SİSTEM HAKKINDA...
Evet Arapça’yı artık çok kolay öğrenebilirsiniz. Çünkü bu dili öğretme ve öğrenme konusunda yeni bir yöntemle karşılaşacaksınız. Önce bu yöntem hakkında aydınlanmalısınız.
Türkiye’de herhangi bir yabancı dili öğrenmek esasen kolay değildir. Arapça ise hiç kolay değildir. Gençlerimizin bu konuda karşılaştığı sorunlar ve bunların nedenlerini burada anlatmak hem zamanınızı alacak ve sizi üzecektir, hem de konumuzun özü değildir. Onun için gereksiz ayrıntılara girmeden Arapça’yı en kolay şekilde öğrenebilmenin yolları üzerinde kısaca durmak daha doğru olur.
Arapça’yı kolay öğrenebilmek için Türkiyeli öğrencinin bu konuda şimdiye kadar görüp duyduğu hemen her şeyi yeniden gözden geçirmesi ön koşuldur. Çünkü bu şeylerin hemen tamamı yanlıştır.
Örneğin önce gramerden başlamak yanlıştır. Keza, Arapça’yı bir yaşam dili olarak konuşmayan, -daha doğrusu konuşamayan-, bir hocadan bu dili öğrenmek çok daha büyük bir yanlıştır. İlginçtir ki özellikle bu iki yanlışta hep ısrar edilmiştir, halen de ısrar edilmektedir. Günümüzde binlerce öğrenci Kur’an Kurslarında, İmam-Hatip Liselerinde, İlâhiyat ve Filoloji fakültelerinde sözde Arapça öğrenmeye çalışmaktadırlar ve tabiatıyla onu bir türlü öğrenememektedirler. Oysa, örneğin Boğaziçi ve
Bilkent Üniversitelerinde İngilizce ve öbür Avrupa dilleri, bilimsel sistemlerle öğretilmektedir. Tuhaftır ki sözde Arapça öğretenler bu çelişkiyi görmezden gelmekte ve yukarıda sözü edilen iki yanlış üzerinde her şeye rağmen ısrar etmektedirler. Bu iki yanlışın yol açtığı sorunlar ise sanıldığından çok daha büyüktür. Onun için Arapça öğrenmek durumunda olan her öğrenci, her şeyden önce bu iki büyük yanlışın farkına varabilmeli, emsallerini bu konuda uyarmalı ve bu yanlışların düzeltilmesinde akılcı stratejiler kullanarak bilimsel sistemlerin bir an önce hayata geçirilmesine yardımcı olmalıdır.
Bu stratejilerin en önemlisi, öğretmenlerin, derste yalnızca Arapça konuşmasını sağlamaktır. Eğer öğrenciler, Arapça dersi veren hocalarına örneğin, toplu şekilde ve ısrarla:
- Hocam, derste Türkçe konuşmanızı istemiyoruz. Bize, öğretmekte olduğunuz dille hitap ediniz. Çünkü bir yabancı dilin ancak bu şekilde öğrenilebileceğini, aksinin ise mümkün olmadığını öğrendik; nitekim İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi diller bu şekilde öğretiliyor ve öğreniliyor. diye hocalarına ve okul yönetimlerine uyarıda bulunur ve bunda ısrarlı olurlarsa, sorun kısa zamanda çözülebilir. Çünkü sözde Arapça öğreten hocalar, bu ısrarlı istekler karşısında mahcup olacak ve sonunda Arapça bilmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaklardır. Bu ise öğrencilerin ilk zaferi olacaktır. Bu aşamadan sonra öğrenci hiç değilse Bu dilin gerçek anlamda öğretildiği merkezlere yönelme zorunluluğunu hissedecektir.
