Battal Gazi Ocağı
Alevilik ile ilgili bilgiye sahip olanların bildiği üzere, Seyyid Battal Gazi’nin Eskişehir’de türbesi ve dergâhı bulunmaktadır. Battal Gazi Ocağı’ndan Dedeler hem Eskişehir’de hem de Amasya’da bulunmaktadır. Amasya Merzifon, Sarı, Oymaağaç, Balgöze (Emert) Köyü ve Merzifon - Nusratiye (Tekke) mahallesinde bu soydan gelen dedeler bulunmaktadır.
Sultan Seyyid Battal Gazi’nin yaşam serüvenini Battanâme denilen menkıbevi romanların değişik tarihlerde yirmi civarında müellifin, manzur ve mensur destansal yazdıkları eserlerden öğrenmekteyiz. “Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı” üzerine doktora tezi veren, Hasan Köksal; Battal Gazi Destanı’nın bölgesel çerçevesini şöyle çizmektedir:
“Her destan, çekirdeğini meydana getiren tarihi olaylar zincirinin teşekkülünden en az 500 yıl sonra ortaya çıkar. Malatya Emiri Ömer’in ölümüne kadar (863) süren, Malatya Emirliğinin en parlak devirlerine ait Arap-Bizans çatışmalarının akisleri, Battal Gazi destanınındaki tarihi olayların en önemlilerini temsil etmektedir. Destanın coğrafyası; Malatya merkez olmak üzere, Amasya, Kayseri, Ankara, İstanbul, Fırat Boyları, Tarsus, İskenderun, Suriye, Kıbrıs ve tam mevkileri üzerinde kesin bir tayine varamadığımız birçok yer adlarını içine alan yakın doğudur. Destanın son kısmına doğru, Çin, Maçin, Kaf Dağ ve masal alemini dolduran harkülade yerler büyük bir epizodu meydana getirmektedir.”[12]
Seyyid Battal Gazi'nin Pavlikianlar döneminde yaşadığını kaynaklardan bilmekteyiz. Avasım bölgesi denen Bizans-Arap sınır hattında;
“özellikle Malatya ve Sivas arasındaki dağlarda göçebe olarak yaşayan ve hayvanlarının ürünü ile geçimlerini sağlayan, çoğu zaman müslümanların yanında, hıristiyanlara karşı savaşan Pavlikienler yaşamaktaydılar.”[13]
Seyyid Battal Gazi’nin 740 yılında Emevilerle Bizanslıların arasındaki mücadelede Akroinon (Seyyid Gazi İlçesi)'da şehid düştüğünü destanlardan öğrenmekteyiz ki, ölüm tarihi gerçekçi değildir. Elliyi aşkın Battal Gazi yaşam öyküsünde doğum ve ölüm tarihleri çelişkilidir. Anlatılan tarihsel olaylara denk düşmemektedir. Bu nedenle destan ve efsanelerde geçen tarihler, bilimsel tarih metodolojisine uymamaktadır. Malatya tarihçileri Mevlüt Oğuz’da Battal Gazi’nin ölüm tarihini 740 olarak kabul ederek yanılgıya düşmektedir.[14]
Hasan Köksal, Malatya (Meliten)’de geçen tarihsel kişi tahlillerinden sonra şu kanaate varıyor: “Seyyid Battal’ın yaşadığı çağ, henüz kesinlik kazanmamıştır.”[15]
Halbuki, İsmail Kaygusuz,
“Seyyid Battal Gazi, Abbasi Halifesi adına Malatya Valisi Ömer bin Abdullah’ın da katıldığı Sozopetra (837), Amorion (838) ve daha birçok sınıf savaşlarının kahramanıdır.” demektedir.[16]
Battalnâmelerden çıkaracağımız tarihsel kesit ile Veli Baba Menakibnamesi[17] şeceresinden, Battal Gazi’nin yaşadığı çağ belirlenmektedir. Tahmini olarak 8. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasındaki 150 yıllık bir dönemi kapsamaktadır ki; Battal Gazi’nin 150 yıllık bir ömrü de olasıdır. Bu bölgede uzun ömürlü insanların yaşadığını bilmekteyiz.
Seyyid Battal Gazi’nin efsanevi bir kişilik olduğunu iddia eden ve bunun yanında Türk kahramanı Danişment Gazi olduğunu da ileri sürenlere karşılık; Köksal ve Kaygusuz, onun yaşamış, Ehlibeyt soylu bir şahsiyet, kahraman, Alperen, gazi, seyyid olduğunu belirtmektedirler.[18]
Seyyid Battal Gazi’nin soy şeceresini, değişik yazılı kaynakları dikkate alarak şu şekilde düzenleyebiliriz:
1. Hz. Muhammed (570-632) / Hz. Hatice (?-619)
2. Hz. Ali (598-661) / Hz. Fatima (608-632)
3. İmam Hüseyin (626-680)
4. İmam Zeyn-el Abidin (658-714)
5. Zeyd eş şehid (?-740’da Küfede ayaklanmada şehid edilir.)
6. Hüseyin Züd-Dema (?-?) (diğer adı Hüseyin Zül Ebra) (Kardeşi Yahya 743-4 yıllarında Horasan’da ayaklanır.)
7. Yahya el-Ardeşir (762-3 yıllarında İmam Hasan’ın torunlarıyla ayaklanır.)
8. Muhammed-ül Asgar el-Ardeşiri V’el-Aksasi (?-?)
9. Ali’yyüz Zahid-Medeni (Rebi İbni Seyyid Ali el’Medeni’l-Ekber) (8. yüzyılın son çeyreğinde Malatya’ya yerleşir. Battal Gazi’nin Dedesi’nin Dedesi olup, Anadolu’daki eski Seyyid Ocaklarının kurucusudur.) (Cami Hatibidir.)
10. Seyyid Zeyd-i Rabi (?-?) (30 yıl Malatya şehir hatipliği yapar.)
11. Seyyid Ali (?-?) (Malatya Kadılığı yapar.)
12. Seyyid Hüseyin Gazi (Malatya Emiri Ömer’in (863/69 ?) ölümü üzerine, Malatya ve civarı Halkının isteğiyle, Malatya Valisi ve Komutanı olur.)
13. Seyyid el-Battal Gazi (Cafer bin Hüseyin) .
Isparta-Semirkent-Uluğbey kasabasında türbesi bulunan Veli Baba, Battal Gazi’nin amcası Hasan Gazi’nin soyundan gelmektedir. Veli Baba ile ilgili araştırma yapan Mustafa Karatürk ise, Battal Gazi’nin doğum tarihini 832 olarak belirtmektedir.[19] bu tarihte savaşlara katılan Battal Gazi’nin en az 15-20 yıl önce doğması gerekir.
Yaklaşık olarak Kaygusuz’la Karatürk tarihsel olarak aynı kesitte buluşmaktadırlar. M. Karatürk yine bu tarihle ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Battal Gazi’nin Babası Serdar Hüseyin Gazi 832 yıllarında tamamen bir müslüman şehri olan Malatya’da Saraskerlik yaparken… (kardeşi Hasan Gazi’nin de), Eğridir, Uluborlu, Eğridere’de bulunan İtgar şehri, Sakviran şehri Eşşek Hisarı Kalelerinin Rumlardan alınarak Türkleştirilmesinde çok büyük fedakarlıklarda bulunup şehid düşüp, bugünkü türbenin bulunduğu yere defnedildiğine göre, köyün (İlegüp, Uluğbey) o zamanlarda kurulmuş bir Türk köyü olduğu ve bir Türk kahramanı olan Hasan Gazi’yi bağrına bastığı kesindir.”[20]
Emeviler devrinde, “Mevali” denen Arap olmayan kölelerden bir ordu teşkil ettirilir.. Emevi Devleti yıkıldıktan ve onların yerine kanlı bir ihtilal ile Abbasiler iktidara geldikten sonra durum süratle Türklerin lehine olarak değişmeye başlar.. Abbasi devletinin gerçek kurucusu Halife El-Mansur (754-775)’dan itibaren durum tedrici bir şekilde Türklerin lehine olarak değişmeye başlamış ve Türk nüfusu kısa zamanda büyük mesafeler katetmiştir. Türk asıllı komutan ve askerlerin sayıları yükselirken, diğer taraftan da hükümet ve idari kademelerde, hatta edebi sahalarda boy gösteren Türkler kendilerini kısa zamanda kabul ettirerek bir varlık haline gelmişlerdir.. Genellikle yazarlar Türklerden müteşekkil ilk ordu birliklerinin Abbasiler devrinde El-Mu’tasım (833-842)’ın büyük himmet ve gayretiyle kurulduğunu yazmaktadırlar. Halbuki, Türklerin gerek Hilafet merkezlerinde muhafız, gerek Arap ordularında bir takviye gücü olarak istihdam edilmeleri, Emevilerin ilk devirlerine kadar uzanmaktadır.[21]
Mu’tasım’ın muazzam ordusu 837 yılında Amadolu’nun önemli merkezlerine büyük seferler düzenler. Bizans İmparatoru’nun komuta ettiği orduyu yenerek, Ankara’yı işgal eder.
Alevilik ile ilgili bilgiye sahip olanların bildiği üzere, Seyyid Battal Gazi’nin Eskişehir’de türbesi ve dergâhı bulunmaktadır. Battal Gazi Ocağı’ndan Dedeler hem Eskişehir’de hem de Amasya’da bulunmaktadır. Amasya Merzifon, Sarı, Oymaağaç, Balgöze (Emert) Köyü ve Merzifon - Nusratiye (Tekke) mahallesinde bu soydan gelen dedeler bulunmaktadır.
Sultan Seyyid Battal Gazi’nin yaşam serüvenini Battanâme denilen menkıbevi romanların değişik tarihlerde yirmi civarında müellifin, manzur ve mensur destansal yazdıkları eserlerden öğrenmekteyiz. “Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı” üzerine doktora tezi veren, Hasan Köksal; Battal Gazi Destanı’nın bölgesel çerçevesini şöyle çizmektedir:
“Her destan, çekirdeğini meydana getiren tarihi olaylar zincirinin teşekkülünden en az 500 yıl sonra ortaya çıkar. Malatya Emiri Ömer’in ölümüne kadar (863) süren, Malatya Emirliğinin en parlak devirlerine ait Arap-Bizans çatışmalarının akisleri, Battal Gazi destanınındaki tarihi olayların en önemlilerini temsil etmektedir. Destanın coğrafyası; Malatya merkez olmak üzere, Amasya, Kayseri, Ankara, İstanbul, Fırat Boyları, Tarsus, İskenderun, Suriye, Kıbrıs ve tam mevkileri üzerinde kesin bir tayine varamadığımız birçok yer adlarını içine alan yakın doğudur. Destanın son kısmına doğru, Çin, Maçin, Kaf Dağ ve masal alemini dolduran harkülade yerler büyük bir epizodu meydana getirmektedir.”[12]
Seyyid Battal Gazi'nin Pavlikianlar döneminde yaşadığını kaynaklardan bilmekteyiz. Avasım bölgesi denen Bizans-Arap sınır hattında;
“özellikle Malatya ve Sivas arasındaki dağlarda göçebe olarak yaşayan ve hayvanlarının ürünü ile geçimlerini sağlayan, çoğu zaman müslümanların yanında, hıristiyanlara karşı savaşan Pavlikienler yaşamaktaydılar.”[13]
Seyyid Battal Gazi’nin 740 yılında Emevilerle Bizanslıların arasındaki mücadelede Akroinon (Seyyid Gazi İlçesi)'da şehid düştüğünü destanlardan öğrenmekteyiz ki, ölüm tarihi gerçekçi değildir. Elliyi aşkın Battal Gazi yaşam öyküsünde doğum ve ölüm tarihleri çelişkilidir. Anlatılan tarihsel olaylara denk düşmemektedir. Bu nedenle destan ve efsanelerde geçen tarihler, bilimsel tarih metodolojisine uymamaktadır. Malatya tarihçileri Mevlüt Oğuz’da Battal Gazi’nin ölüm tarihini 740 olarak kabul ederek yanılgıya düşmektedir.[14]
Hasan Köksal, Malatya (Meliten)’de geçen tarihsel kişi tahlillerinden sonra şu kanaate varıyor: “Seyyid Battal’ın yaşadığı çağ, henüz kesinlik kazanmamıştır.”[15]
Halbuki, İsmail Kaygusuz,
“Seyyid Battal Gazi, Abbasi Halifesi adına Malatya Valisi Ömer bin Abdullah’ın da katıldığı Sozopetra (837), Amorion (838) ve daha birçok sınıf savaşlarının kahramanıdır.” demektedir.[16]
Battalnâmelerden çıkaracağımız tarihsel kesit ile Veli Baba Menakibnamesi[17] şeceresinden, Battal Gazi’nin yaşadığı çağ belirlenmektedir. Tahmini olarak 8. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasındaki 150 yıllık bir dönemi kapsamaktadır ki; Battal Gazi’nin 150 yıllık bir ömrü de olasıdır. Bu bölgede uzun ömürlü insanların yaşadığını bilmekteyiz.
Seyyid Battal Gazi’nin efsanevi bir kişilik olduğunu iddia eden ve bunun yanında Türk kahramanı Danişment Gazi olduğunu da ileri sürenlere karşılık; Köksal ve Kaygusuz, onun yaşamış, Ehlibeyt soylu bir şahsiyet, kahraman, Alperen, gazi, seyyid olduğunu belirtmektedirler.[18]
Seyyid Battal Gazi’nin soy şeceresini, değişik yazılı kaynakları dikkate alarak şu şekilde düzenleyebiliriz:
1. Hz. Muhammed (570-632) / Hz. Hatice (?-619)
2. Hz. Ali (598-661) / Hz. Fatima (608-632)
3. İmam Hüseyin (626-680)
4. İmam Zeyn-el Abidin (658-714)
5. Zeyd eş şehid (?-740’da Küfede ayaklanmada şehid edilir.)
6. Hüseyin Züd-Dema (?-?) (diğer adı Hüseyin Zül Ebra) (Kardeşi Yahya 743-4 yıllarında Horasan’da ayaklanır.)
7. Yahya el-Ardeşir (762-3 yıllarında İmam Hasan’ın torunlarıyla ayaklanır.)
8. Muhammed-ül Asgar el-Ardeşiri V’el-Aksasi (?-?)
9. Ali’yyüz Zahid-Medeni (Rebi İbni Seyyid Ali el’Medeni’l-Ekber) (8. yüzyılın son çeyreğinde Malatya’ya yerleşir. Battal Gazi’nin Dedesi’nin Dedesi olup, Anadolu’daki eski Seyyid Ocaklarının kurucusudur.) (Cami Hatibidir.)
10. Seyyid Zeyd-i Rabi (?-?) (30 yıl Malatya şehir hatipliği yapar.)
11. Seyyid Ali (?-?) (Malatya Kadılığı yapar.)
12. Seyyid Hüseyin Gazi (Malatya Emiri Ömer’in (863/69 ?) ölümü üzerine, Malatya ve civarı Halkının isteğiyle, Malatya Valisi ve Komutanı olur.)
13. Seyyid el-Battal Gazi (Cafer bin Hüseyin) .
Isparta-Semirkent-Uluğbey kasabasında türbesi bulunan Veli Baba, Battal Gazi’nin amcası Hasan Gazi’nin soyundan gelmektedir. Veli Baba ile ilgili araştırma yapan Mustafa Karatürk ise, Battal Gazi’nin doğum tarihini 832 olarak belirtmektedir.[19] bu tarihte savaşlara katılan Battal Gazi’nin en az 15-20 yıl önce doğması gerekir.
Yaklaşık olarak Kaygusuz’la Karatürk tarihsel olarak aynı kesitte buluşmaktadırlar. M. Karatürk yine bu tarihle ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Battal Gazi’nin Babası Serdar Hüseyin Gazi 832 yıllarında tamamen bir müslüman şehri olan Malatya’da Saraskerlik yaparken… (kardeşi Hasan Gazi’nin de), Eğridir, Uluborlu, Eğridere’de bulunan İtgar şehri, Sakviran şehri Eşşek Hisarı Kalelerinin Rumlardan alınarak Türkleştirilmesinde çok büyük fedakarlıklarda bulunup şehid düşüp, bugünkü türbenin bulunduğu yere defnedildiğine göre, köyün (İlegüp, Uluğbey) o zamanlarda kurulmuş bir Türk köyü olduğu ve bir Türk kahramanı olan Hasan Gazi’yi bağrına bastığı kesindir.”[20]
Emeviler devrinde, “Mevali” denen Arap olmayan kölelerden bir ordu teşkil ettirilir.. Emevi Devleti yıkıldıktan ve onların yerine kanlı bir ihtilal ile Abbasiler iktidara geldikten sonra durum süratle Türklerin lehine olarak değişmeye başlar.. Abbasi devletinin gerçek kurucusu Halife El-Mansur (754-775)’dan itibaren durum tedrici bir şekilde Türklerin lehine olarak değişmeye başlamış ve Türk nüfusu kısa zamanda büyük mesafeler katetmiştir. Türk asıllı komutan ve askerlerin sayıları yükselirken, diğer taraftan da hükümet ve idari kademelerde, hatta edebi sahalarda boy gösteren Türkler kendilerini kısa zamanda kabul ettirerek bir varlık haline gelmişlerdir.. Genellikle yazarlar Türklerden müteşekkil ilk ordu birliklerinin Abbasiler devrinde El-Mu’tasım (833-842)’ın büyük himmet ve gayretiyle kurulduğunu yazmaktadırlar. Halbuki, Türklerin gerek Hilafet merkezlerinde muhafız, gerek Arap ordularında bir takviye gücü olarak istihdam edilmeleri, Emevilerin ilk devirlerine kadar uzanmaktadır.[21]
Mu’tasım’ın muazzam ordusu 837 yılında Amadolu’nun önemli merkezlerine büyük seferler düzenler. Bizans İmparatoru’nun komuta ettiği orduyu yenerek, Ankara’yı işgal eder.