meridyen2
Kayıtlı Üye
Şintoizm: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini
Japonya'nın ulusal dini olan Şintoizm Japon halkına özgü, batıl bir gelenekler dinidir. Şintoizmin özü doğaya, ölülere ve put olarak kabul ettikleri milyonlarca farklı varlığa tapınmadır.
Batıl Şinto inanışlarına göre Ise'deki bu kaya tapınağını ziyaret edenler ruhlarını arındırabilirler. Oysa bu da diğer Şinto inanışları gibi büyük bir aldanıştır.İnsanın ruhunu arındırıp, kurtuluşa erişebilmesi ancakAllah'a gönülden teslim olup, sadece Allah'ın rızası için yaşamakla mümkündür.
Şintoizm, Japon tarihinin en eski dönemlerinden beri var olmuş, yerel halkın geleneklerinde, dünyaya bakış açılarında, tapınmalarında, törenlerinde her zaman yaşamıştır. Ancak bu dinin kökenleri ile ilgili yazılı kaynaklara ulaşmak mümkün değildir. Bunun en önemli nedeni ise Japonların MS 5. yüzyıla kadar yazı yazmayı bilmemeleridir. Bu tarihte, Çin yazısı kabul edilmiş ve çeşitli konularda ilk yazılı kaynaklar oluşturulmaya başlanmıştır. Şintoizmin başlıca yazılı metni 8. yüzyıla ait " Kojiki" (Eski Nesneler Kitabı)'dir. Nihongi (Japonya Kronolojisi) isimli diğer kitap ise yine aynı dönemlerde Çince kaleme alınmıştır.
6. yüzyıla kadar olan metinlerde Şinto ismi hiç geçmemiş, bu kavram Japonlarca ilk kez 6. yüzyılda kullanılmıştır. Bundaki amaç 6. yüzyılın başlarında Çin ve Kore yoluyla Japonya'ya giren Budizm ile, Japon halkının yerel dini olan Şintoizm arasında bir fark oluşturmaktı. Böylece iki batıl din birbirinden ayrıldı, Japonlar "Şintoizm" ismiyle anılan bir tür milli dine sahip oldular. (Şinto kelimesi, Çince iki kelime olan "shin" ve "tao"dan gelir ve "Tanrıların Yolu" demektir.)
Yine de Budizmin ve Konfüçyüsçülüğün, Japon kültürü üzerinde çok derin etkileri oldu. Özellikle de Japonların Kore Yarımadası'ndaki krallıklarla ilişkiye girmeleri sonucunda, Japonya'da Çin'in kültürel etkileri görülmeye başlandı. Japon prenslerin Budizmi teşvik etmeleri, Budist tapınaklar açmaları, Buda'ya saygı gösterilerinde bulunmaları, 7. ve 8. yüzyıllarda bu dinin toplum içinde hızla yayılmasına neden oldu. Konfüçyüsçülüğün de Budizm gibi Japon İmparatorluğu tarafından desteklendi, halka ahlaki bir öğreti olarak sunuldu. Şintoizmin herhangi bir ahlaki prensibi olmaması, Konfüçyüsçülüğün bu ülkede hızla yayılmasında çok önemli bir etken oldu. Bu iki batıl dinin toplum üzerindeki etkileri, yine batıl bir din olan Şintoizmin zaman içinde güç kaybetmesine neden oldu. Halk Şinto tapınaklarından ziyade, Budist tapınaklara gitmeye, ölülerini Budist rahipler eşliğinde yakmaya başladı.
Şintoizmin bu şekilde yavaş yavaş yok olmaya başlaması, modern çağda Japonya'daki "Şintoyu canlandırma ve eski geleneklere dönme" hareketlerinin de başlangıcı olacaktı. İlerleyen bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz bu hareket, Japonya'nın işgalci, emperyalist bir imparatorluğa dönüşmesinde ve II. Dünya Savaşı'nda çok büyük bir yıkıma uğramasında önemli bir etken oluşturacaktı.
Batıl Şinto Gelenekleri Milyonlarca Hayali Tanrıya Sahip, Batıl Bir Din
Japonların hayatları çeşitli batıl ritüellerle doludur. Örneğin tapınaklara gittiklerinde "ema" adını verdikleri kağıtlara tüm isteklerini, isim ve adreslerini yazar, sonra da yalancı ilahlarının bu istekleri gerçekleştirmesi için sapkınca ve boş yere dualar ederler.
Şintoizmin temelini batıl "kami" inancı oluşturur. Kami kelimesi "üst ve yukarı" anlamlarına gelir, Şintoizmde ise "ilah, tanrı, tanrıça ve kutsal güç" anlamlarında kullanılır. Şintoizmin bir diğer adı da "kami no michi" yani "Kami Yolu"dur.
Şintoistler "kami"nin kainatın her yerinde bulunduğuna inanırlar. Onlara göre bir insan, kuş, hayvan, ağaç, taş, balık, çiçek, dağ, okyanus, su kaynağı, kılıç, tarak ya da ayna gibi bir nesne, "kami" yani "kutsal güçlere sahip hayali bir tanrı" olabilir (Allah'ı tenzih ederiz). Batıl Japon inanışlarına göre 8 milyon kadar kami vardır. Bu nedenle de Şinto "milyonlarca tanrılı din" olarak tanımlanmaktadır.
Sapkın Şinto inanışlarına göre kamiler kötü ya da iyi, her biçimde ya da boyutta olabilirler. Doğar, evlenir, hastalanır, ağlar, kıskanır ve ölürler. Ancak tüm bu özelliklerine rağmen sıradan insanlardan üstün olarak kabul edilirler. Askeri başarı elde etmiş bir kahraman, hizmet veren bir yönetici, Japonlar tarafından "kami" ilan edilebilir. Bu kişi o andan itibaren kendisine büyük saygı duyulan hayali bir ilah olur.
Japonya'da 100.000'in üzerinde Şinto tapınağıbulunmaktadır. Her tapınağın kendine özgü kamileri bulunmaktadır. Kamilerin resimleri ya da heykelleri tapınaklarda olmasa da ruhlarının orada olduğuna inanılır. İnsanlar Şinto tapınaklarındaki kamilere sözde ibadet maksadıyla yiyecekler, su, meyveler sunar, saygı gösterilerinde bulunur, tütsüler yakarlar. Elbette ki bu boş inançlarının onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Kitabın önceki bölümlerinde de Allah'a ortak koşmanın ne kadar büyük bir imani sapma olduğunun üzerinde durmuş ve Allah'ın Kendisi'ne şirk koşanları çok büyük bir azapla uyardığını hatırlatmıştık. Allah Hac Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
... Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının. Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 30-31)
Ayetlerde haber verildiği üzere şirk koştukları insanları ya da cansız maddeleri kendilerine dost bilen, onlara güvenen, zor anlarında kendilerinin yardımına koşacağına inanan bu insanlar çok büyük bir gaflet içindedirler. Çünkü herşeyden çok severek bağlandıkları bu putlar da, ne kendilerine ne de bir başkasına yardım etmeye güçleri yetmeyen aciz ve muhtaç varlıklar, hatta birçoğu cansız maddelerdir. Ayette putlara tapan bu insanlar için haber verilen, "Sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir" örneği, putlara tapınmanın insanı ne kadar yalnız, çaresiz ve aldanmış hale getireceğinin hikmetli bir ifadesidir. Allah'ın "iğrenç bir pislik" (Hac Suresi, 31) olarak tasvir ettiği bu putlar insanları Rabbimiz olan Allah'tan ayırarak, boş bir hayal peşine sürükleyerek aldatmaktadır. Allah bir ayetinde "... Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu." (Kasas Suresi, 64) şeklinde buyurmakta ve putperestlerin sonsuz cehennem azabı ile karşılaştıklarını bize haber vermektedir. Şintoistler bu gerçeği düşünmeli, içinde bulundukları yanılgıdan sıyrılarak, tüm insanların Yaratıcısı, Rabbi, sahibi ve velisi olan yüce Allah'a yönelip, O'nun hak dinine tabi olmalıdırlar. Müslümanlara düşen görev ise, yanılgı içindeki bu insanlara din ahlakını bir an önce, tüm güçleriyle ve etkili bir biçimde anlatmaktır.
Şintoizm Ölülere Tapınma Dinidir
Şintoistler ölülerin ruhlarının bir "kami" haline gelerek yaşayanlar arasında dolaştığına, mezarlarında kaldığına, çocukları ile torunlarının sevinçlerine, kederlerine ortaklık ettiklerine, onlara göz kulak olduklarına inanırlar. Onlar ölerek sözde birtakım doğaüstü güçlere sahip olmuşlardır. Bu batıl inanç, Şintoistleri akılcı bir insanın hayrete düşerek dinleyeceği masallar üretmeye itmiştir. Onlara göre ölüler doğa olaylarını yönetir, doğumları, ölümleri kontrol eder, bereket getirir, mevsimlerin oluşmasını sağlar, afetleri ve kıtlıkları meydana getirirler. Bu sapkın anlayış yüzünden her ailenin, her köyün, her klanın, ulusun "kendi atalarının ruhları" tarafından korunduğuna inanırlar. Bazı kamilerin de ağaçlara, doğaya, aletlere, hatta mutfaktaki tencerelere kadar herşeye can verdiklerine inanırlar.
Bu çarpık inanca göre Şintoistler, bazı kamilerin hastalıklarda, bazılarının trafikte, bazılarınınsa üniversite sınavlarında başarılı olmak için yardımcı olduğuna inanırlar. Japon hayal gücü, dünyayı iyi ya da kötü ruhlarla doldurmuştur. Her Şintoist için kendi kamisi evrenin ve varlığın temelidir. Oysa aciz insanların, taştan ya da tahtadan eşyaların bazı güçleri olduğuna inanmak çok büyük bir cehalettir. Evrendeki her işi evirip çeviren sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'dir. Secde Suresi'nde de bildirildiği gibi "Gökten yere her işi evirip düzene koyan O'dur." (Secde Suresi, 5) Tüm kainatı yoktan var eden, canlı ve cansız tüm varlıkları yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:
Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 163-164)
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
"Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
(Mümin Suresi, 42)
Ayetlerde işaret edildiği gibi, Allah'ın varlığını ve birliğini, evrendeki ve doğadaki büyük uyumu gözlemleyerek de anlayabiliriz. Tüm evrende insan yaşamını mümkün kılan büyük bir denge ve uyumun var olması ya da doğadaki tüm canlıların ortak bir tasarımın izlerini taşıması (örneğin hepsinin aynı DNA yapısına sahip oluşu), varlık alemine sonsuz akla sahip bir düzenin egemen olduğunu göstermektedir. Ünlü moleküler biyolog Michael Denton'ın Nature's Destiny: How The Laws of Biology Reveal Purpose in The Universe (Doğanın Kaderi: Biyoloji Kanunları Evrende Bir Amacın Var Olduğunu Nasıl Gösteriyor) adlı kitabında açıkladığı gibi, galaksilerden atomun yapısına kadar tüm evrene hakim ortak bir amaç, ortak bir tasarım vardır. Bu da tek bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. Bunun aksini düşünmek, yani evrende Allah'tan başka ilahlar olduğunu, her birinin farklı bir güce sahip bulunduğu hayal etmek ise saçmadır. Allah Kuran'da bu şekilde düşünen putperestlere - örneğin Şintoistler gibi, milyonlarca hayali ilaha inananlara - bu inançlarının ne kadar büyük bir aldanış olduğunu şöyle bildirmektedir:
Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. (Müminun Suresi, 91)
Ölülerine sahte ilahlık veren Şintoistler, bu ayette bildirilen gerçeği iyi düşünmeli, kendi zihinlerinde oluşturdukları hayali "ilahlar karmaşası"ndan kurtularak, Allah'ın apaçık varlığını kabul etmeli ve O'na teslim olmalıdırlar.
Atalarından devraldıkları batıl Şinto gelenekleri, tüm Japonları evrenin "İzanagi" ve "İzanami" isimli iki sözde ilah tarafından meydana getirildiği şeklindeki saçma efsaneye inanmak zorunda bırakır. Bu akıl dışı masala göre, tüm Japon adaları ve Japon halkı bu ikili tarafından var edilmiştir.
