ashli
Bayan Üye
Materyalist tarih anlayışıyla psikanalizin popüler kültür arazisinde kesiştiği moment, bu özgül neksus, bize bu iki dünya görüşünü bir arada ve yeni bir çerçevede ele alma olanağı sağlar. Bu çerçevenin temeli tabii ki, önce Lacancı psikanalizi popüler kültür üzerinden yeniden okuyan / yazan daha sonra da bu okuma / yazma faaliyetini felsefe tarihi üzerinden politik iktisat alanına, sınıf mücadelesine ve en nihayet pratik politik örgütlenme anlayışına taşıyan Slavoj Zizek tarafından atıldı. Zizek'in yola çıkarken kurduğu sacayak, klasik Alman felsefesi (Hegel), psikanaliz (Lacan) ve popüler kültürden (Hitchcock) oluşuyordu. Ancak 1990-2000 arası dönemde bu sacayağın ilk ayağı hızla bir yandan geriye (Descartes, Kant ve Hıristiyan düşüncesine), bir yandan da ileriye (Marx üzerinden Lenin'e) bağlanarak, benim "materyalist tarih anlayışı" diye isimlendirmeyi tercih ettiğim dünya görüşüne yaklaştı.
Şimdi, Zizek'in açtığı yoldan ilerleyerek, bir yandan sınıf mücadelesinin kültürel ve tarihsel bilinçdışını, bir yandan da bugün bildiğimiz biçimiyle bilinçdışının tarihsel oluşumunu araştırmamız, bunu da bize bir kültürel klişeler hazinesi sunan popüler kültür üzerinden yapmamız mümkün.
Bu kesişme ya da kaynaşmanın, içinde bulunduğumuz tarihsel dönem açısından hayati önemi var. En başta söylediklerime dönecek olursak, içinde yaşadığımız dünyayı çelişkileri ve dönüşüm potansiyelleriyle birlikte anlamlandırmaya çalışma faaliyeti, "anlamlandırma" faaliyetinin kendisini kavramadan, kendi sınırlarını tanımadan başarıya ulaşma şansına sahip değildir. Bu da ancak "anlamlandıran" zihnin mekanizmalarını kavrayarak, zihinsel faaliyetin bilinç / bilinçdışı dinamiklerini değerlendirerek yapılabilir. Ancak bu değerlendirme çalışması da geri dönüp bilincin/bilinçdışının içinde oluştuğu tarihsel/maddi koşulları kavramaya yönelmelidir. Kısacası, günümüzde, özellikle de 20. yüzyıl boyunca yaşadığımız devrimci pratikten ("koşulların değişmesi ile insan faaliyetinin çakışması") çıkartabileceğimiz derslerin de ışığında, psikanalize bigane bir materyalist tarih anlayışından, ya da materyalist tarih anlayışından habersiz bir psikanalizden kimseye bir fayda gelmeyeceği ortadadır. "Bana ne psikanalizden," diyen bir devrimci / düşünür, aslında kendi üzerine düşünmeyi, kendi düşüncesinin sınırlarını tanımayı reddetmektedir; maddi koşulların değişimi üzerine kafa yormayı reddeden psikanalist ise, aslında kendi faaliyetini düşünsel bir boşlukta temellendirmektedir.
"Bir çağın hâkim fikirleri, o çağın hâkim sınıfının fikirleridir", amenna. Peki ama o çağın ezilen sınıflarının fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o çağın bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu "bastırılmış olanın geri dönüşünü" anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışının bilinçli davranışları etkileyen, yönlendiren ve zaman zaman da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. Devrim daima "bastırılmış olanın geri dönüşü" olarak anlamlandırılabilir. Tam da bu yüzden daima tekinsiz bir çekirdeğe sahiptir ve akıl yoluyla tam olarak kavranması mümkün değildir. Devrim hiçbir zaman simgesel düzenin yerini kibarca başka bir simgesel düzene bırakması olarak görülemez; tersine arada geçilmesi gereken bir "Gerçek" aşaması vardır ki, bu aşama tekinsiz bir dehşetle, tekinsiz bir keyifle iç içedir. Eğer çağımız kapitalizmin yeni ve bu kez kolay kolay evcilleştirilemeyecek bir krizine gebeyse, bu "Gerçek" aşamasından geçmemiz de kaçınılmaz görünüyor.
Bülent Somay
Tarihin Bilinçdışı
Popüler Kültür Üzerine Denemeler
Metis Yayınları
Şimdi, Zizek'in açtığı yoldan ilerleyerek, bir yandan sınıf mücadelesinin kültürel ve tarihsel bilinçdışını, bir yandan da bugün bildiğimiz biçimiyle bilinçdışının tarihsel oluşumunu araştırmamız, bunu da bize bir kültürel klişeler hazinesi sunan popüler kültür üzerinden yapmamız mümkün.
Bu kesişme ya da kaynaşmanın, içinde bulunduğumuz tarihsel dönem açısından hayati önemi var. En başta söylediklerime dönecek olursak, içinde yaşadığımız dünyayı çelişkileri ve dönüşüm potansiyelleriyle birlikte anlamlandırmaya çalışma faaliyeti, "anlamlandırma" faaliyetinin kendisini kavramadan, kendi sınırlarını tanımadan başarıya ulaşma şansına sahip değildir. Bu da ancak "anlamlandıran" zihnin mekanizmalarını kavrayarak, zihinsel faaliyetin bilinç / bilinçdışı dinamiklerini değerlendirerek yapılabilir. Ancak bu değerlendirme çalışması da geri dönüp bilincin/bilinçdışının içinde oluştuğu tarihsel/maddi koşulları kavramaya yönelmelidir. Kısacası, günümüzde, özellikle de 20. yüzyıl boyunca yaşadığımız devrimci pratikten ("koşulların değişmesi ile insan faaliyetinin çakışması") çıkartabileceğimiz derslerin de ışığında, psikanalize bigane bir materyalist tarih anlayışından, ya da materyalist tarih anlayışından habersiz bir psikanalizden kimseye bir fayda gelmeyeceği ortadadır. "Bana ne psikanalizden," diyen bir devrimci / düşünür, aslında kendi üzerine düşünmeyi, kendi düşüncesinin sınırlarını tanımayı reddetmektedir; maddi koşulların değişimi üzerine kafa yormayı reddeden psikanalist ise, aslında kendi faaliyetini düşünsel bir boşlukta temellendirmektedir.
"Bir çağın hâkim fikirleri, o çağın hâkim sınıfının fikirleridir", amenna. Peki ama o çağın ezilen sınıflarının fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o çağın bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu "bastırılmış olanın geri dönüşünü" anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışının bilinçli davranışları etkileyen, yönlendiren ve zaman zaman da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. Devrim daima "bastırılmış olanın geri dönüşü" olarak anlamlandırılabilir. Tam da bu yüzden daima tekinsiz bir çekirdeğe sahiptir ve akıl yoluyla tam olarak kavranması mümkün değildir. Devrim hiçbir zaman simgesel düzenin yerini kibarca başka bir simgesel düzene bırakması olarak görülemez; tersine arada geçilmesi gereken bir "Gerçek" aşaması vardır ki, bu aşama tekinsiz bir dehşetle, tekinsiz bir keyifle iç içedir. Eğer çağımız kapitalizmin yeni ve bu kez kolay kolay evcilleştirilemeyecek bir krizine gebeyse, bu "Gerçek" aşamasından geçmemiz de kaçınılmaz görünüyor.
Bülent Somay
Tarihin Bilinçdışı
Popüler Kültür Üzerine Denemeler
Metis Yayınları