Sokak Çocuğu

ashli

Bayan Üye
...Sokak Çocuğu ...


Can, arkadaşı Mustafa`nın dükkanına ayda bir de olsa uğradığında Cengiz`i anarlar, eski günleri yadederler, hasretlik giderirlerdi. Nede olsa okulda üç sene beraber okumuşlardı. O günde Can Mustafa’nın dükkanına uğradığında Mustafa’nın :
” -Tam zamanında geldin. Akşama doğru Cengiz bana muhakkak uğrar” dediğinde, Can’ın da Cengiz’le karşılaşıp da unutamadığı o an geldi gözlerinin önüne.
Cengiz’in anlattıkları Can’a hala dün gibi geliyordu. Aradan neredeyse beş sene geçmişti. Gözlerini bir noktaya dikmiş öylece boş bir noktaya bakarken Mustafanın:
“ -Hoş geldin. Çay mı içersin, kahve mi?” dediğini kulakları hiç duymuyordu.
Şimdi beş sene öncesinden bir yerlerdeydi. Nerelerdeydi, hangi alemlerdeydi? Mustafa`nın dükkanında Cengiz`le tanışması bir sinema şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Babası gibi duruyordu Cengiz Canı`n yanında. Oysa sanat okulunu beraber okumuşlardı. Uzun boylu, yeşil gözleri, kaşlarına değen uzun kirpikleriyle, hemen, hemen sınıfın en yakışıklı delikanlısıydı Cengiz.
Can’ın düşünde; daha Cengizi tanımadan ‘Mustafa`nın yanında kamburu çıkmış, yaşlı bir adam daha . vardı. Mustafa’dan sonra o adamla da tokalaşmıştı. Sanki bir yerlerden tanıyormuş gibiydi. Gözleri hiç değişmemiş yeşil, beyaz sakalları çıkmış, avurtları içeri çökük bu adamda kimdi acaba?’ diye düşündü.
‘Mustafa`nın halini hatırını sorduktan sonra; sıra o adama gelmişti. Hem kim olduğunu öğrenecek, birazda içindeki merakını giderecekti.’ Yaşlı adama dönerek:
“-Nasılsın amca? Bana gücenmeyesin hatırımı sormadın diye ”dedi. Mustafa da lafa karışıp:
“ -Ne amcası olum bu bizim Cengiz” dedi. Sonra da Cengiz`e dönerek:
“ -Bu bizim okuldan Can” dedi. Can:
”-Vaaay! Cengiz valla bilmiyodum, kusura bakma” dedi Cengiz’e ve devamla:
“ -N`olmuşsun olum sen böyle? Çökmüşsün” dedikten sonra Can’la Cengiz tekrar kucaklaşmışlardı.
Can düşünür içinden; `bizimkisi amca yeğenin kucaklaşması gibiydi` der. Elleri titreyen, yalnız yanlarda beyazlaşmış saçları kalmış tepesi kel bu kişi Cengiz olabilir miydi?` diye, Can bakakalmıştı. Gözünde gözlük, sanki sekseninde yaşlı bir ihtiyar duruyordu yanlarında. Cengiz derinden bir `of!..` çekti ve Can’a başladı hayat hikayesini anlatmaya:
` . -Sene 1958 aradan 42 sene geçmiş. Evde annemin bir şeye ihtiyacı oldu ve beni teyzeme yolladı. Genciz daha onyedi yaşında. Mamak nere, Gülveren nere? Bende teyzeme gitmişken bizim bir akrabanın oğlu olan akranım Sami’yi bir göreyim’ dedim. Saminin evleri teyzemin evlerine yakın olduğundan teyzeme sık sık uğrar halını hatırını sorar sonrada ‘Cengiz gelmiyormu göremiyorum epeyden beri gelirse gökrüşelim ben kahvedeyim’ deyip gidermiş. İşte o günde Teyzeme sordum
“-Sami’yi, nerelerde bulabilirim’ diye, Teyzemde:
`-Nerede olacak, gözü çıkmayasıca kahvededir.` Dedi. Ben teyzemi çok severim. Az mı çekti bizim kahrımızı. Ben Sami ile teyzemin evinde her buluştuğumuzda, teyzem bize mezemizi hazırlar, beraber içerdik.”
Ben hemen kahvenin yolunu tuttum. Baktım Sami ve arkadaşları bir masanın etrafında oturmuşlar, kağıt oynuyorlardı. Selam verdim. Sami:
“ -Bizim teyze oğlu “dedi, arkadaşlarına. Arkadaşları da:
“ -Hoş geldin birader” dediler. Sami yanına boş bir sandalye çekerek bana:
“ -Otur hele şuraya” dedi, ben oturdum:
” -Eeee! ne var, ne yok?” Sami bir taraftan oyun oynarken, bir taraftan da benim halimi hatırımı sormakta, benimle sohbet etmekteydi. Bu arada Sami`nin yanındaki arkadaşı Sami’ye bir sigara uzattı, Sami bir nefes çekti ve sigarayı bana uzatarak:
“ -Bir nefeste sen çek bakalım teyze oğlu` dedi. Ben ki; sigara içmeyen insan, nasıl reddetmemişim hayret. Başımda bir dayım var ki mümkün mü evde, okulda, sigara içeceğim, kötü bir şey yapacağım. Bizleri evde okul da takip ettirir, sonra da bize; ‘Bugün şunu yapmışsınız, filanca kişiyle konuşmuşsunuz, ben size o arkadaşınızla konuşmayın demedim mi?’ diye, akşam olunca ayrıca bizden hesap sorardı.
Ben bu dayı baskısına rağmen, bana uzatılan sigardan bir nefes çekip, yanımdakine verdim. Bende bir öksürük başladı ki sormayın. Yanımdaki; kendi yanındakine, o tekrar Sami’ye, Sami tekrar sigarayı bana verdi. Ben bir nefes daha çektim, tekrar bitişiğimdeki oturana verdim. Bende öksürük hala devam ediyordu. Masadakiler Sami`ye:
” -Teyze oğlu ilk defa içiyor herhalde” . dediler, Sami:
“ -Evet ilk defa” dedi. Hep beraber:
“ -O da alışır dediler” Ben hem öksürüyorum, hem de kahvenin tavanı başımda dönüyordu sanki. O bir nefes ne biçim etmişti beni. Kimseye çaktırmakta istemiyorum. Bulutlar arasındayım. Sigaranın üçüncü tur dolanmasındaki geçen zamana kadar hayatımda böyle biran yaşamadım sanki. Büyük bir . boşluğun içindeyim. Ama arkadaşların benim gibi olmadığından eminim. Çünkü onların bünyeleri buna alışık. Usulca Sami’ye:
“ -Ben bir tuhaf oldum arkadaş” dedim. Sami de:
“ –Nasıl, hoşuna gitti mi? “ dedi. Ben cevap vermeden dolanan sigaradan, bir nefes daha çekip, masadan kalktım. Tüm masadakilere:
“ -Haydi bana müsaade ben gidiyorum” dedim. Sonra sendeleyerek kalktım sandalyeden. Sanki ayaklarım yere basmıyordu. Oturanların peşimden gülmelerini duyar gibi oldum bir ara.
Yerler içeri içeri gidip kayboluyordu sanki. Ben çukura basıyorum, yokuş aşağı gidiyorum, koşuyor ve ayakta sallanıyordum. Bana birşeyler oluyor anlamıyordum. En ufak bir su birikintisi gözlerimin önün de göl gibi oluyordu. Daha . önceleri ayda, yılda bir gördüğüm teyze oğlunu, artık sık sık ziyaret eder olmuştum. Her defasında onların halkalarından biri oluyordum. Okulu yarım bıraktığımda ayrıldım sizlerden.
Arkadaş babam, Mamak`ın en zengin ailelerinden biriydi. Sigara, esrar, eroin, hap hepsini kullandım. Babamın mallarını satıp savdım. Anlayacaan her yol oldu bende. En çok da ailemden . ayrıldığım koydu bana. Az mı yalvardı karım, çocuklarım. Az mı sokaktan aldılar gece yarıları beni eve. Bakırköy’e yatırdılar,hacıya, hocaya götürdüler. Her tarafa kucak dolusu paralar harcadılar. Üstelik benim despotça davranışlarım, her şeyin tuzu biberi oldu. ‘Hayrı ve şerri veren yüce Tanrı`m benim böyle şer işlerimde irademi de kendi yönetseydi ya. Her şey tanrıdan geliyordu da bizim kabahatimiz neydi acaba? Nerede benim hata yapmama engel olamadı yüce Rabb`im. Madem ki daha ben doğmadan kaderim yazılmış, neden Tanrım bana gerçekleri göstererek kaderimi değiştirmemiş’ diye Tanrıya sitemde bulunuyordum.”