Ölüler hakkında böylesine sapkın inanışlara sahip olan Şintoistler ölüm, hesap günü, ahiret hayatı, cennet ve cehennem gibi konularda ise hemen hiçbir yorum yapmazlar. Sahip oldukları sapkın inanışlar Şintoistleri bu konularda da akıl ve mantıkla bağdaşmayan, saçma uygulamalara itmiştir. Batıl Şinto yazılı metinlerine göre ölülerin rahatı "yaşayanların onlara iyi bakmaları, sundukları yiyecekler, mezarlarına koydukları sunumlar sayesinde" olur, "ölülere iyi davrananlar mutlu, kötü davrananlar mutsuz olurlar". Eğer ölülere gerekli saygı gösterilmez, sık sık sunularda bulunulmaz, armağanlar alınmazsa ölülerin bunun intikamını alacaklarına inanırlar. Bu nedenle de Şintoizme inanan bir Japon, ölülere saygı göstermeyi, mezar ziyaretlerini, ölülere sunularda bulunmayı çok önemli bir görev olarak görür. Oysa Şintoizmin diğer inanışları gibi, ölüm ve ölülerle ilgili bu inanışı da Japonların atalarından devraldıkları büyük bir aldanıştır.
İnsanların oluşturduğu hiçbir gelenek veya öğreti, ölüm sonrası hakkında doğru bir bilgi veremez; çünkü hiçbir insan ölüm sonrasını görüp geri dönmüş değildir. Ölüm ve ölümden sonraki hayat hakkındaki gerçek bilgiyi öğrenebileceğimiz tek kaynak, Allah'ın bize ulaştırdığı Kuran'dır. Rabbimiz hem (günümüzde tahrifata uğramış durumda olan) Tevrat ve İncil'de, hem de tahrif edilmemiş tek İlahi kitap olan Kuran'da ölümle birlikte insanın dünya hayatının sona ereceğini ve ahiret hayatının başlayacağını haber vermektedir. Reenkarnasyona inananların iddia ettikleri gibi insan yeni bir bedenle dünyaya gelmeyecek, Şintoistlerin inandığı gibi öldükten sonra ruhu dünya hayatında uzun yıllarca yaşamayacaktır. Allah Kuran'da şu şekilde bildiir:
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım. "Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)
Ayetteki ifadeden de anlaşıldığı gibi, inkarcıların öldükten sonra tekrar dünyaya dönme beklentileri, boş bir dilekten ibarettir. Başka ayetlerde de cennettekilerin "ilk" ölümden başka bir ölüm tatmayacakları şöyle bildirilir:
Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56-57)
Allah inkar edenlerin ölümü hakkında ise bize birçok detay vermektedir. Allah'ın varlığını, sonsuz ahiret hayatını inkar eden insanlar için ölümle birlikte büyük bir azap başlayacaktır. Bu kişilerden birini dışarıdan görenler, yatağında huzurlu bir şekilde öldüğünü sanırken o gerçekte çok büyük bir azabın içine girecektir. (En doğrusunu Allah bilir) Ölüm melekleri, acı vererek ve aşağılayarak onun canını bedeninden çıkaracaklardır. Ayetlerde inkar edenlerin ölüm anı şu şekilde tarif edilmektedir.
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi, 50-51)
Başka ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Kıyamet Suresi, 26-28)
Diğer pek çok putperest toplulukta olduğu gibi batıl Şinto inanışlarında da uydurma bir Güneş tanrısı vardır: Amaterasu.
İşte, inkar eden kişi artık hayatı boyunca inkar etmiş olduğu o büyük gerçekle yüzyüzedir. Ölümle birlikte, yaşamı boyunca işlediği büyük suçun, inkarının cezasını çekmeye başlayacaktır. Meleklerin sırtına vura vura, canını en derinden sökerek almaları, kendisini bekleyen sonsuz azabın yalnızca bir başlangıcıdır.
Şintoizm, ölümden sonrası hakkında olduğu gibi, tüm kainatın yoktan var edilişi hakkında da batıl bir masal üretmiştir. Eğitimli ya da eğitimsiz, işsiz ya da meslek sahibi, cahil ya da kültürlü Şintoizmi kabul eden tüm Japonlar, evrenin "İzanagi" ve "İzanami" isimli iki sözde ilah tarafından meydana getirildiğine inanırlar. Ancak masal bu kadarla da sınırlı kalmamıştır: Tüm Japon adaları, Japon halkı ve tüm kamiler, bu ikili tarafından "özel bir yaratılışla" var edilmiştir. İzanami'nin burnundan akan sudan okyanus üzerindeki fırtınaları kontrol eden Susanu (yiğit erkek "kami"), sağ gözünden düşen bir damladan hayali ay tanrısı Tsukinokami, sol gözünden düşen bir damladan da hayali güneş tanrısı Ameterasu doğmuştur.120 İlerleyen bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz fanatik Japon milliyetçiliği de bu akıl ve mantık dışı masaldan güç bulmaktadır. Japonların bu efsanesinin, ne kadar büyük bir saçmalık olduğunu anlatmaya dahi gerek yoktur. Çünkü çok basit bir muhakeme yeteneğine sahip olan bir çocuk bile, yukarıda yazılanların akıl dışı olduğunu anlayabilir. Ancak atalarından gördüklerine körü körüne bağlı olan ve bu bağlılıkla gurur duyan bazı Japonlar gerçekleri görmekten uzaktırlar. Bir Japon deyişi bu inanışı şu şekilde açıklar: "Ataların anısına bağlılık, tüm erdemlerin kaynağıdır ve ölülere karşı ödevlerini iyice yerine getiren insan, yaşayanlara karşı olan ödevlerini de iyice yerine getirecektir".
Oysa bu büyük bir aldanıştır ve aklını kullanan her insan bunu anlayabilir. Dünya üzerindeki her kültürün, her toplumun son derece farklı gelenekleri olduğuna göre, "geleneklere uyma"nın insanları doğruya götüreceği nasıl düşünülebilir? B ir Afrika kabilesinde yetişen bir insan için izlenmesi gereken doğru, atalarının sapkın adetini sürdürmek midir? Nazi bir babanın oğlu için doğru, babasının zalim, ırkçı, cani ideolojisini korumak mıdır? Hemen hepsi birbiriyle çelişen, son derece farklı efsaneler, kurallar, tabular içeren geleneklerin hangisi insanı doğruya götürebilir? Bunların hangisinin doğru olduğu, daha doğrusu herhangi birisinin ufak da olsa bir doğruluk payı taşıyıp taşımadığı, nasıl tespit edilecektir?
Tüm bu sorular, geleneklere, ataların değerlerine uymanın insanı hiçbir zaman doğruya ulaştıramayacağının ifadesidir. Nitekim Allah Bakara Suresi'nde atalarının dinine gözü kapalı bir şekilde inananlara bu gerçek üzerinde düşünmelerini öğütlemektedir:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Herşeyi yoktan var eden Rabbimiz'i inkar eden, hiçbir şeye güç yetiremeyen taştan putların önünde secde eden insanların ne kadar büyük bir sapkınlık içinde oldukları Neml Suresi'nde şu şekilde haber verilir:
... Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?
(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.
Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.
Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." (Neml Suresi, 59-64)
Şintoizm'de Güzel Ahlak Öğütlenmez
Japon dininin gerekleri, "ataların ruhlarına saygı, atalara ve kamilere saygı ve ibadet, aileye bağlılık, çeşitli tören ve ritüeller, devlete ve imparatora bağlılık, yurtseverlik" şeklinde özetlenebilir. Bunun dışında hiçbir ahlaki yasak, öğüt, yaptırım ya da kural yoktur. Japonlar bunun gerekçesi olarak kutsal bir ırk olduklarını, kendi doğalarına uydukları için zaten doğru yolda olduklarını söylerler. Oysa Japonların kutsal bir ırk oldukları inancı çok büyük bir safsatadır. Japonların kendilerini kandırmak için uydurdukları bu aldatmaca daha önce üzerinde durduğumuz akıl dışı bir efsaneye dayanmaktadır.
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
(Zümer Suresi, 65)
Hiçbir insan ırkı, soyu, dili ya da etnik kökeni nedeniyle üstünlük iddiasında bulunamaz. Üstünlük sadece kişinin Allah'a olan yakınlığına göredir. Allah Kuran'da "... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurat Suresi, 13) şeklinde buyurmaktadır. (Bu konu hakkında detaylı bilgi için Bkz."Hindistan'daki Acımasız Sosyal Düzeni" bölümü)
Japonlar kendilerini diğer halklardan üstün, kutsal bir ırk olarak gördükleri için çok katı ve acımasız bir gurur anlayışı geliştirmişlerdir. Bu anlayış, hataya tahammül göstermez. Öyle ki bir başarısızlık karşısında intihar etme Japon halkı arasında oldukça yaygındır. Asırlarca "harakiri" adı verilen korkunç yöntemle - yani insanın kendini kılıç veya bıçakla öldürmesiyle - süren bu uygulama, günümüzde de farklı yöntemlerle devam etmektedir. Modern Japonya'da da üniversite sınavlarında başarılı olamayan, eğitim sistemindeki baskı yüzünden bunalan 121, şirketi iflas eden birçok Japonun intihar yolunu seçtiği görülmektedir. Japonya gençlerdeki intihar oranının en yüksek olduğu ülkelerin başında gelmektedir.122 Sadece 2000 yılı içinde yaklaşık 33.000 kişinin intihar ettiği tespit edilmiştir.123 Bu durum din ahlakından uzak yaşamanın bir sonucudur. Şintoistler, İlahi dinlerin insanlara öğrettiği tevazu, sabır, tevekkül, merhamet gibi ahlaki erdemlere sahip olmamaları ve atalarından devraldıkları temelsiz gururları nedeniyle, bu batıl gelenekleri bir meziyet gibi algılamaktadırlar. Ölüm, ahiret, cennet ve cehennem inançlarının olmaması da bu kişileri hem diğer insanlara hem de kendilerine karşı son derece acımasız ve hoşgörüsüz olmaya itebilmektedir. Kendi uydurdukları gurur anlayışına ve diğer insanların gözündeki imajlarına o kadar büyük bir önem vermektedirler ki, başarısız olarak bilinmektense ölmeyi tercih edebilmektedirler. Bunda, başarısızlığı kötü bir ahlak özelliği olarak gören, insanların zayıflık ve kusurlarına anlayış ve merhametle değil, öfke ve tahammülsüzlükle bakan toplum yapısının da kuşkusuz büyük bir payı vardır. Şintoizmin az sonra daha detaylı olarak inceleyeceğimiz faşizan kültürü, basit bir hatanın bile ölümle cezalandırılmasına hükmetmektedir. İntiharın bir erdem olarak kabul edilmesi, söz konusu "nekrofilik" (ölüsever) ruh halinin bir sonucudur.
Oysa intihar Allah'ın haram kıldığı büyük bir günahtır. Başka insanları öldürmek gibi insanın kendini öldürmesi de İslam dinine aykırıdır. Allah "... Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin..." (Nisa Suresi, 29) ayetiyle intiharı açıkça haram kılmıştır. Bir insanın, her ne sebeple olursa olsun, kendisini öldürmesi İslam'a göre yasaktır. İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda herhangi bir konuda hata işleyen, başarısız olan insanlara ise kötü gözle bakılmaz, aksine şefkat ve merhametle yaklaşılır. Önemli olan insanların başarılı olup olmamaları değil, güzel ahlaklı olup olmamalarıdır. Güzel ahlaklı olmayanlara ise güzellikle öğüt verilir.
Şintoizmde Günah ve Suç Kavramı Yoktur
Şintoistler ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar ateş, su ve tuzun bunları temizlediğine inanarak kendilerini avutmaya çalışırlar. Oysa birkaç dakika samimiyetle düşünüp, vicdanlarının sesini dinleseler, bu batıl törenlerin saçmalıktan ibaret olduğunu kolaylıkla anlayabilirler.
Allah tarih boyunca gönderdiği elçileri ve hak kitaplarıyla haramları ve helalleri bildirmiş, güzel ahlakı tarif etmiş, insanların nelerden sakınmaları gerektiğini haber vermiştir. Her insan dünya hayatında bir denemeden geçirilmektedir. Bu gerçek, hak olan yol göstericimiz Kuran'ı Kerim'de haber verilmektedir. Allah Kuran'da, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk Suresi, 2) şeklinde buyurmaktadır.
Her insan Allah'tan korkup sakınmalı, Rabbimiz'in emirlerini titizlikle uygulamalı, Allah'ın razı olacağı gibi bir ahlak göstermelidir. Kişiye hem dünya hayatında hem de ahirette fayda verecek olan budur. Başkalarını razı etmek için Allah'ın emirlerinin dışında bir tavırda bulunan insan yanlış bir yoldadır.