Arapça öğrenmede atılacak ilk ciddi adım budur. Eğer bu öneri Türkiye’de öğrenci çevresinde yankı bulacak olursa onun, eğitimde önemli bir devrimin gerçekleşmesini sağlayacağı günlerin hiç de uzak olmadığına inanmak gerekir! Şu halde Arapça da dahil, herhangi bir yabancı dili öğrenebilmek için mutlak surette o dili hatasız konuşan ve onu bir yaşam dili olarak kullanan, aynı zamanda gramer ve edebiyat kurallarını da çok iyi bilen aydın ve öğretmenlik
formasyonuna sahip birinden eğitim almak gerekir. Bu hayırlı tavsiyeyi ciddiye alarak, aşağıda açıklanacak kurallara göre adımlarını atan öğrenciler elbette ki Arapça’yı kolayca öğrenebileceklerdir.
Bir yabancı dili en kolay biçimde ve en kısa zamanda öğrenebilmenin yolu bilimsellikten geçer. Uzmanların bu konuda şimdiye kadar saptadığı gerçeklerin özü ise şudur:
1. Yabancı dili öğreten kişinin, o dili mutlaka yazılı ve sözlü anlatımda hatasız, güncel ve akıcı olarak kullanabilmesi gerekir.
2. Yabancı dil, -sıfır yaştaki bebeğin, yaklaşık yedi yaşına gelinceye kedar annesi, babası ve çevresi tarafından- ona öğretilen ana dilinin fıtrî yöntemiyle verilmelidir. Yani dersler, yaşamın her alanından konusunu –dengeli ve serpiştirilmiş olarak- alan bir çeşitlilik içinde verilmelidir.
3. Öğrencinin derse, sıcak ve seri diyaloglarla katılımı sağlanmalı; uygulama sırasında öğrenci sırf dinleyici, sırf okuyucu veya sırf yazacı olarak kalmamalıdır.
4. Öğrenciye, ders konusunun kapsadığı olaylar, görsel ve duyumsal olarak elverdikçe yaşatılmalıdır.
5. Gramer ve edebiyat bilgileri, günlük konuşmalara serpiştirilmiş olarak öğrenciye verilmelidir.
6. Öğretimde kolaydan zora, yakından uzağa, basitten bileşiğe doğru bir açılım yelpazesi izlenerek konular işlenmelidir.
İşte elinizdeki kitap bu kurallar çerçevesinde fiilen uygulanmış dersler içermektedir. 2002 yılında İstanbul’da düzenlenen kurslarda verilen bu derslerden umut verici sonuçlar alınmıştır. Yirmişer grupluk öğrencilere
uygulanan bu derslerden onar konu toplanarak dizi halinde kitaplaştırılmıştır.
Gerek Arapça öğretenler, gerek bu dili öğrenmek isteyenler ve aynı zamanda Arapça-Türkçe, Türkçe-Arapça çeviri yapanlar da bu kitaplardan yararlanabilirler.
Bu derslerde yaşamın her alanından, homojen bir denge içinde hemen her olaydan biraz söz edilmiştir. Tarih, coğrafya, biyoloji, sağlık, psikoloji, matematik, geometri, ekonomi, ticaret, din, felsefe, sosyoloji ve mantık gibi temel bilimler başta olmak üzere, ahlâk, temizlik, çevre, küreselleşme, feminizm, afetler, savaşlar, teknoloji, uygarlık, uzay, zaman, enerji, büyü, spor, sanat ve müzik gibi genel kültür konularına kadar akla gelebilecek hayat gerçekleri bu derslerde az çok işlenmiştir. Bundan amaç, öğrenciye Arapça öğretirken onun her konuda düşüncelerini bu dille biraz ifade edebilmesini sağlamaktır.
Her ders, yaklaşık yirmi Türkçe cümleden meydana gelmekte ve genelde bir bütünlük oluşturmaktadır. Ancak metnin cümleleri önce sıra ile numaralanmış ve altlarında Arapça tercümeleriyle birlikte sunulmuştur. Daha sonra, numaralanmış cümlelerin Arapçaları normal bir yazı disiplini içinde dersin sonuna metin olarak ilave edilmiştir.
