B0LdP1L0t
Banned
SÖMÜRÜNÜN TARİHİ MEKSİKA
Bugünkü Meksika topraklarında, Maya uygarlığının da aralarında bulunduğu büyük uygarlıklar M.S. 100-900 yıllarında yaşadı. 1325te Aztekler diğerlerini de kapsayacak şekilde bir imparatorluk oluşturdu.. Bu uygarlıkların tümü ileri durumdaydı. 1517de başlayan ve 1540larda Meksikanın neredeyse tamamının ele geçirilmesiyle sonuçlanan İspanyol yayılması, yerli uygarlıklara ölümcül bir darbe vurdu. Artık buraya verilen isim Nueva Espaňa / Yeni İspanya idi. Yeni İspanya topraklarının kuzey sınırı bir belirsizlik döneminden sonra, 1819 Adams Onís Antlaşmasıyla kesin olarak çizildi ve bugünkü Texas, New Mexico ve California üzerindeki İspanyol egemenliği Amerika Birleşik Devletleri tarafından resmen tanındı. İspanya Veraset Savaşı sonrasında, hanedanla birlikte Yeni İspanyadaki politika da değişti; sömürge sistemi kurulması amaçlandı. Bununla beraber göçle gelen beyaz nüfus, etnik değişime yol açtı. Yerli-İber karışımı Mestizolar nüfusa katıldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilalinin yayılan düşünceleri Meksikada 1808de bağımsızlık hareketlerini başlattı. Mücadelenin sonucu 1821de yapılan Córdoba Antlaşması idi ve böylece İspanyol sömürge yönetimi yıkıldı; meşruti monarşi ilan edildi.
Keyfi uygulamalar, iç çekişmeler ve sömürge kurumlarının ortadan kaldırılamaması, meşruti monarşinin ve daha sonra ilan edilen cumhuriyetin etkili olmasına imkân vermedi. Kötüleşen ekonomi ile birlikte bu ortamı fırsat bilen ABD, sınıra ilişkin dayatmalarına hız kazandırdı. Texas, 1836da Meksikadan koptu, 1845te ABDye katıldı. Nisan 1846da ise Meksika Savaşı çıktı. ABDnin üstün geldiği savaş sonunda 1848 Guadalupe Hidalgo Antlaşması imzalandı; bugünkü New Mexico, Nevada, Arizona, California, Colorado, Utah ve Wyoming ABDye bırakıldı.
Meksika Savaşı sonrasında liberal görüşler yayıldı ve reform dönemine girildi. Askerlerin ve din adamlarının ayrıcalıklarının kaldırılması, kilise topraklarının satışa çıkarılması sonrasında, reformlara yasal dayanak kazandıran ve özgürlükleri genişleten bir anayasanın yapılması, tutucuların büyük tepkisini çekti. 1858de İspanya, İngiltere ve Fransanın desteklediği tutucular ile Amerika Birleşik Devletlerinin desteklediği iç savaş patladı. Reform yanlılarınca kazanılan iç savaş sonrası Juárez 1861de başkanlığa seçildi.
Juárezin mali sorunları çözmek için dış borçları iki yıllığına ertelemesini fırsat bilen Fransa, ABDnin iç savaşta olmasından yararlanarak 1864te İngiltere ve İspanya ile yönetimi cezalandırmak niyetiyle Meksikayı kontrol altına aldı; fakat işgalci güçlere karşı zorlamalar üç yıl sonra Meksikaya tekrar cumhuriyeti kavuşturdu.
1872de Juárezin ölmesinden sonra, Porfirio Díaz, askeri darbeyle başkanlığa geldi. Díaz, 1877den 1880e, 1884ten 1910a kadar ülkeyi yönetti. Dönemleri arasındaki dört senede ise görevde Díazın gölge bir adamı başkanlık yaptı. Büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin desteğini alan Díaz, bürokrasiyi de denetimi altına almasıyla ve özgürlükleri rafa kaldırmasıyla acımasız bir diktatör oldu. Geniş topraklı malikânelerin büyümesi, küçük çiftçilerin ve köylülerin topraklarını kaybetmesi karşılığında oluyordu. Bu ortamda borçlarından olayı çalışmak zorunda kalan borç köleleri ortaya çıktı.