Cengiz bunları anlatırken bir taraftan da gözlerinden akan yaşları siliyordu.
Can Mustafanın getirdiği çayı yudumlarken bir taraftanda beş sene öncesini böyle anımsıyor, Cengizi düşünüyordu. İşte tamda böyle bir anda bir telaşla dükkandan içeri girmişti Cengiz bir şeyler mırıldanarak. Üstü başı toz içindeydi. Dükkandaki masanın önündeki boş sandalyelerden birine oturdu selam vererek.
Can gördüğü düşten irkilerek kendine geldi. Oturduğu sandalyeden kalkarak Cengiz`e:
“ -Hoş geldin, ben de seni düşünüyordum, bana hayat hikayeni anlatıyordun. Bu dükkanda tanıştığımız gün anlattığın hatyat hikayeni... Vay be neler yaşamışsın arkadaş!” dedi Can Cengiz’e.
Artık içtiği her şey dokunuyordu Cengiz’e. Atmışiki yaşındaydılar, aynı akrandılar ama Cengiz kamburu çıkmış, yaşlı bir ihtiyardı sanki. Hayatın her türlü rezilliğini tatmış biri olarak; şimdi arkadaşlarıyla beraberdi. Oturup sohbet ediyorlardı.
Can Cengiz`e:
` -Ayrıldığın eşin, çocukların ne yapıyor, görüyor musun onları?” dedi, Cengiz de:
” -Bir oğlum bir kızım var. Ama görsem tanımam, kocaman olmuşlardır, zaten geç evlendim. Kim bilir oğlan onaltısında vardır, kız evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır belki de. ` . deyip gözleri dalar, dükkana gelmeden önceki olay aklına gelir.
Cengiz arkadaşı Mustafa`nın dükkanına gelmeden önce; yolda bir zamanlar kendi kullandığı terkedilmiş, bir gecekonduda, tiner çeken çocukları görmüş, onların kavgasını ayırmaya çalışmıştı. Tinercilerden biri:
“ -Ulan şu moruğa bak kendisi ayakta duramıyo! Bize ‘tiner içmeyin’ diye kızıyor, bizi dövmeye kalkıyor” dediğinde tiner çeken çocuklardan biri Arkadaşına:
“ -Doğru söylüyorsun` deyip kendi kavgalarını bırakmışlar, hep beraber Cengiz`in üzerine yürümüşler, bir güzel dövmüşlerdi Cengiz’i. Üstübaşı toz içersinde kalmıştı Cengiz`in. Üstünü silkerek dükkana geldiğinde bir taraftan da söyleniyordu:
“ -Veletler, bacak kadarlar, tiner içiyorlar. Bunların anası babası yok mu ki? Abi, baksınlar, beni görsünler . de adam olsunlar. Değil mi Mustafa abi?” dediğinde Mustafa kapıdan giren üstü başı toz içerisinde kalan Cengiz’e:
“ –Haklısın Cengiz! Hoş geldin” dedikten sonra Can sormuştu. Cengiz, Can’ın sorularını cevapladıktan sonra, dalan gözlerini açık kapıdan içeri giren bir çocuğa çevirmişti:
Çocuk dükkanın sahibi Mustafaya:
` -Amca bir bali verir misin?` der Mustafa:
` -Napacaan oolum Baliyi? Bu yaşta ben size kaç defa bu mereti kullanmayın demedim mi?”
Hep itelenen, kakalanan çocuk iyice sırnaşık olmuş söylenen hiçbir söze aldırmadan, hala:
` -N`olursun amca bu son, bi daha gelmem vallaha`
deyip adeta yalvarıyordu ki. Can söze girer
` -Tamam ben vereceğim, söz” der. Can:
“ -Hele bir otur bakayım yanıma.” Der çocuğa. Çocuk bir sandalyeye oturur. Can:
“ -ilkokulu bitirdin mi sen?` der, çocuk:
` -Bitirdim.”
` -Kaç yaşındasın şimdi?”
` -Onyedi.”
“ -Adın ne bakayım?”
“ -Zafer.”
“ - Olum senin anan baban yok mu ?”
` -Yok, ben ufakken anamdan ayrılmışlar, üvey baba da ne kadar bakar, baba olur insana?”
` -Babanın adı ne bakim senin?” Çocuk biraz duraksar sonrada:
` -Cengiz`miş der. Cengiz, pür dikkat kesilir sonrada bir hamlede sandalyeden kalkıp çocuğun kolundan yakalar:
“ -Ananın adı ne senin?”
“ -Kamile”
“ -Senin bir ablan var” mı?`
“ –Var.”
“ -Adı Serpil mi”? Bu sefer çocuk meraklanmıştır; ablasının adını bilen ‘bu adam’ kimdir? Arkadaşları da böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyorlar olmalı ki, hepside merakla ve dikkatle konuşmayı izlerler. Cengiz elindeki sigarayı kültablasına bastırarak söndürür ve iki yana kollarını açarak çocuğu kucaklayıp:
“ -Oğlum benim. Zafer’im” deyip çocuğu bağrına basar, adeta kenetlenmiştir. Hıçkırıklar içinde Ağlamaktadır.
İki çocuğunu da yanına alıp evini terk eden karısı Kamile’yi ve çocuklarını yıllardır görememişti. Şimdi karşısında duran seneler önceki kendi gençliğidir sanki. Çocuk afallamış, Cengiz`in:
“ -Ben senin babanım oğlum, sende sarıl bana, seneler önce annen terketti beni, sizleri de yanına alarak. Şükür tanrıya! Seni bırakmam artık” deyip, başından geçen olayları çocuğa anlatırken; hiç tepki göstermeden öylece kalakalmıştı çocuk. Babasına dönerek:
“ -İlkokuldan sonra okuyamadım. Ne üvey babam aldı beni evine, ne de evli ablam. Kimi zaman tren istasyonunda, Şimdi yıkık bir gecekonduda bazende yarım kalan inşaatta yatıyoz arkadaşlarla.” .
Çok değil yarım saat önce; bu tinerci çocukların arkadaşlarından dayak yememiş miydi Cengiz. Kendisini dövenlerden biride oğlu değil miydi?
Cengiz`in yalvarmaları sonuç vermedi. Çocuk ağlıyordu. Kolunu Cengiz’in elinden kurtarmak için kendisini geriye çekip, bir sağa, bir sola hamleler yapıyordu. Cengiz:
` -Olum benimle gel! Bırak arkadaşlarını.` Zafer:
` -Gelmem seninle` diyor.
Cengiz ölüme mahkum hastalar gibi git gide umudunun tükendiğini anlıyor, kafasından başka şeyler düşünmeye zorluyordu kendini .
Yıllar sonra oğluna kavuşmuştu, ne demekti bu. Ayyaşta olsa bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Sonra çocuğuna dönüp:
“ -Bak söz! Sen bali çekmeyi bırak, buradaki amcaların ve ben . sana yardımcı olacağız. Üstünü ,başını alacaklar. Karnını doyuracaklar senin. Ama sende bali kullanmıyacan tamam mı” der, Cengiz. Çocukta:
“ -Tamam amca” demişti.Cengiz çocuğu bıraktığında, Çocuk koşar adımlarla dükkanın dışında kendisini bekleyen arkadaşlarının yanına varıp hep beraber koşarak uzaklaştılar oradan. Cengiz bakakalmıştı kaçan çocuğunun peşinden.
Kimbilir başka bir dükkandan bally almak için şanslarını deneyeceklerdi. Alkol bağımlısı olmuş Cengiz’in, bally bağımlısı olmuş oğlundan hiçbir farkı yoktu. Cengiz tek çocuğu bally çekmesin diye birçok vaatlerde bulunmuştu. Oysa Cengiz’e de içkiyi bırakması için; hayatı boyunca sevdikleri kişiler vaatlerde bulunmamışlar mıydı?
Can’da artık dönüşü olmayan bu yoldaki Cengiz`e bir ‘Çubuk Şarabı’yla, iki pakette sigara’ . alıp verir.
Çocuk için yapılacak ne vardı o an. Bir şey düşünemez Can.
Mustafa da bir kalıp beyaz peynirle, bir ekmek alıp vermişti Cengiz`e.
Cengiz dükkandan ayrılırken Can da amca dediği çocukluk arkadaşının peşinden bakakalmıştı.

Şimdi hep başkalarının yardımıyla yaşayan Cengiz gibi, sokak çocuklarının sonu da aynı olmayacak mıydı? Cengiz bu yaşa kadar hayatta kalmayı başarmıştı, ya onlar! Hayatta kalmayı başara bilecekler miydi?
Can nerede Cengiz`i görse; sokak çocuklarını, nerede sokak çocuklarını görse; Cengiz`i hatırlıyordu.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst