Sinemaya yön veren filmler: Büyük Balık

LoKuMuM<3

Bayan Üye
547358_detay.jpg


Posmodern masal filmleriyle tanıdığımız Tim Burton’ın gerçek hayat hikayelerini ele almasıyla dikkat çeken biyografi türünü, masal öğeleriyle sararak kurmaca hale getirdiği bir eser. “Büyük Balık”ın alanda çığır açarken gerçek mi hayal mi olduğunu bilmediğimiz bir yaşamın izini sürmesi ile, kusursuz Amerikan kahramanlarına nazire yapan detaylarla sarılması da önemli. Yapıt, kurmaca biyografi iskeletiyle kısa zamanda birçok eseri etkiledi ve sinemanın postmodern klasikleri arasına adını yazdırmakta gecikmedi.

Ölümün eşiğinde olan Ed Bloom (Albert Finney), oğluna hayatı boyunca masallar anlatmış hayalci bir adamdır. Will (Billy Crudup), bu durumu öngörerek babasına bir hediye vermek ister. Bunu yapmak için de bu hayallerle dolu hayat hikayesini eşine (Marion Cotillard), inanıyormuş gibi anlatmaya başlar. Bu durum acıklı bir sona yönelince de Will, babasına beklenmedik bir sürpriz yapacaktır.

Genelde ekspresyonizm, korku sineması ve sessiz sinema etkisiyle bilsek de bunları masalsı bir dokuya transfer eden Burton, burada etki skalasını farklılaştırıyor. Öyle ki Helena Bonham Carter’ın karakteri dışındaki öğelerin gerçek bir ‘sürrealist’in ya da ‘impresyonist’in vizyonu olarak karşımıza getirildiği söylenebilir. Bunun da ana sebebi ufak masal parçalarının realist bir dokuya da sahip olmaları aslında…

“Büyük Balık”ın baba Bloom ile oğlan Bloom’un ilişkisini yani ‘büyük balık’ın hikayesini anlatan bir duygu seline dönüşse de asla gerçek-hayal ikileminden taviz vermemesi ve her noktadan klasik biyografiye saldıran bir iskelet kurması önemli. Lafın özü türün o geleneksel olay örgüsünden, muhafazakar mesajlarından, tekdüze diyaloglarından ve alışılageldik sinema dilinden bıkanlar için biçilmiş bir kaftan olarak özetlenebilir.

Beş maddede “Büyük Balık”ın sırrı...

1-Klişe bir kalıp

Herhalde biyografi denince aklımıza son derece klişe bir formül gelir. Bazılarının tanıdığı bazılarının tanımadığı bir adamın veya kadının hayat hikayesinin baştan sona anlatıldığı bir konsepttir bu. Zaman zaman hikaye kurgusuyla oynaması ve kimi anlatı numaraları içermesi de ‘bio-pic’ adıyla bildiğimiz türün sinema tarihindeki yerini şekillendirmiştir.

İşte “Büyük Balık” da onlardan biri. Bu en kısa tanımıyla, tamamının gerçek olduğuna inanmaya alıştığımız biyografi alanındaki her şeyi ‘hayal’ ya da ‘masal’ olarak konumlandıran bir tür filmi. Böylece karşımıza devrimci ve yapıbozucu bir kurmaca biyografi çıkarıyor. Aslında kaynağında Günter Grass’ın romanından uyarlanan “Teneke Trampet”in (“Die Blechtrommel”, 1979) olduğu söylenebilir. Öyle ki orada Volker Schlondörff, Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’ndan 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar uzanan zaman dilimini, mitik bir cüce karakterin gözünden mizahi ve masalsı bir tonla sinemalaştırmıştı.

David Bennent’ın vücut verdiği Oscar, her anlamda gerçek durmayan; ölümüyle, doğumuyla ve gelişimiyle masalsı bir karakterdi. Adeta bir çizgi roman kahramanı gibi yaratılmıştı. Ancak yapıt, kurmaca biyografi olması bir yana Almanya’nın yakın tarihini ele alan ve politik taşlama amacı güden keskin alt metinleriyle de dikkatlerimizi cezbediyordu.

Tim Burton da işte bu Wes Anderson’dan Jared Hess’e uzanan skalada yönetmenleri etkilemiş filmin ana kaynaklarından olan “Büyük Balık”ı çekmiş bu alana el attığında Yönetmenin daha önce “Ed Wood” ile siyah-beyaz bir klasik biyografi ürettiğini bildiğimizden bu durum biraz şaşırtıcı geliyor aslında. Ancak elbette sektördeki değişen konumuyla ‘serbest’ takılma özgürlüğünü yakaladığını da ispatlayan bir detay bu.

Burton’ın “Büyük Balık”ı üretirken amacının Amerikan yakın tarihinin bir özetini arka planda sunarken, bunların hepsini dönüşüm geçirmiş masalsı bir kaymak tabakası ile ele almak olduğu söylenebilir. Yani o çok sevdiği ‘gözükenin altında yatanla ilgilenme’ durumunu burada 2. Dünya Savaşı, Nükleer Savaş ve Vietnam Savaşı’nın ön yüzü olarak karşımıza getiriyor. Bunun devamında da aslında ister istemez özündeki “Hilkat Garibeleri”nin (“Freaks”, 1931) ‘öteki’lerini ana karakter olarak seçme mantığını merkeze yerleştiriyor.

Bir bakıma bu kurmaca biyografi, “Forrest Gump”ın (1994) yani gerçek Amerikan kahramanının hikayesinin ya da biyografisinin bir anti-tezi olarak görülebilir. Zira her şey o kadar mükemmel ve yapay portrelenmiş ve yönetmen kırılma noktalarındaki ‘melodramatik’ ve ‘abartılı’ durumları o kadar zeki numaralarla kesmiş ki, Burton’ın klasik biyografiden ne kadar nefret ettiğini ortaya koyuyor bu durum.

2-Peri masalı filmleri kadar belirsiz bir gerçeklik

Tabii bu noktaya gelirken, babası Edward Bloom’un hayat hikayesini anlatan bir Will Bloom görüyoruz. Pederden 20 yaşına geldiğinde bile geçmişini ‘masallar’ üzerinden anlattığı için nefret eden bu karakter yoluyla da, bir baba-oğul ilişkisi devreye giriyor. Ancak esasen bu adamın küçük masalları eklemleyerek kurduğu yaşam hikayesinin altında yatanlar önem arz eder hale geliyor.

Kendini böylesi çocuksu bir duygusallığa kaptıran adamın hayalciliği de filmin ana omurgasına siniyor. Biz de zaten Will Bloom’un iç sesiyle Ed Bloom’un anlattığı yarı gerçek-yarı kurmaca hikayeleri dinlerken, araya babanın da anlatıcı olduğu anlar sokuluyor. Yani hayal ile gerçek arasında kalmışlık, Burtonesk peri masalı filmlerindeki kadar belirsiz hale geliyor (Bkz. “Makas Eller”, “Alis Harikalar Diyarında”). Zaten “Büyük Balık”ın işte tam da bu açıdan Burton’ın ‘hepsi masal olan filmleri’nden ayrıldığı söylenebilir.

Zaten Daniel Wallace’ın romanının Sony Pictures tarafından Oscar projesi olarak devreye sokulup nihai sonuçta bu hedefine ulaşamadığı, ancak Altın Küreler’de ‘Komedi/Müzikalde En İyi Film’ kategorisinde adaylık aldığını da unutmamak lazım. Bu durum da zaten biyografinin özünde yatan o gerçek ama yapay kahraman yaratma, başarı hikayesiyle seyirciyi etkileme ve duygusal alt metinlerle özdeşleşmeyi yüzde yüz anlamda sağlama taktiklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Ancak Tim Burton’ın filmi daha çok kısa masallardan oluşan bir eser gibi. Gerçek hayatın doğal çizgileri ile masalların yapay dünyasını birbirinden ayırması da bu durumu ortaya çıkaran ana etken aslında. Öyle ki onların gerçek olmadığını, ancak bir şekilde gerçek olmalarını istediğimizi anlıyoruz bir süre sonra. Bu noktada da Burton’ın tavrı ortaya çıkıyor ve her filmindeki ‘Masal gerçek miydi değil miydi?’ sorunsalı devreye giriyor.

Bunun var olmasının ana sebebi de aslında dünyayı algılayış şekliyle alakalı. Zira burada da Vietnam Savaşı’ndan tutun, panayır yaşamındaki maddi sorunlara, terkedilmiş banliyöden tutun müstakil evdeki orta yaşlı aşığa kadar birçok insancıl ve sosyal sorunla yüzleşen bir Amerikan insanı ya da kahramanı mevcut.

3-Tim Burton dünyasından görünüşü

Burton’ın anlatısına baktığımızda da zaten baba karakterinin ‘büyük balık’ı yakalayıp yakalayamaması sorunsalıyla start alındığı, finalde ise kendisinin ‘büyük balık’a dönüşmesiyle biten masal dünyasının çizgi roman estetiğiyle çizildiği görülebilir. Bu da yönetmenin “Batman” (1989) ile sinema dünyasına soktuğu A sınıf stili bir kez daha uyguladığını gösteren bir hareket.

Özellikle geçişler için aşağıya veya yukarıya itme efektinin devreye girmesi, karakterlerin tamamının pastel renklerle portrelenmesi ve her masalın yapay dünyasının ışık yalıtımıyla farklı renklere büründürülmesi, masalsı çizgi roman evrenini süsleyen gerçekler. Burton ilginçtir bu filminde, kendi yönetmenlik güdüsünün özündeki ekspresyonizm (dışavurumculuk) dokusunu çok fazla harekete geçirmemiş. Sadece Helena Bonham Carter’ın farklı yüzleri için devreye sokmuş.

Daha çok Vietnam Savaşı’nda gösterideki siyam ikizi Vietnamlı kızlar, ayakkabı koleksiyoncusu kız, panayırda faaliyet gösteren Danny DeVito’nun şişman karakteri, bir anda mağarasından çıkan bir dev, tek gözlü cadı, göldeki kadın, kurtadam gibi masalsı öğeleri birçok kaynaktan etkilenerek filmin içine dahil ettiği söylenebilir. Kısa film olarak bakınca da çokça anlamlı anılacak bu noktalar, mitolojik arayış yolculuğunda bir başyapıtın motifleri haline geliyorlar.

Öyle ki Ed Bloom’un dev tiplemesini bir an bile yanından ayırmaması, Helena Bonham Carter’ın her yaşa göre değişken portresini hikayelerin alakasız yerlerinde devreye sokulması, büyük balık meselesinden bir ‘reenkarnasyon’ vurgusu çıkarması, göldeki kadın mitinden ise ‘afrodit’e yakın bir karakter depolaması önemli noktalar. Tabii “Oz Büyücüsü” (“The Wizard of Oz”, 1938), “8 ½” (1963) ve “Sirk” (“The Circus”, 1928) gibi filmlerin etkilerini de unutmamak lazım.

4-Bir formül ve tonuyla dikkat çeken aşk sahnesi

“Büyük Balık”ın southern gothic (güney gotiği) alt türüne dahil olmasının ise aslında bu alanda çığır açmasını sağladığı söylenebilir. Bu söz ettiğimiz alan, bazı kaynaklarda tür olarak anılsa da daha çok formül olarak görülüyor Amerikan sinemasında. Öyle ki ABD’nin güneyinde geçen ve o bölgede konuşulan lehçe ve alışkanlıklarla yürüyen eserler bunlar. Bu alanın genelde bir absürd komedi tonu taşıması buraya da yansımış.

Zaten Coen Kardeşler’in 2000 yapımı “Nerdesin Be Birader?”i (“O Brother Where Art Thou”) de bu formülden Homeros katkılı bir peri masalı filmi çıkarıyordu. “Büyük Balık” ise onunla akraba olarak görülebilir rahatlıkla. Ewan McGregor’un bu konudaki performansına da dikkat çekmek lazım elbette.