Öte yandan Díaz, yabancı sermayeyi ülkeye çekerek bütçeyi dengeledi. Ülkenin üst sınıflarına refah getirirken, bunu nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylülerin sırtından yaptı. Gelir dağılımndaki dengesizlik adeta bir uçuruma dönüştü. Diktatörlüğe karşı gelen tepkilere de baskıların artmasıyla cevap verildi.
1910da Meksikada kırsal yaşam sürdüren ailelerin %96sının toprağı yoktu ve binden az sayıda olan güçlü toprak sahipleri, on iki milyonluk ülkede tarımsal kaynakları denetim alında bulunduruyordu. Ayrıca Díaz yönetiminin son zamanlarında Meksika nüfusunun %60ı borç kölesiydi. Yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olduğu bu dönem, yoksulluk ve adaletsizlik içinde patlamayı bekleyen bir toplum oluşturdu. Meksika Devrimine giden yol böyle açıldı.
MEKSİKA DEVRİMİ
Meksikanın 19. yüzyılı genel hatlarıyla toprak reformu sorununa odaklanıyordu. İçerde sürekli mücadelelerin olması, adeta Meksikanın bir türlü gelişme yoluna girememesine neden olmuştu. Kapitalistleşme süreci, Meksikalılarca değil, yabancı kredi ve yatırımlarla yürütülüyordu. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, bu süreçte rol oynayan ve İspanyanın misyonunu üstlenen yeni devletlerdi. Demiryolu yapımı, bankacılık, özellikle petrolü de içeren yeraltı kaynaklarına bu ülkelerin büyük yatırımları vardı. Para, Meksikanın geleneksel tarım ürünleri olan mısır ve şeker kamışının yerine tümüyle pamuk, kenevir, kahve gibi sanayi ürünlerine eğilimi zorladı ve bunu başardı. Elbette bu dış etkenin içerde bir destekçisi vardı: Porfirio Díaz yönetimi. Díaz dönemi, baskının son derece yüksek olduğu yıllar olmuştur.
Kanlı biçimde bastırılan grevler, yönetimi zor duruma düşürdü. Díaz, 1910da demokratik başkanlık seçimine izin vereceğini açıkladı. Bu seçime aday olanlardan biri Francisco Madero, halk arasında geniş bir destek buldu. Göz ardı edilemeyecek bu destek karşısında Diáz yönetimi yeniden sertleşti; Madero tutuklandı. Ekim 1910da Temsilciler Meclisi Díazı tekrar başkan seçti. Madero hapisten kaçıp 20 Kasımda halkı silahlı ayaklanmaya çağırdı. Coahuila eyaleti valisi Venustiano Carranza da ona katıldı. Bu ortamda kuzeyde Pancho Villa, güneyde Emiliano Zapata gibi önderler de bu hareketle birleşti ve orduyla çatıştı. Devrimcilerin ortak düşmanı Díazdı. Kazanılan başarılarla Díaz yönetimi çözüldü. Madero 6 Kasım 1911de başkan seçildi. Fakat Madero, hem devrimcilerin hem de eski rejim yandaşlarının tepkisini çekti. Demokrasiyi getirmek isterken alt yapının da yenilenmesi gerekliliğini unutmuştu. Üstelik Madero, Díazın ordusu ve bürokrasisi üzerinde herhangi bir değişiklik yapmamış, yönetime bu şekilde devam etmiştir. Gönülsüzlüğü ise, Zapata ve diğer devrimcilerle anlaşmaya yanaşmamasıyla göze çarpar.
Zapata, ellerinden alınmış toprakların yerlilere hemen geri verilmesi isteğinin reddedilmesiyle Maderoya karşı tavır aldı. Kuzeyde de Orozco aynı yolu benimsedi. 1913te General Victoriano Huerta, Maderoyu devirdi ve yönetimi ele geçirdi. Bu yeni despotik yönetim ise Carranzanın bir yıl içinde zorla yönetime gelmesiyle son buldu. Carranza yönetimi, malikâne yönetimine son veren, tarımda kapitalist kalkınmayı başlatan, topraksız köylere toprak kazandıran ve yabancı müdahalesini kırmayı amaçlayan adımlar attı. Hazırladığı yasada işçi hakları güvence altına alınıyor, Katolik Kilisesi ayrıcalıkları sınırlandırılıyordu. Muhaliflerini tasfiye eden Carranza, 1919da da Zapatayı öldürttü. Villa ise mücadeleyi bıraktı. Böylece yerel direnişler son buldu. Yine de Carranzanın yönetimi fazla uzun sürmedi. Yandaşlarının desteğini yitirmesinin ardından 1920de Obregon, yeni başkan oldu.
