Söz Söyleme Hakkı

meridyen2

Kayıtlı Üye
Söz Söyleme Hakkı

Konuşma, insanlara verilmiş çok büyük bir nimettir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışmaktan ise şiddetle sakınır...

Konuşmak Yüce Rabbimiz’in insanlara bahşettiği çok büyük bir nimettir. İnsan bu yeteneğini Allah’ın şanını yüceltmek ve rızasını kazanmak için, hayır amaçlı kullanmalıdır. Kuran'ın "Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız. Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir." (Meryem Suresi, 79-80) ayetleriyle bildirildiği gibi, insanın ağzından çıkan her kelime Allah Katında yazılmaktadır. Dolayısıyla insanlar inandıkları her fikirden, akıllarından geçirdikleri her düşünceden, gösterdikleri her tavırdan sorumlu oldukları gibi, söyledikleri her sözden de sorumlu tutulacak ve ahirette buna göre bir karşılık göreceklerdir.

Ancak insanların büyük bir bölümü, söylediği her sözün, kurduğu her cümlenin hesabını ahirette eksiksiz olarak vereceğini aklına getirmez. Bu nedenle düşünmeden konuşur. Ancak Rabbimiz’in Kuran ayetleriyle haber verdiği bu vaat kesin olarak gerçekleşecektir. Belki insan ağzından çıkan kelimelerin çok büyük bir bölümünü nerede ve ne şekilde sarf ettiğini hatırlamayacak, ama tüm bunlar ahirette eksiksiz olarak karşısına çıkacaktır. Allah "Oysa gerçekten sizin üzerinizde koruyucular var, 'Şerefli-üstün' yazıcılar. Her yapmakta olduğunuzu bilirler." (İnfitar Suresi, 10-12) ayetleriyle, meleklerin insanın ağzından çıkan her sözü yazmakta olduklarına dikkat çekmektedir. Bu nedenle insanın dünya hayatındaki hedefi, Allah'ın huzuruna vardığında utanacağı, açıklamasını yapamayacağı, pişmanlığa kapılacağı tek bir söz dahi sarf etmemek olmalıdır.

Rabbimiz’in Kuran ayetleriyle haber verdiği bu önemli gerçeğin en açık şekilde şuuruna varan ve bu üstün ahlakı en güzel şekilde yaşayan kimseler, hiç şüphesiz 'iman sahipleri'dir.

Müminler, güçlü bir imana sahip olduklarından her zaman her yerde Allah'tan korkup sakınarak, “Müslümanca” konuşurlar. 'Müslümanca konuşmak', insanın, Allah'ın her an kendisiyle beraber olduğunu, ilmiyle herşeyi sarıp kuşattığını, ağzından çıkan her sözü duyduğunu ve ahirette O'nun huzurunda hesap vereceğini bilerek, her an vicdanını kullanarak, nefsinin kötülüklerinden sakınarak konuşmasıdır.

İman edenler, Allah’ın şanını yücelttikleri, birbirlerine Allah’ın ayetlerini hatırlattıkları ve birbirlerinin tefekkürlerinden istifade ettikleri sohbet ortamlarında da “Müslümanca konuşmalar” yapar, bu sohbetleri imanda derinleşmek için bir yol olarak kabul ederler.

Müslümanların Sohbetindeki Güzellikler

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in sünneti, Kuran ayetleri ve İslam ahlakı üzerine yapılan hikmetli sohbetler tüm iman sahipleri için çok kıymetlidir. Bu hayırlı konuşmalar Müslümanların imanda derinleşmelerine, tefekkürlerinin güçlenmesine, kavrayış güçlerinin artmasına ve yaratılış delilleri üzerinde daha çok düşünmelerine vesile olur.

