Silencio
Kayıtlı Üye
Lenny Abrahamsonın İngiliz kara mizahıyla absürt komedisini tuhaf biçimde harmanladığı yeni filmi Frankin 2014 sinemasını şenlendirmesinden mütevellit sinemanın maskeli kahramanlarına göz atmanın doğru olacağını düşündük. Taktıkları maskelerle sinema tarihine konu olan kahramanları ve yer aldıkları filmleri kronolojik olarak sıralayalım dedik. Lafı fazla uzatmadan gerilimden korkuya, komediden drama pek çok türden eserler barındıran En İyi 10 Maskeli Film listesine geçelim:
Les Vampires (1915)
Yönetmen: Louis Feuillade
Feuilladein 10 bölümden oluşan ve toplamda yedi saat süren bu eseri için maskeli kötü karakter tiplemesinin prototipi demek doğru olacaktır zira Hollywoodun sonraki yüzyıl boyunca yarattığı malum karakterler bu filmdekinin birer yansıması niteliğinde. Les Vampires hepimizin bildiği vampirlerden ziyade bir grup suçluyu anlatıyor ve bu grubun başında, baştan aşağıya siyahlara bürünmüş, hatta bazı zamanlarda sadece gözleri gözüken esrarengiz Irma Vep yer alıyor. Onun bu hali hem bir terörist hem de bir cellat izlenimi uyandırıyor ve açıkça Kedi Kadının çeşitli uyarlamalarının esin kaynağını oluşturuyor.
The Phantom of the Opera (1925)
Yönetmen: Rupert Julian
Elbette bahsettiğimiz film Joel Schumacherin 2004 tarihli denemesi değil. Gaston Lerouxnun 1910 tarihli romanı bugüne kadar sayısız kez gerek beyazperdeye gerekse tiyatro sahnesine uyarlandı fakat ilk Hollywood uyarlaması hala romanın atmosferini en iyi yansıtan eserlerden biri olarak görülüyor. Başroldeki Lon Chaney iki maske birden kullanıyor: İlki geceleri Paris Operasında sinsice dolaşırken taktığı daha ciddi maske, ikincisi ise Chaneyin kendisinin tasarımı olan ve Christine karakteriyle yüzleştiği grotesk maske. Hayaletin maskesiz halinin de bir maskeymişçesine ürkütücü olduğunun altını çizmek gerekiyor -en azından romanda Hayaletin doğuştan deforme olduğu yazıyor. Operadaki Hayaletin aynı zamanda Avrupanın ünlü kültürü maskeli balo geleneğine önemli bir tasvir olduğunu da belirtmek gerek.
The Wicked Lady (1945)
Yönetmen: Leslie Arliss
Her ne kadar 1983′te her şeye burnunu sokan Hollywood tarafından bir kez daha sinemaya uyarlansa da İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz elinden çıkan The Wicked Lady, özellikle kadınlar için sinemada maskeli antikahramanın önemli bir figürü. 17. yüzyılda geçen hikayesinde arkadaşının müstakbel kocasını elinden çalmaya çalışan bencil ve kötü Barbaranın daha sonra suç işlerken yaşadığı heyecanı fark etmesi üzerine yollara düşmesi ve kendisi gibi birini daha bulup dehşet saçmasını anlatan The Wicked Lady, vizyona girdiği dönemde kadınlar tarafından en çok izlenen filmlerden biri olmuştu. Sebebi ise muhtemelen o sırada tüm erkeklerin cephede yer almasıydı.
Eyes without a Face (1960)
Yönetmen: Georges Franju
Sinema tarihinin en görkemli maskeli kahramanlı iki korku filminin art arda vizyona girmesi ne tuhaf! Mario Bava imzalı Black Sunday (ya da bir diğer bilinen ismiyle The Mask of Satan) filminde yüzüne çekiçle işlenmiş bir metal maskeyle gezinen bir kadını izlerken Georges Franjunun daha sarsıcı eserinde ise plastik cerrah babasının yaptığı araba kazası sonrası tüm suratı yanan bir kadının bu deformiteyi kapatmak için kullandığı düz, boş bir surat ifadesini andıran, esasında ürkütücü maskeye maruz kalıyorduk. Başrolde yer alan Edith Scobun mimiklerden haliyle uzak performansı yalnızca gözlerinden okunanlar üzerine kuruluydu. Bu maske aynı zamanda Franjunun bazı diğer filmlerinde de kendine yer buldu; örneğin Feuilladein Judex filmini uyarladığında, herkesin hayvan kılığına girdiği maskeli balo sahnesinde bu maskeyi görebiliyorduk.
Onibaba (1964)
Yönetmen: Kaneto Shindo
Kimilerine göre sinema tarihinin en ürkütücü filmi, Japonlara göreyse kendi tarihlerinin en önemli sanat eserlerinden biri Kaneta Shindo imzası taşıyan Onibaba (ya da bir diğer ismiyle Şeytan Kocakarı) oğlu savaşa gitmiş bir kadının geliniyle birlikte geçim sıkıntısı çektiği için savaştan kaçıp yoldan geçen askerleri tuzağa düşürerek onların ganimetleriyle karın doyurma hikayesini anlatıyor. Her şey planlandığı gibi giderken komşu kulübenin sahibi savaştan sağ salim dönüyor ve kadına, oğlunun öldüğünü söylüyor. Bu yabancı adamla yaşlı kadının gelininin arasında ise bir çekim başlıyor lakin şeytan kocakarı, bu ilişkinin önüne geçmek için maskesini suratına takarak işe koyuluyor. Ne yazık ki maske bir daha çıkamıyor Film her ne kadar orta çağ dönemlerini anlatsa da yönetmene göre bu maske, filmin çekiminden yaklaşık 20 sene önce gerçekleşen atom bombası faciasının etkilerini de sembolize ediyor.
The Texas Chain Saw Massacre (1974)
Yönetmen: Tobe Hooper
Bazı tür maskeler korku sinemasının kalıcı ögelerindendir; örneğin Halloween, 13. Cuma ve Çığlık serilerini düşünün ya da Kuzuların Sessizliği filminde Hannibal Lectera koruyucu önlem olarak takılan o delikli maskeyi Bir de bazıları vardır ki dünya yıkılsa zihninizden çıkmazlar. Gore akımının öncülerinden Tobe Hooperın Ed Gein isimli seri katilin yaş******* esinlenerek yazıp yönettiği The Texas Chain Saw Massacre tam da bu tanıma uyuyor. Sinema tarihinin en vahşi karakterlerinden olan Leatherface isimli baş kötümüz, elektrikli testere ile parçaladığı kurbanlarının derilerinden kendisine bir maske yaparak onu giyme onurunu taşıyordu. Bu baş kötünün filmde hiç diyaloğu yoktu (gerçi sonraki filmlerde doğuştan dilsiz olduğunu öğrendik) ve gerçek yüzünü de hiçbir zaman göremedik. Filmi ilk kez seyredenlere göre Leatherface karakteri tartışmasız bir terörist olarak görülürken birkaç defa seyredenler, bu karakterin ailesi tarafından ihmal ve istismar edildikten sonra insanoğlu ile hayvanlar arasında ayrım yapamayan; haliyle etleri için canlıları kesip biçen ve onlardan elde ettiği deriyi giyen bir ruh hastası olduğunu kabul eder.
Star Wars (1977)
Yönetmen: George Lucas
Listenin en güçlü elemanlarından birine geldik zira Darth Vaderı dünya üzerinde tanımayan insan sayısı, diğer maskeli tiplemelere kıyasla bir hayli az. Popüler kültürün de etkisi büyük elbette. Malum karakterimiz George Lucas imzalı bu ilk Star Wars filmiyle birlikte iki devam filminde daha yarı robot haliyle arz-ı endam etmişti. Kendisinin o ürkütücü nefes sesini hatırlamayan var mı? O ses esasında söz konusu maske olmadan Vaderın yaşayamayacağını gösteren önemli bir detaydı. Aslında bu maskenin yalnızca Vaderın uzay yolculuklarında giyeceği bir giysi olması planlanırken Ralph McQuarrienin sinema tarihine geçen dizaynı her şeyin bir kez daha düşünülmesine ve haliyle planlarda değişikliğe gidilmesine yol açtı.
The Five Deadly Venoms (1978)
Yönetmen: Chang Cheh
Maskeli süper kahraman filmleri bugünlerde fazlasıyla popüler olsa da Hong Kong dövüş sanatları ustası Chang Cheh imzalı bu film vizyona girip herkesi büyülediğinde Batman ve Spider Man gibileri henüz kendini kanıtlamaya çalışma evresindeydi. Ölmek üzere olan bir öğretmenin son öğrencisine verdiği bir görev üzerinden ilerleyen filmde, her birine ayrı bir teknik öğretilen beş eski öğrencinin bir araya gelip kötüleri bir bir yok etmelerini seyrediyorduk. Renkli ve detaylarla süslenmiş dövüş tasvirleriyle Changin filmi fazlasıyla ilham vericiydi; öyle ki bu ilham Hong Kong sinemasıyla sınırlı kalmadı ve çoğumuzun pek sevdiği Tarantino filmi Kill Bille de kaynaklık etti.
The Mask (1994)
Yönetmen: Chuck Russell
Bu liste kendini kolaylıkla çizgi roman uyarlaması filmlere ayırabilir -ki bu filmlerin olmazsa olmazlarındandır maskeler. Fakat biri size içinde maske olan filmler dediği zaman bile herkesin aklına ilk gelen şey komedyen Jim Carreynin kariyerinde parlayan The Mask (Maske) filminden başka bir şey değildir. Filmde nerd bir çizgi roman hayranı Stanley Ipkissi canlandıran Carrey, rastlantısal biçimde tahtadan yapılma bir maske bulur ve taktığında baştan aşağıya değişir; artık o yeşil bir suratı olan ve esas kişiliğinde eksik olan her özelliği bedeninde barındıran çılgın, yepyeni bir tiplemedir! Esasında kişilik bölünmesi üzerine kurulu basit bir film olan The Mask daha sonra pek çok devam filmine öncülük etse de hiçbiri bu 1990 tarihli Chuck Russell filmi kadar efektif olamadı.
V for Vendetta (2005)
Yönetmen: James McTeigue
İşin içinde bir politik kahraman, halkların ve insanlığın umudu gizemli bir adam varsa; bir de o adam karizmatik bir maske takıyorsa akan suları durdurmanın vakti gelmiş demektir. 10 filmlik bu listedeki belki de en ağza sakız olmuş eser olan V for Vendetta, distopik bir gelecekte genç bir kadının yardımıyla insanların özgürlük elçisi haline gelen maskeli bir süvariyi anlatıyor. Hugo Weaving ve Natalie Portmanın başrollerinde oynadığı film, Wachowski Kardeşlerin imzasını taşıyan senaryosunun etkileyici replikleriyle adından söz ettiriyor. Günümüzde her türlü anarşist eylemin de simgesi haline gelen bir maskeyi popüler kültüre kazandıran V for Vendettanın etkileri, özellikle Türkiye gibi ülkelerde kendisini daha çok uzun süre göstereceğe benziyor.
Bonus:
The Face of Another (Hiroshi Teshigahara, 1966)
The Skin I Live In (Pedro Almódovar, 2011)
Halloween (John Carpenter, 1978)
Eyes Wide Shut (Stanley Kubrick, 1999)
Phantom of the Paradise (Brian De Palma, 1974)
Judex (Georges Franju, 1963)
The Wicker Man (Robin Hardy, 1973)
The Abominable Dr. Phibes (Robert Fuest, 1971)
Les Vampires (1915)
Yönetmen: Louis Feuillade
Feuilladein 10 bölümden oluşan ve toplamda yedi saat süren bu eseri için maskeli kötü karakter tiplemesinin prototipi demek doğru olacaktır zira Hollywoodun sonraki yüzyıl boyunca yarattığı malum karakterler bu filmdekinin birer yansıması niteliğinde. Les Vampires hepimizin bildiği vampirlerden ziyade bir grup suçluyu anlatıyor ve bu grubun başında, baştan aşağıya siyahlara bürünmüş, hatta bazı zamanlarda sadece gözleri gözüken esrarengiz Irma Vep yer alıyor. Onun bu hali hem bir terörist hem de bir cellat izlenimi uyandırıyor ve açıkça Kedi Kadının çeşitli uyarlamalarının esin kaynağını oluşturuyor.
The Phantom of the Opera (1925)
Yönetmen: Rupert Julian
Elbette bahsettiğimiz film Joel Schumacherin 2004 tarihli denemesi değil. Gaston Lerouxnun 1910 tarihli romanı bugüne kadar sayısız kez gerek beyazperdeye gerekse tiyatro sahnesine uyarlandı fakat ilk Hollywood uyarlaması hala romanın atmosferini en iyi yansıtan eserlerden biri olarak görülüyor. Başroldeki Lon Chaney iki maske birden kullanıyor: İlki geceleri Paris Operasında sinsice dolaşırken taktığı daha ciddi maske, ikincisi ise Chaneyin kendisinin tasarımı olan ve Christine karakteriyle yüzleştiği grotesk maske. Hayaletin maskesiz halinin de bir maskeymişçesine ürkütücü olduğunun altını çizmek gerekiyor -en azından romanda Hayaletin doğuştan deforme olduğu yazıyor. Operadaki Hayaletin aynı zamanda Avrupanın ünlü kültürü maskeli balo geleneğine önemli bir tasvir olduğunu da belirtmek gerek.
The Wicked Lady (1945)
Yönetmen: Leslie Arliss
Her ne kadar 1983′te her şeye burnunu sokan Hollywood tarafından bir kez daha sinemaya uyarlansa da İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz elinden çıkan The Wicked Lady, özellikle kadınlar için sinemada maskeli antikahramanın önemli bir figürü. 17. yüzyılda geçen hikayesinde arkadaşının müstakbel kocasını elinden çalmaya çalışan bencil ve kötü Barbaranın daha sonra suç işlerken yaşadığı heyecanı fark etmesi üzerine yollara düşmesi ve kendisi gibi birini daha bulup dehşet saçmasını anlatan The Wicked Lady, vizyona girdiği dönemde kadınlar tarafından en çok izlenen filmlerden biri olmuştu. Sebebi ise muhtemelen o sırada tüm erkeklerin cephede yer almasıydı.
Eyes without a Face (1960)
Yönetmen: Georges Franju
Sinema tarihinin en görkemli maskeli kahramanlı iki korku filminin art arda vizyona girmesi ne tuhaf! Mario Bava imzalı Black Sunday (ya da bir diğer bilinen ismiyle The Mask of Satan) filminde yüzüne çekiçle işlenmiş bir metal maskeyle gezinen bir kadını izlerken Georges Franjunun daha sarsıcı eserinde ise plastik cerrah babasının yaptığı araba kazası sonrası tüm suratı yanan bir kadının bu deformiteyi kapatmak için kullandığı düz, boş bir surat ifadesini andıran, esasında ürkütücü maskeye maruz kalıyorduk. Başrolde yer alan Edith Scobun mimiklerden haliyle uzak performansı yalnızca gözlerinden okunanlar üzerine kuruluydu. Bu maske aynı zamanda Franjunun bazı diğer filmlerinde de kendine yer buldu; örneğin Feuilladein Judex filmini uyarladığında, herkesin hayvan kılığına girdiği maskeli balo sahnesinde bu maskeyi görebiliyorduk.
Onibaba (1964)
Yönetmen: Kaneto Shindo
Kimilerine göre sinema tarihinin en ürkütücü filmi, Japonlara göreyse kendi tarihlerinin en önemli sanat eserlerinden biri Kaneta Shindo imzası taşıyan Onibaba (ya da bir diğer ismiyle Şeytan Kocakarı) oğlu savaşa gitmiş bir kadının geliniyle birlikte geçim sıkıntısı çektiği için savaştan kaçıp yoldan geçen askerleri tuzağa düşürerek onların ganimetleriyle karın doyurma hikayesini anlatıyor. Her şey planlandığı gibi giderken komşu kulübenin sahibi savaştan sağ salim dönüyor ve kadına, oğlunun öldüğünü söylüyor. Bu yabancı adamla yaşlı kadının gelininin arasında ise bir çekim başlıyor lakin şeytan kocakarı, bu ilişkinin önüne geçmek için maskesini suratına takarak işe koyuluyor. Ne yazık ki maske bir daha çıkamıyor Film her ne kadar orta çağ dönemlerini anlatsa da yönetmene göre bu maske, filmin çekiminden yaklaşık 20 sene önce gerçekleşen atom bombası faciasının etkilerini de sembolize ediyor.
The Texas Chain Saw Massacre (1974)
Yönetmen: Tobe Hooper
Bazı tür maskeler korku sinemasının kalıcı ögelerindendir; örneğin Halloween, 13. Cuma ve Çığlık serilerini düşünün ya da Kuzuların Sessizliği filminde Hannibal Lectera koruyucu önlem olarak takılan o delikli maskeyi Bir de bazıları vardır ki dünya yıkılsa zihninizden çıkmazlar. Gore akımının öncülerinden Tobe Hooperın Ed Gein isimli seri katilin yaş******* esinlenerek yazıp yönettiği The Texas Chain Saw Massacre tam da bu tanıma uyuyor. Sinema tarihinin en vahşi karakterlerinden olan Leatherface isimli baş kötümüz, elektrikli testere ile parçaladığı kurbanlarının derilerinden kendisine bir maske yaparak onu giyme onurunu taşıyordu. Bu baş kötünün filmde hiç diyaloğu yoktu (gerçi sonraki filmlerde doğuştan dilsiz olduğunu öğrendik) ve gerçek yüzünü de hiçbir zaman göremedik. Filmi ilk kez seyredenlere göre Leatherface karakteri tartışmasız bir terörist olarak görülürken birkaç defa seyredenler, bu karakterin ailesi tarafından ihmal ve istismar edildikten sonra insanoğlu ile hayvanlar arasında ayrım yapamayan; haliyle etleri için canlıları kesip biçen ve onlardan elde ettiği deriyi giyen bir ruh hastası olduğunu kabul eder.
