Silencio
Kayıtlı Üye
Filmlerdeki bebekler yalnızca şımarıklıkları ve yaramazlıkları ile seyirci için korkutucu ve intihara sürükleyici bir profil çizmezler. Bazıları vardır ki -özellikle korku filmlerinde yer alanlar- seyirci için ürkütücü olmanın yanı sıra onları tarif edilemez bir takım duyguların içine sürükler. Bu bebekler herhangi bir kötü karakterden daha dehşet vericidir çünkü durmaksızın bağırırlar ve insan eti yerler. Korku sinemasının çocuklarının çok farklı bir boyutu olan bebeklerin en tuhaf 10 tanesi aşağıda sıralanmış bulunuyor. Öldürmek ya da bağrınıza basmak sizin elinizde.
10. Trainspotting
Trainspotting geleneksel bir korku filmi olmasa da seyredeni bir şekilde gerdiği/ürküttüğü kesin. Bir grup eroin bağımlısı İskoçun kara komedi kıvamındaki (fakat çoğu zaman trajik) hikayelerini seyrettiğimiz filmin zirve noktası Ewan McGregorın hayat verdiği Mark karakterinin çocukken sahip olduğu yatak odasına kilitlenip alışkanlıklarından vazgeçirilmeye çalışıldığı bölümdü. Danny Boyleun filmografisindeki en çarpıcı sekanslardan biri olan bu sahnede Mark, arkadaşının ölmüş bebeğinin yerde emeklediğini görüyordu. Her ne kadar bir varsanıdan ibaret olsa da filmin geri kalanındaki şeylerden daha ürkütücüydü.
9. The Howling 3: The Marsupials
The Howling serisinin üçüncü filmi, bugüne kadar yapılmış korku filmleri arasında en tuhaflardan biri. Avustralya yapımı bu film, alışık olduğumuz kurt adam temasını biraz da yerelleştirerek karşımıza kanguru adamları çıkarıyordu (hayır, şaka değil). Filmin en heyecanlı noktası ise ana karakterin doğurduğu bebeğin bir kanguru adam olduğu sahneydi. Kıllı bir bebeğin annesinin rahminden çıkıp kesesine girdiği sırada tatlı gibi gözüktüğünü söylemek ne kadar mümkün olabilir ki?
8. The Fly
David Cronenberg imzalı The Flyın bütünü rahatsız edicilik konusunda iddialı olsa da önemli bir yer edinen sahnelerden biri, diğerlerine göre ağır basıyor. Filmin hayranları hangi sahneden bahsettiğimizi az çok tahmin edebilir. Seth Brundledan hamile kaldığını öğrenen Veronica Quaife bir kabus görmektedir. Sıradan kabuslardan farklı olarak bu rüyada kadının doğurduğu şey kıvranan bir sinek kurdundan başka bir şey değildir. Karakter için gerçek olmasa da zihinde ciddi bir hasar bırakabilecek kadar dehşet verici bir şey olsa gerek.
7. Splice
Vincenzo Natali imzalı ürkütücü film Spliceta genetiğiyle oynanmış mutant olan Dren, filmin ilk sahnesinde yalnızca bir bebek olsa da seyircide uzun süreli bir etki bırakması için fazla da beklememize gerek kalmıyor. Adrien Brody ve Sarah Polleynin bilim insanı karakterlerinin parlak bir fikri olan Dren; sıçan, dinozor ve insan DNAlarının mikserde karıştırılmasıyla ortaya çıkmış ve sonuç olarak ortaya saçma bir şey konmuş havası veriyor. Yaşına göre fazla hareketli ve kolları olmayan bir canlıya göre fazla zeki bir yaratık olan Drenin büyüdüğünde karnını insanlarla doyuracağını düşlemek çok da imkansız durmuyor.
6. Dead Alive
Çok az film Peter Jackson imzalı Dead Alive ( Briandead olarak da bilinir) kadar gösterişli bir ürkütücülüğe sahiptir. Bu yüzden de zombi bir bebeğin filmin en iğrenç anlarında kendini göstermesi oldukça normal karşılanmalı. Bir bebekten ziyade gulyabaniyi andıran bu ölümsüz, et yiyen yaratık, hafızalarda yer edinme konusunda sıkıntı çekmeyen bir canavar aslında. Çoğu film zombileşmiş bebekleri belli bir derece korku ve hüzün ögesi olarak işlerken (Zack Snyderin Dawn of the Dead uyarlaması örnek gösterilebilir), Jacksonın bu akıma güzel renkler katarak söz konusu karakterini trajik bir figürden ziyade Looney Tunes karakteri kıvamında görünür kılması takdire şayan.
5. Grace
Grace oldukça garip bir film aslında. Öyle ki anlattığı şey ana rahminde ölen bir bebeğin doğumdan sonra nefes almaya başlaması ve süt yerine kanla beslenmesinden ibaret. Hikaye, küçük Gracein bu alışılagelmişin dışındaki durumu hakkında ciddi bir açıklama yapma gereği duymuyor, onun yerine karakterlerin bu duruma nasıl tepki gösterdiklerine odaklanmayı tercih ediyor. Bebek karakterin kendisi bir korku gösterisinden ibaret olsa da onun bir bebek olduğu ve her şeyden habersiz şekilde bir korku hikayesinin baş unsuru olduğu ön plana çıkarılıyor. Grace yalnızca ürkütücü bir zombi bebek masalı olmakla yetinmiyor, doğurulan şey ne olursa olsun bizden bir parça olduğu için elimizden ne gelirse yaptığımız gerçeğine parmak basıyor.
4. Superbabies: Baby Geniuses 2′
Sinema tarihinin en ürkütücü bebekleri tartışmaları yapılıyorsa, Superbabies: Baby Geniuses 2′dan bahsetmeden o tartışmayı sonlandırmak söz konusu bile olamaz. Bugüne kadar yapılmış en kötü çocuk filmlerinden olan yapım, ölümsüz bebeklerle ölümsüz bir Nazi gibi gözüken kötü bir karakterin mücadelesini anlatırken herhangi bir korku filminden daha fazla kabus yaşatıyor. Filmin en kötü sahneleri genel olarak Kahuna isimli, on yıllardır dünyadaki çocukları koruyan bir süper bebeğe saklanmış gibi duruyor. Vakit kaybı gibi gözükse de ne demek istediğimi ancak filmi seyredince anlayacaksınız.
3. Its Alive
Its Aliveda seyirciyi bekleyen en büyük sürpriz, insan yiyen bebeğe karşı duyduğumuz şaşırtıcı sempatinin ta kendisiydi. Düşük bütçeli bir B-filmi olsa da, Larry Cohen imzası taşıyan bu garip yapımın ilgi çekici kısmı katil bebeklerin de birer ebeveyni olduğunu ve bu ebeveynlerin katil bebeklerine de bakmakla yükümlü olduklarını hatırlatmasıydı. Film, mutant bebeğin aslında bir şeytan çakması olmadığını, yalnızca korktuğu zamanlarda işini hallettiğini gösteriyordu fakat yeni doğan bebeklerin en büyük hobisinin ondan bundan korkmak olduğunu hepimiz biliyoruz (dımtıs!).
2. Rosemarys Baby
Rosemarys Babydeki bebeğin kendisini hiçbir şekilde görmesek de buna pek de ihtiyaç duymuyoruz aslında. Bebek hakkında bilmemiz gereken her şey Mia Farrow çocuğunu doğurduğunda suratında beliriveriyor. Böylesi bir sahne pek çok film için bir sıçrama noktası olsa da zirvede elbette Roman Polanskinin korku başyapıtı bulunuyor. Seyirci tüm film boyunca bebek ve annesi için endişe duyuyor ve en sonunda bebeğin aslında tehlike olmadığını ve Farrow ile ailesi hakkında duyduğumuz korkuların yersiz olduğunu anlıyor. Asıl korkulması gerekenin ise dünyadaki diğer insanlar olduğunun altı çiziliyor. Bebeği hiçbir zaman görmemiş olsak da damarlarında şeytanın kanının aktığı bir bebek fikri diğer ürkütücü bebek adaylarına göre daha dehşet verici. Tabii bir de o bebeğin sizin yavrunuz olduğu gerçeği var, atsan atılmaz satsan satılmaz
1. Eraserhead
David Lynch imzalı sürrealist yapım Eraserhead hakkında herkesin ortak paydada buluşabileceği tek bir şey vardır: Herhangi bir filmde karşımıza çıkabilecek en ürkütücü bebeği barındırır. Jack Nancein siyah beyaz kabus kıvamındaki yaşamı yeterince kötüyken asıl patlak, kız arkadaşı onun çocuğunu doğurduğunda ortaya çıkar. Kızın doğurduğu şey normalden büyük kafası olan ve sürüngene benzeyen, ince ve bükük bir bedeni olan bir canlıdır (öyle ki Jurassic Parktaki biyolojik atık kutularında bile bundan daha insancıl şeyler bulunabilir). Ve bu canlı her şeyi daha da kötüleştirmek adına durmadan çığlık atar, hiçbir zaman da susmaz. Jackin kız arkadaşı onu terk edince hayatı eskisinden daha sürreal bir moda bürünür. Dahası için filmi seyretmekte fayda var çünkü ne yaparsanız yapın, bir kez seyrettikten sonra bu bebeği hafızalarınızdan çıkaramazsınız.