Bunun yanında McGregor’un Alison Lohman ile ilk karşılaştığı panayırdaki sahne de şimdiden unutulmazlar arasına girdi onu da ayrı bir parantez açmak lazım. Burton’ın keskin bir masal mı gerçek mi romantizmiyle çektiği ve kurguladığı bu sekans, halen etkisini sürdürüyor. ‘İlk görüşte aşk sahnesi’ olarak sinema kitaplarına adını yazdırması da uzun sürmeyecek kanımca.

‘When you meet the love of your life, time stops’ (Hayatının aşkıyla karşılaşınca zaman durur) gibi sinemada çokça ele alınan bir cümlenin izini sürse de buna hem duygusal hem de alaycı yaklaşımı kusursuz. Öyle ki burada McGregor, Lohman’ı yani gelecekteki eşini görünce böyle diyor ve yan karakterler başta olmak üzere mısır patlakları ve Lohman da duruyor. Ardından oradan geçmeye çalışan Bloom, bir anda zamanın yeniden start almasıyla yıkılıyor.

Bunun devamında alaycı iç sesiyle ‘...ama geri dönünce hızlı ilerler.’ diyor ve bir-iki dakikayı da hızlı çekimde izliyoruz. Tabii bu aşk hikayesinin devamında da ince dokunuşlar var. Bu alaycı, duygusal ve masalsı tonun, yani inanılmaz olan üçlünün bir araya geliş noktasının, ilişkinin devamında da kendini hissettirdiği söylenebilir. Öyle ki Lohman’ın camına giden Bloom’un Rapunzel edasıyla takıldığı ve sapsarı çimlerden seslendiği görülebiliyor.

Son olarak da Bloom, “Asi Gençlik”teki (“Rebel Without a Cause”, 1955) James Dean’vari bir duruşla okuldaki nişanlısından ayırıyor kızı ve dayak yiyor. Ancak buna karşın alaycılığından, anti-kahramanlığından, hassasiyetinden ve masalsılığından taviz vermemeye devam ediyor. Filmin duygusunu yüzde yüz anlatan bu eser, hem gerçekle, hem masalla, hem de alışılageldik Burton esaslarıyla karşılaşmadığımızı vurgulaması açısından önem arz ediyor.

Tabii bir diğer noktada da böylesi farklı türlere giren yan hikayelerin, masalların ya da parçaların “Büyük Balık”ın ne kadar yüksek bir kalite sunduğunu kanıtladığı söylenebilir.

5-Takipçileri

Kurmaca biyogafi geleneğini benimseyen “Çılgın” (“C.R.A.Z.Y.” , 2005), “Pluton’da Kahvaltı” (“Breakfast on Pluto”, 2006), “Bayan Potter” (“Miss Potter”, 2006), “Hayatımın Şarkısı” (“Beyond the Sea”, 2004) ve “Gainsbourg” (2009) başı çekiyor.

‘Zaman durdurma’ kavramı açısından ise “Zamana Güzellik Kat”ta (“Cashback”, 2006) ufak çaplı bir etki yarattığı iddia edilebilir. Tabii bu etki skalası yıllar geçtikçe daha da genişleyecektir.

Nereden bulabiliriz?

Türkiye’de de yurt dışında da aynı baskıya ulaşabilirsiniz. Bizdekinde Türkçe altyazı var elbette.

Kimlik:

Büyük Balık (Big Fish)
Yapım yılı: 2003
Yönetmen: Tim Burton
Oyuncular: Ewan McGregor, Albert Finney, Marion Cotillard, Billy Crudup, Helena Bonham Carter, Danny de Vito, Steve Buscemi
Senaryo: John August (Daniel Wallace’ın romanından)
Önemli Ödül Adaylıkları: Oscar’2004: En İyi Müzik; Altın Küre’2004: En İyi Film (Müzikal/Komedi), En İyi Yardımcı Erkek oYuncu, En İyi Müzik, En İyi Şarkı; BAFTA’2004: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Yardım Erkek Oyuncu, En İyi Müzik, En İyi Yapım Tasarımı, En İyi Görsel Efekt, En İyi Makyaj
Bütçe: $ 70.000.000
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst