Seyyid Battal Gazi Ocağı

İnci

1907
Prenses
Battal Gazi Ocağı

Alevilik ile ilgili bilgiye sahip olanların bildiği üzere, Seyyid Battal Gazi’nin Eskişehir’de türbesi ve dergâhı bulunmaktadır. Battal Gazi Ocağı’ndan Dedeler hem Eskişehir’de hem de Amasya’da bulunmaktadır. Amasya Merzifon, Sarı, Oymaağaç, Balgöze (Emert) Köyü ve Merzifon - Nusratiye (Tekke) mahallesinde bu soydan gelen dedeler bulunmaktadır.

Sultan Seyyid Battal Gazi’nin yaşam serüvenini Battanâme denilen menkıbevi romanların değişik tarihlerde yirmi civarında müellifin, manzur ve mensur destansal yazdıkları eserlerden öğrenmekteyiz. “Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı” üzerine doktora tezi veren, Hasan Köksal; Battal Gazi Destanı’nın bölgesel çerçevesini şöyle çizmektedir:

“Her destan, çekirdeğini meydana getiren tarihi olaylar zincirinin teşekkülünden en az 500 yıl sonra ortaya çıkar. Malatya Emiri Ömer’in ölümüne kadar (863) süren, Malatya Emirliğinin en parlak devirlerine ait Arap-Bizans çatışmalarının akisleri, Battal Gazi destanınındaki tarihi olayların en önemlilerini temsil etmektedir. Destanın coğrafyası; Malatya merkez olmak üzere, Amasya, Kayseri, Ankara, İstanbul, Fırat Boyları, Tarsus, İskenderun, Suriye, Kıbrıs ve tam mevkileri üzerinde kesin bir tayine varamadığımız birçok yer adlarını içine alan yakın doğudur. Destanın son kısmına doğru, Çin, Maçin, Kaf Dağ ve masal alemini dolduran harkülade yerler büyük bir epizodu meydana getirmektedir.”[12]

Seyyid Battal Gazi'nin Pavlikianlar döneminde yaşadığını kaynaklardan bilmekteyiz. Avasım bölgesi denen Bizans-Arap sınır hattında;

“özellikle Malatya ve Sivas arasındaki dağlarda göçebe olarak yaşayan ve hayvanlarının ürünü ile geçimlerini sağlayan, çoğu zaman müslümanların yanında, hıristiyanlara karşı savaşan Pavlikienler yaşamaktaydılar.”[13]

Seyyid Battal Gazi’nin 740 yılında Emevilerle Bizanslıların arasındaki mücadelede Akroinon (Seyyid Gazi İlçesi)'da şehid düştüğünü destanlardan öğrenmekteyiz ki, ölüm tarihi gerçekçi değildir. Elliyi aşkın Battal Gazi yaşam öyküsünde doğum ve ölüm tarihleri çelişkilidir. Anlatılan tarihsel olaylara denk düşmemektedir. Bu nedenle destan ve efsanelerde geçen tarihler, bilimsel tarih metodolojisine uymamaktadır. Malatya tarihçileri Mevlüt Oğuz’da Battal Gazi’nin ölüm tarihini 740 olarak kabul ederek yanılgıya düşmektedir.[14]

Hasan Köksal, Malatya (Meliten)’de geçen tarihsel kişi tahlillerinden sonra şu kanaate varıyor: “Seyyid Battal’ın yaşadığı çağ, henüz kesinlik kazanmamıştır.”[15]

Halbuki, İsmail Kaygusuz,

“Seyyid Battal Gazi, Abbasi Halifesi adına Malatya Valisi Ömer bin Abdullah’ın da katıldığı Sozopetra (837), Amorion (838) ve daha birçok sınıf savaşlarının kahramanıdır.” demektedir.[16]
Battalnâmelerden çıkaracağımız tarihsel kesit ile Veli Baba Menakibnamesi[17] şeceresinden, Battal Gazi’nin yaşadığı çağ belirlenmektedir. Tahmini olarak 8. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasındaki 150 yıllık bir dönemi kapsamaktadır ki; Battal Gazi’nin 150 yıllık bir ömrü de olasıdır. Bu bölgede uzun ömürlü insanların yaşadığını bilmekteyiz.

Seyyid Battal Gazi’nin efsanevi bir kişilik olduğunu iddia eden ve bunun yanında Türk kahramanı Danişment Gazi olduğunu da ileri sürenlere karşılık; Köksal ve Kaygusuz, onun yaşamış, Ehlibeyt soylu bir şahsiyet, kahraman, Alperen, gazi, seyyid olduğunu belirtmektedirler.[18]

Seyyid Battal Gazi’nin soy şeceresini, değişik yazılı kaynakları dikkate alarak şu şekilde düzenleyebiliriz:

1. Hz. Muhammed (570-632) / Hz. Hatice (?-619)

2. Hz. Ali (598-661) / Hz. Fatima (608-632)

3. İmam Hüseyin (626-680)

4. İmam Zeyn-el Abidin (658-714)

5. Zeyd eş şehid (?-740’da Küfede ayaklanmada şehid edilir.)

6. Hüseyin Züd-Dema (?-?) (diğer adı Hüseyin Zül Ebra) (Kardeşi Yahya 743-4 yıllarında Horasan’da ayaklanır.)

7. Yahya el-Ardeşir (762-3 yıllarında İmam Hasan’ın torunlarıyla ayaklanır.)

8. Muhammed-ül Asgar el-Ardeşiri V’el-Aksasi (?-?)

9. Ali’yyüz Zahid-Medeni (Rebi İbni Seyyid Ali el’Medeni’l-Ekber) (8. yüzyılın son çeyreğinde Malatya’ya yerleşir. Battal Gazi’nin Dedesi’nin Dedesi olup, Anadolu’daki eski Seyyid Ocaklarının kurucusudur.) (Cami Hatibidir.)

10. Seyyid Zeyd-i Rabi (?-?) (30 yıl Malatya şehir hatipliği yapar.)

11. Seyyid Ali (?-?) (Malatya Kadılığı yapar.)

12. Seyyid Hüseyin Gazi (Malatya Emiri Ömer’in (863/69 ?) ölümü üzerine, Malatya ve civarı Halkının isteğiyle, Malatya Valisi ve Komutanı olur.)

13. Seyyid el-Battal Gazi (Cafer bin Hüseyin) .

Isparta-Semirkent-Uluğbey kasabasında türbesi bulunan Veli Baba, Battal Gazi’nin amcası Hasan Gazi’nin soyundan gelmektedir. Veli Baba ile ilgili araştırma yapan Mustafa Karatürk ise, Battal Gazi’nin doğum tarihini 832 olarak belirtmektedir.[19] bu tarihte savaşlara katılan Battal Gazi’nin en az 15-20 yıl önce doğması gerekir.

Yaklaşık olarak Kaygusuz’la Karatürk tarihsel olarak aynı kesitte buluşmaktadırlar. M. Karatürk yine bu tarihle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“Battal Gazi’nin Babası Serdar Hüseyin Gazi 832 yıllarında tamamen bir müslüman şehri olan Malatya’da Saraskerlik yaparken… (kardeşi Hasan Gazi’nin de), Eğridir, Uluborlu, Eğridere’de bulunan İtgar şehri, Sakviran şehri Eşşek Hisarı Kalelerinin Rumlardan alınarak Türkleştirilmesinde çok büyük fedakarlıklarda bulunup şehid düşüp, bugünkü türbenin bulunduğu yere defnedildiğine göre, köyün (İlegüp, Uluğbey) o zamanlarda kurulmuş bir Türk köyü olduğu ve bir Türk kahramanı olan Hasan Gazi’yi bağrına bastığı kesindir.”[20]

Emeviler devrinde, “Mevali” denen Arap olmayan kölelerden bir ordu teşkil ettirilir.. Emevi Devleti yıkıldıktan ve onların yerine kanlı bir ihtilal ile Abbasiler iktidara geldikten sonra durum süratle Türklerin lehine olarak değişmeye başlar.. Abbasi devletinin gerçek kurucusu Halife El-Mansur (754-775)’dan itibaren durum tedrici bir şekilde Türklerin lehine olarak değişmeye başlamış ve Türk nüfusu kısa zamanda büyük mesafeler katetmiştir. Türk asıllı komutan ve askerlerin sayıları yükselirken, diğer taraftan da hükümet ve idari kademelerde, hatta edebi sahalarda boy gösteren Türkler kendilerini kısa zamanda kabul ettirerek bir varlık haline gelmişlerdir.. Genellikle yazarlar Türklerden müteşekkil ilk ordu birliklerinin Abbasiler devrinde El-Mu’tasım (833-842)’ın büyük himmet ve gayretiyle kurulduğunu yazmaktadırlar. Halbuki, Türklerin gerek Hilafet merkezlerinde muhafız, gerek Arap ordularında bir takviye gücü olarak istihdam edilmeleri, Emevilerin ilk devirlerine kadar uzanmaktadır.[21]

Mu’tasım’ın muazzam ordusu 837 yılında Amadolu’nun önemli merkezlerine büyük seferler düzenler. Bizans İmparatoru’nun komuta ettiği orduyu yenerek, Ankara’yı işgal eder.
 