Şintoizme inanan insanlar ise herhangi bir günah kavramına sahip değildirler. Yaptıkları kötülüklerin kötü ruhların insanlar üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiler sonucunda oluştuğuna, insanların da bu kirden sık sık arınması gerektiğine inanırlar. Tapınaklarında bu temizlikle ilgili çeşitli törenler yaparlar. Tuz, su ya da ateşle yapılan ve "harae" adını verdikleri bu törenlerde insanın hem fiziksel hem de ruhsal olarak temizlendiğine inanırlar.
Japonların diğer batıl gelenekleri gibi, "harae" de çok büyük bir aldanıştır. Çünkü insanın manevi olarak temizlenmesi, tuzla, ateşle ayinler yapmakla değil, vicdanının sesini samimi olarak dinleyip, nefisini kötülüklerden arındırıp, Allah'a yönelmesiyle olur. Her insan dünya hayatında tüm yaptıklarının karşılığını ahiret hayatında eksiksiz olarak alacaktır. Hayatlarını Allah'ın razı olacağı gibi geçirenler, günah işlemekten ve çirkin ahlaksızlıklardan kaçınıp, salih amellerde bulunanlar Allah'ın rızası, rahmeti ve sonsuz cennet nimetleri ile karşılık bulacaklardır. Allah bu kişileri Kuran'da, "... İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir..." (Araf Suresi, 43) şeklinde müjdelemektedir. Allah'ı inkar eden, kendi elleriyle yaptıkları putları Rabbimiz'e ortak koşan, günahta ve isyanda birbirleriyle yarışan, çirkin ahlaksızlıkların insanların arasında yayılması için çaba sarf edenler de hesap gününde tüm yaptıklarıyla eksiksiz olarak karşılık bulacaklardır. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir. (Enam Suresi, 120)
İnkar edip de Allah'ın yolundan alıkoyanlar; Biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azap ilave ettik. (Nahl Suresi, 88)
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Ancak şunu da tekrar vurgulamak gerekir ki bu kişiler de tevbe eder ve tüm yaptıklarından vazgeçerlerse şüphesiz Rabbimiz'i tevbeleri kabul eden, sonsuz bağışlayan, rahmet sahibi olarak bulacaklardır:
Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır. (Rad Suresi, 6)
Şintoizmin Putperest Tapınakları
Sapkın geleneklerin icra edildiği Şinto tapınaklarından Japonya genelinde 100.000 tane olduğu tahmin edilmektedir.
Şintolar atalarından devraldıkları batıl ritüellerini devam ettirebilmek ve eksiksizce yerine getirebilmek için çeşitli yöntemler bulmuşlardır. Bu yöntemlerden biri de taşınabilir tapınaklardır.
Şintoizm'de, kişinin bireysel olarak gerçekleştirdiği tapınak ziyaretleri ve profesyonel Şinto rahiplerince organize edilen törenlere katılması büyük önem taşır. Şinto inancında rahiplerin temel görevi, tüm tapınak ayinlerini yönetmektir. Dinsel konularda yol göstermesi, vaaz vermesi, ruhani bir önder olarak etkinliklerde bulunması beklenmez. Şintoistlerin dinlerinden anladıkları tek şey tapınaklara gidip, hayali tanrılarına saygı gösterilerinde bulunmak, ritüeller, törenler ve toplantılarla atalarından gördükleri gelenekleri uygulamaktır
Matsuri'ye, yani Şintoya özgü tapınak şölenlerine katılanlar, önce, süresi birkaç saatten birkaç güne kadar değişebilen bir perhizle ve genellikle tuzlu suda yıkanarak temizlenirler. Bundan sonra Kami'den simgesine ya da yerleşeceği nesneye inmesi istenir. Bu tamamen boşuna bir çağrıdır. Bir taş, balık ya da dağ da olabilen "kami"nin insanların yardımına gelebileceğine, onları duyabileceğine inanmak akıl ve mantıkla uyuşmayan bir harekettir. Ardından kamiye adak olarak yiyecekler ve çeşitli hediyeler sunulur. Rahipler, hayatları boyunca hiçbir zaman kendilerini duymayan, kendilerine cevap vermeyen putlarına dua ederler. Tapınanlar, kutsal kabul ettikleri ağacın dallarına adaklar sunarlar. Tören müzikleri çalınır, dans edilir. Daha sonra adaklar geri alınır ve Kami'den çekilmesi istenir. Topluluk, bazı durumlarda kaminin taşınabilen bir heykel ya da bir maddenin içinde olduğuna inanır ve bu heykeli sokaklarda büyük bir alay halinde gezdirirler. "Kami"nin geçtiği yolların kutsandığına inanırlar. Süslenmiş dağ, tapınak ya da kayık biçimindeki arabalar, insanlar ya da ****ler tarafından çekilir yahut omuzlarda taşınır. Şintoistler atalarından kalan bu batıl gelenekleri eksiksizce uygularlar ve hayatlarını bu sapkın adetlerle geçirirler. Ancak yaptıklarını bir kurtuluş olarak gören Şintoistler çok büyük bir aldanış içindedirler. Çünkü önünde ibadet ettikleri, omuzlarında taşıdıkları, yiyecekler sundukları bu putların onların saygı gösterilerini anlamaları, çağrılarına cevap vermeleri mümkün değildir.
Japonya'nın ilk kraliyet başkenti olan Kyoto, batıl Şinto dininin de merkezi olarak kabul edilir.
Allah Furkan Suresi'nde şu şekilde buyurur:
Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler. (Furkan Suresi, 1-3)
Devlet Şintosu ve Japon Faşizmi
Yoritomo Minamoto
Uzak Doğu dinlerinde ülkenin yöneticisinin abartılı olarak övülmesine yönelik saçma bir gelenek vardır. Örneğin Çin İmparatoru "Batan Güneşin İmparatoru" olarak tanımlanırken, Japon İmparatoru "Doğan Güneşin İmparatoru" olarak anılmıştır. Japon İmparatorunun Çin İmparatorundan en büyük farkı ise kutsal bir varlık olarak kabul edilmesidir.
Amaterasu, Şinto dininde hayali güneş tanrısı olarak bilinmektedir. Ve Şintoizmde Japon İmparatorunun Amaterasu'nun soyundan geldiği yönünde batıl bir inanış vardır. Bu nedenle de imparatorun her söylediği ilahi bir söz, her dokunduğu eşya kutsal, her isteği gözü kapalı yapılması gereken bir emir olarak görülmüştür. Hatta İmparatorların yazdıkları şiirler biraraya toplanıp bir kutsal kitap olarak kabul edilmiş, imparatorun emrinde çalışan kişiler ise ilahi birer aracı olarak kabul edilmiştir.
İmparatoru kutsal gören bu inanış, 6. yüzyılda Budizm ve Konfüçyüsçülüğün ülkeye girişiyle zayıflamıştı. Ülkedeki iç karışıklıklar da İmparatorun toplum üzerindeki etkisini azaltmıştı. 8. yüzyılın sonlarında Fujivara ailesi iktidarı ele geçirdi, ama diğer derebeyleri ona karşı çıktı ve ülkede büyük bir iç savaş başladı. Asırlar süren iç savaş sonunda derebeylerden Yoritomo Minamoto 1192'de asilerin hepsini yenerek ilk "Şogun" (askeri diktatör) ünvanıyla başa geçti ve yeni bir yönetim kurdu. Böylece tarihe "Şogun Yönetimi" olarak geçen hanedanlık şeklindeki askeri diktatörlük dönemi başladı. Yoritomo, Şogun ünvanını, kendi neslinden gelenlerin diğer derebeylerini kontrol edebilmeleri şartıyla akrabalık yoluyla geçen bir ünvan haline soktu. İmparator ise siyasi yetkisi olmayan, sadece dokunulmazlığı olan ruhani bir lider konumunu sürdürdü.
Devlet Şintosundan Saldırgan Japon Milliyetçiliğine
Günümüz Japonyası'nda Şintoizmle Budizm birbiriyle içiçe geçmiştir. Japonlar bazı törenlerini Şinto geleneklerine göre yerine getirirken ölü yakma törenlerini Budist tapınaklarında gerçekleştirirler.
17. ve 18. yüzyıl Japonyası'nda Şintoizmi tekrar canlandırmayı amaçlayan hareketler doğdu. Bunların en önemlisi olarak kabul edilen National Learning Movement (Milli Öğrenim Hareketi), Şinto dinini Japon toplumunda merkezi bir konuma getirmeyi, Budist ve Konfüçyüs kültürünün Japon halkı üzerindeki etkilerini ise en aza indirmeyi amaçlıyordu. Bu hareket Devlet Şintosunun oluşumunun da öncüsü olacaktı. Bu arada 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Şogunlar tarafından yönetilen feodal bir toplum yapısına sahip olan Japonya, 1867 yılında yapılan Meiji devrimiyle bir kez daha imparatorluk yönetimine girdi. Daha sonradan Meiji adını alan Mutsuhito'nun başlatığı bu yeni imparatorluk dönemi II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar sürecekti. Meiji, Şintoizmin tekrar devlet dini haline getirilmesinin ve tamamen devletin kontrolü altına girmesinin de mimarıydı.
"Devlet Şintosu" olarak adlandırılan bu milliyetçi sistemin odak noktası, imparatorluk hanedanıydı. İmparator hem bir "baba", hem manevi bir kılavuz, hem de bir devlet başkanıydı. Devlet Şintosu imparatorun kılavuzluk ettiği törenlerle tapınaklardaki ayinler üzerinde yoğunlaşıyordu. Hükümete bağlı Şinto Bakanlığı tapınaklar üzerinde kontrol sahibiydi. Bakanlık Şintoizm dışındaki diğer dinlere, tarikatlara ve her türlü akıma karşı kısıtlayıcı kanunlar çıkardı. 1889 yılında hazırlanan anayasada Şinto tapınaklarına saygı göstermek tüm Japonların vatanlarına karşı bir görevi haline getirildi. Sayıları 100.000'i bulan Şinto tapınakları hükümet tarafından yönetiliyor, Şinto eğitimi okullarda zorunlu hale getiriliyor, İmparatorun sözde kutsal pozisyonu çeşitli yasalarla politikacılar tarafından daha da güçlendiriliyordu.124
Kuran'da anlatılan Firavun yönetimini andıran baskıcı bir rejimdi bu. Nitekim rejimin tepesindeki imparatora da, aynı Firavun'a olduğu gibi, hayali kutsal vasıflar atfedilmişti.
İmparatora Tapınma Dini
Devlet Şintosu, 19. yüzyıla kadar Japon halkının sahip olduğu Şinto inancıyla birebir bağdaşmıyordu. İmparatorluk ve yönetim her gün yeni kurallar oluşturuyor, sözde kutsal kitaplar bizzat devlet yönetimi tarafından yazılıyordu. Tokyo Üniversitesi'nde Japon Uzmanı olan ve Meiji döneminin son yıllarına da şahit olan akademisyen Basil Hall Chamberlain 1912 yılında yazdığı "Yeni Bir Dinin İcat Edilişi" (The Invention of a New Religion) isimli ünlü çalışmasında o dönemde Japonya'da yaşananlara dikkat çekmektedir.125 Chamberlain çalışmasında, İmparatorluk ve onun emrinde çalışanların nasıl yeni bir din oluşturduklarının üzerinde şöyle durmaktadır:
Japonya'ya ve İmparatora tapınma yeni Japon dininin adıdır ve tabi ki bir anda ortaya çıkmış değildir... Ama 20. yüzyıldaki milliyetçi ve ülkesine sadık Japon dini çok yeni bir dindir. Daha önceden var olan fikirler elemeden geçirilmiş, değiştirilmiş, yeni biçimlere sokulmuş, yeni kullanım alanları meydana getirilmiş ve yeni bir merkez noktası bulmuştur. Bu sadece yeni bir din değil, aynı zamanda tam olarak da tamamlanmamış bir dindir. Resmi kadrolar tarafından bilinçli ya da yarı bilinçli olarak- yavaş yavaş oluşturulmaktadır. Bu, kadroların ve toplumun genelinin çıkarlarına hizmet etmesi için tasarlanmıştır...126
Yazarın da belirttiği gibi Devlet Şintosu olarak tanımlanan bu yeni din, 19. yüzyılın başlarında oluşturulmaya başlanmıştı. Ortada vahye dayalı saf bir inanç olmadığı için, Şintoizm denen gelenekler ve batıl inanışlar bütünü, mevcut rejimin ihtiyaç ve amaçlarına göre kolaylıkla yeniden şekillendirilebiliyor ve toplum da bunu garip karşılamıyordu. Böylece Devlet Şintosu, Japon İmparatorluğu'nun giderek yükselen faşizan eğilimlerine araç haline geldi. Resmi dini öğreti, Japon imparatorunun ve halkının kutsallığına sıkça atıfta bulunuyor, Japonların dünyadaki tüm halklardan üstün oldukları fikrini aşılıyordu. Bu, hiçbir temele dayanmayan, saçma fikrin bir sonucu olarak da yabancı düşmanlığı ortaya çıkmıştı. Ancak öte yandan halkın Budizme olan ilgisi devlet yönetimini endişelendiriyor ve bunun mutlaka ortadan kalkmasını istiyorlardı. Basil Hall Chamberlain bu durumu şöyle anlatır:
Sıradan halk Budizme ve güncel Budist festivallere olan ilgisini kaybetmiyor, ölülerini hala Budist tapınaklarda yakmayı tercih ediyorlardı. Hükümet kadroları ise bunu değiştirmek istiyordu. Japon İmparatorunun doğrudan güneş tanrıçasının soyundan geldiği, onun dünyadaki yaşayan tanrı olduğu, herkesin İmparatora koşulsuz sadık olması gerektiği yönündeki Şinto doktrini üzerinde ısrar ediyorlardı. Anayasa ve toplum hayatını düzenleyen çeşitli kurallar İmparatorun halka karşılıksız sunduğu hediyeler olarak görülüyordu, bireysel haklar olarak değil! Bu nedenle de yönetimindeki bakanlar ve memurlar alt kademe ya da üst kademe olsun- üstün bazılarına göre doğaüstü- otoritenin uygulayıcısı olarak görülmeliydiler...127
Hiranuma Kiichiro
Japonya, daha önce her yönüyle dışarıya kapalı bir toplum iken Meiji döneminde Batı toplumlarından bilgi ve teknoloji ihracına başladı. Orduya ve donanmaya büyük önem verip, Çin'i ve Rusya'yı bozguna uğratacak büyük -ama aynı zamanda da saldırgan- bir askeri güce sahip oldu. Ekonomik anlamdaki bu büyük gelişme ve ülke içinde güçlenen milliyetçi duygular Japonya'nın hammadde ve pazar arayışı nedeniyle yayılmacı bir politika izlemesiyle sonuçlandı. Şiddeti meşru gören yanlış bir yurtseverliğin gelişmesi, Japonları başka ulusların haklarını tanımayan, saldırgan, faşist ve emperyalist anlayışa götürdü.
Sırasıyla Çin'le (1894-95) ve Rusya'yla savaştılar (1904-05) ve her iki savaşı da kazandılar. Ardından Kore'yi ilhak ettiler (1910). 1930'larda Mançurya'yı işgal ederek Çin'e saldırdılar. Çin'e karşı yürüttükleri işgal sırasında sivil halka karşı akıl almaz vahşetler uyguladılar. 1937 yılında Çin'in Nanking kenti Japonlar tarafından işgal edildi ve şehirdeki 300 bin savunmasız insan işkence, tecavüz ve toplu katliamların hedefi oldu. II. Dünya Savaşı yıllarında ise Japonlar, Malezya'ya, Singapur'a, Yeni Gine'ye, Manila'ya ve Cava'ya saldırdılar. Bu savaşlar da Devlet Şintosunun güçlenmesinde çok büyük katkıda bulundu. Chamberlain "Yeni Şinto Dininin" zafer politikalarını şu şekilde tarif ediyordu:
Kazanılan tüm zaferler İmparatorun ve atalarının kutsal gücüne ve üstün özelliklerine bağlanıyordu. İmparator her zaferin ardından güneş tanrıçası için yaptırılan İse tapınağına yiyecekler, eşyalar sunuyordu. Aynı şey, diğer Şinto tapınaklarına da halka milliyetçilik aşılamak için yapılıyordu. Çinlilerden ve Ruslardan alınan ganimetler tapınaklarda sergileniyor, bu şekilde halka emperyalizmin başarısı, Şintonun ve milliyetçiliğin zaferleri aşılanıyordu. İmparatorluğun resmi başarılarını kutlamak için yeni festivaller üretiliyor, mümkün olan konularda yeni efsanelerle inanışlar güçlendiriliyordu.128
"History of Religious Statism and Buddhism in Japan" (Japonya'da Dinsel Devletçiliğin ve Budizmin Tarihi) başlıklı bir çalışmada Japon emperyalizminin "Devlet Şintosu" üzerine kurulduğu anlatılır. Örneğin Çin'le yapılan savaş sırasında dönemin Başbakanı Hiranuma Kiichiro "Tüm dinler bizim milli politikamızla uyumlu olmalıdır, İmparatorluğun yoluyla hiçbir şekilde çakışmamalıdır" derken, "Aksi uygulamaların mutlaka cezalandırılacağının" da altını çiziyordu. Çıkarılan kanunlarla hükümetin dini kurumlar üzerinde tam yetkili olması güvence altına alınıyordu. Ancak bu yetkiler saldırgan milliyetçiliğin körüklenmesi amacıyla kullanılıyor ve eğitimdeki uygulamalarla halka faşist ve emperyalist bir milli bilinç aşılanıyordu.129
Okullar, emperyalist Devlet Şintosunun propaganda çalışmalarının en önemli kısmını oluşturuyordu. Tarih emperyalizmin mantığına göre çarpıtılarak öğretiliyordu. Aynı şekilde ordu ve donanma da imparatoru herşeyin üstünde gören bir eğitime tabi tutuluyordu. Tek yapılması gereken imparatora itaatti ve her türlü eleştiri yasaklanmıştı. Tarih hükümet tarafından şekillendirilen bu yeni sapkın dine göre "tekrardan yazılıyor", mitolojik efsanelerle imparatorun konumu güçlendiriliyordu. Japonları tüm halkların üstünde gören bu saldırgan ve saplantılı bakış açısı tüm Japon halkının gözlerini adeta kör etmişti. Bunun etkisiyle - ve bir taraftan da fanatik bir faşizme kapılan Japon generallerin baskısıyla - ülke II. Dünya Savaşı'na sürüklendi.
Devlet Şintosunun Sonu: İkinci Dünya Savaşı
Japonlar savaşın başlarında Asya'da zaferlerini sürdürürken, ürettikleri Jet uçakları ile Amerikan gemilerine sayısız intihar saldırıları düzenlemişlerdir. Buna da Kamikaze (İlahi Rüzgâr) adını vermişlerdir. Bu uçaklara zaten çoğu kez uçakların düşmana saldırdıktan sonra geri dönmesine yetmeyecek kadar yakıt konmuş, bununla askerlerin intihar saldırılarından kaçmaları engellenmiştir. Hayatını yitiren 3913 kamikaze 17-24 yaşları arasındaki gençlerden oluşmuştur.130 Kamikaze örneğinde de görüldüğü gibi batıl Şintoizm inancı intiharı dahi bir erdem ve ilahi bir görev gibi gösterebilmektedir.
İmparatorun, donanmanın ve ordunun aldığı kararlar eleştirilemiyor, tüm Japon halkı kayıtsız ve şartsız itaate zorlanıyordu. 1939 yılında Almanya ve İtalya ile askeri bir ittifak kuran Japonya, 7 Aralık 1941'de Hawai Adaları'na baskın yaparak Pearl Harbour'daki Amerikan filosunu batırdı. Böylece dünyanın en büyük askeri gücüne savaş ilan eden Japonya, kendi sonunu da hazırlamış oluyordu. Savaşın ilerleyen yıllarında önce İtalyanların sonra Almanların savaşı kaybetmelerine ve teslim olmalarına rağmen Japonlar savaşa devam kararı aldılar ve çok ağır kayıplara uğradılar. Amerikan uçaklarının 6 Ağustos 1945'te Hiroşima ve 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye attıkları atom bombaları II. Dünya Savaşı'nın sonucunu belli etti. Yüz binden fazla insan hayatını yitirdi, on binlercesi de yaralandı, şehirler haritalardan silindi. Bu arada Sovyetler Birliği de Japonya'ya savaş ilan ederek ayrı bir cephe açtı. Bu baskıya daha fazla dayanamayıp 14 Ağustos 1945'te kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul eden Japonya ile 2 Eylül 1945'te resmi teslim anlaşması imzalandı.
II. Dünya Savaşı Devlet Şintosunun da sonu oldu. Japonların ordu kurmaları, silah üretmeleri yasaklandı ve milli savunmaları Amerikan ordusu tarafından sağlanmaya başlandı. Amerika bütün Japonya'yı işgal etti. Japon İmparatoru, tarihi konuşmasını radyodan yaptı ve ülkesinin savaşı kaybettiğini, kendisinin de "kutsal bir kişi ya da bir ilah olmadığını" (Allah'ı tenzih ederiz) itiraf etti. İmparatorluk feshedildi. Japonya'nın yeni anayasasıyla din ile devlet tamamen birbirinden ayrıldı. Devlet Şintosunun yerini Tapınak Şintosu (Cinca Şinto) aldı.
İmparatorluk ailesiyle bağları sürmekle birlikte, Tapınak Şintosu günümüzde siyasal işlevlerinden uzaklaştırılmış durumdadır. 1926 yılında tahta geçen İmparator Hirohito 7 Ocak 1989'da ölmüş, yerine büyük oğlu Prens Akihito tahta geçmiş ve 1990 Kasım ayında taç giymiştir. Günümüzde Japonya'da imparatorluk sadece halkı temsil eden bir sembol olarak görülmektedir.
Japon İmparatorluğu'nun yaşadığı bu büyük yıkım, türlü batıl geleneklerle dolu olan Şintoizmin boş bir inanç olduğunun tarihsel bir kanıtı olmuştur. Nazilerin II. Dünya Savaşı'nda hezimeti, nasıl "bin yıllık Alman Krallığı" kurmayı vaat eden ırkçı ve pagan Nazi ideolojisinin boş olduğunu kanıtlamışsa, ırk üstünlüğü iddiasını körükleyen efsanelere dayanan pagan Şintoizm dini de boştur. Bu batıl dine inanan insanlar, Allah'ın dışında taptıkları ilahlar uğruna, kendilerini büyük bir yıkıma götürmektedirler.
Allah, bu insanlara içinde bulundukları yanılgıyı şöyle haber verir:
De ki: " Allah'ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur. (Sebe Suresi, 22)
Günümüz Japonyası'nda ise din, sadece yılbaşından yılbaşına tapınaklara akın edip putlara başarı ve mutluluk için dua etmekten ibarettir. Ancak Japonya'da, Şintoizm ve Budizm haricinde veya onların yan kolları halinde türetilmiş -Edisson'a tapan Elektrik Dini'nden (Denshinkyo) cinsel organa ya da dağlara tapan akımlara kadar- 180.000 kadar irili-ufaklı sapkın tarikat vardır.131 Bunların en dikkat çekenleri Tendai, Shinpon, Jodo Shin, Nichiren, Tenrikyo, Konkokyo, Secho No le ve Omotoleyo'dur. İslam, bu müşrik toplulukların her türlü sapkın anlayışlarını reddeder ve kainatın tek sahibi, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'e kulluk etmeyi emreder. Allah Bakara Suresi'nde şu şekilde buyurur:
İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (Bakara Suresi, 16)
(alıntı harun yahya)
DİPNOTLAR
120. "Doğu Tanrıları", http://historicalsense.com/Archive/Fener23_3.htm
121. "Inside Japan", Sally Fallon, Mary G. Enig, The Weston A. Price Foundation, http://www.westonaprice.org/traditional_diets/japan.html
122. "History Textbook Project: Japan", http://www.manipuronline.com/Opinions/December 2002/prideandprejudice20_1.htm. http://wais.stanford.edu/history_1textbookprojectjapan43002.html
123. "Japan Combats Suicide Rate", BBC News, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/asia-pacific/1524782.stm
124. "State Shinto", Encyclopedia Britannica 2002, Expanded Edition DVD-ROM
125. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
126. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
127. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
128. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
129. "History of Religious Statism and Buddhism in Japan", http://www.nichiren.com/History/a/a_frame.html
130. "Kamikaze, Absolute Insanity - Origins of the Kamikaze", http://www.bridgewater.edu/~dhuffman/soc306/sp02grp1/origin.html
131. Michael Jordan, Eastern Wisdom, Carlton Books Limited, 1997, s. 202
Japonya'nın ulusal dini olan Şintoizm Japon halkına özgü, batıl bir gelenekler dinidir. Şintoizmin özü doğaya, ölülere ve put olarak kabul ettikleri milyonlarca farklı varlığa tapınmadır.