Sohbet aynı zamanda karşıdaki insanı tanımak, güzel ahlak özelliklerinden ve tefekkürlerinden istifade etmek açısından da çok önemli bir fırsattır. İnsanın duyguları, düşünceleri, istekleri gibi eksik yönleri de konuşmalarına yansır. Konuşma üslubu, kötü ahlak özelliklerine sahip kişilerle derin iman sahibi kişileri birbirinden ayırır. Çünkü iman sahibi bir insan, güçlü Allah korkusu gereği, karşısındakine rahatsızlık vermeyen, samimi, hikmetli, ümitvar, nezaketli, ölçülü, itidalli, alçakgönüllü ve her olayın hayır yönlerini dile getiren bir konuşma tarzı benimser. Boş ve yararsız sohbetlerden, insanları ümitsizliğe, ye’se ve karmaşaya sürükleyen konuşmalardan itinayla kaçınırlar.

Allah Rızası İçin Konuşmak

Müslüman, tüm hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için çaba sarf ederek geçirir. Tüm hareketleri, aldığı kararlar, tavırları, ahlakı Allah’ın hoşnut olacağı şekildedir. Aynı şey konuşmaları, sohbeti ve kullandığı üslup için de geçerlidir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma, bildiklerini vurgulama gibi bir iddiası yoktur. Gerektiği zaman hiç konuşmaz, sadece dinler. Gerektiği zaman birkaç cümleyle kanaatini bildirir ve karşısındaki kişinin tefekkürlerinden istifade etmeyi tercih eder.

Ancak sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışan ve “En iyi ben bilirim, o nedenle en çok ben konuşmalıyım” anlayışıyla hareket eden kimselere çok sık rastlanmaktadır. Bu kişilerin çevrelerindeki kişileri dinlemek, onların fikirlerinden istifade etmek gibi bir düşünceleri yoktur. Konuşmayı tek kişilik bir konferansa dönüştürmenin bir üstünlük, bir başarı olduğunu zanneder ve bu durumun karşılarındaki kişilerde ne tür bir rahatsızlık oluşturabileceğini hiç düşünmezler. Başka kişilerin bazı konuları kendilerinden daha iyi bileceğine ya da daha hikmetli bir şekilde ifade edebileceğine ihtimal dahi vermezler. Bu, tüm Müslümanların şiddetle kaçınmaları gereken, yanlış bir davranış şeklidir. Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmuştur:

...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf Suresi, 76)

“En iyi ben bilirim” mantığındaki kişiler, genellikle kendilerini akıllı ve bilgili kişiler olarak göstermeye çalışır, bazen pek çok insanın bildiği, bazen de kulaktan dolma yüzeysel bilgileri bu tavırları için aracı olarak kullanırlar. Çevrelerindeki insanlara her fırsatta sözde bilgilerini ve tecrübelerini ispatlamaya çalışırlar. Pek çok kötü ahlak özelliğinin olduğu gibi, "ben bilirim” mantığının kaynağı da aklın ve anlayışın devreden çıktığı nefistir. Daima kötülüğü emreden nefis, insanın kendini üstün görmesine ve bunu ispat etmek için ”ben bilirim” düşüncesiyle hareket etmesine sebep olur. Bir Kuran ayetinde, insanlara her bilgiyi yegane güç sahibi olan Yüce Allah’ın öğrettiği şu şekilde bildirilmektedir:

…"Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32)

Müslümanların sohbetleri ise içten ve samimidir. Müminler istişareyle hareket ettiklerinden herkesin sözü ve fikri değerlidir. İslam ahlakı, iman edenlerin kendi görüşlerinde ısrarcı olmamalarını, vicdana, adalete ve hayra en uygun olan fikre uymalarını gerektirir. Müminler "benim düşüncem en doğrusu" gibi kibire ve inatçılığa dayalı ısrarcılıktan uzak dururlar. Bir Müslüman, her zaman için kendisinden daha iyi bilen biri olabileceğini, en isabetli düşünceye kendisinin sahip olduğunu iddia etmenin büyük bir yanlış olduğunu bilir. Kendisi bir konuda bilgi sahibi olsa dahi, karşısındakinin de bir başka konuda derin bilgi sahibi olabileceğini düşünür. Bu nedenle diğer mümin kardeşlerini ilgi ve nezaketle dinler. Öncelikle onların sözlerinden, tecrübesinden bir şeyler öğrenmeye çalışır. Müslümanların bu güzel ahlakı, Kuran ayetlerine uymanın bir sonucu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ahlakının müminlerdeki bir yansımasıdır. İmam Gazali, hadis kaynaklarına dayanarak Peygamberimiz (sav)'in sohbet ortamlarını şöyle tarif etmiştir:

... Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi, sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi. Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi... Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi.(Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayın Evi, 1998, s.798)

Söz Kesmeden, İtidalli Bir Sesle Konuşmak

Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen kişiler genelde çok yüksek bir ses tonu kullanırlar. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri düşüncesindedirler. Bağırarak konuşan ve her ortamda söz sahibi olmaya çalışan bu kişilerin yanıldıkları nokta, bu üslubun kendilerine toplum içinde saygın bir yer kazandırdığını zannetmeleridir. Oysa tam tersine böyle bir sohbete şahit olan herkes, böyle insanların kibirli tavırlarını, samimiyetsizliği ilk anda fark eder. Bu nedenle bu kişiler saygı kazanmak yerine toplum içinde küçük düşerler.

Konuşan bir kişiyi sözünü kesmeden nezaketle dinlemek, Allah'ın rızasını kazandıracağı umulan güzel tavırlardan biridir. Bu tavır, konuşmacıya ve söylediklerine duyulan saygının bir göstergesidir. Buna karşın, Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde insanların konuşana kulak vermemeleri, birbirlerinin sözünü dinlememeleri, aynı anda tartışarak ve üste çıkarak konuşmaları alışılmış tavırlardır. Özellikle televizyonlardaki tartışma programlarında bunun örneklerine sıkça rastlanır. Her biri kendi dalında uzmanlaşmış kimseler bile kimi zaman nezaketten ve saygıdan tamamen uzak bir üslup sergileyebilmektedirler. Bu gibi kişiler birbirlerinin anlattıklarından istifade etmek yerine kibirli bir üslupla kendi sözlerini dinletip kabul ettirmeye çalışırlar.

Müslümanların ise kendilerini ön plana çıkarmak, öne geçip konuşmada üste çıkmak, son sözü söylemek gibi nefsani amaçları yoktur. Bu nedenle üslupları itidalli ve sakindir. Kuran ahlakından kaynaklanan nezaket anlayışları gereği önceliği her zaman birbirlerine tanır, birbirlerinin anlattıklarından en iyi şekilde istifade etmeye çalışır ve cahilce tavırlar göstermekten kaçınırlar.

“Çok” Değil, “Hikmetli” Konuşmak

Sohbet ortamlarında bazı kişiler, kimi zaman sırf bir konuda ne kadar derin bilgiye sahip olduklarını ortaya koyabilmek için, dinleyenlerin hiçbir şekilde işine yaramayacak gereksiz konular anlatırlar. Kimi zaman da kısa birkaç cümleyle anlatabilecekleri bir konuyu, iki-üç saatlik bir konuşmanın içinde boğarlar. Bu gibi sohbetler, karşıdaki kişinin kalbinde istenen etkiyi uyandırmaz, tam tersine sıkıntı oluşturur. Böyle insanları dinlemekten genelde hiç kimse hoşlanmaz.