Bu diziden yararlanmak isteyen öğretmen, kural olarak, öğrencileriyle Türkçe konuşmamalı, sadece Türkçe cümleleri onlara dikte ettirirken Türkçe’yi kullanmalıdır. Öğretmenin, her derse girerken önce beş dakika kadar, işleyeceği konu ile ilgili bir konuşma yapması çok yararlı olur. Ancak bu konuşma tamamen Arapça olmalıdır. Çeviri işlemi sırasında da öğretmen, öğrencileriyle diyalog halinde olmalı, zamanını çok ekonomik olarak kullanmalıdır. Çeviri sırasında duruma göre alternatif cümlelerin yanı sıra, deyimsel kalıpları, eş anlamlıları ve zıtları da sunmalı, öğrencinin zengin bir anlatım gücü kazanabilmesi için çeşitli bilgileri Arapça olarak vermelidir.
Yabancı dil öğretiminde en önemli nokta yabancı dil ile ana dil arasındaki mantık farklarıdır. Unutulmamalıdır ki her dilin kendine göre lengüistik özellikleri, belli bir karakteri ve mantığı vardır. Özellikle çeviri sırasında çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu mantık ve karakter farklarından dolayı çevirmen büyük sıkıntılar çeker. Yabancı dil öğreten hocanın işte bu konuda derin bilgi ve birikime sahip bulunması gerekir. Yoksa yabancı dilin deyim ve özel tabirlerini öğrencisine aktaramaz. Bu yüzden de öğrenci, ne kadar emek verirse versin o dili hakkıyla öğrenemez!
Arapça öğrenirken öğrencilerin, olağanüstü bir dikkatle önem vermeleri gereken bir nokta da aksandır. Yani Arapça kelimeleri, bir Arap gibi seslendirmektir. Harflerin gerek ağızdaki, gerekse hançeredeki belli mahreçlerden çıkarılması son derece önem taşır. Bu ilgiyle öğrencileri bir noktada uyarmak yararlı olacaktır. O da şudur: Arapça’da (ü) sesi yoktur. Örneğin (kitaplar) demek olan (kutub) kelimesinin (Kütüb) ya da (kütüp) olarak seslendirilmesi çok yanlıştır ve bir Arapla konuşurken kelimeyi böyle seslendirmek yanlış anlamalara da yol açabilir. En azından muhatap olan Arap, kelimeyi anlamayabilir.
Müslüman milletler arasında özellikle (Tecwîd) kurallarına çok önem vermekle ünlü olan Türklerin –hele Kur’an okurken- bu sesi kullanmaları çok düşündürücüdür. Bunun, bir dereceye kadar -Kur’an eğitimi görmemiş kimseler için- Türkçe’nin karakterinden kaynaklandığını kabul etmek mümkün ise de, özellikle (Tecwid) talimi görmüş kimselerin bu sesi çıkarmada ısrar etmesi bir talihsizliktir! Çünkü yapılmış bazı araştırmalar sonunda, -sözde arabizme karşı misilleme anlamında bu yanlışta bilinçli olarak ısrar edildiği- anlaşılmıştır! Kur’an-ı Kerim’e, hiç değilse okurken bu kadarlık bir değişiklikle Türke özgü bir özellik kazandırma kompleksi olarak ortaya çıkan bu sorun, yanlış yoldaki insanları tatmin etse de Kur’an’ın özgün vasıflarına aykırıdır ve her zaman tepki görecektir!
Bu kitapta yer alan her dersin başında, kısa bir açış konuşması metni; -eğer gerekmişse- sonunda da, o dersin bazı ayrıntılarına ilişkin açıklamalar verilmiştir. Bu açıklamalar içinde özellikle mantık farklarına ilişkin ayrıntılar bulunmaktadır.
Arap ülkelerinde ilk okul ikinci ve üçüncü sınıflar için öngörülmüş basit hikaye kitaplarını okuyup anlayabilecek kadar kendilerini yetiştirebilmiş olan öğrenciler ancak bu kitaptaki dersleri izleyebilirler. Bu nedenle Türkiye’de ancak İlâhiyat ve filoloji fakültelerinin son sınıf öğrencileri ya da mezunları ancak bu düzeye gelebilmektedirler. Dolayısıyla Kur’an kurslarında ve medreselerde okumuş bulunanlarla İmam Hatip liselerinden mezun olanlar, bu dersleri izlemekte yetersiz kalabilirler.
Başarı dileğiyle...