Batıl Şinto inanışlarına göre Ise'deki bu kaya tapınağını ziyaret edenler ruhlarını arındırabilirler. Oysa bu da diğer Şinto inanışları gibi büyük bir aldanıştır.İnsanın ruhunu arındırıp, kurtuluşa erişebilmesi ancakAllah'a gönülden teslim olup, sadece Allah'ın rızası için yaşamakla mümkündür.
Şintoizm, Japon tarihinin en eski dönemlerinden beri var olmuş, yerel halkın geleneklerinde, dünyaya bakış açılarında, tapınmalarında, törenlerinde her zaman yaşamıştır. Ancak bu dinin kökenleri ile ilgili yazılı kaynaklara ulaşmak mümkün değildir. Bunun en önemli nedeni ise Japonların MS 5. yüzyıla kadar yazı yazmayı bilmemeleridir. Bu tarihte, Çin yazısı kabul edilmiş ve çeşitli konularda ilk yazılı kaynaklar oluşturulmaya başlanmıştır. Şintoizmin başlıca yazılı metni 8. yüzyıla ait " Kojiki" (Eski Nesneler Kitabı)'dir. Nihongi (Japonya Kronolojisi) isimli diğer kitap ise yine aynı dönemlerde Çince kaleme alınmıştır.
6. yüzyıla kadar olan metinlerde Şinto ismi hiç geçmemiş, bu kavram Japonlarca ilk kez 6. yüzyılda kullanılmıştır. Bundaki amaç 6. yüzyılın başlarında Çin ve Kore yoluyla Japonya'ya giren Budizm ile, Japon halkının yerel dini olan Şintoizm arasında bir fark oluşturmaktı. Böylece iki batıl din birbirinden ayrıldı, Japonlar "Şintoizm" ismiyle anılan bir tür milli dine sahip oldular. (Şinto kelimesi, Çince iki kelime olan "shin" ve "tao"dan gelir ve "Tanrıların Yolu" demektir.)
Yine de Budizmin ve Konfüçyüsçülüğün, Japon kültürü üzerinde çok derin etkileri oldu. Özellikle de Japonların Kore Yarımadası'ndaki krallıklarla ilişkiye girmeleri sonucunda, Japonya'da Çin'in kültürel etkileri görülmeye başlandı. Japon prenslerin Budizmi teşvik etmeleri, Budist tapınaklar açmaları, Buda'ya saygı gösterilerinde bulunmaları, 7. ve 8. yüzyıllarda bu dinin toplum içinde hızla yayılmasına neden oldu. Konfüçyüsçülüğün de Budizm gibi Japon İmparatorluğu tarafından desteklendi, halka ahlaki bir öğreti olarak sunuldu. Şintoizmin herhangi bir ahlaki prensibi olmaması, Konfüçyüsçülüğün bu ülkede hızla yayılmasında çok önemli bir etken oldu. Bu iki batıl dinin toplum üzerindeki etkileri, yine batıl bir din olan Şintoizmin zaman içinde güç kaybetmesine neden oldu. Halk Şinto tapınaklarından ziyade, Budist tapınaklara gitmeye, ölülerini Budist rahipler eşliğinde yakmaya başladı.
Şintoizmin bu şekilde yavaş yavaş yok olmaya başlaması, modern çağda Japonya'daki "Şintoyu canlandırma ve eski geleneklere dönme" hareketlerinin de başlangıcı olacaktı. İlerleyen bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz bu hareket, Japonya'nın işgalci, emperyalist bir imparatorluğa dönüşmesinde ve II. Dünya Savaşı'nda çok büyük bir yıkıma uğramasında önemli bir etken oluşturacaktı.
Batıl Şinto Gelenekleri Milyonlarca Hayali Tanrıya Sahip, Batıl Bir Din
Japonların hayatları çeşitli batıl ritüellerle doludur. Örneğin tapınaklara gittiklerinde "ema" adını verdikleri kağıtlara tüm isteklerini, isim ve adreslerini yazar, sonra da yalancı ilahlarının bu istekleri gerçekleştirmesi için sapkınca ve boş yere dualar ederler.
Şintoizmin temelini batıl "kami" inancı oluşturur. Kami kelimesi "üst ve yukarı" anlamlarına gelir, Şintoizmde ise "ilah, tanrı, tanrıça ve kutsal güç" anlamlarında kullanılır. Şintoizmin bir diğer adı da "kami no michi" yani "Kami Yolu"dur.
Şintoistler "kami"nin kainatın her yerinde bulunduğuna inanırlar. Onlara göre bir insan, kuş, hayvan, ağaç, taş, balık, çiçek, dağ, okyanus, su kaynağı, kılıç, tarak ya da ayna gibi bir nesne, "kami" yani "kutsal güçlere sahip hayali bir tanrı" olabilir (Allah'ı tenzih ederiz). Batıl Japon inanışlarına göre 8 milyon kadar kami vardır. Bu nedenle de Şinto "milyonlarca tanrılı din" olarak tanımlanmaktadır.
Sapkın Şinto inanışlarına göre kamiler kötü ya da iyi, her biçimde ya da boyutta olabilirler. Doğar, evlenir, hastalanır, ağlar, kıskanır ve ölürler. Ancak tüm bu özelliklerine rağmen sıradan insanlardan üstün olarak kabul edilirler. Askeri başarı elde etmiş bir kahraman, hizmet veren bir yönetici, Japonlar tarafından "kami" ilan edilebilir. Bu kişi o andan itibaren kendisine büyük saygı duyulan hayali bir ilah olur.
Japonya'da 100.000'in üzerinde Şinto tapınağıbulunmaktadır. Her tapınağın kendine özgü kamileri bulunmaktadır. Kamilerin resimleri ya da heykelleri tapınaklarda olmasa da ruhlarının orada olduğuna inanılır. İnsanlar Şinto tapınaklarındaki kamilere sözde ibadet maksadıyla yiyecekler, su, meyveler sunar, saygı gösterilerinde bulunur, tütsüler yakarlar. Elbette ki bu boş inançlarının onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Kitabın önceki bölümlerinde de Allah'a ortak koşmanın ne kadar büyük bir imani sapma olduğunun üzerinde durmuş ve Allah'ın Kendisi'ne şirk koşanları çok büyük bir azapla uyardığını hatırlatmıştık. Allah Hac Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
... Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının. Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 30-31)
Ayetlerde haber verildiği üzere şirk koştukları insanları ya da cansız maddeleri kendilerine dost bilen, onlara güvenen, zor anlarında kendilerinin yardımına koşacağına inanan bu insanlar çok büyük bir gaflet içindedirler. Çünkü herşeyden çok severek bağlandıkları bu putlar da, ne kendilerine ne de bir başkasına yardım etmeye güçleri yetmeyen aciz ve muhtaç varlıklar, hatta birçoğu cansız maddelerdir. Ayette putlara tapan bu insanlar için haber verilen, "Sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir" örneği, putlara tapınmanın insanı ne kadar yalnız, çaresiz ve aldanmış hale getireceğinin hikmetli bir ifadesidir. Allah'ın "iğrenç bir pislik" (Hac Suresi, 31) olarak tasvir ettiği bu putlar insanları Rabbimiz olan Allah'tan ayırarak, boş bir hayal peşine sürükleyerek aldatmaktadır. Allah bir ayetinde "... Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu." (Kasas Suresi, 64) şeklinde buyurmakta ve putperestlerin sonsuz cehennem azabı ile karşılaştıklarını bize haber vermektedir. Şintoistler bu gerçeği düşünmeli, içinde bulundukları yanılgıdan sıyrılarak, tüm insanların Yaratıcısı, Rabbi, sahibi ve velisi olan yüce Allah'a yönelip, O'nun hak dinine tabi olmalıdırlar. Müslümanlara düşen görev ise, yanılgı içindeki bu insanlara din ahlakını bir an önce, tüm güçleriyle ve etkili bir biçimde anlatmaktır.
Şintoizm Ölülere Tapınma Dinidir
Şintoistler ölülerin ruhlarının bir "kami" haline gelerek yaşayanlar arasında dolaştığına, mezarlarında kaldığına, çocukları ile torunlarının sevinçlerine, kederlerine ortaklık ettiklerine, onlara göz kulak olduklarına inanırlar. Onlar ölerek sözde birtakım doğaüstü güçlere sahip olmuşlardır. Bu batıl inanç, Şintoistleri akılcı bir insanın hayrete düşerek dinleyeceği masallar üretmeye itmiştir. Onlara göre ölüler doğa olaylarını yönetir, doğumları, ölümleri kontrol eder, bereket getirir, mevsimlerin oluşmasını sağlar, afetleri ve kıtlıkları meydana getirirler. Bu sapkın anlayış yüzünden her ailenin, her köyün, her klanın, ulusun "kendi atalarının ruhları" tarafından korunduğuna inanırlar. Bazı kamilerin de ağaçlara, doğaya, aletlere, hatta mutfaktaki tencerelere kadar herşeye can verdiklerine inanırlar.
Bu çarpık inanca göre Şintoistler, bazı kamilerin hastalıklarda, bazılarının trafikte, bazılarınınsa üniversite sınavlarında başarılı olmak için yardımcı olduğuna inanırlar. Japon hayal gücü, dünyayı iyi ya da kötü ruhlarla doldurmuştur. Her Şintoist için kendi kamisi evrenin ve varlığın temelidir. Oysa aciz insanların, taştan ya da tahtadan eşyaların bazı güçleri olduğuna inanmak çok büyük bir cehalettir. Evrendeki her işi evirip çeviren sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'dir. Secde Suresi'nde de bildirildiği gibi "Gökten yere her işi evirip düzene koyan O'dur." (Secde Suresi, 5) Tüm kainatı yoktan var eden, canlı ve cansız tüm varlıkları yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:
Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 163-164)
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
"Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
(Mümin Suresi, 42)
Ayetlerde işaret edildiği gibi, Allah'ın varlığını ve birliğini, evrendeki ve doğadaki büyük uyumu gözlemleyerek de anlayabiliriz. Tüm evrende insan yaşamını mümkün kılan büyük bir denge ve uyumun var olması ya da doğadaki tüm canlıların ortak bir tasarımın izlerini taşıması (örneğin hepsinin aynı DNA yapısına sahip oluşu), varlık alemine sonsuz akla sahip bir düzenin egemen olduğunu göstermektedir. Ünlü moleküler biyolog Michael Denton'ın Nature's Destiny: How The Laws of Biology Reveal Purpose in The Universe (Doğanın Kaderi: Biyoloji Kanunları Evrende Bir Amacın Var Olduğunu Nasıl Gösteriyor) adlı kitabında açıkladığı gibi, galaksilerden atomun yapısına kadar tüm evrene hakim ortak bir amaç, ortak bir tasarım vardır. Bu da tek bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. Bunun aksini düşünmek, yani evrende Allah'tan başka ilahlar olduğunu, her birinin farklı bir güce sahip bulunduğu hayal etmek ise saçmadır. Allah Kuran'da bu şekilde düşünen putperestlere - örneğin Şintoistler gibi, milyonlarca hayali ilaha inananlara - bu inançlarının ne kadar büyük bir aldanış olduğunu şöyle bildirmektedir:
Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. (Müminun Suresi, 91)
Ölülerine sahte ilahlık veren Şintoistler, bu ayette bildirilen gerçeği iyi düşünmeli, kendi zihinlerinde oluşturdukları hayali "ilahlar karmaşası"ndan kurtularak, Allah'ın apaçık varlığını kabul etmeli ve O'na teslim olmalıdırlar.
Atalarından devraldıkları batıl Şinto gelenekleri, tüm Japonları evrenin "İzanagi" ve "İzanami" isimli iki sözde ilah tarafından meydana getirildiği şeklindeki saçma efsaneye inanmak zorunda bırakır. Bu akıl dışı masala göre, tüm Japon adaları ve Japon halkı bu ikili tarafından var edilmiştir.
