Stres karşısında kadınların sosyal erkeklerin ise asosyal olmasına neden olan en önemli etkenlerden biri OKSİTOSİN hormonudur.
Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna stres diyoruz. Stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur haline de kaygı. Stres karşısında kadınların sosyal erkeklerin ise asosyal olmasına neden olan en önemli etkenlerden biri OKSİTOSİN hormonudur.
Kaygının biyolojik kökeni nedir?
Kaygı bozukluklarında kalıtımın rolü gittikçe önem kazanmaktadır. Panik bozukluk gibi kaygının yoğun yaşandığı durumlarda birinci dereceden akrabalarda panik nöbetlerin, majör depresyonun ve alkolizmin daha sık görüldüğü bilinmektedir.
Eş zamanlı hastalanma oranının tek yumurta ikizlerinde % 4-9 arasında olduğu bilinmektedir. Birinci dereceden akrabalarda kaygı bozukluğu olasılığı % 15-18 arasında iken, ikinci dereceden akrabalarda % 6′dır.
Kaygı bozukluklarında otonom sinir sistemine bağlı kalıtsal bir geçişin ve çevresel koşulların da birlikte etkisi olduğu düşünülmektedir.
STRES VE KAYGI İLİŞKİSİ
Tüm canlılar, en ilkelinden en gelişmişine kadar yaşamsal bir tehlike ile karşı karşıya kaldıklarında kaç veya saldır tepkilerinden birini tercih etmek durumunda kalırlar. Kaçmak için de saldırmak için de organizmanın en yüksek derecede alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu durum otomatik olarak (bilinçli bir katkının dışında) ortaya çıkar. Salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar deriden kan çekilip kaslara pompalanmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür, dikkat yoğunlaşır..vb.
Tüm bunlar heyecan ve gerilim belirtileridir. İnsanların uyaranlar karşısında alarma geçtiği her durumda bu gerilim hali tekrarlanır. Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna kısaca stres diyoruz. İşte bu stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur halini kaygı olarak tanımlıyoruz. Kaygının kökeninde yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamak yatar.
Aslında sağlıklı olan bu duygunun yoğun yaşanmaya başlanması ve diğer insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilemeye başlaması yani yaşamı olumsuz yönde etkilemesi rahatsızlık boyutunu ortaya çıkarır.
STRES KARŞISINDA KADIN ERKEK FARKI
Organizmanın stres altındayken salgıladığı hormonlardan biri olan oksitosin; kişinin daha sakin, rahat ve sosyal olmasını sağlarken, kaygıyı da azaltır. Kadın ve erkek arasında ortaya çıkan fizyolojik faktörler burada da devreye girmektedir. Çünkü kadınlık hormonları oksitosinin etkisini arttırırken, örneğin; testosteron gibi erkeklik hormonu bu etkiyi büyük ölçüde azaltmaktadır. Kadını sakinleştirerek savaş ya da kaç davranışını engelleyen, onu çocuklarına ve diğer kadınlar yaklaştıran etken oksitosin ve endorfin hormonlarıdır.
Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna stres diyoruz. Stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur haline de kaygı. Stres karşısında kadınların sosyal erkeklerin ise asosyal olmasına neden olan en önemli etkenlerden biri OKSİTOSİN hormonudur.
Kaygının biyolojik kökeni nedir?
Kaygı bozukluklarında kalıtımın rolü gittikçe önem kazanmaktadır. Panik bozukluk gibi kaygının yoğun yaşandığı durumlarda birinci dereceden akrabalarda panik nöbetlerin, majör depresyonun ve alkolizmin daha sık görüldüğü bilinmektedir.
Eş zamanlı hastalanma oranının tek yumurta ikizlerinde % 4-9 arasında olduğu bilinmektedir. Birinci dereceden akrabalarda kaygı bozukluğu olasılığı % 15-18 arasında iken, ikinci dereceden akrabalarda % 6′dır.
Kaygı bozukluklarında otonom sinir sistemine bağlı kalıtsal bir geçişin ve çevresel koşulların da birlikte etkisi olduğu düşünülmektedir.
STRES VE KAYGI İLİŞKİSİ
Tüm canlılar, en ilkelinden en gelişmişine kadar yaşamsal bir tehlike ile karşı karşıya kaldıklarında kaç veya saldır tepkilerinden birini tercih etmek durumunda kalırlar. Kaçmak için de saldırmak için de organizmanın en yüksek derecede alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu durum otomatik olarak (bilinçli bir katkının dışında) ortaya çıkar. Salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar deriden kan çekilip kaslara pompalanmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür, dikkat yoğunlaşır..vb.
Tüm bunlar heyecan ve gerilim belirtileridir. İnsanların uyaranlar karşısında alarma geçtiği her durumda bu gerilim hali tekrarlanır. Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna kısaca stres diyoruz. İşte bu stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur halini kaygı olarak tanımlıyoruz. Kaygının kökeninde yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamak yatar.
Aslında sağlıklı olan bu duygunun yoğun yaşanmaya başlanması ve diğer insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilemeye başlaması yani yaşamı olumsuz yönde etkilemesi rahatsızlık boyutunu ortaya çıkarır.
STRES KARŞISINDA KADIN ERKEK FARKI
Organizmanın stres altındayken salgıladığı hormonlardan biri olan oksitosin; kişinin daha sakin, rahat ve sosyal olmasını sağlarken, kaygıyı da azaltır. Kadın ve erkek arasında ortaya çıkan fizyolojik faktörler burada da devreye girmektedir. Çünkü kadınlık hormonları oksitosinin etkisini arttırırken, örneğin; testosteron gibi erkeklik hormonu bu etkiyi büyük ölçüde azaltmaktadır. Kadını sakinleştirerek savaş ya da kaç davranışını engelleyen, onu çocuklarına ve diğer kadınlar yaklaştıran etken oksitosin ve endorfin hormonlarıdır.