meridyen2
Kayıtlı Üye
ŞEYTANIN FARKINA VARMAYAN CAHİLİYE TOPLUMU
Cahiliye toplumu, şeytanın gücünün ve kendileri üzerindeki etkisinin farkında değildir. Bu insanlara göre şeytan, günlük hayatta etkisi olmayan bir kötülük sembolüdür. Yalnızca büyük suçlara teşvik eder. Büyük günahlar işleyen caniler ve katiller şeytanın etkisinde olan "cehennemliklerdir". Onlara göre diğer insanlar, örneğin kendi halinde bir ev kadını veya bir öğrenci şeytandan uzaktır.
Cinnet geçirip çocuklarını kesen bir anne şeytana uymuştur da, binbir güçlükle çocuklarını okutan bir annenin şeytanla ilgisi yoktur. İbadetlerini tam olarak yapmasalar da bu kişilerin "kalpleri temiz"dir. Kimsenin parasında pulunda gözleri olmayan, kimseye "kötülükleri", "zararları" dokunmayan insanlardır. Cinayet işlemedikleri, haram para yemedikleri için de eninde sonunda cennete gireceklerdir.
Aynı yanlış mantığa göre şeytanın ordusu da, kan içen, insanları kurban eden, ancak korku filmlerinde rastlanacak olan sapık ruhlu kimselerdir. "Cehennemlik" olan bu kimseler ruhlarını tamamen şeytana satmış, yeryüzünün gerçek "kötüleridir". Bu yanlış mantık ile düşündükleri için cehennemin de yalnızca bu kadar "kötü" insanlar için var olduğuna inanırlar.
Cahiliye toplumuna hakim olan bu aldatıcı mantık şeytanın işini kolaylaştırır. Çünkü kimseye zararları olmadığı için, kendilerini cennetlik gören bu kimseler, şeytanın kolayca hükmettiği, onun kontrolündeki en büyük kitleyi oluştururlar. Ölecekleri ve cehenneme gidecekleri güne kadar,(en doğrusunu Allah bilir) şeytanın telkinleri altında kendi kendilerini kandırırlar. Ayetlerde bildirildiğine göre bu insanlar, gerçek konumlarını ancak ahiret günü görürler ve buna kendileri bile inanamazlar:
(Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı). (En'am Suresi, 23)
Şeytanın esas amacı insanları Allah'ın istediği şekilde yaşamaktan alıkoymak, Kuran'ın emirlerinden uzak tutmak ve Allah'ın sınırlarını çiğnetmektir. İnsanın şeytana uyması için ille de cinayetler işlemesi, katliamlar yapması, kan içmesi, şeytana tapılan ayinlere katılması gerekmez. Allah'ın kesin olarak emrettiği namaz, zekat, oruç gibi ibadetlerini yapmayan ama kendisini "temiz kalpli" gören veya "mesleğiyle insanlara hizmet ettiğini, dolayısıyla ibadet etmiş olduğunu" düşünen kimse, zaten şeytanın istediği konuma düşmüştür.
Kuran'da bildirildiğine göre, şeytanın istediği gibi yaşayan bu kişiler oldukça büyük bir kitleyi oluştururlar. Sayıları çok az olan bir grup iman ehli ise şeytanın etkisinden uzaktır:
Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. (Sebe Suresi, 20)
Eğer insan biraz dikkat ederse, kendi çevresinin şeytanın bu sessiz ordusuyla kuşatılmış olduğunu görür. Bu sessiz ama itaatli askerler, çok farklı karakterlerde ortaya çıkabilirler. Bunlardan biri insanın annesi, babası, karısı, kocası, arkadaşı -hatta kendisi- olabilir. Bunu öğrenmenin tek yolu, insanı da, şeytanı da yaratan Allah'ın indirdiği Kuran'a başvurmaktır. Bu konuda yapılacak "bence", "bana göre", "kanaatimce" gibi sözlerle başlayan felsefi yorumların hiçbir önemi yoktur. Tek kıstas Kuran'dır. Bir insan Kuran'da bildirildiği şekilde, yani Allah'ın istediği gibi yaşamıyorsa, o zaman şeytanın istediği gibi yaşıyordur. Bu gerçeğin farkında olmasa da, bunu kabullenmek istemese de sonuç değişmez Allah'ın emrettiği gibi yaşamayan kimse, şeytanla beraber cehennem ateşinin içine atılır. Mahşer günü cehenneme atılanlar Kuran'da şöyle anlatılır:
Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. Ve iblis'in bütün orduları da. (Şuara Suresi, 94-95)
Bu kimseler şeytanın esiri olduklarının farkında olmadıkları için, kolaylıkla onun tarafından yönlendirilebilirler. Şeytanın kendilerine benimsettiği hayat tarzını hiç sorgulamadan kabullenerek, 60-70 senelik ömürlerini bir hiç uğruna harcarlar. Bu hayat tarzının detayları kişilerin sosyal statülerine göre farklılık gösterse de, genel olarak ana ilke aynıdır; ahireti, Allah'ı düşünmeden, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmak.
Birçok insan yıllarca akademik veya mesleki eğitim görür, daha iyi bir hayat, daha yüksek bir mevki için her gün çalışır, sonra sanki bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi bir gün gelir ölürler. Kısa bir süre sonra unutulurlar, yerleri başkaları tarafından doldurulur. Ölüm anından sonra ne kazanılan paraların, ne sosyal statünün, ne elde edilen yaşam standartının, ne de geride bırakılan ailenin bir değeri kalmaz. Dünyada onlara verilen hayatın süresi bitmiştir. Ne var ki bazı insanlar karşılaşmaları kesin olan tek gerçeği, ölümü düşünmeden yaşarlar. Ahiret hayatları için bir çaba harcamadan kendilerine tanınan bu süreyi pervasızca harcarlar.
Bu kimseler, adeta şeytana kulluk ederler ve şeytan onların bedenleriyle kendi "dinini" (yani felsefe ve sistemini) yayar. Bu insanların dilleri, gözleri, derileri şeytana hizmet eder. Bu sayede şeytan bir değil milyarlarca gözden bakar ve milyarlarca kulaktan duyar. Konuşmalarda, Kuran'a uygun mantık ve akıl gider, yerini şeytanın konuşmaları alır. Şeytan, dil, ırk, milliyet fark etmeden bütün dünyadaki insanları kendi dininin tebliği için kullanabilir.
Kısacası şeytan bu insanların bütün benliklerini kendisi için kullanır. Bunu yaparken de halkın zannettiği gibi korkunç bir görüntüyle rüyalarına girerek veya filmlerdeki gibi kişinin yapamayacağı uç bir hareketi ona yaptırmayı başararak değil, sadece onu adeta "kabuk gibi sararak" yani "o kişinin kendi olarak" bunu yapar. İşte, şeytanla bu insanlar arasındaki müthiş benzerliğin nedeni de budur. Kuran'da bu kimselerle şeytan arasındaki yakın bağ "kardeşlik" olarak bildirilmiştir:
(Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (A'raf Suresi, 202)
Şeytan o kişinin bilinçaltına girer ve onun bedenindeki her noktaya hükmeder. Örneğin hak olan bir düşünceyi engeller. Artık şeytan ilhamına aralıksız devam edebilecek güçtedir.
Şeytanın ruhlarını ele geçirip bedenlerine hakim olduğu bu insanlar, Allah'ın yolundan, hayırlı işlerden insanları alıkoymak için şeytanla aynı metodları kullanırlar. Tıpkı şeytan gibi Hakk'ın akıllardaki etkisini yok etmek, insanların vicdanlı davranmalarını sağlayan her türlü şeyi onlara unutturmak gibi binbir türlü tuzak kurarak şeytanın dinini yayarlar. Bu noktada artık şeytan ve onun etkisi altındakiler gibi bir kavram da kalkmıştır. Çünkü söz konusu kimselerin kendileri birer şeytan olmuştur. Adeta beden bulmuş şeytanlar söz konusudur.
Müminler Kuran'ın birçok ayetinde şeytanın dostlarına karşı uyarılmışlardır. Bu insanlar toplumun çok farklı kesimlerinden gelirler. Kimi sanayici, öğretmen, doktor, kimi de işçi, öğrenci olabilir. Şeytanın istediği dini yaşayan bu insanların sosyal olarak hiçbir ortak yönleri de olmayabilir. Ama hepsinin ortak bir özelliği vardır, hak din yani Kuran'daki gerçek dinden kesin olarak uzaktırlar.
(alıntı harun yahya şeytanın sistemi)
Cahiliye toplumu, şeytanın gücünün ve kendileri üzerindeki etkisinin farkında değildir. Bu insanlara göre şeytan, günlük hayatta etkisi olmayan bir kötülük sembolüdür. Yalnızca büyük suçlara teşvik eder. Büyük günahlar işleyen caniler ve katiller şeytanın etkisinde olan "cehennemliklerdir". Onlara göre diğer insanlar, örneğin kendi halinde bir ev kadını veya bir öğrenci şeytandan uzaktır.
Cinnet geçirip çocuklarını kesen bir anne şeytana uymuştur da, binbir güçlükle çocuklarını okutan bir annenin şeytanla ilgisi yoktur. İbadetlerini tam olarak yapmasalar da bu kişilerin "kalpleri temiz"dir. Kimsenin parasında pulunda gözleri olmayan, kimseye "kötülükleri", "zararları" dokunmayan insanlardır. Cinayet işlemedikleri, haram para yemedikleri için de eninde sonunda cennete gireceklerdir.
Aynı yanlış mantığa göre şeytanın ordusu da, kan içen, insanları kurban eden, ancak korku filmlerinde rastlanacak olan sapık ruhlu kimselerdir. "Cehennemlik" olan bu kimseler ruhlarını tamamen şeytana satmış, yeryüzünün gerçek "kötüleridir". Bu yanlış mantık ile düşündükleri için cehennemin de yalnızca bu kadar "kötü" insanlar için var olduğuna inanırlar.
Cahiliye toplumuna hakim olan bu aldatıcı mantık şeytanın işini kolaylaştırır. Çünkü kimseye zararları olmadığı için, kendilerini cennetlik gören bu kimseler, şeytanın kolayca hükmettiği, onun kontrolündeki en büyük kitleyi oluştururlar. Ölecekleri ve cehenneme gidecekleri güne kadar,(en doğrusunu Allah bilir) şeytanın telkinleri altında kendi kendilerini kandırırlar. Ayetlerde bildirildiğine göre bu insanlar, gerçek konumlarını ancak ahiret günü görürler ve buna kendileri bile inanamazlar:
(Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı). (En'am Suresi, 23)
Şeytanın esas amacı insanları Allah'ın istediği şekilde yaşamaktan alıkoymak, Kuran'ın emirlerinden uzak tutmak ve Allah'ın sınırlarını çiğnetmektir. İnsanın şeytana uyması için ille de cinayetler işlemesi, katliamlar yapması, kan içmesi, şeytana tapılan ayinlere katılması gerekmez. Allah'ın kesin olarak emrettiği namaz, zekat, oruç gibi ibadetlerini yapmayan ama kendisini "temiz kalpli" gören veya "mesleğiyle insanlara hizmet ettiğini, dolayısıyla ibadet etmiş olduğunu" düşünen kimse, zaten şeytanın istediği konuma düşmüştür.
Kuran'da bildirildiğine göre, şeytanın istediği gibi yaşayan bu kişiler oldukça büyük bir kitleyi oluştururlar. Sayıları çok az olan bir grup iman ehli ise şeytanın etkisinden uzaktır:
Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. (Sebe Suresi, 20)
Eğer insan biraz dikkat ederse, kendi çevresinin şeytanın bu sessiz ordusuyla kuşatılmış olduğunu görür. Bu sessiz ama itaatli askerler, çok farklı karakterlerde ortaya çıkabilirler. Bunlardan biri insanın annesi, babası, karısı, kocası, arkadaşı -hatta kendisi- olabilir. Bunu öğrenmenin tek yolu, insanı da, şeytanı da yaratan Allah'ın indirdiği Kuran'a başvurmaktır. Bu konuda yapılacak "bence", "bana göre", "kanaatimce" gibi sözlerle başlayan felsefi yorumların hiçbir önemi yoktur. Tek kıstas Kuran'dır. Bir insan Kuran'da bildirildiği şekilde, yani Allah'ın istediği gibi yaşamıyorsa, o zaman şeytanın istediği gibi yaşıyordur. Bu gerçeğin farkında olmasa da, bunu kabullenmek istemese de sonuç değişmez Allah'ın emrettiği gibi yaşamayan kimse, şeytanla beraber cehennem ateşinin içine atılır. Mahşer günü cehenneme atılanlar Kuran'da şöyle anlatılır:
Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. Ve iblis'in bütün orduları da. (Şuara Suresi, 94-95)
Bu kimseler şeytanın esiri olduklarının farkında olmadıkları için, kolaylıkla onun tarafından yönlendirilebilirler. Şeytanın kendilerine benimsettiği hayat tarzını hiç sorgulamadan kabullenerek, 60-70 senelik ömürlerini bir hiç uğruna harcarlar. Bu hayat tarzının detayları kişilerin sosyal statülerine göre farklılık gösterse de, genel olarak ana ilke aynıdır; ahireti, Allah'ı düşünmeden, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmak.
Birçok insan yıllarca akademik veya mesleki eğitim görür, daha iyi bir hayat, daha yüksek bir mevki için her gün çalışır, sonra sanki bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi bir gün gelir ölürler. Kısa bir süre sonra unutulurlar, yerleri başkaları tarafından doldurulur. Ölüm anından sonra ne kazanılan paraların, ne sosyal statünün, ne elde edilen yaşam standartının, ne de geride bırakılan ailenin bir değeri kalmaz. Dünyada onlara verilen hayatın süresi bitmiştir. Ne var ki bazı insanlar karşılaşmaları kesin olan tek gerçeği, ölümü düşünmeden yaşarlar. Ahiret hayatları için bir çaba harcamadan kendilerine tanınan bu süreyi pervasızca harcarlar.
Bu kimseler, adeta şeytana kulluk ederler ve şeytan onların bedenleriyle kendi "dinini" (yani felsefe ve sistemini) yayar. Bu insanların dilleri, gözleri, derileri şeytana hizmet eder. Bu sayede şeytan bir değil milyarlarca gözden bakar ve milyarlarca kulaktan duyar. Konuşmalarda, Kuran'a uygun mantık ve akıl gider, yerini şeytanın konuşmaları alır. Şeytan, dil, ırk, milliyet fark etmeden bütün dünyadaki insanları kendi dininin tebliği için kullanabilir.
Kısacası şeytan bu insanların bütün benliklerini kendisi için kullanır. Bunu yaparken de halkın zannettiği gibi korkunç bir görüntüyle rüyalarına girerek veya filmlerdeki gibi kişinin yapamayacağı uç bir hareketi ona yaptırmayı başararak değil, sadece onu adeta "kabuk gibi sararak" yani "o kişinin kendi olarak" bunu yapar. İşte, şeytanla bu insanlar arasındaki müthiş benzerliğin nedeni de budur. Kuran'da bu kimselerle şeytan arasındaki yakın bağ "kardeşlik" olarak bildirilmiştir:
(Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (A'raf Suresi, 202)
Şeytan o kişinin bilinçaltına girer ve onun bedenindeki her noktaya hükmeder. Örneğin hak olan bir düşünceyi engeller. Artık şeytan ilhamına aralıksız devam edebilecek güçtedir.
Şeytanın ruhlarını ele geçirip bedenlerine hakim olduğu bu insanlar, Allah'ın yolundan, hayırlı işlerden insanları alıkoymak için şeytanla aynı metodları kullanırlar. Tıpkı şeytan gibi Hakk'ın akıllardaki etkisini yok etmek, insanların vicdanlı davranmalarını sağlayan her türlü şeyi onlara unutturmak gibi binbir türlü tuzak kurarak şeytanın dinini yayarlar. Bu noktada artık şeytan ve onun etkisi altındakiler gibi bir kavram da kalkmıştır. Çünkü söz konusu kimselerin kendileri birer şeytan olmuştur. Adeta beden bulmuş şeytanlar söz konusudur.
Müminler Kuran'ın birçok ayetinde şeytanın dostlarına karşı uyarılmışlardır. Bu insanlar toplumun çok farklı kesimlerinden gelirler. Kimi sanayici, öğretmen, doktor, kimi de işçi, öğrenci olabilir. Şeytanın istediği dini yaşayan bu insanların sosyal olarak hiçbir ortak yönleri de olmayabilir. Ama hepsinin ortak bir özelliği vardır, hak din yani Kuran'daki gerçek dinden kesin olarak uzaktırlar.
(alıntı harun yahya şeytanın sistemi)