---> Seyyid Battal Gazi Ocağı

Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi’nin Mamuriye (Ankara) kalesi ve şehrini işgal eden Arap ordusuyla birlikte (837) yılında savaşmış olabilir, ama bu savaşta şehid düşmediği kesindir. Çünkü Malatya Valisi Ömer’in şehid edilmesinden (863 / 69 ?) sonra halkın isteğiyle Hüseyin Gazi Vali olur. Demek ki, Hüseyin Gazi bu tarihlerden sonra Ankara’ya düzenlediği bir akında şehit olur. Destana göre Hüseyin Gazi’nin bu taarruzda başı kesilir, kesilen başını koltuğunun altına alarak Ankara’nın 1,5 saat doğusundaki bir tepeye götürmüş ve orda ölmüştür (Mamak). Daha sonra burayı türbe ve tekke yapılarak ziyaretgâh olur.

Gerek Hasan Gazi’nin Isparta yöresine düzenlediği akın, gerekse Hüseyin Gazi’nin Ankara kalesine taarruzu; Pavlikian ordularıyla birlikte yapılmış olasıdır. Bu savaşlarda yenik düşerek ikisi de şehit olmuşlardır.

Daha önceki Bizans’a yönelik Malatya merkezli saldırı hareketlerini Halife Mutasım adına Türk komutan Afşin yönetmiştir. Bizans İmparatoru Theophilos (829-842)’un ordularını yenen Türk komutan Afşin’le birlikte Battal Gazi ve babası ile amcasınında savaşta komutan olarak görev aldıkları kanaatindeyiz. Çünkü Battalnâmelerde, 20 yıl boyunca iki Abbasi Halifesinin ordularını yenen ve Bağdat’ı tehdid eden Babek’i, Battal Gazi’nin öldürdüğünü belirtmektedir. Şeyh Hasanlı Ozan Kul Hüseyin, “Battal Gazi Destanı” adlı altı dörtlük şiirinde “Babik’in gözünü oydu çıkardı” demektedir ki, destan ve şiirde anlatılan Babek Olayı ile Battal Gazi’nin bir ilgisi yoktur. Türk komutan Afşin, Babek’i yakalayarak 837 yılında astırmıştır. Abbasi ordusu içinde güçlenen Afşin’ini de Halife kendisine rakip gördüğünden 838’de ortadan kaldırmıştır. Babek ordusunda çok sayıda Türk’ün olması ayrıca halife ordusundan Noktay Komutasında yirmibin Türk’ün katılması ve bu Türk askerler bir bölümünün, Bizans ordusuyla birlikte, Sozopetra savaşında Arap ordusundaki Türklere ve Battal Gazi’ye karşı savaşmaları, Battalnâme’ye ve şiire Babek olayı girmiş olabilir. Çünkü iki tarafda da çarpışan Türklerdir ki söylencelerin çoğu birbirine karıştırılmıştır. Bu Türklerin çoğunluğu Malatya bölgesine yerleşerek Pavlikianlarla karışarak, İslamın Heterodoksi yanını seçerek, Battal Gazi’yi de Veli bilip Pir kabul ederek Cem eylemişlerdir.

Abdulvehhab Gazi

Taberi ve İbn Kesir, Battal Gazi’nin silah arkadaşı Abdulvehhab bin Buhd’ın yapılan bir muharebede 113 (731) yılında öldüğünü belirtmektedirler. Sivas ve Malatya’da mezarının bulunduğunu kaynaklar belirtmektedir. Efsaneye göreyse Abdulvehhab, Hz. Muhammed’in ölümünden 200 sene sonra (832) peygamberin mektubunu ve ağız barını (tükürüğü), Battal (Cafer) Rumlara karşı savaşlarda kahramanlık ve secead gösterdikten sonra verir ve Gazi ünvanını da alır. Söylenceden şu sonuçları çıkarabiliriz:

· Birincisi, Abdulvehhab Gazi’nin ölüm tarihi 831 / 2 olabilir. Aynı zamanda Battal Gazi’nin de doğumu ya da önemli bir savaştan Malatya’ya dönüş tarihidir.

· İkincisi, Battal Gazi’nin soyunun 200 sene öncesinde Hz. Muhammed’e eriştiğini ifade etmektedir.

· Üçüncüsü, Battal Gazi’nin ölüm ve doğum tarihleri kesin olarak belli olmadığından; Malatya ve çevresindeki 200 yıllık halk hareketlerine Battal Gazi’nin kişiliğinde ifade edilmektedir. Battalnâme’de anlatılanlar daha geniş tarihi kesiti ifade etmektedir. Bir başka deyişle Battal Gazi’nin mücadelesinde Pavlikian Hareketinin savaşlarını, direnişlerini ve destanlarını görmekteyiz.

Battalnâme’de geçen tiplerin çoğu Hıristiyan iken Müslüman olup Battal Gazi’nin arkadaşı olurlar. Malatya’da türbesi bulunan Ahmed Turan, Rum asilzadesidir. Şemmas Pir, Mamuriye (Ankara) yakında bir manastırda ruhbandır. Eflahun, Ankara Beyinin saray erkânındandır. Rabi, Kayser Arakilin oğludur. Kaytur Sasani, Feliycan adlı Hıristiyan şehrin padişahıdır; Müslüman olur. Fırat kenarında bir şehri imar ederek Kayturabat koyar. Ve kavmini buraya yerleştirir. Amasya Kayserinin kızı Mah Piruz’da Müslüman olur. Gülendam, Harcın kalesi komutanının kızıdır. Aden Banu, Hıristiyan beyinin alp ruhlu kızıdır. Ketayun, bir başka Kayserin kızıdır. Battal Gazi böylesi asil yüzlerce Hıristiyanı Müslüman etmiştir.

Battalnâmelerde Fırat boyları kaleleri de geçmektedir ki Battal Gazi’nin yaşam öyküsü, Pavlikianların serüvenleridir. Battal Gazi’nin Rumca bilmesi, İncil’i ezbere okuması, yüksek dini bilgiye sahip olması, yerel halkların törelerini bilmesi onun kılıktan kılığa girmesine neden olur. Bunun diğer anlamı da şudur; Kapadokya’dan Dersim’e kadar olan bölgedeki köylü halkla iyi ilişkide olup onları beylere ve aristokratlara ve kiliseye karşı ayaklandırmasıdır. Arguvan köylerinde 1968-80’li yıllarda Ketayun adlı yaşlı kadınlara rastlardık.

Battal Gazi destanında geçen erkek adlarına Malatya bölgesinde Alevi ve Sünnilerde çokca rastlanmaktadır. Hamile kadınların türbe ziyaretlerine gidildikten sonra, doğan oğlan çocuklarına da bu adlar verilmektedir. Abdulvehhab Gazi Türbesi'ne yaptığım ziyarette, kadınların ovuktan aldıkları kemiklerden doğacak çocuklarının cinsiyetini belirlediklerine müşahade ettim. Darendeli olupta, Malatya Söğütlü Cami çarşısı dükkanlarından birinde konfeksiyonla işitigal eden Babek Kılıç ismi 1980 öncesi dikkatimi çekti; kendisine sorduğumda dedesinin koyduğunu; ne anlama geldiğini bilmediğini söylemiştir. Muhtemelen tarihsel olarak Darende yöresine yerleşen Türklerin Babek isyanıyla ilişkileri olabilir.

Battal Gazi, Sarı Saltuk’un mitolojik ilişkisi; Aşkar adlı attan gelmektedir. Battal Gazi’nin atı “Div-zade Aşkar”ın “Ab-ı Hayat” suyundan içtiğinden ölümsüzleşir. Adem aleyhisselamdan beri yaşayan atı, Allah önce Hz. Hamza’ya daha sonra Battal Gazi’ye gönderir, bilahire Sarı Saltuk binicisi olur.[23]

Bazı tarihçiler Sarı Saltuk’un asıl adının Muhammed (Mehmet) Buhari olduğunu, Ahmed Yesevi’nin Halifesi ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Pirdaşı olduğunu, 1264 yılında hakka yürüdüğünü belirtmektedirler. 1250’li yıllarında Sarı Saltuk Balkanlara giderek tasavvufi görüşlerini Hıristiyanlar arasında yayar ve azizleşir. Tatar ve Türkler arasında da İslami / Bektaşi düşüncesi kabul edilir. 1263 yılında Sarı Saltuk, Türk kolonisiyle Romanya’nın Dobruca bölgesine yerleşir. Dersim bölgesinde Sarı Saltuk ocağı vardır ki muhtemelen Sarı Saltuk bu yöreden Rumeliye gitmektedir. Pavlikianların yukarı Fırat bölgesinden Bizanslılarca zorla Balkanlara iskânı bu tarihsel bağı güçlendirmektedir. Balkan Pavlikianları Bogomillik adıyla devam etmiştir ki, Heterodoks olan bu cemaat Sarı Saltuk’un müridleri olarak Heterodoksi İslamiyet olan Bektaşiliği seçmişlerdir. Sarı Saltuk Anadolu’ya gelişinde Dede Garkın veya Baba İlyas’a intisap etmiş olabilir. Bir süre Dersim yöresinde kalıp, daha sonra Trakya’ya gitmiş olabilir.

Vilayetname’de[24] Sarı Saltuk’un sık sık Hacı Bektaşı ziyaret ettiği anlatılmaktadır. Sarı Saltuk’un Malatya’ya gelerek Battal Gazi’nin torunlarından Seyyid Ali’yide ziyaret ettiği belirtilmektedir ki, Battalnâmelerde geçen At olayı (Aşkar’a binmesi) bu nedenden olabilir. Esas önemli neden bizce; Pavlikian halkının Malatya ile Balkan bağlantısının devam ettiğini, iletişimi ise Sarı Saltuk gibi dedelerin kurduğudur. Gerek Fırat Havzası ile Peri Çayı yöresi (Dersim) ve Balkan coğrafyasındaki Alevi ve Bektaşilerin ataları; Pavlikian ve Bogomillerdir. 1420’lerdeki Şeyh Bedreddin hareketinin ana kaynağını yeni Müslüman olan Bogomil köylüler teşkil etmiştir.

Günümüze gelirsek, Atatürk’ün laiklik esin kaynağı Makedonya Bektaşileri olmuştur. Balkanlardaki Alevilerle ilişkiler kesintisiz devam eder. Sarı Saltuk’tan sonra büyük bir Mürşid olan ve Battal Gazi’yle aynı soydan gelen, Macaristan’ın Budin kentinde Gül Baba’nın irşadına ve günümüze kadar gelen tekkesine tarihsel olarak tanık olmaktayız. Yesi’den Budi’ne uzanan, aynı zamanda Malatya merkezli büyük bir Alevi hareketi görüyoruz. Alevi / Bektaşi olgusunu yaratan ve yönlendiren temel etken; Pavlikian ve Bogomil hareketleridir ki, Babai ve Bedreddin isyanlarının da dinamiklerini oluşturmuşlardır.
 
---> Seyyid Battal Gazi Ocağı

Seyyid Hüseyin Gazi, Seyyid Battal Gazi’nin babasıdır, Kemal Gazi ise torunlarındandır. Kul Hüseyin “Battal Gazi Destanı”nda şöyle demektedir[25]:



Kalktı Malatya’dan huruç eyledi,

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.

Ben atamın kanını alırım dedi,

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Şemmas seyrde gördü idi düşünü,

Dua kıldı Hakk onarsın işini,

İndi kesti Muhribal’ın başını,

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Battal da haykırdı meydana geldi,

Naranın sesi asumana erdi,

Babik’in gözünü oydu çıkardı, (Babik: Babek olacak.)

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Otuz altı arşın kadd ü kameti, (boyu bosu)

Gören kafirler de alır heybeti,

Tevabil Lalası Aşğar’dır atı,

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Hakk nazar kılmıştır Seyyid Gazi’ye,

Kaf Dağı’nda koparır tak bazıya

Gör ki ne işledi Akabe cazuya

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Hüseyin’im eydür dileğim budur,

Öğmüş de yaratmış ol gani kadir,

Urum’u İslam’a getiren odur,

Bin Hüseyn-i Gazi Seyyid Battal.



Seyyid Battal Gazi’nin tarihsel kişiliği ve kahramanlığı ile hayat hikâyesinden ziyade, Alevi ozanlarının dediklerine bir bakalım: Abdal Musa şöyle demektedir:



Kim ne bilir bizi nice soydanız,

Ne zerrece oddan,ne de sudanız.

Bize meftun olan marifet söyler,

Biz Horasan Ellerinden boydanız.



17. yüzyılda ise Dadaloğlu şöyle seslenir:



Çıktık Horasan’dan sökün eyledik,

Düşürdüler bizi tozlu yollara,

Omuzda parlayan kargı cidalar,

Aşırdılar bizi karlı dağlara..[26]
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst