Salvo
Kayıtlı Üye
Ganîzâde lakabıyla meşhur velî. Sipâhi iken, Şeyh Mustafa Köstendilî hazretlerine talebe olup, onun sohbetlerinde kemâle erdi. Berberlik yapardı. Dükkanında kendi hâlinde oturur, kimse ile görüşmezdi. Kendisine yetecek kadar kazanç sağlayacağı müşteri gelirdi. O zamânın parası ile çocuklar için bir akçe, büyükler için ise bir para ücret alırdı. Fazla veren olursa, fazlasını geri verir, kabûl etmezdi. Tasavvuf hallerine dalmıştı. Gece-gündüz, yaz-kış dükkanından ayrılmazdı. İki oğlan, üç kız evlâdı vardı.
Divâne bir halde idi. Bir gün ona traş olmaya gelen bir zât, tam sakalının alt tarafını traş ederken içinden; "Bu divâne bir kimsedir. Usturayı boğazıma çalıvermesin!" diye düşündü. Hemen kalbinden geçeni anlayıp güldü. Meraklanmamasını, gönül ehlinden kimseye zarar gelmeyeceğini söyledi.
Bir gün de, bir yerde otururken yanına biri yaklaşıp, Hüseyin Efendi, bizim Ali şimdi nerede diye yolculukta olan oğlunu sordu. Gözlerini kapayıp açarak; "Falan tepenin alt tarafında, falan derbentte bir asker ile gidiyorlar." diyerek bulunduğu yeri târif etti. Soran kimsenin oğlu Ali yolculuktan döndüğünde, Hüseyin Efendinin yerini söylediği gün o yerden geçmekte olduğunu söyledi. Böylece Hüseyin Efendinin, kerâmet sâhibi bir zât olduğunu anladılar.
Bir kimse bir şey sorduğunda eğer kalabalık arasında ise işi dîvâneliğe vurup başka sözler söyler, yalnız iken sorarsa, doğru cevap verip müşkilini hallederdi. Bir gün onun abdest aldığını gören biri, neden abdest alıyorsun, diye sorunca; "Biraz sonra cenâze var da onun namazını kılmak için hazırlanıyorum." dedi. Sonra baktığında Hüseyin Efendinin küçük oğlunun vefât ettiğini gördü.
Vefât edeceğini anlayıp, dükkanını kapatarak evine döndü. Üç-beş gün hasta yatıp vefât etti. Üzerinden, kefen ve defn ihtiyacı için lâzım olan kadar para çıktı.
1) Bahr-ul-Velâye, Süleymâniye Kütüphânesi, H.Hüsnü Kısmı, No: 579
Divâne bir halde idi. Bir gün ona traş olmaya gelen bir zât, tam sakalının alt tarafını traş ederken içinden; "Bu divâne bir kimsedir. Usturayı boğazıma çalıvermesin!" diye düşündü. Hemen kalbinden geçeni anlayıp güldü. Meraklanmamasını, gönül ehlinden kimseye zarar gelmeyeceğini söyledi.
Bir gün de, bir yerde otururken yanına biri yaklaşıp, Hüseyin Efendi, bizim Ali şimdi nerede diye yolculukta olan oğlunu sordu. Gözlerini kapayıp açarak; "Falan tepenin alt tarafında, falan derbentte bir asker ile gidiyorlar." diyerek bulunduğu yeri târif etti. Soran kimsenin oğlu Ali yolculuktan döndüğünde, Hüseyin Efendinin yerini söylediği gün o yerden geçmekte olduğunu söyledi. Böylece Hüseyin Efendinin, kerâmet sâhibi bir zât olduğunu anladılar.
Bir kimse bir şey sorduğunda eğer kalabalık arasında ise işi dîvâneliğe vurup başka sözler söyler, yalnız iken sorarsa, doğru cevap verip müşkilini hallederdi. Bir gün onun abdest aldığını gören biri, neden abdest alıyorsun, diye sorunca; "Biraz sonra cenâze var da onun namazını kılmak için hazırlanıyorum." dedi. Sonra baktığında Hüseyin Efendinin küçük oğlunun vefât ettiğini gördü.
Vefât edeceğini anlayıp, dükkanını kapatarak evine döndü. Üç-beş gün hasta yatıp vefât etti. Üzerinden, kefen ve defn ihtiyacı için lâzım olan kadar para çıktı.
1) Bahr-ul-Velâye, Süleymâniye Kütüphânesi, H.Hüsnü Kısmı, No: 579