Ölüler hakkında böylesine sapkın inanışlara sahip olan Şintoistler ölüm, hesap günü, ahiret hayatı, cennet ve cehennem gibi konularda ise hemen hiçbir yorum yapmazlar. Sahip oldukları sapkın inanışlar Şintoistleri bu konularda da akıl ve mantıkla bağdaşmayan, saçma uygulamalara itmiştir. Batıl Şinto yazılı metinlerine göre ölülerin rahatı "yaşayanların onlara iyi bakmaları, sundukları yiyecekler, mezarlarına koydukları sunumlar sayesinde" olur, "ölülere iyi davrananlar mutlu, kötü davrananlar mutsuz olurlar". Eğer ölülere gerekli saygı gösterilmez, sık sık sunularda bulunulmaz, armağanlar alınmazsa ölülerin bunun intikamını alacaklarına inanırlar. Bu nedenle de Şintoizme inanan bir Japon, ölülere saygı göstermeyi, mezar ziyaretlerini, ölülere sunularda bulunmayı çok önemli bir görev olarak görür. Oysa Şintoizmin diğer inanışları gibi, ölüm ve ölülerle ilgili bu inanışı da Japonların atalarından devraldıkları büyük bir aldanıştır.
İnsanların oluşturduğu hiçbir gelenek veya öğreti, ölüm sonrası hakkında doğru bir bilgi veremez; çünkü hiçbir insan ölüm sonrasını görüp geri dönmüş değildir. Ölüm ve ölümden sonraki hayat hakkındaki gerçek bilgiyi öğrenebileceğimiz tek kaynak, Allah'ın bize ulaştırdığı Kuran'dır. Rabbimiz hem (günümüzde tahrifata uğramış durumda olan) Tevrat ve İncil'de, hem de tahrif edilmemiş tek İlahi kitap olan Kuran'da ölümle birlikte insanın dünya hayatının sona ereceğini ve ahiret hayatının başlayacağını haber vermektedir. Reenkarnasyona inananların iddia ettikleri gibi insan yeni bir bedenle dünyaya gelmeyecek, Şintoistlerin inandığı gibi öldükten sonra ruhu dünya hayatında uzun yıllarca yaşamayacaktır. Allah Kuran'da şu şekilde bildiir:
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım. "Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)
Ayetteki ifadeden de anlaşıldığı gibi, inkarcıların öldükten sonra tekrar dünyaya dönme beklentileri, boş bir dilekten ibarettir. Başka ayetlerde de cennettekilerin "ilk" ölümden başka bir ölüm tatmayacakları şöyle bildirilir:
Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56-57)
Allah inkar edenlerin ölümü hakkında ise bize birçok detay vermektedir. Allah'ın varlığını, sonsuz ahiret hayatını inkar eden insanlar için ölümle birlikte büyük bir azap başlayacaktır. Bu kişilerden birini dışarıdan görenler, yatağında huzurlu bir şekilde öldüğünü sanırken o gerçekte çok büyük bir azabın içine girecektir. (En doğrusunu Allah bilir) Ölüm melekleri, acı vererek ve aşağılayarak onun canını bedeninden çıkaracaklardır. Ayetlerde inkar edenlerin ölüm anı şu şekilde tarif edilmektedir.
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi, 50-51)
Başka ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Kıyamet Suresi, 26-28)
Diğer pek çok putperest toplulukta olduğu gibi batıl Şinto inanışlarında da uydurma bir Güneş tanrısı vardır: Amaterasu.
İşte, inkar eden kişi artık hayatı boyunca inkar etmiş olduğu o büyük gerçekle yüzyüzedir. Ölümle birlikte, yaşamı boyunca işlediği büyük suçun, inkarının cezasını çekmeye başlayacaktır. Meleklerin sırtına vura vura, canını en derinden sökerek almaları, kendisini bekleyen sonsuz azabın yalnızca bir başlangıcıdır.
Şintoizm, ölümden sonrası hakkında olduğu gibi, tüm kainatın yoktan var edilişi hakkında da batıl bir masal üretmiştir. Eğitimli ya da eğitimsiz, işsiz ya da meslek sahibi, cahil ya da kültürlü Şintoizmi kabul eden tüm Japonlar, evrenin "İzanagi" ve "İzanami" isimli iki sözde ilah tarafından meydana getirildiğine inanırlar. Ancak masal bu kadarla da sınırlı kalmamıştır: Tüm Japon adaları, Japon halkı ve tüm kamiler, bu ikili tarafından "özel bir yaratılışla" var edilmiştir. İzanami'nin burnundan akan sudan okyanus üzerindeki fırtınaları kontrol eden Susanu (yiğit erkek "kami"), sağ gözünden düşen bir damladan hayali ay tanrısı Tsukinokami, sol gözünden düşen bir damladan da hayali güneş tanrısı Ameterasu doğmuştur.120 İlerleyen bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz fanatik Japon milliyetçiliği de bu akıl ve mantık dışı masaldan güç bulmaktadır. Japonların bu efsanesinin, ne kadar büyük bir saçmalık olduğunu anlatmaya dahi gerek yoktur. Çünkü çok basit bir muhakeme yeteneğine sahip olan bir çocuk bile, yukarıda yazılanların akıl dışı olduğunu anlayabilir. Ancak atalarından gördüklerine körü körüne bağlı olan ve bu bağlılıkla gurur duyan bazı Japonlar gerçekleri görmekten uzaktırlar. Bir Japon deyişi bu inanışı şu şekilde açıklar: "Ataların anısına bağlılık, tüm erdemlerin kaynağıdır ve ölülere karşı ödevlerini iyice yerine getiren insan, yaşayanlara karşı olan ödevlerini de iyice yerine getirecektir".
Oysa bu büyük bir aldanıştır ve aklını kullanan her insan bunu anlayabilir. Dünya üzerindeki her kültürün, her toplumun son derece farklı gelenekleri olduğuna göre, "geleneklere uyma"nın insanları doğruya götüreceği nasıl düşünülebilir? B ir Afrika kabilesinde yetişen bir insan için izlenmesi gereken doğru, atalarının sapkın adetini sürdürmek midir? Nazi bir babanın oğlu için doğru, babasının zalim, ırkçı, cani ideolojisini korumak mıdır? Hemen hepsi birbiriyle çelişen, son derece farklı efsaneler, kurallar, tabular içeren geleneklerin hangisi insanı doğruya götürebilir? Bunların hangisinin doğru olduğu, daha doğrusu herhangi birisinin ufak da olsa bir doğruluk payı taşıyıp taşımadığı, nasıl tespit edilecektir?
Tüm bu sorular, geleneklere, ataların değerlerine uymanın insanı hiçbir zaman doğruya ulaştıramayacağının ifadesidir. Nitekim Allah Bakara Suresi'nde atalarının dinine gözü kapalı bir şekilde inananlara bu gerçek üzerinde düşünmelerini öğütlemektedir:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Herşeyi yoktan var eden Rabbimiz'i inkar eden, hiçbir şeye güç yetiremeyen taştan putların önünde secde eden insanların ne kadar büyük bir sapkınlık içinde oldukları Neml Suresi'nde şu şekilde haber verilir:
... Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?
(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.
Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.
Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." (Neml Suresi, 59-64)
Şintoizm'de Güzel Ahlak Öğütlenmez
Japon dininin gerekleri, "ataların ruhlarına saygı, atalara ve kamilere saygı ve ibadet, aileye bağlılık, çeşitli tören ve ritüeller, devlete ve imparatora bağlılık, yurtseverlik" şeklinde özetlenebilir. Bunun dışında hiçbir ahlaki yasak, öğüt, yaptırım ya da kural yoktur. Japonlar bunun gerekçesi olarak kutsal bir ırk olduklarını, kendi doğalarına uydukları için zaten doğru yolda olduklarını söylerler. Oysa Japonların kutsal bir ırk oldukları inancı çok büyük bir safsatadır. Japonların kendilerini kandırmak için uydurdukları bu aldatmaca daha önce üzerinde durduğumuz akıl dışı bir efsaneye dayanmaktadır.
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
(Zümer Suresi, 65)
Hiçbir insan ırkı, soyu, dili ya da etnik kökeni nedeniyle üstünlük iddiasında bulunamaz. Üstünlük sadece kişinin Allah'a olan yakınlığına göredir. Allah Kuran'da "... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır..." (Hucurat Suresi, 13) şeklinde buyurmaktadır. (Bu konu hakkında detaylı bilgi için Bkz."Hindistan'daki Acımasız Sosyal Düzeni" bölümü)
Japonlar kendilerini diğer halklardan üstün, kutsal bir ırk olarak gördükleri için çok katı ve acımasız bir gurur anlayışı geliştirmişlerdir. Bu anlayış, hataya tahammül göstermez. Öyle ki bir başarısızlık karşısında intihar etme Japon halkı arasında oldukça yaygındır. Asırlarca "harakiri" adı verilen korkunç yöntemle - yani insanın kendini kılıç veya bıçakla öldürmesiyle - süren bu uygulama, günümüzde de farklı yöntemlerle devam etmektedir. Modern Japonya'da da üniversite sınavlarında başarılı olamayan, eğitim sistemindeki baskı yüzünden bunalan 121, şirketi iflas eden birçok Japonun intihar yolunu seçtiği görülmektedir. Japonya gençlerdeki intihar oranının en yüksek olduğu ülkelerin başında gelmektedir.122 Sadece 2000 yılı içinde yaklaşık 33.000 kişinin intihar ettiği tespit edilmiştir.123 Bu durum din ahlakından uzak yaşamanın bir sonucudur. Şintoistler, İlahi dinlerin insanlara öğrettiği tevazu, sabır, tevekkül, merhamet gibi ahlaki erdemlere sahip olmamaları ve atalarından devraldıkları temelsiz gururları nedeniyle, bu batıl gelenekleri bir meziyet gibi algılamaktadırlar. Ölüm, ahiret, cennet ve cehennem inançlarının olmaması da bu kişileri hem diğer insanlara hem de kendilerine karşı son derece acımasız ve hoşgörüsüz olmaya itebilmektedir. Kendi uydurdukları gurur anlayışına ve diğer insanların gözündeki imajlarına o kadar büyük bir önem vermektedirler ki, başarısız olarak bilinmektense ölmeyi tercih edebilmektedirler. Bunda, başarısızlığı kötü bir ahlak özelliği olarak gören, insanların zayıflık ve kusurlarına anlayış ve merhametle değil, öfke ve tahammülsüzlükle bakan toplum yapısının da kuşkusuz büyük bir payı vardır. Şintoizmin az sonra daha detaylı olarak inceleyeceğimiz faşizan kültürü, basit bir hatanın bile ölümle cezalandırılmasına hükmetmektedir. İntiharın bir erdem olarak kabul edilmesi, söz konusu "nekrofilik" (ölüsever) ruh halinin bir sonucudur.
Oysa intihar Allah'ın haram kıldığı büyük bir günahtır. Başka insanları öldürmek gibi insanın kendini öldürmesi de İslam dinine aykırıdır. Allah "... Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin..." (Nisa Suresi, 29) ayetiyle intiharı açıkça haram kılmıştır. Bir insanın, her ne sebeple olursa olsun, kendisini öldürmesi İslam'a göre yasaktır. İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda herhangi bir konuda hata işleyen, başarısız olan insanlara ise kötü gözle bakılmaz, aksine şefkat ve merhametle yaklaşılır. Önemli olan insanların başarılı olup olmamaları değil, güzel ahlaklı olup olmamalarıdır. Güzel ahlaklı olmayanlara ise güzellikle öğüt verilir.
Şintoizmde Günah ve Suç Kavramı Yoktur
Şintoistler ne kadar kötülük yaparlarsa yapsınlar ateş, su ve tuzun bunları temizlediğine inanarak kendilerini avutmaya çalışırlar. Oysa birkaç dakika samimiyetle düşünüp, vicdanlarının sesini dinleseler, bu batıl törenlerin saçmalıktan ibaret olduğunu kolaylıkla anlayabilirler.
Allah tarih boyunca gönderdiği elçileri ve hak kitaplarıyla haramları ve helalleri bildirmiş, güzel ahlakı tarif etmiş, insanların nelerden sakınmaları gerektiğini haber vermiştir. Her insan dünya hayatında bir denemeden geçirilmektedir. Bu gerçek, hak olan yol göstericimiz Kuran'ı Kerim'de haber verilmektedir. Allah Kuran'da, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk Suresi, 2) şeklinde buyurmaktadır.
Her insan Allah'tan korkup sakınmalı, Rabbimiz'in emirlerini titizlikle uygulamalı, Allah'ın razı olacağı gibi bir ahlak göstermelidir. Kişiye hem dünya hayatında hem de ahirette fayda verecek olan budur. Başkalarını razı etmek için Allah'ın emirlerinin dışında bir tavırda bulunan insan yanlış bir yoldadır.
Şintoizme inanan insanlar ise herhangi bir günah kavramına sahip değildirler. Yaptıkları kötülüklerin kötü ruhların insanlar üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiler sonucunda oluştuğuna, insanların da bu kirden sık sık arınması gerektiğine inanırlar. Tapınaklarında bu temizlikle ilgili çeşitli törenler yaparlar. Tuz, su ya da ateşle yapılan ve "harae" adını verdikleri bu törenlerde insanın hem fiziksel hem de ruhsal olarak temizlendiğine inanırlar.
Japonların diğer batıl gelenekleri gibi, "harae" de çok büyük bir aldanıştır. Çünkü insanın manevi olarak temizlenmesi, tuzla, ateşle ayinler yapmakla değil, vicdanının sesini samimi olarak dinleyip, nefisini kötülüklerden arındırıp, Allah'a yönelmesiyle olur. Her insan dünya hayatında tüm yaptıklarının karşılığını ahiret hayatında eksiksiz olarak alacaktır. Hayatlarını Allah'ın razı olacağı gibi geçirenler, günah işlemekten ve çirkin ahlaksızlıklardan kaçınıp, salih amellerde bulunanlar Allah'ın rızası, rahmeti ve sonsuz cennet nimetleri ile karşılık bulacaklardır. Allah bu kişileri Kuran'da, "... İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir..." (Araf Suresi, 43) şeklinde müjdelemektedir. Allah'ı inkar eden, kendi elleriyle yaptıkları putları Rabbimiz'e ortak koşan, günahta ve isyanda birbirleriyle yarışan, çirkin ahlaksızlıkların insanların arasında yayılması için çaba sarf edenler de hesap gününde tüm yaptıklarıyla eksiksiz olarak karşılık bulacaklardır. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir. (Enam Suresi, 120)
İnkar edip de Allah'ın yolundan alıkoyanlar; Biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azap ilave ettik. (Nahl Suresi, 88)
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Ancak şunu da tekrar vurgulamak gerekir ki bu kişiler de tevbe eder ve tüm yaptıklarından vazgeçerlerse şüphesiz Rabbimiz'i tevbeleri kabul eden, sonsuz bağışlayan, rahmet sahibi olarak bulacaklardır:
Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır. (Rad Suresi, 6)
Şintoizmin Putperest Tapınakları
Sapkın geleneklerin icra edildiği Şinto tapınaklarından Japonya genelinde 100.000 tane olduğu tahmin edilmektedir.
Şintolar atalarından devraldıkları batıl ritüellerini devam ettirebilmek ve eksiksizce yerine getirebilmek için çeşitli yöntemler bulmuşlardır. Bu yöntemlerden biri de taşınabilir tapınaklardır.
Şintoizm'de, kişinin bireysel olarak gerçekleştirdiği tapınak ziyaretleri ve profesyonel Şinto rahiplerince organize edilen törenlere katılması büyük önem taşır. Şinto inancında rahiplerin temel görevi, tüm tapınak ayinlerini yönetmektir. Dinsel konularda yol göstermesi, vaaz vermesi, ruhani bir önder olarak etkinliklerde bulunması beklenmez. Şintoistlerin dinlerinden anladıkları tek şey tapınaklara gidip, hayali tanrılarına saygı gösterilerinde bulunmak, ritüeller, törenler ve toplantılarla atalarından gördükleri gelenekleri uygulamaktır
Matsuri'ye, yani Şintoya özgü tapınak şölenlerine katılanlar, önce, süresi birkaç saatten birkaç güne kadar değişebilen bir perhizle ve genellikle tuzlu suda yıkanarak temizlenirler. Bundan sonra Kami'den simgesine ya da yerleşeceği nesneye inmesi istenir. Bu tamamen boşuna bir çağrıdır. Bir taş, balık ya da dağ da olabilen "kami"nin insanların yardımına gelebileceğine, onları duyabileceğine inanmak akıl ve mantıkla uyuşmayan bir harekettir. Ardından kamiye adak olarak yiyecekler ve çeşitli hediyeler sunulur. Rahipler, hayatları boyunca hiçbir zaman kendilerini duymayan, kendilerine cevap vermeyen putlarına dua ederler. Tapınanlar, kutsal kabul ettikleri ağacın dallarına adaklar sunarlar. Tören müzikleri çalınır, dans edilir. Daha sonra adaklar geri alınır ve Kami'den çekilmesi istenir. Topluluk, bazı durumlarda kaminin taşınabilen bir heykel ya da bir maddenin içinde olduğuna inanır ve bu heykeli sokaklarda büyük bir alay halinde gezdirirler. "Kami"nin geçtiği yolların kutsandığına inanırlar. Süslenmiş dağ, tapınak ya da kayık biçimindeki arabalar, insanlar ya da ****ler tarafından çekilir yahut omuzlarda taşınır. Şintoistler atalarından kalan bu batıl gelenekleri eksiksizce uygularlar ve hayatlarını bu sapkın adetlerle geçirirler. Ancak yaptıklarını bir kurtuluş olarak gören Şintoistler çok büyük bir aldanış içindedirler. Çünkü önünde ibadet ettikleri, omuzlarında taşıdıkları, yiyecekler sundukları bu putların onların saygı gösterilerini anlamaları, çağrılarına cevap vermeleri mümkün değildir.
Japonya'nın ilk kraliyet başkenti olan Kyoto, batıl Şinto dininin de merkezi olarak kabul edilir.
Allah Furkan Suresi'nde şu şekilde buyurur:
Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler. (Furkan Suresi, 1-3)
Devlet Şintosu ve Japon Faşizmi
Yoritomo Minamoto
Uzak Doğu dinlerinde ülkenin yöneticisinin abartılı olarak övülmesine yönelik saçma bir gelenek vardır. Örneğin Çin İmparatoru "Batan Güneşin İmparatoru" olarak tanımlanırken, Japon İmparatoru "Doğan Güneşin İmparatoru" olarak anılmıştır. Japon İmparatorunun Çin İmparatorundan en büyük farkı ise kutsal bir varlık olarak kabul edilmesidir.
Amaterasu, Şinto dininde hayali güneş tanrısı olarak bilinmektedir. Ve Şintoizmde Japon İmparatorunun Amaterasu'nun soyundan geldiği yönünde batıl bir inanış vardır. Bu nedenle de imparatorun her söylediği ilahi bir söz, her dokunduğu eşya kutsal, her isteği gözü kapalı yapılması gereken bir emir olarak görülmüştür. Hatta İmparatorların yazdıkları şiirler biraraya toplanıp bir kutsal kitap olarak kabul edilmiş, imparatorun emrinde çalışan kişiler ise ilahi birer aracı olarak kabul edilmiştir.
İmparatoru kutsal gören bu inanış, 6. yüzyılda Budizm ve Konfüçyüsçülüğün ülkeye girişiyle zayıflamıştı. Ülkedeki iç karışıklıklar da İmparatorun toplum üzerindeki etkisini azaltmıştı. 8. yüzyılın sonlarında Fujivara ailesi iktidarı ele geçirdi, ama diğer derebeyleri ona karşı çıktı ve ülkede büyük bir iç savaş başladı. Asırlar süren iç savaş sonunda derebeylerden Yoritomo Minamoto 1192'de asilerin hepsini yenerek ilk "Şogun" (askeri diktatör) ünvanıyla başa geçti ve yeni bir yönetim kurdu. Böylece tarihe "Şogun Yönetimi" olarak geçen hanedanlık şeklindeki askeri diktatörlük dönemi başladı. Yoritomo, Şogun ünvanını, kendi neslinden gelenlerin diğer derebeylerini kontrol edebilmeleri şartıyla akrabalık yoluyla geçen bir ünvan haline soktu. İmparator ise siyasi yetkisi olmayan, sadece dokunulmazlığı olan ruhani bir lider konumunu sürdürdü.
Devlet Şintosundan Saldırgan Japon Milliyetçiliğine
Günümüz Japonyası'nda Şintoizmle Budizm birbiriyle içiçe geçmiştir. Japonlar bazı törenlerini Şinto geleneklerine göre yerine getirirken ölü yakma törenlerini Budist tapınaklarında gerçekleştirirler.
17. ve 18. yüzyıl Japonyası'nda Şintoizmi tekrar canlandırmayı amaçlayan hareketler doğdu. Bunların en önemlisi olarak kabul edilen National Learning Movement (Milli Öğrenim Hareketi), Şinto dinini Japon toplumunda merkezi bir konuma getirmeyi, Budist ve Konfüçyüs kültürünün Japon halkı üzerindeki etkilerini ise en aza indirmeyi amaçlıyordu. Bu hareket Devlet Şintosunun oluşumunun da öncüsü olacaktı. Bu arada 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Şogunlar tarafından yönetilen feodal bir toplum yapısına sahip olan Japonya, 1867 yılında yapılan Meiji devrimiyle bir kez daha imparatorluk yönetimine girdi. Daha sonradan Meiji adını alan Mutsuhito'nun başlatığı bu yeni imparatorluk dönemi II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar sürecekti. Meiji, Şintoizmin tekrar devlet dini haline getirilmesinin ve tamamen devletin kontrolü altına girmesinin de mimarıydı.
"Devlet Şintosu" olarak adlandırılan bu milliyetçi sistemin odak noktası, imparatorluk hanedanıydı. İmparator hem bir "baba", hem manevi bir kılavuz, hem de bir devlet başkanıydı. Devlet Şintosu imparatorun kılavuzluk ettiği törenlerle tapınaklardaki ayinler üzerinde yoğunlaşıyordu. Hükümete bağlı Şinto Bakanlığı tapınaklar üzerinde kontrol sahibiydi. Bakanlık Şintoizm dışındaki diğer dinlere, tarikatlara ve her türlü akıma karşı kısıtlayıcı kanunlar çıkardı. 1889 yılında hazırlanan anayasada Şinto tapınaklarına saygı göstermek tüm Japonların vatanlarına karşı bir görevi haline getirildi. Sayıları 100.000'i bulan Şinto tapınakları hükümet tarafından yönetiliyor, Şinto eğitimi okullarda zorunlu hale getiriliyor, İmparatorun sözde kutsal pozisyonu çeşitli yasalarla politikacılar tarafından daha da güçlendiriliyordu.124
Kuran'da anlatılan Firavun yönetimini andıran baskıcı bir rejimdi bu. Nitekim rejimin tepesindeki imparatora da, aynı Firavun'a olduğu gibi, hayali kutsal vasıflar atfedilmişti.
İmparatora Tapınma Dini
Devlet Şintosu, 19. yüzyıla kadar Japon halkının sahip olduğu Şinto inancıyla birebir bağdaşmıyordu. İmparatorluk ve yönetim her gün yeni kurallar oluşturuyor, sözde kutsal kitaplar bizzat devlet yönetimi tarafından yazılıyordu. Tokyo Üniversitesi'nde Japon Uzmanı olan ve Meiji döneminin son yıllarına da şahit olan akademisyen Basil Hall Chamberlain 1912 yılında yazdığı "Yeni Bir Dinin İcat Edilişi" (The Invention of a New Religion) isimli ünlü çalışmasında o dönemde Japonya'da yaşananlara dikkat çekmektedir.125 Chamberlain çalışmasında, İmparatorluk ve onun emrinde çalışanların nasıl yeni bir din oluşturduklarının üzerinde şöyle durmaktadır:
Japonya'ya ve İmparatora tapınma yeni Japon dininin adıdır ve tabi ki bir anda ortaya çıkmış değildir... Ama 20. yüzyıldaki milliyetçi ve ülkesine sadık Japon dini çok yeni bir dindir. Daha önceden var olan fikirler elemeden geçirilmiş, değiştirilmiş, yeni biçimlere sokulmuş, yeni kullanım alanları meydana getirilmiş ve yeni bir merkez noktası bulmuştur. Bu sadece yeni bir din değil, aynı zamanda tam olarak da tamamlanmamış bir dindir. Resmi kadrolar tarafından bilinçli ya da yarı bilinçli olarak- yavaş yavaş oluşturulmaktadır. Bu, kadroların ve toplumun genelinin çıkarlarına hizmet etmesi için tasarlanmıştır...126
Yazarın da belirttiği gibi Devlet Şintosu olarak tanımlanan bu yeni din, 19. yüzyılın başlarında oluşturulmaya başlanmıştı. Ortada vahye dayalı saf bir inanç olmadığı için, Şintoizm denen gelenekler ve batıl inanışlar bütünü, mevcut rejimin ihtiyaç ve amaçlarına göre kolaylıkla yeniden şekillendirilebiliyor ve toplum da bunu garip karşılamıyordu. Böylece Devlet Şintosu, Japon İmparatorluğu'nun giderek yükselen faşizan eğilimlerine araç haline geldi. Resmi dini öğreti, Japon imparatorunun ve halkının kutsallığına sıkça atıfta bulunuyor, Japonların dünyadaki tüm halklardan üstün oldukları fikrini aşılıyordu. Bu, hiçbir temele dayanmayan, saçma fikrin bir sonucu olarak da yabancı düşmanlığı ortaya çıkmıştı. Ancak öte yandan halkın Budizme olan ilgisi devlet yönetimini endişelendiriyor ve bunun mutlaka ortadan kalkmasını istiyorlardı. Basil Hall Chamberlain bu durumu şöyle anlatır:
Sıradan halk Budizme ve güncel Budist festivallere olan ilgisini kaybetmiyor, ölülerini hala Budist tapınaklarda yakmayı tercih ediyorlardı. Hükümet kadroları ise bunu değiştirmek istiyordu. Japon İmparatorunun doğrudan güneş tanrıçasının soyundan geldiği, onun dünyadaki yaşayan tanrı olduğu, herkesin İmparatora koşulsuz sadık olması gerektiği yönündeki Şinto doktrini üzerinde ısrar ediyorlardı. Anayasa ve toplum hayatını düzenleyen çeşitli kurallar İmparatorun halka karşılıksız sunduğu hediyeler olarak görülüyordu, bireysel haklar olarak değil! Bu nedenle de yönetimindeki bakanlar ve memurlar alt kademe ya da üst kademe olsun- üstün bazılarına göre doğaüstü- otoritenin uygulayıcısı olarak görülmeliydiler...127
Hiranuma Kiichiro
Japonya, daha önce her yönüyle dışarıya kapalı bir toplum iken Meiji döneminde Batı toplumlarından bilgi ve teknoloji ihracına başladı. Orduya ve donanmaya büyük önem verip, Çin'i ve Rusya'yı bozguna uğratacak büyük -ama aynı zamanda da saldırgan- bir askeri güce sahip oldu. Ekonomik anlamdaki bu büyük gelişme ve ülke içinde güçlenen milliyetçi duygular Japonya'nın hammadde ve pazar arayışı nedeniyle yayılmacı bir politika izlemesiyle sonuçlandı. Şiddeti meşru gören yanlış bir yurtseverliğin gelişmesi, Japonları başka ulusların haklarını tanımayan, saldırgan, faşist ve emperyalist anlayışa götürdü.
Sırasıyla Çin'le (1894-95) ve Rusya'yla savaştılar (1904-05) ve her iki savaşı da kazandılar. Ardından Kore'yi ilhak ettiler (1910). 1930'larda Mançurya'yı işgal ederek Çin'e saldırdılar. Çin'e karşı yürüttükleri işgal sırasında sivil halka karşı akıl almaz vahşetler uyguladılar. 1937 yılında Çin'in Nanking kenti Japonlar tarafından işgal edildi ve şehirdeki 300 bin savunmasız insan işkence, tecavüz ve toplu katliamların hedefi oldu. II. Dünya Savaşı yıllarında ise Japonlar, Malezya'ya, Singapur'a, Yeni Gine'ye, Manila'ya ve Cava'ya saldırdılar. Bu savaşlar da Devlet Şintosunun güçlenmesinde çok büyük katkıda bulundu. Chamberlain "Yeni Şinto Dininin" zafer politikalarını şu şekilde tarif ediyordu:
Kazanılan tüm zaferler İmparatorun ve atalarının kutsal gücüne ve üstün özelliklerine bağlanıyordu. İmparator her zaferin ardından güneş tanrıçası için yaptırılan İse tapınağına yiyecekler, eşyalar sunuyordu. Aynı şey, diğer Şinto tapınaklarına da halka milliyetçilik aşılamak için yapılıyordu. Çinlilerden ve Ruslardan alınan ganimetler tapınaklarda sergileniyor, bu şekilde halka emperyalizmin başarısı, Şintonun ve milliyetçiliğin zaferleri aşılanıyordu. İmparatorluğun resmi başarılarını kutlamak için yeni festivaller üretiliyor, mümkün olan konularda yeni efsanelerle inanışlar güçlendiriliyordu.128
"History of Religious Statism and Buddhism in Japan" (Japonya'da Dinsel Devletçiliğin ve Budizmin Tarihi) başlıklı bir çalışmada Japon emperyalizminin "Devlet Şintosu" üzerine kurulduğu anlatılır. Örneğin Çin'le yapılan savaş sırasında dönemin Başbakanı Hiranuma Kiichiro "Tüm dinler bizim milli politikamızla uyumlu olmalıdır, İmparatorluğun yoluyla hiçbir şekilde çakışmamalıdır" derken, "Aksi uygulamaların mutlaka cezalandırılacağının" da altını çiziyordu. Çıkarılan kanunlarla hükümetin dini kurumlar üzerinde tam yetkili olması güvence altına alınıyordu. Ancak bu yetkiler saldırgan milliyetçiliğin körüklenmesi amacıyla kullanılıyor ve eğitimdeki uygulamalarla halka faşist ve emperyalist bir milli bilinç aşılanıyordu.129
Okullar, emperyalist Devlet Şintosunun propaganda çalışmalarının en önemli kısmını oluşturuyordu. Tarih emperyalizmin mantığına göre çarpıtılarak öğretiliyordu. Aynı şekilde ordu ve donanma da imparatoru herşeyin üstünde gören bir eğitime tabi tutuluyordu. Tek yapılması gereken imparatora itaatti ve her türlü eleştiri yasaklanmıştı. Tarih hükümet tarafından şekillendirilen bu yeni sapkın dine göre "tekrardan yazılıyor", mitolojik efsanelerle imparatorun konumu güçlendiriliyordu. Japonları tüm halkların üstünde gören bu saldırgan ve saplantılı bakış açısı tüm Japon halkının gözlerini adeta kör etmişti. Bunun etkisiyle - ve bir taraftan da fanatik bir faşizme kapılan Japon generallerin baskısıyla - ülke II. Dünya Savaşı'na sürüklendi.
Devlet Şintosunun Sonu: İkinci Dünya Savaşı
Japonlar savaşın başlarında Asya'da zaferlerini sürdürürken, ürettikleri Jet uçakları ile Amerikan gemilerine sayısız intihar saldırıları düzenlemişlerdir. Buna da Kamikaze (İlahi Rüzgâr) adını vermişlerdir. Bu uçaklara zaten çoğu kez uçakların düşmana saldırdıktan sonra geri dönmesine yetmeyecek kadar yakıt konmuş, bununla askerlerin intihar saldırılarından kaçmaları engellenmiştir. Hayatını yitiren 3913 kamikaze 17-24 yaşları arasındaki gençlerden oluşmuştur.130 Kamikaze örneğinde de görüldüğü gibi batıl Şintoizm inancı intiharı dahi bir erdem ve ilahi bir görev gibi gösterebilmektedir.
İmparatorun, donanmanın ve ordunun aldığı kararlar eleştirilemiyor, tüm Japon halkı kayıtsız ve şartsız itaate zorlanıyordu. 1939 yılında Almanya ve İtalya ile askeri bir ittifak kuran Japonya, 7 Aralık 1941'de Hawai Adaları'na baskın yaparak Pearl Harbour'daki Amerikan filosunu batırdı. Böylece dünyanın en büyük askeri gücüne savaş ilan eden Japonya, kendi sonunu da hazırlamış oluyordu. Savaşın ilerleyen yıllarında önce İtalyanların sonra Almanların savaşı kaybetmelerine ve teslim olmalarına rağmen Japonlar savaşa devam kararı aldılar ve çok ağır kayıplara uğradılar. Amerikan uçaklarının 6 Ağustos 1945'te Hiroşima ve 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye attıkları atom bombaları II. Dünya Savaşı'nın sonucunu belli etti. Yüz binden fazla insan hayatını yitirdi, on binlercesi de yaralandı, şehirler haritalardan silindi. Bu arada Sovyetler Birliği de Japonya'ya savaş ilan ederek ayrı bir cephe açtı. Bu baskıya daha fazla dayanamayıp 14 Ağustos 1945'te kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul eden Japonya ile 2 Eylül 1945'te resmi teslim anlaşması imzalandı.
II. Dünya Savaşı Devlet Şintosunun da sonu oldu. Japonların ordu kurmaları, silah üretmeleri yasaklandı ve milli savunmaları Amerikan ordusu tarafından sağlanmaya başlandı. Amerika bütün Japonya'yı işgal etti. Japon İmparatoru, tarihi konuşmasını radyodan yaptı ve ülkesinin savaşı kaybettiğini, kendisinin de "kutsal bir kişi ya da bir ilah olmadığını" (Allah'ı tenzih ederiz) itiraf etti. İmparatorluk feshedildi. Japonya'nın yeni anayasasıyla din ile devlet tamamen birbirinden ayrıldı. Devlet Şintosunun yerini Tapınak Şintosu (Cinca Şinto) aldı.
İmparatorluk ailesiyle bağları sürmekle birlikte, Tapınak Şintosu günümüzde siyasal işlevlerinden uzaklaştırılmış durumdadır. 1926 yılında tahta geçen İmparator Hirohito 7 Ocak 1989'da ölmüş, yerine büyük oğlu Prens Akihito tahta geçmiş ve 1990 Kasım ayında taç giymiştir. Günümüzde Japonya'da imparatorluk sadece halkı temsil eden bir sembol olarak görülmektedir.
Japon İmparatorluğu'nun yaşadığı bu büyük yıkım, türlü batıl geleneklerle dolu olan Şintoizmin boş bir inanç olduğunun tarihsel bir kanıtı olmuştur. Nazilerin II. Dünya Savaşı'nda hezimeti, nasıl "bin yıllık Alman Krallığı" kurmayı vaat eden ırkçı ve pagan Nazi ideolojisinin boş olduğunu kanıtlamışsa, ırk üstünlüğü iddiasını körükleyen efsanelere dayanan pagan Şintoizm dini de boştur. Bu batıl dine inanan insanlar, Allah'ın dışında taptıkları ilahlar uğruna, kendilerini büyük bir yıkıma götürmektedirler.
Allah, bu insanlara içinde bulundukları yanılgıyı şöyle haber verir:
De ki: " Allah'ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur. (Sebe Suresi, 22)
Günümüz Japonyası'nda ise din, sadece yılbaşından yılbaşına tapınaklara akın edip putlara başarı ve mutluluk için dua etmekten ibarettir. Ancak Japonya'da, Şintoizm ve Budizm haricinde veya onların yan kolları halinde türetilmiş -Edisson'a tapan Elektrik Dini'nden (Denshinkyo) cinsel organa ya da dağlara tapan akımlara kadar- 180.000 kadar irili-ufaklı sapkın tarikat vardır.131 Bunların en dikkat çekenleri Tendai, Shinpon, Jodo Shin, Nichiren, Tenrikyo, Konkokyo, Secho No le ve Omotoleyo'dur. İslam, bu müşrik toplulukların her türlü sapkın anlayışlarını reddeder ve kainatın tek sahibi, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'e kulluk etmeyi emreder. Allah Bakara Suresi'nde şu şekilde buyurur:
İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (Bakara Suresi, 16)
(alıntı harun yahya)
DİPNOTLAR
120. "Doğu Tanrıları", http://historicalsense.com/Archive/Fener23_3.htm
121. "Inside Japan", Sally Fallon, Mary G. Enig, The Weston A. Price Foundation, http://www.westonaprice.org/traditional_diets/japan.html
122. "History Textbook Project: Japan", http://www.manipuronline.com/Opinions/December 2002/prideandprejudice20_1.htm. http://wais.stanford.edu/history_1textbookprojectjapan43002.html
123. "Japan Combats Suicide Rate", BBC News, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/asia-pacific/1524782.stm
124. "State Shinto", Encyclopedia Britannica 2002, Expanded Edition DVD-ROM
125. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
126. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
127. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
128. "The Invention of a New Religion", B. H. Chamberlain, Imperial University of Tokyo, Japan, Waats and Co, 1912
129. "History of Religious Statism and Buddhism in Japan", http://www.nichiren.com/History/a/a_frame.html
130. "Kamikaze, Absolute Insanity - Origins of the Kamikaze", http://www.bridgewater.edu/~dhuffman/soc306/sp02grp1/origin.html
131. Michael Jordan, Eastern Wisdom, Carlton Books Limited, 1997, s. 202