Bugünkü Meksika topraklarında, Maya uygarlığının da aralarında bulunduğu büyük uygarlıklar M.S. 100-900 yıllarında yaşadı. 1325te Aztekler diğerlerini de kapsayacak şekilde bir imparatorluk oluşturdu.. Bu uygarlıkların tümü ileri durumdaydı. 1517de başlayan ve 1540larda Meksikanın neredeyse tamamının ele geçirilmesiyle sonuçlanan İspanyol yayılması, yerli uygarlıklara ölümcül bir darbe vurdu. Artık buraya verilen isim Nueva Espaňa / Yeni İspanya idi. Yeni İspanya topraklarının kuzey sınırı bir belirsizlik döneminden sonra, 1819 Adams Onís Antlaşmasıyla kesin olarak çizildi ve bugünkü Texas, New Mexico ve California üzerindeki İspanyol egemenliği Amerika Birleşik Devletleri tarafından resmen tanındı. İspanya Veraset Savaşı sonrasında, hanedanla birlikte Yeni İspanyadaki politika da değişti; sömürge sistemi kurulması amaçlandı. Bununla beraber göçle gelen beyaz nüfus, etnik değişime yol açtı. Yerli-İber karışımı Mestizolar nüfusa katıldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilalinin yayılan düşünceleri Meksikada 1808de bağımsızlık hareketlerini başlattı. Mücadelenin sonucu 1821de yapılan Córdoba Antlaşması idi ve böylece İspanyol sömürge yönetimi yıkıldı; meşruti monarşi ilan edildi.
Keyfi uygulamalar, iç çekişmeler ve sömürge kurumlarının ortadan kaldırılamaması, meşruti monarşinin ve daha sonra ilan edilen cumhuriyetin etkili olmasına imkân vermedi. Kötüleşen ekonomi ile birlikte bu ortamı fırsat bilen ABD, sınıra ilişkin dayatmalarına hız kazandırdı. Texas, 1836da Meksikadan koptu, 1845te ABDye katıldı. Nisan 1846da ise Meksika Savaşı çıktı. ABDnin üstün geldiği savaş sonunda 1848 Guadalupe Hidalgo Antlaşması imzalandı; bugünkü New Mexico, Nevada, Arizona, California, Colorado, Utah ve Wyoming ABDye bırakıldı.
Meksika Savaşı sonrasında liberal görüşler yayıldı ve reform dönemine girildi. Askerlerin ve din adamlarının ayrıcalıklarının kaldırılması, kilise topraklarının satışa çıkarılması sonrasında, reformlara yasal dayanak kazandıran ve özgürlükleri genişleten bir anayasanın yapılması, tutucuların büyük tepkisini çekti. 1858de İspanya, İngiltere ve Fransanın desteklediği tutucular ile Amerika Birleşik Devletlerinin desteklediği iç savaş patladı. Reform yanlılarınca kazanılan iç savaş sonrası Juárez 1861de başkanlığa seçildi.
Juárezin mali sorunları çözmek için dış borçları iki yıllığına ertelemesini fırsat bilen Fransa, ABDnin iç savaşta olmasından yararlanarak 1864te İngiltere ve İspanya ile yönetimi cezalandırmak niyetiyle Meksikayı kontrol altına aldı; fakat işgalci güçlere karşı zorlamalar üç yıl sonra Meksikaya tekrar cumhuriyeti kavuşturdu.
1872de Juárezin ölmesinden sonra, Porfirio Díaz, askeri darbeyle başkanlığa geldi. Díaz, 1877den 1880e, 1884ten 1910a kadar ülkeyi yönetti. Dönemleri arasındaki dört senede ise görevde Díazın gölge bir adamı başkanlık yaptı. Büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin desteğini alan Díaz, bürokrasiyi de denetimi altına almasıyla ve özgürlükleri rafa kaldırmasıyla acımasız bir diktatör oldu. Geniş topraklı malikânelerin büyümesi, küçük çiftçilerin ve köylülerin topraklarını kaybetmesi karşılığında oluyordu. Bu ortamda borçlarından olayı çalışmak zorunda kalan borç köleleri ortaya çıktı.
Öte yandan Díaz, yabancı sermayeyi ülkeye çekerek bütçeyi dengeledi. Ülkenin üst sınıflarına refah getirirken, bunu nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylülerin sırtından yaptı. Gelir dağılımndaki dengesizlik adeta bir uçuruma dönüştü. Diktatörlüğe karşı gelen tepkilere de baskıların artmasıyla cevap verildi.
1910da Meksikada kırsal yaşam sürdüren ailelerin %96sının toprağı yoktu ve binden az sayıda olan güçlü toprak sahipleri, on iki milyonluk ülkede tarımsal kaynakları denetim alında bulunduruyordu. Ayrıca Díaz yönetiminin son zamanlarında Meksika nüfusunun %60ı borç kölesiydi. Yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olduğu bu dönem, yoksulluk ve adaletsizlik içinde patlamayı bekleyen bir toplum oluşturdu. Meksika Devrimine giden yol böyle açıldı.
MEKSİKA DEVRİMİ
Meksikanın 19. yüzyılı genel hatlarıyla toprak reformu sorununa odaklanıyordu. İçerde sürekli mücadelelerin olması, adeta Meksikanın bir türlü gelişme yoluna girememesine neden olmuştu. Kapitalistleşme süreci, Meksikalılarca değil, yabancı kredi ve yatırımlarla yürütülüyordu. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, bu süreçte rol oynayan ve İspanyanın misyonunu üstlenen yeni devletlerdi. Demiryolu yapımı, bankacılık, özellikle petrolü de içeren yeraltı kaynaklarına bu ülkelerin büyük yatırımları vardı. Para, Meksikanın geleneksel tarım ürünleri olan mısır ve şeker kamışının yerine tümüyle pamuk, kenevir, kahve gibi sanayi ürünlerine eğilimi zorladı ve bunu başardı. Elbette bu dış etkenin içerde bir destekçisi vardı: Porfirio Díaz yönetimi. Díaz dönemi, baskının son derece yüksek olduğu yıllar olmuştur.
Kanlı biçimde bastırılan grevler, yönetimi zor duruma düşürdü. Díaz, 1910da demokratik başkanlık seçimine izin vereceğini açıkladı. Bu seçime aday olanlardan biri Francisco Madero, halk arasında geniş bir destek buldu. Göz ardı edilemeyecek bu destek karşısında Diáz yönetimi yeniden sertleşti; Madero tutuklandı. Ekim 1910da Temsilciler Meclisi Díazı tekrar başkan seçti. Madero hapisten kaçıp 20 Kasımda halkı silahlı ayaklanmaya çağırdı. Coahuila eyaleti valisi Venustiano Carranza da ona katıldı. Bu ortamda kuzeyde Pancho Villa, güneyde Emiliano Zapata gibi önderler de bu hareketle birleşti ve orduyla çatıştı. Devrimcilerin ortak düşmanı Díazdı. Kazanılan başarılarla Díaz yönetimi çözüldü. Madero 6 Kasım 1911de başkan seçildi. Fakat Madero, hem devrimcilerin hem de eski rejim yandaşlarının tepkisini çekti. Demokrasiyi getirmek isterken alt yapının da yenilenmesi gerekliliğini unutmuştu. Üstelik Madero, Díazın ordusu ve bürokrasisi üzerinde herhangi bir değişiklik yapmamış, yönetime bu şekilde devam etmiştir. Gönülsüzlüğü ise, Zapata ve diğer devrimcilerle anlaşmaya yanaşmamasıyla göze çarpar.
Zapata, ellerinden alınmış toprakların yerlilere hemen geri verilmesi isteğinin reddedilmesiyle Maderoya karşı tavır aldı. Kuzeyde de Orozco aynı yolu benimsedi. 1913te General Victoriano Huerta, Maderoyu devirdi ve yönetimi ele geçirdi. Bu yeni despotik yönetim ise Carranzanın bir yıl içinde zorla yönetime gelmesiyle son buldu. Carranza yönetimi, malikâne yönetimine son veren, tarımda kapitalist kalkınmayı başlatan, topraksız köylere toprak kazandıran ve yabancı müdahalesini kırmayı amaçlayan adımlar attı. Hazırladığı yasada işçi hakları güvence altına alınıyor, Katolik Kilisesi ayrıcalıkları sınırlandırılıyordu. Muhaliflerini tasfiye eden Carranza, 1919da da Zapatayı öldürttü. Villa ise mücadeleyi bıraktı. Böylece yerel direnişler son buldu. Yine de Carranzanın yönetimi fazla uzun sürmedi. Yandaşlarının desteğini yitirmesinin ardından 1920de Obregon, yeni başkan oldu.