Star Wars (1977)
Yönetmen: George Lucas
Listenin en güçlü elemanlarından birine geldik zira Darth Vaderı dünya üzerinde tanımayan insan sayısı, diğer maskeli tiplemelere kıyasla bir hayli az. Popüler kültürün de etkisi büyük elbette. Malum karakterimiz George Lucas imzalı bu ilk Star Wars filmiyle birlikte iki devam filminde daha yarı robot haliyle arz-ı endam etmişti. Kendisinin o ürkütücü nefes sesini hatırlamayan var mı? O ses esasında söz konusu maske olmadan Vaderın yaşayamayacağını gösteren önemli bir detaydı. Aslında bu maskenin yalnızca Vaderın uzay yolculuklarında giyeceği bir giysi olması planlanırken Ralph McQuarrienin sinema tarihine geçen dizaynı her şeyin bir kez daha düşünülmesine ve haliyle planlarda değişikliğe gidilmesine yol açtı.
The Five Deadly Venoms (1978)
Yönetmen: Chang Cheh
Maskeli süper kahraman filmleri bugünlerde fazlasıyla popüler olsa da Hong Kong dövüş sanatları ustası Chang Cheh imzalı bu film vizyona girip herkesi büyülediğinde Batman ve Spider Man gibileri henüz kendini kanıtlamaya çalışma evresindeydi. Ölmek üzere olan bir öğretmenin son öğrencisine verdiği bir görev üzerinden ilerleyen filmde, her birine ayrı bir teknik öğretilen beş eski öğrencinin bir araya gelip kötüleri bir bir yok etmelerini seyrediyorduk. Renkli ve detaylarla süslenmiş dövüş tasvirleriyle Changin filmi fazlasıyla ilham vericiydi; öyle ki bu ilham Hong Kong sinemasıyla sınırlı kalmadı ve çoğumuzun pek sevdiği Tarantino filmi Kill Bille de kaynaklık etti.
The Mask (1994)
Yönetmen: Chuck Russell
Bu liste kendini kolaylıkla çizgi roman uyarlaması filmlere ayırabilir -ki bu filmlerin olmazsa olmazlarındandır maskeler. Fakat biri size içinde maske olan filmler dediği zaman bile herkesin aklına ilk gelen şey komedyen Jim Carreynin kariyerinde parlayan The Mask (Maske) filminden başka bir şey değildir. Filmde nerd bir çizgi roman hayranı Stanley Ipkissi canlandıran Carrey, rastlantısal biçimde tahtadan yapılma bir maske bulur ve taktığında baştan aşağıya değişir; artık o yeşil bir suratı olan ve esas kişiliğinde eksik olan her özelliği bedeninde barındıran çılgın, yepyeni bir tiplemedir! Esasında kişilik bölünmesi üzerine kurulu basit bir film olan The Mask daha sonra pek çok devam filmine öncülük etse de hiçbiri bu 1990 tarihli Chuck Russell filmi kadar efektif olamadı.
V for Vendetta (2005)
Yönetmen: James McTeigue
İşin içinde bir politik kahraman, halkların ve insanlığın umudu gizemli bir adam varsa; bir de o adam karizmatik bir maske takıyorsa akan suları durdurmanın vakti gelmiş demektir. 10 filmlik bu listedeki belki de en ağza sakız olmuş eser olan V for Vendetta, distopik bir gelecekte genç bir kadının yardımıyla insanların özgürlük elçisi haline gelen maskeli bir süvariyi anlatıyor. Hugo Weaving ve Natalie Portmanın başrollerinde oynadığı film, Wachowski Kardeşlerin imzasını taşıyan senaryosunun etkileyici replikleriyle adından söz ettiriyor. Günümüzde her türlü anarşist eylemin de simgesi haline gelen bir maskeyi popüler kültüre kazandıran V for Vendettanın etkileri, özellikle Türkiye gibi ülkelerde kendisini daha çok uzun süre göstereceğe benziyor.
Bonus:
The Face of Another (Hiroshi Teshigahara, 1966)
The Skin I Live In (Pedro Almódovar, 2011)
Halloween (John Carpenter, 1978)
Eyes Wide Shut (Stanley Kubrick, 1999)
Phantom of the Paradise (Brian De Palma, 1974)
Judex (Georges Franju, 1963)
The Wicker Man (Robin Hardy, 1973)
The Abominable Dr. Phibes (Robert Fuest, 1971)
Kaynak: BFI.org