10. Trainspotting
Trainspotting geleneksel bir korku filmi olmasa da seyredeni bir şekilde gerdiği/ürküttüğü kesin. Bir grup eroin bağımlısı İskoçun kara komedi kıvamındaki (fakat çoğu zaman trajik) hikayelerini seyrettiğimiz filmin zirve noktası Ewan McGregorın hayat verdiği Mark karakterinin çocukken sahip olduğu yatak odasına kilitlenip alışkanlıklarından vazgeçirilmeye çalışıldığı bölümdü. Danny Boyleun filmografisindeki en çarpıcı sekanslardan biri olan bu sahnede Mark, arkadaşının ölmüş bebeğinin yerde emeklediğini görüyordu. Her ne kadar bir varsanıdan ibaret olsa da filmin geri kalanındaki şeylerden daha ürkütücüydü.
9. The Howling 3: The Marsupials
The Howling serisinin üçüncü filmi, bugüne kadar yapılmış korku filmleri arasında en tuhaflardan biri. Avustralya yapımı bu film, alışık olduğumuz kurt adam temasını biraz da yerelleştirerek karşımıza kanguru adamları çıkarıyordu (hayır, şaka değil). Filmin en heyecanlı noktası ise ana karakterin doğurduğu bebeğin bir kanguru adam olduğu sahneydi. Kıllı bir bebeğin annesinin rahminden çıkıp kesesine girdiği sırada tatlı gibi gözüktüğünü söylemek ne kadar mümkün olabilir ki?
8. The Fly
David Cronenberg imzalı The Flyın bütünü rahatsız edicilik konusunda iddialı olsa da önemli bir yer edinen sahnelerden biri, diğerlerine göre ağır basıyor. Filmin hayranları hangi sahneden bahsettiğimizi az çok tahmin edebilir. Seth Brundledan hamile kaldığını öğrenen Veronica Quaife bir kabus görmektedir. Sıradan kabuslardan farklı olarak bu rüyada kadının doğurduğu şey kıvranan bir sinek kurdundan başka bir şey değildir. Karakter için gerçek olmasa da zihinde ciddi bir hasar bırakabilecek kadar dehşet verici bir şey olsa gerek.
7. Splice
Vincenzo Natali imzalı ürkütücü film Spliceta genetiğiyle oynanmış mutant olan Dren, filmin ilk sahnesinde yalnızca bir bebek olsa da seyircide uzun süreli bir etki bırakması için fazla da beklememize gerek kalmıyor. Adrien Brody ve Sarah Polleynin bilim insanı karakterlerinin parlak bir fikri olan Dren; sıçan, dinozor ve insan DNAlarının mikserde karıştırılmasıyla ortaya çıkmış ve sonuç olarak ortaya saçma bir şey konmuş havası veriyor. Yaşına göre fazla hareketli ve kolları olmayan bir canlıya göre fazla zeki bir yaratık olan Drenin büyüdüğünde karnını insanlarla doyuracağını düşlemek çok da imkansız durmuyor.
6. Dead Alive
Çok az film Peter Jackson imzalı Dead Alive ( Briandead olarak da bilinir) kadar gösterişli bir ürkütücülüğe sahiptir. Bu yüzden de zombi bir bebeğin filmin en iğrenç anlarında kendini göstermesi oldukça normal karşılanmalı. Bir bebekten ziyade gulyabaniyi andıran bu ölümsüz, et yiyen yaratık, hafızalarda yer edinme konusunda sıkıntı çekmeyen bir canavar aslında. Çoğu film zombileşmiş bebekleri belli bir derece korku ve hüzün ögesi olarak işlerken (Zack Snyderin Dawn of the Dead uyarlaması örnek gösterilebilir), Jacksonın bu akıma güzel renkler katarak söz konusu karakterini trajik bir figürden ziyade Looney Tunes karakteri kıvamında görünür kılması takdire şayan.
5. Grace
Grace oldukça garip bir film aslında. Öyle ki anlattığı şey ana rahminde ölen bir bebeğin doğumdan sonra nefes almaya başlaması ve süt yerine kanla beslenmesinden ibaret. Hikaye, küçük Gracein bu alışılagelmişin dışındaki durumu hakkında ciddi bir açıklama yapma gereği duymuyor, onun yerine karakterlerin bu duruma nasıl tepki gösterdiklerine odaklanmayı tercih ediyor. Bebek karakterin kendisi bir korku gösterisinden ibaret olsa da onun bir bebek olduğu ve her şeyden habersiz şekilde bir korku hikayesinin baş unsuru olduğu ön plana çıkarılıyor. Grace yalnızca ürkütücü bir zombi bebek masalı olmakla yetinmiyor, doğurulan şey ne olursa olsun bizden bir parça olduğu için elimizden ne gelirse yaptığımız gerçeğine parmak basıyor.
4. Superbabies: Baby Geniuses 2′
Sinema tarihinin en ürkütücü bebekleri tartışmaları yapılıyorsa, Superbabies: Baby Geniuses 2′dan bahsetmeden o tartışmayı sonlandırmak söz konusu bile olamaz. Bugüne kadar yapılmış en kötü çocuk filmlerinden olan yapım, ölümsüz bebeklerle ölümsüz bir Nazi gibi gözüken kötü bir karakterin mücadelesini anlatırken herhangi bir korku filminden daha fazla kabus yaşatıyor. Filmin en kötü sahneleri genel olarak Kahuna isimli, on yıllardır dünyadaki çocukları koruyan bir süper bebeğe saklanmış gibi duruyor. Vakit kaybı gibi gözükse de ne demek istediğimi ancak filmi seyredince anlayacaksınız.
3. Its Alive
Its Aliveda seyirciyi bekleyen en büyük sürpriz, insan yiyen bebeğe karşı duyduğumuz şaşırtıcı sempatinin ta kendisiydi. Düşük bütçeli bir B-filmi olsa da, Larry Cohen imzası taşıyan bu garip yapımın ilgi çekici kısmı katil bebeklerin de birer ebeveyni olduğunu ve bu ebeveynlerin katil bebeklerine de bakmakla yükümlü olduklarını hatırlatmasıydı. Film, mutant bebeğin aslında bir şeytan çakması olmadığını, yalnızca korktuğu zamanlarda işini hallettiğini gösteriyordu fakat yeni doğan bebeklerin en büyük hobisinin ondan bundan korkmak olduğunu hepimiz biliyoruz (dımtıs!).
2. Rosemarys Baby
Rosemarys Babydeki bebeğin kendisini hiçbir şekilde görmesek de buna pek de ihtiyaç duymuyoruz aslında. Bebek hakkında bilmemiz gereken her şey Mia Farrow çocuğunu doğurduğunda suratında beliriveriyor. Böylesi bir sahne pek çok film için bir sıçrama noktası olsa da zirvede elbette Roman Polanskinin korku başyapıtı bulunuyor. Seyirci tüm film boyunca bebek ve annesi için endişe duyuyor ve en sonunda bebeğin aslında tehlike olmadığını ve Farrow ile ailesi hakkında duyduğumuz korkuların yersiz olduğunu anlıyor. Asıl korkulması gerekenin ise dünyadaki diğer insanlar olduğunun altı çiziliyor. Bebeği hiçbir zaman görmemiş olsak da damarlarında şeytanın kanının aktığı bir bebek fikri diğer ürkütücü bebek adaylarına göre daha dehşet verici. Tabii bir de o bebeğin sizin yavrunuz olduğu gerçeği var, atsan atılmaz satsan satılmaz
1. Eraserhead
David Lynch imzalı sürrealist yapım Eraserhead hakkında herkesin ortak paydada buluşabileceği tek bir şey vardır: Herhangi bir filmde karşımıza çıkabilecek en ürkütücü bebeği barındırır. Jack Nancein siyah beyaz kabus kıvamındaki yaşamı yeterince kötüyken asıl patlak, kız arkadaşı onun çocuğunu doğurduğunda ortaya çıkar. Kızın doğurduğu şey normalden büyük kafası olan ve sürüngene benzeyen, ince ve bükük bir bedeni olan bir canlıdır (öyle ki Jurassic Parktaki biyolojik atık kutularında bile bundan daha insancıl şeyler bulunabilir). Ve bu canlı her şeyi daha da kötüleştirmek adına durmadan çığlık atar, hiçbir zaman da susmaz. Jackin kız arkadaşı onu terk edince hayatı eskisinden daha sürreal bir moda bürünür. Dahası için filmi seyretmekte fayda var çünkü ne yaparsanız yapın, bir kez seyrettikten sonra bu bebeği hafızalarınızdan çıkaramazsınız.