Heulwen
Kayıtlı Üye
Gerginliği arttıran diğer bir etken de otorite konumundaki kişilerle birlikte bulunmaktır. Bu durum bir sosyal fobik için dehşet duygusunun açığa çıkmasına neden olur. Düşünün karşınızda patronunuz var. Ya da işi daha ilerletelim, en üst kademedeki kişi olsun, Cumhurbaşkanı. En yetkili kişi sözcüğü kimi insanları endişelendirmez. Ne var yani? O da insan ben de insanım derler. Bu cümle bir sosyal fobik tarafından söylenebiliyorsa bunu artık o kişinin sosyal fobiden kurtulduğunu gösteren bir kanıt sayabiliriz. Çünkü bir sosyal fobik için tarif ettiğimiz durum dehşet vericidir.
Otorite sembolü kişilere göre değişir. Küçük bir çocuk için otorite baba, anne veya diğer aile büyükleridir. Sonrasında buna öğretmen ve okul müdürü eklenir. Ergenlik ve gençlikte otorite konumundaki kişiler devamlı olarak değişir. Eğer kişi bir spor takımında oynuyorsa koç, bir iş yerinde çalışıyorsa genel müdür, askerliğini yapıyorsa komutan gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Önemli olan otoriteyi temsil edenin kişilerin insana ne hissettirdiği, ne yaşattığıdır. Eğer otorite olarak gördüğümüz kişiyi tanımıyorsak daha çok tedirgin oluruz. Otoritenin bazı özellikleri biliyorsak biraz daha rahatlarız. Tabii ki burada kişinin olumsuz özellikleri kadar olumlu özelliklerinin de bilinmesinde fayda vardır. Genelde yaşanan bilinmeyene duyulan korku hali, nasıl tepki verileceğini bilememektir. Ancak herkesi bir anda tanımak, nasıl tepki vereceğini bilmek bazen imkansızdır.
Bu noktada otorite karşısında hissettiğim yoğun endişenin sebep olduğu bir anımı -komik mi dersiniz, trajik mi, bilemem- anlatmak istiyorum. Askeri hastanede görevliydim. Yaşadığım ilk teftiş idi. Klinikteki herkes sıraya dizildi. Paşa teker teker hepimizi selamlıyordu. Yanıma geldi, karşımda durdu, ben de ne yaptığımı bilemeden Paşanın elini sıktım ve Merhabalar! deme gafletinde bulundum. Sonradan öğrendim ki askeri hiyerarşide öyle davranılmazmış. Benim gibi davranan bir sivil psikolog arkadaşım daha vardı. Paşa kinik şefimize döndü ve Bunlar işe yarıyor mu? diye sordu. Utandım, bozuldum, gerildim. Ancak klinik şefimiz Çok fazla, efendim diye bizi öven sözler söyledi. Fakat şefimizin bu güzel tutumu bile sonradan yaşayacağım teftişlerin gerginliğini asla azaltmadı. Her teftiş anında kendimi çok kötü hissediyor ve ne yapıp kurtulsam diye bakıyordum.
Otorite sembolü kişilere göre değişir. Küçük bir çocuk için otorite baba, anne veya diğer aile büyükleridir. Sonrasında buna öğretmen ve okul müdürü eklenir. Ergenlik ve gençlikte otorite konumundaki kişiler devamlı olarak değişir. Eğer kişi bir spor takımında oynuyorsa koç, bir iş yerinde çalışıyorsa genel müdür, askerliğini yapıyorsa komutan gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Önemli olan otoriteyi temsil edenin kişilerin insana ne hissettirdiği, ne yaşattığıdır. Eğer otorite olarak gördüğümüz kişiyi tanımıyorsak daha çok tedirgin oluruz. Otoritenin bazı özellikleri biliyorsak biraz daha rahatlarız. Tabii ki burada kişinin olumsuz özellikleri kadar olumlu özelliklerinin de bilinmesinde fayda vardır. Genelde yaşanan bilinmeyene duyulan korku hali, nasıl tepki verileceğini bilememektir. Ancak herkesi bir anda tanımak, nasıl tepki vereceğini bilmek bazen imkansızdır.
Bu noktada otorite karşısında hissettiğim yoğun endişenin sebep olduğu bir anımı -komik mi dersiniz, trajik mi, bilemem- anlatmak istiyorum. Askeri hastanede görevliydim. Yaşadığım ilk teftiş idi. Klinikteki herkes sıraya dizildi. Paşa teker teker hepimizi selamlıyordu. Yanıma geldi, karşımda durdu, ben de ne yaptığımı bilemeden Paşanın elini sıktım ve Merhabalar! deme gafletinde bulundum. Sonradan öğrendim ki askeri hiyerarşide öyle davranılmazmış. Benim gibi davranan bir sivil psikolog arkadaşım daha vardı. Paşa kinik şefimize döndü ve Bunlar işe yarıyor mu? diye sordu. Utandım, bozuldum, gerildim. Ancak klinik şefimiz Çok fazla, efendim diye bizi öven sözler söyledi. Fakat şefimizin bu güzel tutumu bile sonradan yaşayacağım teftişlerin gerginliğini asla azaltmadı. Her teftiş anında kendimi çok kötü hissediyor ve ne yapıp kurtulsam diye bakıyordum.