Ferit AYDIN
Evet Arapça’yı artık çok kolay öğrenebilirsiniz. Çünkü bu dili öğretme ve öğrenme konusunda yeni bir yöntemle karşılaşacaksınız. Önce bu yöntem hakkında aydınlanmalısınız.
Türkiye’de herhangi bir yabancı dili öğrenmek esasen kolay değildir. Arapça ise hiç kolay değildir. Gençlerimizin bu konuda karşılaştığı sorunlar ve bunların nedenlerini burada anlatmak hem zamanınızı alacak ve sizi üzecektir, hem de konumuzun özü değildir. Onun için gereksiz ayrıntılara girmeden Arapça’yı en kolay şekilde öğrenebilmenin yolları üzerinde kısaca durmak daha doğru olur.
Arapça’yı kolay öğrenebilmek için Türkiyeli öğrencinin bu konuda şimdiye kadar görüp duyduğu hemen her şeyi yeniden gözden geçirmesi ön koşuldur. Çünkü bu şeylerin hemen tamamı yanlıştır.
Örneğin önce gramerden başlamak yanlıştır. Keza, Arapça’yı bir yaşam dili olarak konuşmayan, -daha doğrusu konuşamayan-, bir hocadan bu dili öğrenmek çok daha büyük bir yanlıştır. İlginçtir ki özellikle bu iki yanlışta hep ısrar edilmiştir, halen de ısrar edilmektedir. Günümüzde binlerce öğrenci Kur’an Kurslarında, İmam-Hatip Liselerinde, İlâhiyat ve Filoloji fakültelerinde sözde Arapça öğrenmeye çalışmaktadırlar ve tabiatıyla onu bir türlü öğrenememektedirler. Oysa, örneğin Boğaziçi ve
Bilkent Üniversitelerinde İngilizce ve öbür Avrupa dilleri, bilimsel sistemlerle öğretilmektedir. Tuhaftır ki sözde Arapça öğretenler bu çelişkiyi görmezden gelmekte ve yukarıda sözü edilen iki yanlış üzerinde her şeye rağmen ısrar etmektedirler. Bu iki yanlışın yol açtığı sorunlar ise sanıldığından çok daha büyüktür. Onun için Arapça öğrenmek durumunda olan her öğrenci, her şeyden önce bu iki büyük yanlışın farkına varabilmeli, emsallerini bu konuda uyarmalı ve bu yanlışların düzeltilmesinde akılcı stratejiler kullanarak bilimsel sistemlerin bir an önce hayata geçirilmesine yardımcı olmalıdır.
Bu stratejilerin en önemlisi, öğretmenlerin, derste yalnızca Arapça konuşmasını sağlamaktır. Eğer öğrenciler, Arapça dersi veren hocalarına örneğin, toplu şekilde ve ısrarla:
- Hocam, derste Türkçe konuşmanızı istemiyoruz. Bize, öğretmekte olduğunuz dille hitap ediniz. Çünkü bir yabancı dilin ancak bu şekilde öğrenilebileceğini, aksinin ise mümkün olmadığını öğrendik; nitekim İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi diller bu şekilde öğretiliyor ve öğreniliyor. diye hocalarına ve okul yönetimlerine uyarıda bulunur ve bunda ısrarlı olurlarsa, sorun kısa zamanda çözülebilir. Çünkü sözde Arapça öğreten hocalar, bu ısrarlı istekler karşısında mahcup olacak ve sonunda Arapça bilmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaklardır. Bu ise öğrencilerin ilk zaferi olacaktır. Bu aşamadan sonra öğrenci hiç değilse Bu dilin gerçek anlamda öğretildiği merkezlere yönelme zorunluluğunu hissedecektir.
Arapça öğrenmede atılacak ilk ciddi adım budur. Eğer bu öneri Türkiye’de öğrenci çevresinde yankı bulacak olursa onun, eğitimde önemli bir devrimin gerçekleşmesini sağlayacağı günlerin hiç de uzak olmadığına inanmak gerekir! Şu halde Arapça da dahil, herhangi bir yabancı dili öğrenebilmek için mutlak surette o dili hatasız konuşan ve onu bir yaşam dili olarak kullanan, aynı zamanda gramer ve edebiyat kurallarını da çok iyi bilen aydın ve öğretmenlik
formasyonuna sahip birinden eğitim almak gerekir. Bu hayırlı tavsiyeyi ciddiye alarak, aşağıda açıklanacak kurallara göre adımlarını atan öğrenciler elbette ki Arapça’yı kolayca öğrenebileceklerdir.
Bir yabancı dili en kolay biçimde ve en kısa zamanda öğrenebilmenin yolu bilimsellikten geçer. Uzmanların bu konuda şimdiye kadar saptadığı gerçeklerin özü ise şudur:
1. Yabancı dili öğreten kişinin, o dili mutlaka yazılı ve sözlü anlatımda hatasız, güncel ve akıcı olarak kullanabilmesi gerekir.
2. Yabancı dil, -sıfır yaştaki bebeğin, yaklaşık yedi yaşına gelinceye kedar annesi, babası ve çevresi tarafından- ona öğretilen ana dilinin fıtrî yöntemiyle verilmelidir. Yani dersler, yaşamın her alanından konusunu –dengeli ve serpiştirilmiş olarak- alan bir çeşitlilik içinde verilmelidir.
3. Öğrencinin derse, sıcak ve seri diyaloglarla katılımı sağlanmalı; uygulama sırasında öğrenci sırf dinleyici, sırf okuyucu veya sırf yazacı olarak kalmamalıdır.
4. Öğrenciye, ders konusunun kapsadığı olaylar, görsel ve duyumsal olarak elverdikçe yaşatılmalıdır.
5. Gramer ve edebiyat bilgileri, günlük konuşmalara serpiştirilmiş olarak öğrenciye verilmelidir.
6. Öğretimde kolaydan zora, yakından uzağa, basitten bileşiğe doğru bir açılım yelpazesi izlenerek konular işlenmelidir.
İşte elinizdeki kitap bu kurallar çerçevesinde fiilen uygulanmış dersler içermektedir. 2002 yılında İstanbul’da düzenlenen kurslarda verilen bu derslerden umut verici sonuçlar alınmıştır. Yirmişer grupluk öğrencilere
uygulanan bu derslerden onar konu toplanarak dizi halinde kitaplaştırılmıştır.
Gerek Arapça öğretenler, gerek bu dili öğrenmek isteyenler ve aynı zamanda Arapça-Türkçe, Türkçe-Arapça çeviri yapanlar da bu kitaplardan yararlanabilirler.
Bu derslerde yaşamın her alanından, homojen bir denge içinde hemen her olaydan biraz söz edilmiştir. Tarih, coğrafya, biyoloji, sağlık, psikoloji, matematik, geometri, ekonomi, ticaret, din, felsefe, sosyoloji ve mantık gibi temel bilimler başta olmak üzere, ahlâk, temizlik, çevre, küreselleşme, feminizm, afetler, savaşlar, teknoloji, uygarlık, uzay, zaman, enerji, büyü, spor, sanat ve müzik gibi genel kültür konularına kadar akla gelebilecek hayat gerçekleri bu derslerde az çok işlenmiştir. Bundan amaç, öğrenciye Arapça öğretirken onun her konuda düşüncelerini bu dille biraz ifade edebilmesini sağlamaktır.
Her ders, yaklaşık yirmi Türkçe cümleden meydana gelmekte ve genelde bir bütünlük oluşturmaktadır. Ancak metnin cümleleri önce sıra ile numaralanmış ve altlarında Arapça tercümeleriyle birlikte sunulmuştur. Daha sonra, numaralanmış cümlelerin Arapçaları normal bir yazı disiplini içinde dersin sonuna metin olarak ilave edilmiştir.
Bu diziden yararlanmak isteyen öğretmen, kural olarak, öğrencileriyle Türkçe konuşmamalı, sadece Türkçe cümleleri onlara dikte ettirirken Türkçe’yi kullanmalıdır. Öğretmenin, her derse girerken önce beş dakika kadar, işleyeceği konu ile ilgili bir konuşma yapması çok yararlı olur. Ancak bu konuşma tamamen Arapça olmalıdır. Çeviri işlemi sırasında da öğretmen, öğrencileriyle diyalog halinde olmalı, zamanını çok ekonomik olarak kullanmalıdır. Çeviri sırasında duruma göre alternatif cümlelerin yanı sıra, deyimsel kalıpları, eş anlamlıları ve zıtları da sunmalı, öğrencinin zengin bir anlatım gücü kazanabilmesi için çeşitli bilgileri Arapça olarak vermelidir.
Yabancı dil öğretiminde en önemli nokta yabancı dil ile ana dil arasındaki mantık farklarıdır. Unutulmamalıdır ki her dilin kendine göre lengüistik özellikleri, belli bir karakteri ve mantığı vardır. Özellikle çeviri sırasında çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu mantık ve karakter farklarından dolayı çevirmen büyük sıkıntılar çeker. Yabancı dil öğreten hocanın işte bu konuda derin bilgi ve birikime sahip bulunması gerekir. Yoksa yabancı dilin deyim ve özel tabirlerini öğrencisine aktaramaz. Bu yüzden de öğrenci, ne kadar emek verirse versin o dili hakkıyla öğrenemez!
Arapça öğrenirken öğrencilerin, olağanüstü bir dikkatle önem vermeleri gereken bir nokta da aksandır. Yani Arapça kelimeleri, bir Arap gibi seslendirmektir. Harflerin gerek ağızdaki, gerekse hançeredeki belli mahreçlerden çıkarılması son derece önem taşır. Bu ilgiyle öğrencileri bir noktada uyarmak yararlı olacaktır. O da şudur: Arapça’da (ü) sesi yoktur. Örneğin (kitaplar) demek olan (kutub) kelimesinin (Kütüb) ya da (kütüp) olarak seslendirilmesi çok yanlıştır ve bir Arapla konuşurken kelimeyi böyle seslendirmek yanlış anlamalara da yol açabilir. En azından muhatap olan Arap, kelimeyi anlamayabilir.
Müslüman milletler arasında özellikle (Tecwîd) kurallarına çok önem vermekle ünlü olan Türklerin –hele Kur’an okurken- bu sesi kullanmaları çok düşündürücüdür. Bunun, bir dereceye kadar -Kur’an eğitimi görmemiş kimseler için- Türkçe’nin karakterinden kaynaklandığını kabul etmek mümkün ise de, özellikle (Tecwid) talimi görmüş kimselerin bu sesi çıkarmada ısrar etmesi bir talihsizliktir! Çünkü yapılmış bazı araştırmalar sonunda, -sözde arabizme karşı misilleme anlamında bu yanlışta bilinçli olarak ısrar edildiği- anlaşılmıştır! Kur’an-ı Kerim’e, hiç değilse okurken bu kadarlık bir değişiklikle Türke özgü bir özellik kazandırma kompleksi olarak ortaya çıkan bu sorun, yanlış yoldaki insanları tatmin etse de Kur’an’ın özgün vasıflarına aykırıdır ve her zaman tepki görecektir!
Bu kitapta yer alan her dersin başında, kısa bir açış konuşması metni; -eğer gerekmişse- sonunda da, o dersin bazı ayrıntılarına ilişkin açıklamalar verilmiştir. Bu açıklamalar içinde özellikle mantık farklarına ilişkin ayrıntılar bulunmaktadır.
Arap ülkelerinde ilk okul ikinci ve üçüncü sınıflar için öngörülmüş basit hikaye kitaplarını okuyup anlayabilecek kadar kendilerini yetiştirebilmiş olan öğrenciler ancak bu kitaptaki dersleri izleyebilirler. Bu nedenle Türkiye’de ancak İlâhiyat ve filoloji fakültelerinin son sınıf öğrencileri ya da mezunları ancak bu düzeye gelebilmektedirler. Dolayısıyla Kur’an kurslarında ve medreselerde okumuş bulunanlarla İmam Hatip liselerinden mezun olanlar, bu dersleri izlemekte yetersiz kalabilirler.
Başarı dileğiyle...
Ferit AYDIN