-Elmayı ısırırsam sana zarar verebilirim. Başka bir yolu olmalı. Eğer gerçekten istersen çıkabilirsin oradan.
-Ya diğer elmalardaki arkadaşlarım? Onlar da çıkmak istiyorlar. Bize yardım eder misin?
-Elimden geleni yapmaya çalışırım. Ama bunu başaracak olan yine sizlersiniz.
Şimdi beni iyi dinleyin; elmaların kabuğunu dışarıdan silerek inceltmeye çalışacağım. Sizler de içeriden dışarıya doğru bir tünel kazmaya çalışın. Kolay olmayacak biliyorum ama ışığı duyumsamanız gerek. Işığa doğru yaklaştığınızı hissettiğinizde iş kolaylaşacaktır.
Ne kadar sürmüş bilmem ama Su Perisi açlığını da susuzluğunu da unutmuş, durmaksızın her bir elmayı binlerce kez tek tek silmiş...
Elma kurtları, Su Perisinin hortumda duyumsadığı gibi- karanlık ve durmadan derinleşen bir tünel açarak ilerlemişler. Işığa yaklaştıklarını duyumsadıklarında çok yorgunmuşlar. Tam elmayı delip başlarını dışarıya uzattıklarında ışıktan gözleri kamaşmış. Dışarıya çıkacak gücü kendilerinde bulamamışlar.
-Haydi artık işin sonuna geldiniz. Çıkın dışarı! diye seslenmiş Su Perisi. Su Perisinin yemek için kopardığı elmadaki kurt;
-Ama ben korkuyorum aşağısı bir uçurum... Ya düşersem?
-Tüneli kazıp ışığa doğru ilerlerken ne kadar değiştiğinizin farkında değilsiniz sanırım. Yine de düşecek olursan ben seni tutarım. Haydi bakalım!...
-A...a...an...anneee!... Düşüyorum... Yoo uçuyorum... Ama benim kanatlarım var!...
Tüm elma kurtları kendilerini elmadan aşağıya uçuruma atmış ve kanat çırparak Su Perisine teşekkür etmiş.
Su Perisi de onlara yardım edebilmenin mutluluğunu tatmış. Bu sırada susuzluğunu duyumsamış. Aklına masmavi sular gelmiş. Derken yine bir şimşek gök gürültüsü ve ardından yağmur... Su Perisi denizdeki minik dalgalar gibi geriye doğru akmış gitmiş...
Elma Kurtları; “Dur gitme! Bizi bırakma!...” diyecek olmuşlar ama Su Perisi onlara; “Bundan böyle bana ihtiyacınız olmayacak. Siz ışığı yakaladınız aydınlığa çıktınız. Her şeyin farkındasınız. Eğer isterseniz dünyayı değiştirebilirsiniz. Bir damla olarak hep yanınızda olacağım.” diyerek uzaklaşmış.
Elma kurtları gökyüzüne her baktıklarında denizin mavisini, kuşların kanadında martının beyazını, yağmurun her yağışında yanaklarından süzülen her damla yaşta Su Perisinin sıcaklığını duyumsamışlar.
Güzel mi güzel bir Su Perisi deniz kıyısında oturmuş düşünüyormuş; kendisinin bir işe yaramadığını yaşamın anlamsızlığını, insanların duyarsızlığını, orada niye bulunduğunu... Bir yandan da denizdeki dalgalara bakıyormuş. Dalgalardan küçük olanlar kıyıya kadar ulaşıp yumuşacık geriye doğru akarken karşıdan köpürerek gelen büyük dalgalar kendi kendini kırıyor hızı kesildiği için de kıyıya ulaşamıyormuş.
Dalgaları insanlara benzetmiş birden. “O küçük dalgalardan biri neden ben olmayayım?” diye düşünürken bir şimşek çakmış aniden. Her yer aydınlanmış. Gördüğü tek şey sapsarı, parlak, gözleri kamaştıran bir ışık... Ardından yer gök kararmış bir şey göremez olmuş. Sanki hortum gibi bir şeyin içinde oradan oraya savrulduğunu duyumsuyor ama ne olduğunu anlayamıyormuş.
Sonra bir sessizlik sakinlik... Uykudan uyanırmışçasına gözlerini açmış. Etrafına bakmış denizi görememiş... Dağların tepesinde bir yerdeymiş. Çevresinde ağaçlar ve gökyüzünde süzülen kuşlardan başka bir şey yokmuş. Bu arada gökyüzündeki kuşların da martı olmadığını fark etmiş. Ne yapacağını, ne yöne gideceğini bilmeksizin yürümüş yürümüş...
Yorgunluktan ve susuzluktan bitkin düşmüş. O sırada bir elma ağacının yanından geçmekteymiş. Hemen bir tane koparmış. Susuzluğunu ve açlığını giderir diye... Elmayı ısırmak için tam ağzına götürecekken kurtlu olduğunu fark etmiş. Umutsuzca elmayı arkasına doğru fırlatacağı sırada... O da ne? Elmadan bir ses:
-“Ne olur atma! Sen elmayı ısırmazsan ben buradan çıkamam.”demiş.
Kendisiyle konuşanın bir elma kurdu olduğunu anlamış:
-Elmayı ısırırsam sana zarar verebilirim. Başka bir yolu olmalı. Eğer gerçekten istersen çıkabilirsin oradan.
-Ya diğer elmalardaki arkadaşlarım? Onlar da çıkmak istiyorlar. Bize yardım eder misin?
-Elimden geleni yapmaya çalışırım. Ama bunu başaracak olan yine sizlersiniz.
Şimdi beni iyi dinleyin; elmaların kabuğunu dışarıdan silerek inceltmeye çalışacağım. Sizler de içeriden dışarıya doğru bir tünel kazmaya çalışın. Kolay olmayacak biliyorum ama ışığı duyumsamanız gerek. Işığa doğru yaklaştığınızı hissettiğinizde iş kolaylaşacaktır.
Ne kadar sürmüş bilmem ama Su Perisi açlığını da susuzluğunu da unutmuş, durmaksızın her bir elmayı binlerce kez tek tek silmiş...
Elma kurtları, Su Perisinin hortumda duyumsadığı gibi- karanlık ve durmadan derinleşen bir tünel açarak ilerlemişler. Işığa yaklaştıklarını duyumsadıklarında çok yorgunmuşlar. Tam elmayı delip başlarını dışarıya uzattıklarında ışıktan gözleri kamaşmış. Dışarıya çıkacak gücü kendilerinde bulamamışlar.
-Haydi artık işin sonuna geldiniz. Çıkın dışarı! diye seslenmiş Su Perisi. Su Perisinin yemek için kopardığı elmadaki kurt;
-Ama ben korkuyorum aşağısı bir uçurum... Ya düşersem?
-Tüneli kazıp ışığa doğru ilerlerken ne kadar değiştiğinizin farkında değilsiniz sanırım. Yine de düşecek olursan ben seni tutarım. Haydi bakalım!...
-A...a...an...anneee!... Düşüyorum... Yoo uçuyorum... Ama benim kanatlarım var!...
Tüm elma kurtları kendilerini elmadan aşağıya uçuruma atmış ve kanat çırparak Su Perisine teşekkür etmiş.
Su Perisi de onlara yardım edebilmenin mutluluğunu tatmış. Bu sırada susuzluğunu duyumsamış. Aklına masmavi sular gelmiş. Derken yine bir şimşek gök gürültüsü ve ardından yağmur... Su Perisi denizdeki minik dalgalar gibi geriye doğru akmış gitmiş...
Elma Kurtları; “Dur gitme! Bizi bırakma!...” diyecek olmuşlar ama Su Perisi onlara; “Bundan böyle bana ihtiyacınız olmayacak. Siz ışığı yakaladınız aydınlığa çıktınız. Her şeyin farkındasınız. Eğer isterseniz dünyayı değiştirebilirsiniz. Bir damla olarak hep yanınızda olacağım.” diyerek uzaklaşmış.
Elma kurtları gökyüzüne her baktıklarında denizin mavisini, kuşların kanadında martının beyazını, yağmurun her yağışında yanaklarından süzülen her damla yaşta Su Perisinin sıcaklığını duyumsamışlar.