Lafı uzatarak karşı tarafta rahatsızlık oluşturmamak, bir sohbet sırasında çok dikkat edilmesi gereken hususların başında gelmektedir. Özellikle de tek bir kişinin sözü alıp, hiç durmaksızın konuşması, diğer kişilere söz vermeyerek sohbeti tek kişilik bir anlatıma dönüştürmesi, Müslümanların samimi sohbet adaplarına uymayan bir davranıştır. Oysa hayatının her anında Allah korkusuyla hareket eden, Peygamber Efendimiz (sav)’in güzel ahlakını kendine rehber edinen bir insan, her konuyu olabilecek en açık ve anlaşılır, en özlü, etkileyici ve karşı tarafa fayda sağlayacak bir üslup ile anlatır. Konuşurken, bir yandan da karşısındaki kişilerin ruh hallerini, konuşmadan istifade edip etmediklerini, yaptığı konuşmanın sohbete katılan kişilerin ihtiyaçlarına yönelik olup olmadığını gözler. Gerekirse konuyu değiştirir, diğer kişileri de sohbete katılmaya teşvik eder ve konuşmada daima hikmetin esas olduğunu bilerek hareket eder. Amacı kendini ön plana çıkarmak değil, yapılan bu sohbetten Allah’ın hoşnut olması, herkesin birşeyler kazanarak bu sohbetten ayrılmasıdır.

Sohbet ederken çok uzun cümleler kurmak da karşı tarafı rahatsız eden tavırlardan biridir. Adabın, konuşma arasında bir boşluk bırakarak, karşı tarafın varsa fikrinin alınması şeklinde olması gerekir. Lafı alan kişinin de aynı şekilde cümleleri tekrarlamaktan kaçınması, uzun konuşmamaya dikkat etmesi önemlidir. Birisinin söylemek istediği bir sözü varken konuyu değiştirip konudan konuya geçmemesi, karşıdaki kişiyi onun yüzüne bakarak dinlemesi, vakti olmayan, gitmesi gereken birisini dinlemek zorunda bırakmaması gerekir.

"Baskın çıkacak şekilde, sürekli vurgulu bir tonda ve kimseye söz hakkı tanımadan konuşanlar karakter sahibi, güçlü, saygın kişilerdir" mantığı toplum içinde son derece yaygın, ama bir o kadar da yanlış bir düşüncedir. Bilakis sesini yükselterek, başkasının sözünü kesen, yanındakilere konuşma hakkı tanımayan kişilerin bu davranışı, cehaletlerinin bir göstergesidir. Bir süre sonra yanındakilere konuşma hakkı vermeyen ve onları susturan bir kişiyle konuşmak, sohbetten çok eziyete dönüşebilir. O anda yanındakilerin susması ise, o kişiyi dinlediklerinin ve önemsediklerinin değil, genellikle artık bu aşamadan sonra ona katlandıklarının bir göstergesidir.

Uzmanlık gerektiren konularda, uzman bir kişinin konuşması tabi ki çok doğaldır. Ancak şahsi kanaat ve fikir bildirilen konularda sohbete herkes katılmalı, herkes kendi fikrini belirtmelidir. Bu şekilde herkesin kanaati öğrenilir, kişiliği hakkında fikir edinme imkanı oluşur. "Benden az biliyor, o nedenle konuşmasın" ya da "Sadece bilenler konuşsun" şeklindeki düşünce şekilleri son derece yanlıştır. Belki bir kişi diğerine göre teknik olarak daha az şey biliyor olabilir, ama Allah'ın lütfettiği hikmet sayesinde olayların çok daha bilinmeyen yönlerini fark etmiş olabilir. Konuya tüm detayları ile hakim olan kişi ise, belki detaylarda boğulmuş ve o konunun hikmetli yönlerini görememiş olabilir. Bu nedenlerle, sohbete katılan her kişinin kendi fikrini beyan etmesi, ortaya yeni fikirlerin ve farklı bakış açılarının çıkması açısından çok önemlidir.

Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah’ın anılması dışındaki gereksiz konuşmalarla ilgili şu şekilde buyurmuştur:

İbn-u Ömer Radıyallahu anhümâ anlatıyor:
"Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelam, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi katı olanlardır."(Tirmizi, Zühd 62, (2413). (5891)

Rabbimiz’in İman Edenlere Büyük Lütfu: “Hikmet”

Hikmetli konuşmak, bir insanın olabilecek en doğru, en faydalı ve en yerinde konuşmayı yapabilmesidir. Ancak hikmetli konuşmanın herhangi bir kuralı yoktur. Yerine, zamanına, hitap edilen kişilere ve içerisinde bulunulan şartlara göre değişir. Dahası hikmetli konuşabilmenin kişinin zeka seviyesiyle, kültür düzeyiyle, tahsil durumuyla da herhangi bir bağlantısı yoktur. Bazı kişiler, bu özelliğin teknik dikkat ile elde edilebileceğini sanırlar; bunun için konuşmalarının edebiyat kurallarına veya güzel söz sanatlarıyla ilgili bazı kitapların öğütlerine olabildiğince uygun olmasına büyük özen gösterirler. Uzun ve sıra dışı cümleler kurduklarında ya da güncel ya da yabancı terimler kullandıklarında konuşmalarının son derece etkili ve süslü olacağına inanırlar. Oysa bunlar, insana hikmetli konuşabilme yeteneği kazandırmaz. Çünkü hikmet ancak imanla, Allah korkusundan kaynaklanan samimiyetle ve Allah'a duyulan teslimiyetle kazanılabilen bir özelliktir.

Kuran'da meleklerin, "Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)" ayetiyle bildirilen tesbihlerinde olduğu gibi, Allah sonsuz hikmet sahibidir ve dilediği kişiye bu nimeti dilediği kadarıyla verir. İnsanın ise, Allah'ın kendisine öğrettiği dışında hiçbir bilgisi yoktur.

Hikmet sahibi bir kimse konuşmalarında kendisini karşı tarafa beğendirme amacı taşımaz.

Kendisine nutku verip konuşturacak olanın Allah olduğunu bilerek Allah'a sığınır ve sadece O'nun rızasını kazanmayı hedefleyerek konuşur. Her an olduğu gibi, konuşurken de insanların değil, Allah'ın huzurunda bulunduğunu ve konuşmasının ancak O'nun dilemesiyle etkili olacağının şuurundadır. Sözlerinin etkili ve hikmetli olması için Allah'a dua eder. Bu samimiyete karşılık, Allah kişinin vicdanına söylenmesi gereken en güzel sözleri ilham eder. Dolayısıyla neyin vurgulanması, neye dikkat çekilmesi ya da neyin söylenmemesi gerektiğini; hangi üslubun yanlış, hangi anlatımın etkili olacağını vicdanını dinleyen herkes kolaylıkla bulabilir.

Kuran'ın, "Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir..." (Bakara Suresi, 269) ayetiyle hikmetin önemine ve insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir. Gerçekten de hikmet sahibi bir insan, Allah'ın izniyle din ahlakını en güzel şekilde yaşayabilmekte, Allah'ın en razı olacağı konuşmaları yapabilmekte, insanlara Kuran ahlakını en anlaşılır ve en etkili bir biçimde anlatarak çeşitli hayırlara vesile olabilmektedir. Böyle bir insanla muhatap olan kimseler, bu kişinin hikmetli yorumları sayesinde olayların fark edemedikleri yönlerini görebilmekte, akledemedikleri akılcı davranışlara yönelebilmektedirler.

Ayetlerde Allah'ın hikmeti dilediği kimseye verebileceğine ve hikmetin Allah'ın elçilerinin de önemli özelliklerinden biri olduğuna dikkat çekilmektedir. Örneğin "...Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik." (Sad Suresi, 20) ayetiyle Hz. Davut'a Allah Katından özel bir hikmet ve anlatım çarpıcılığı verildiği bildirilmektedir.

Hikmetin ne denli büyük bir nimet olduğunun farkında olan müminler dualarında Allah'tan kendilerine 'hikmet, anlatım çarpıcılığı ve etkili bir hitabet kabiliyeti' vermesini isterler. Kuran'da peygamberlerin de bu yönde dua ettiklerine örnek olarak Hz. İbrahim'in duası verilmektedir:

Rabbim, bana hikmet (ve hüküm) bağışla ve beni salih olanlara kat; Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver. (Şuara Suresi, 83-84)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 27. sayı (Eylül 2006) 36. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst