ashli
Bayan Üye
Şeytanın Yüzü/The Monk (2010)
O, kundakta manastıra bırakıldığından beri, rahiplerin göz bebeği olarak büyütülmüş ve erdemi kilisenin dışına taşan Ambrosio genç yaşında vaazları yüzlerce insan tarafından dinlenen bir rahip olmuştur. Ambrosio kendini Tanrıya adamışlığına o kadar güvenir ki, erdemin yıkılmaz kalesi gibidir. Ama bu kaleyi içerden fethetmek isteyen Şeytan'ın da kendi zarları vardır..
Başrolde Fransız oyuncu Vincent Cassel'i seyrettiğimiz film, aslında Matthew G. Lewis'in romanından yapılan üçüncü uyarlama. Daha önce ilk kez usta yönetmen Luis bunuel tarafından 1972 yılında Le moine adıyla uyarlanan eserin 1990 yılında çok da beğeni toplamayan ikinci bir uyarlaması daha yapılmıştı. Yönetmen Dominik Moll ise ortak senaristliğini de üstlendiği filmi üçncü kez beyazperdeye aktaran yönetmen. Yurtdışındaki eleştirmenler filmin yönetmen kaynaklı hataların altını çizse de hepsi başroldeki Vincent Cassel'in Rahip Ambrosio rolüne tastamam oturduğu konusunda hem fikir.
La chiese / The Church / Michele Soavi (1989)
Yüzyıllar önce Tutonic Knights olarak adlandırılan şövalyeler bir köye gelir. Köyün rahibi köylülerden birkaçının şeytan tarafından ele geçirildiğine inanmaktadır ve bütün köyün lanetlenmiş olduğunu söyleyerek Şövalyelerden ve bağlı oldukları kiliseden yardım ister. Bunun üzerine Şövalyeler rahibinde fişeklemesiyle köydeki bütün canlıları öldürüp bir çukurun içine gömerler ve lanetin tekrar yeryüzüne çıkmasını engellemek için de üzerine bir katedral inşa ederler. Buraya kadar peşrev… Sonra, bu tür korku filmlerinde alışık olduğumuz üzere aradan yüzyıllar geçiyor ve günümüze geliyoruz. 80’ler böyle filmlerle dolu ancak hiç biri bu kadar etkileyici değildi sanırım.
The Church (La Chiesa) İtalyan korku sinemasına alışık bünyelere iyi gelecek, gore seviyesi yüksek, cinsellik dolu etkileyici bir örnek… Filmin İblisi ile cinsel ilişkiye girilen sahnenin sanat yönetmenliği hayranlık uyandırıyor. Türe ilgisi olanların kaçırmaması gereken bir film!,
Alucarda/Juan López Moctezuma (1977)
Alucarda ancak 70’ler sinemasının sınırsız özgürlüğüyle yapılabilecek türden, kan, şiddet ve çıplaklığı göstermekten zevk alan, eşi benzerine nadir rastlanacak cesarette ve saldırganlıkta bir şeytan çıkarma filmi. Bir kült klasiği…
Bir rahibeler okulundaki masum genç kız arkadaşlıklarıyla başlayan öykü öyle bir yere gidiyor ki ve bu gidiş sırasında öyle şeyler gösteriyor ki, gözleriniz perdeye mıhlanmış şekilde izlemekten başka çareniz yok. Küçük bütçeli bu Meksika korkusu, sadece kültseverlerin bildiği bir film ancak eğer rastlarsanız mutlaka izleyin. Alejandro Jodorowsky’nin yakın arkadaşı Juan López Moctezuma’nın çektiği bu sarsıcı film kimi anlarda “en iyi Şeytan çıkarma filmi” olarak bildiğiniz Şeytan (The Exorcist)’ten bile daha cesur bir deneme… Toplumsal ahlaka gerçek bir saldırı!
Satanico Pandemonium (1975)
Kendini tanrıya adamış ancak seksüel istekleriyle başa çıkmak konusunda zorlanan rahibe Maria bir gün kırda gezerken çıplak bir erkek görür ve kendini tensel aşkın kollarına bırakır. Bunu fırsat bilen Şeytan bu genç adamın görüntüsüne girip Manastırın en “inanmış” rahibesini yoldan çıkarmak için uğraşır. Rahibe de bu uyarmalara karşı kendince bir savaş verecektir. Günümüz insanının aklına en fazla soğuk suyla duş almanın geldiği bu durumları vücuduna dikenli teller bağlayarak, kendini kırbaçlayarak atlatmaya çalışır ancak zamanla da kendine yaptığı bu işkenceden zevk almaya başlar!
