Efsunkar
Bayan Üye
Vakit denizdi. Deniz geceydi.
Tik tak tik tak zaman: asabi bir adam çığlığı.
Yankısı yok.
Işığın önünden geçen yüzümün hırçın karanlığıyla denizin soğuk sularında dolaşıp güneşin sıcaklığını sükunetimle yokladım. Çiçekler kan kokuyordu, inadına siyahtı günün ardındaki çetrefil aydınlık. Delip geçti alnımı yeşilin hüzzam ağırlığı.
Titredim yok olurcasına ama yok oluşun deruniliğinde var olmak isteyerek titredim. Dupduruydu yalnızlığın matemi keşfedilmemiş eşkali. Gözlerimin siyahı s/aklandı o zaman. Adımı saydı adımlarım, her harf gül boğumuyla boğuldu dudağında. ..Kanadı geçmişim geçmişliğime kanadı gül avuçlarımda aşkın zembereğini kırarak.
Nasır bağlamış tüm düşleri tepeden tırnağa varlığına soyarak sesimi uzaklaştırdım cümlelerime. Ağlayarak çoğalttım sağaltılmışlığımı. Hüzün derindi, tenimin siyahı gibi. Derinliğim acıydı. Acı; dipsiz kuyuların zifiriliğinde ellerimi yazgının mürekkebine batırarak uğuldamaktı rüzgara karşı.
Kendinden soyutlanmış bir sessizliği dinliyordu kum saatinin gövdesinden sızan uykusuzluk. Tik tak tik tak zaman zamansızlığı boğuyordu. Kuru gürültü değildi kulaklarımı çınlatan figanlar. Çocuklar aşka ağlıyordu.
Miraca tutunan melek sessizliğiyle gecenin ufku katılaştıran karanlığında ses yordamıyla yürüyerek, sol yanını dağıtarak öksüz avuntuların, sağır kente inleyerek düştüm. Sabah kıyama yakındı ama illa ki kederdi dallara tutunup silkelenen kentin ağırbaşlı duruşu. Kefen biçmek zordu yanağımda hırpalanan, miadı çağ yangınında kavrulmuş aşk güdüsüne.
Zikzaklar çizerek göğün Leyla ağlayışında dikenler batırdım kalbimin kör alacalığına. Irmak gibi geçti sözcükler saçlarımın arasından. Islaklığı yamalanmıştı lal yağmura. Kaçamadım aşk zamirli kelimelerin keskinliğinden. Çift taraflı bıçak tenime değmişti bir kere. Yara iflah olmaz azatlığın esaretini bırakmıştı içime. Kalkıp yürümek vardı gözlerinin cana ziyan siyahına. Ama infazıydım koynunda karanfil saklayan gülüşünün. Kesip attım uçurumları yüzümden.
Yaram şiir sancısında boğulan kıyamet kesikleri bırakarak bileklerime ağlattı ağrılarımı. Ağrılarım gün yüzü görmemişti
Tenim teneşir bahçesine vurgun. Yorgunluk aklımın kıyısında; ölüme gözlerin var
Aşkın uğultusu aklımın tüketişine başkaldırırken esmer isyanlarla düşüne yatılmamış öyküleri biriktirdim sonrası küle çıkan adımın kesikliğinde. Mabedimdi yüzün, oysa hiçbir yol kestirme değildi yüzüne; ölümden gayrı.
Aşk en uzun yoldu ve kalbimdi yüzünün arkasındaki tapınakların sunaklarında kurban edilen. aşk şimdi isyankar kendine, zamansız olsa da.-
Nefesindi nefesimi cehennem aynalarının aynında kıran. Aynaya döndü ateş. Sırrın kimliği sen diye bilindi.
Güz yaprakları süpürürken içimin gizlerine, dolunay sürgünü bir vakte aşka aşinalığı bilinmeyen sur üfledim. İsrafil bu gece de gelmedi. Acıya yakın diye bakışların, kıyamet bildim kendime.
GELME İSRAFİL BU GECE DE
Tik tak tik tak zaman: asabi bir adam çığlığı.
Yankısı yok.
Işığın önünden geçen yüzümün hırçın karanlığıyla denizin soğuk sularında dolaşıp güneşin sıcaklığını sükunetimle yokladım. Çiçekler kan kokuyordu, inadına siyahtı günün ardındaki çetrefil aydınlık. Delip geçti alnımı yeşilin hüzzam ağırlığı.

Titredim yok olurcasına ama yok oluşun deruniliğinde var olmak isteyerek titredim. Dupduruydu yalnızlığın matemi keşfedilmemiş eşkali. Gözlerimin siyahı s/aklandı o zaman. Adımı saydı adımlarım, her harf gül boğumuyla boğuldu dudağında. ..Kanadı geçmişim geçmişliğime kanadı gül avuçlarımda aşkın zembereğini kırarak.
Nasır bağlamış tüm düşleri tepeden tırnağa varlığına soyarak sesimi uzaklaştırdım cümlelerime. Ağlayarak çoğalttım sağaltılmışlığımı. Hüzün derindi, tenimin siyahı gibi. Derinliğim acıydı. Acı; dipsiz kuyuların zifiriliğinde ellerimi yazgının mürekkebine batırarak uğuldamaktı rüzgara karşı.
Kendinden soyutlanmış bir sessizliği dinliyordu kum saatinin gövdesinden sızan uykusuzluk. Tik tak tik tak zaman zamansızlığı boğuyordu. Kuru gürültü değildi kulaklarımı çınlatan figanlar. Çocuklar aşka ağlıyordu.
Miraca tutunan melek sessizliğiyle gecenin ufku katılaştıran karanlığında ses yordamıyla yürüyerek, sol yanını dağıtarak öksüz avuntuların, sağır kente inleyerek düştüm. Sabah kıyama yakındı ama illa ki kederdi dallara tutunup silkelenen kentin ağırbaşlı duruşu. Kefen biçmek zordu yanağımda hırpalanan, miadı çağ yangınında kavrulmuş aşk güdüsüne.
Zikzaklar çizerek göğün Leyla ağlayışında dikenler batırdım kalbimin kör alacalığına. Irmak gibi geçti sözcükler saçlarımın arasından. Islaklığı yamalanmıştı lal yağmura. Kaçamadım aşk zamirli kelimelerin keskinliğinden. Çift taraflı bıçak tenime değmişti bir kere. Yara iflah olmaz azatlığın esaretini bırakmıştı içime. Kalkıp yürümek vardı gözlerinin cana ziyan siyahına. Ama infazıydım koynunda karanfil saklayan gülüşünün. Kesip attım uçurumları yüzümden.
Yaram şiir sancısında boğulan kıyamet kesikleri bırakarak bileklerime ağlattı ağrılarımı. Ağrılarım gün yüzü görmemişti
Tenim teneşir bahçesine vurgun. Yorgunluk aklımın kıyısında; ölüme gözlerin var
Aşkın uğultusu aklımın tüketişine başkaldırırken esmer isyanlarla düşüne yatılmamış öyküleri biriktirdim sonrası küle çıkan adımın kesikliğinde. Mabedimdi yüzün, oysa hiçbir yol kestirme değildi yüzüne; ölümden gayrı.
Aşk en uzun yoldu ve kalbimdi yüzünün arkasındaki tapınakların sunaklarında kurban edilen. aşk şimdi isyankar kendine, zamansız olsa da.-
Nefesindi nefesimi cehennem aynalarının aynında kıran. Aynaya döndü ateş. Sırrın kimliği sen diye bilindi.
Güz yaprakları süpürürken içimin gizlerine, dolunay sürgünü bir vakte aşka aşinalığı bilinmeyen sur üfledim. İsrafil bu gece de gelmedi. Acıya yakın diye bakışların, kıyamet bildim kendime.
GELME İSRAFİL BU GECE DE