70’lerin Manastırda geçen seks ve günah dolu korkunç öykülerinin anlatıldığı Nunsploitation dediğimizde akla gelen ilk filmlerden biri Satanico Pandemonium. Sinematografik açıdan Dario Argento’nun Suspiria’sıyla yarışacak kadar başarılı bir film…
The Sexorcist / Mario Gariazzo (1974)
70’lerde özellikle İtalyan sinemacıları tarafından rağbet edilen ve onlarcası çekilmiş olan erotik bir Şeytan (The Exorcist) klonu…
Genç ve çekici bir sanat öğrencisi olan Danila’nın eski bir kilisede bulunan ve restorasyonunda görev yapacağı ahşap bir heykele aşık olması, heykelinde bir süre sonra insan formuna dönüşerek Danila’yı kontrol ederek kötülük saçması üzerine histerik bir film. Tüm 70’ler korku filmlerinde olduğu gibi, korkutmaktan çok çıplaklık göstererek etkileyici olmaya çalışıyor.
Yine de The Exorcist’in Avrupalı replikaları içinde en başarılılarından biri ve Sexploitation filmlerini sevenlerin mutlaka izlemesi gereken bir yapım, The Sexorcist (L'ossessa)…
Kan Arzusu/Thirst/Bakjwi (2009)
Muazzam intikam üçlemesinden sonra temposunu biraz yavaşlatan Park Chan-wook'ın şahsına münhasır vampir filmi Kan Arzusu (Thirst/Bakjwi), tanrıya olan inancını sorguladığı dönemde gönüllü olarak bir hastalık araştırmasına katılan rahip Sang-hyeon ekseninde şekilleniyor. Birçok kişinin hayatına mal olan bu deney süreci Sang-hyeon'u önce öldürüyor sonra kana susamış bir vampir haline getiriyor. Bugüne kadar izlediğimiz çoğu vampirden farklı olarak -biraz da meslek getirisi- insan öldürmeden yolunda yürümeye çalışan kahramanımız, cinsel cazibesine fena halde kapıldığı Tae-ju yüzünden bazı kurallarını hiçe sayıyor ki; bu durum pek de iç açıcı sonuçlara yol açmıyor.
Yönetmen Park'tan beklediğimiz gibi kusursuz bir görsel atmosfere ve alaycı bir mizaha sahip olan film özellikle kör baş rahip Noh'un sahnelerinde gençlik, ölümsüzlük ve fiziksel engellerin kaldırılması söz konusu olunca tanrının esamesinin bile okunmadığını gözler önüne seriyor. Sang-hyeon'un vampirliğin getirilerini kaldıramadığı ve artık kendini bir rahip gibi hissetmediği zor anlarından birinde, kilisesinin önünde kamp kurmuş, kendisinden deva dilenen gruptan küçük bir kıza tecavüz etmeye kalkışması da bir başka maceranın konusu. 'Benden size iş çıkmaz' demenin başka bir yolunu bulması daha doğru olabilirdi.
The Omen (1976)
Dini temalardan beslenen korku/gerilim filmlerinin fazlasıyla iyi örneklerinden The Omen bir çakal tarafından dünyaya getirildikten sonra siyasette önü fazlasıyla açık bir büyükelçi tarafından evlatlık edinen 'şeytanın oğlu'nun hikayesini anlatıyor. Şeytanın planı oldukça basit: Damien, ailesinin gücü sayesinde basamakları tırmanacak ve elde edeceği politik güçle dünyayı ele geçirecek... Damien bu plan doğrultusunda ilerlerken etrafında o'na ne kadar yan bakan varsa öteki dünyada yerini ayırtıyor tabii ki...
The Omen'in en şanssız karakterinin bir rahip olması da ilginç bir ayrıntı. Rahip Brennan, Damien'in şeytanın oğlu olduğu konusunda bütün belgeleri sıralasa da kendisine inanan bulamıyor. Dini vecibeleriyle kafayı bozmuş, devamlı İncil'den yaptığı alıntılarla etrafta koşuşturan bir adama ne kadar güvenebilirsiniz ki? Büyükelçi bu adama inanıyor inanmasına ama gökyüzü karardıktan, şimşekler çaktıktan ve kilisenin çatısındaki kallavi haç rahibin göğsüne saplandıktan sonra...
Rec: Ölüm Çığlığı [Rec] (2007), [Rec] ² (2009)
Paco Plaza ve Jaume Balagueró'nun 2007'ye damgasını vuran sapına kadar korku filmi Rec'i öncüllerinden ayıran en büyük özelliğinin o güne kadar hiçbir zaman tam anlamıyla zirve yapamamış sahte belgesel/buluntu film/ya da her neyse türüne bir klasik kazandırması olduğu söylenebilir. Bir diğer yenilik ise ikinci film ile açıklığa kavuşacak olan, zombi ya da hastalıklı insan hikayesine dini bir kılıf uyduruluyor olması. İlk filmin sonunda bize verilen mesajları ikinci filmde tanıştığımız rahibin disipliniyle birleştirdiğimizde karşımızdaki filmlerin bir kaç alt türü oldukça başarılı bir şekilde harmanladığını daha net bir şekilde görebiliyoruz.
Filmin yaratıcılarının bu tempoda ve bu çeşitlilikte ilerleyen filmlerin hikayesine, içine şeytan ya da şeytan formları giren insanlar serpiştirmesi ise kimine göre nafile bir çaba, kimine göre ise konsepti tamamlamaya yönelik gerekli bir hareket. Her iki tarafa da eşit uzaklıkta olduğumu belirtip bu tartışmadan uzak durmak ise benim için en kolayı...
The Day of the Beast/El día de la bestia (1995)
İspanyol B sinemasının en farklı isimlerinden Álex de la Iglesia'nın ilk uzun metrajı Acción Mutante'den sonra kotardığı absürd korku/komedi türündeki The Day of the Beast (El día de la bestia) Deccal'ı engellemek için ruhunu şeytana satmaya karar veren bir rahibin hikayesini anlatıyor. Listedeki tüm rahipleri birbirinin karbon kopyası olarak nitelememizi sağlayacak kadar farklı bir kafaya sahip olan Cura'nın şeytan ile iletişime geçmek için seçtiği yol ise bol bol günah işlemek. O'na bu macerasında eşlik eden metalci genç, dolandırıcı medyum, çıplak baba gibi karakterler filmin mizah düzeyini oldukça yükseltiyor.
Ana karakterinin bazı gizli şifreleri olduğunu düşündüğü için death metal parçalarının sözlerini tersten okumaya çalıştığı bir filmden bahsederken filmle aynı adı taşıyan Def Con Dos parçasına da selam durmamak olmaz. Filmin ruhuna ruh, rahip Cura'nın motivasyonuna motivasyon kattığı için dinlenmeyi hakediyor.
Şeytan/Exorcist (1973)
Sinema tarihinin, türü dönüştürme ve baştan yaratma konusunda mihenk taşı filmlerinden biri olan ‘Şeytan (The Exorcist)’ın korku hissini iliklerimize kadar yerleştirmesinin ötesinde bu hissi fazlasıyla kalıcı hale getirdiğini söylemek mümkün. William Friedkin’in Hıristiyan mitolojisinin klasik çatışmalarından beslenen; bir rahibin karşısına, küçük bir kızın ise içine şeytanı koyan filmi; günümüzdeki birçok korku klişesinin de başlıca nedenidir. Herhangi bir korku filmi için çizilen genel yola oldukça ters bir şekilde 10 adet Oscar adaylığı, 2 adet ise Oscar ödülü bulunan filmin tam anlamıyla bir sinema şaheseri olduğu bir ortak kabuldür.
Şeytanın Avukatı/The Devil’s Advocate (1997)
Özünde ne kadar ters bir çatışmaya sahip olduğu, henüz isminden belli olan Şeytanın Avukatı (The Devil's Advocate) karakterlerini şeytanla karşı karşıya getiren filmler arasında ayrı bir yere sahiptir. Yepyeni ve hevesli bir avukat olan Kevin’ın, patronu ve bizzat şeytanın kendisi olan John nedeniyle başına gelenlerden yola çıkan film, dindar olduğu kadar cesurdur da. Al Pacino, Keanu Reeves ve Charlize Theron gibi isimlerin karşılıklı olarak enfes performanslar sergilediği filmin Şeytan’a bir beden kazandırırken seçtiği orijinal yol ise takdire şayandır.
Kutsal Savaşçı/Priest (2011)
Hristiyan mitolojisini vampir mitolojisiyle ortak bir tabanda buluşturan ve bir rahibin vampirler tarafından kaçırılan kızının peşine düşme hikayesini anlatan Kutsal Savaşçı (Priest), ‘din ve vampir’ kavramlarının kendine has ürkütücülüklerinden yararlanarak ana akım bir korku-aksiyona doğru evriliyordu. Yönetmen Scott Charles Stewart’ın post-apokaliptik sularda gezinen ve yer yer gerilimden bilimkurguya çalan evreni belki derin ya da özel olmaktan uzaktı; ancak girift yapısıyla bir şekilde kendini izlettirmeyi başarıyordu. Kendisine verilen her türlü rolde elinden geleni yapmaya çalışan Paul Bettany,’de filmin aksamayan yönlerinden bir başkasıydı.
Kaynak: beyazperde.com
Son düzenleme: