raşa
Bayan Üye
ŞEYTANIN "NUMARASI"
Herşey bundan 8 sene evvel başladı...
12 yaşında, hayatının baharında bir genç idim o vakitler. Olacaklardan habersiz "Master of Puppets" albümünü dünyadaki en iyi albüm zannediyordum. Ta ki bir gün şu an kim olduğunu dahi hatırlamadığım biri, elinde üzerinde daha önce hiç görmediğim o garip zebanimsi yaratığın resmi olan albümle karşıma dikilinceye kadar. Üzerinde "Iron Maiden" yazıyordu. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı benim için...
O zamanlar yeni bir albüm bulmak, benim gibi sabi, sübyan için hazine bulmak gibiydi. Sadece Metallica dinlenirdi. Metallica albümleri alabilmek için para biriktirirdik. Bizim için Lars Ulrich dünyanın en iyi davulcusu, Kirk Hammet en iyi gitaristi, Hetfield ise en iyi vokaliydi. Daracık ufuklarımızla tapardık onlara. Büyüyünce Hetfield gibi karizma sakal bırakmak isterdik. Hepimiz (bedenlerimize göre bulabilirsek) Metallica T-shirt 'ü giyerdik. Günün birinde İngiltere'den 5 çocuk ruhlu adamın gelip te bütün bu hayranlığı yıkacağını , yeni ilahlarımız olacaklarını nereden bilebilirdik...
Albümü walkman' e taktım. Kaset dönmeye başladı. Zihnim fırtına öncesi sessizliğinin tepkisizliğindeydi. Şarkının başlamasını beklerken gafil avlandım ve kulakları tırmalayan çiğ bir gitar sesi, saniyeler sonra baş döndüren, wahla süslenmiş ikinci gitar... Ne olduğunu anlayamadan giren hırıltılı ve tiz bir vokal...
Evet işte oradaydım. Maiden 'ı ilk kez dinleyen herkesin başka başka yaşadığı tuhaf şaşkınlığın insanı boşluğa gark ettiği anda. O an öyle bir andır ki dinleyen için müziğin anlamı yeniden şekillenmeye başlar. Kimse kaçamaz o andan çünkü ne kadar uzakta olursanız olun Iron Maiden sizi alacak, kanınızın yerde öylece akmasını izleyecektir...
Kaset ,bana neler yaşatmakta olduğunu farkında bile olmadan, ikinci şarkıyı beynime zerk etmeye başladı. Şaşkınlığım hiç azalmamış aksine çalan şarkının bir ballad gibi başlamasıyla iki katına çıkmıştı. Çok yavaş ve karanlık ilerliyordu şarkı. Şaşkınlığı üzerimden atıp albümün kapağını aldım elime. İkinci şarkı "Remember Tomorrow" du. O an sözlerin ne anlatmak istediğini anlayamadım fakat yıllar sonra remember tomorrow benim için en çok anlam ifade eden şarkılardan biri olacaktı...
O gün albümü bir solukta dinledim. Eve geldiğimde gitarımı elime aldım ve hafızama kazınmış o şarkıları çıkarmaya çaıştım. Başarılı olamadığım aşikardı ama yine de çok güzeldi. Gece yatağıma girdiğimde, okul, ev, aile bile merakımı heyecanımı biraz olsun azaltamamıştı. Bu adamların kimin nesi olduğunu öğrenecek ve hatta o dinlediğim albümü elime geçen ilk parayla alacaktım. Sanırım o zamanlar 250.000 lira harçlık alıyordum. Bir albüm ise aşağı yukarı 5 milyon civarına satılıyordu. Ne yaptım, ne ettim "Iron Maiden" albümünü bir hafta içinde aldım. Belki 5 sefer ardarda dinledim şarkıları. Metallica ise bir kenarda öylece duruyordu. Pabucu dama fena atılmıştı.
Ergenliğin verdiği dış görünüş merakıyla, bu adamların neye benzediklerini öğrenmeye çalıştım.Net bağlantım olmadığı için ondan bundan istediğim blue-jean sayılarında gördüm ilk kez Maiden' ı . Düşkırıklığıyla beraber bir gülme hissine kapıldım. Çünkü Dave Murray 'i ilk kez görüyordum ve dar bir pantolon ve üzerinde ,sadece, deri bir yelek giyiyordu.( Bugün bile bu komik ve daima gülen sıradan adamın nasıl olupta bu kadar saygımı kazandığına şaşarım!). Grubun diğer üyeleri de yarışırcasına rüküş giyinmişlerdi. Koca koca kemerler, daracık, tayta benzeyen pantolonlar ... bir müzik grubundan çok 5 adet serseriye benziyorlardı. İnanmak istemedim bir an. Körpe zihnim dış görünüşle müziğin alakasız iki şey olduğunu kabullenemedi. Çok sonraları öğrendim hepsinin aile babası olduğunu ve aslında iyi insanlar olduklarını.
Günler günleri, aylar ayları kovalarken maiden sevgim giderek artıyordu. Artık Maiden' ın üç vokalist değiştirdiğini, grubun o gün kü kadrosunu biliyordum ve tüm albümlerini dinlemiştim. Günün birinde onlar gibi olmak istiyordum. Bir sürü grupla tanışmıştım, Megadeth, Blind Guardian, Slayer, Overkill, Death... ve daha neler neler. Fakat hiçbiri Maiden'ın hissettirdiklerini hissettirmiyordu. Hiçbirinin vokalisti Bruce baba gibi aynı şarkı içinde hem Freddy Mercury 'i hem de Rob Halford 'u dinliyormuş gibi hissettiremiyordu ve hiç biri maiden kadar yeniliklere açık değildi. Bir albümde synthsizer ve gitar efektlerinin asla albümlerine koymayacaklarına dair yeminler ediyorlar, diğer albümlerinde ise müziğin daha iyi olacağını anlayarak adeta tükürdüklerini yalayarak klavyeler ve gitarlarda farklı efektler kullanılıyorlardı. Sonuçta yanılmadılar ve "Somewhere in time" gibi bir klasiğe imzalarını koydular. Janick Gers bu konuda şöyle söylüyor" Steve heavy metal grubuyuz dese de bence müziğin 2 türü vardır; iyi müzik, kötü müzik".
Bugün 20 yaşındayım. 12 yaşındayken dinleğidiğim bu serseriler yüzünden(daha doğrusu sayesinde) uzun saçlıyım , küpe takıyorum ve bira içip gitar çalıyorum. İyi ki varsın Maiden...
Long live heavy metal!
Up the irons!
Herşey bundan 8 sene evvel başladı...
12 yaşında, hayatının baharında bir genç idim o vakitler. Olacaklardan habersiz "Master of Puppets" albümünü dünyadaki en iyi albüm zannediyordum. Ta ki bir gün şu an kim olduğunu dahi hatırlamadığım biri, elinde üzerinde daha önce hiç görmediğim o garip zebanimsi yaratığın resmi olan albümle karşıma dikilinceye kadar. Üzerinde "Iron Maiden" yazıyordu. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı benim için...
O zamanlar yeni bir albüm bulmak, benim gibi sabi, sübyan için hazine bulmak gibiydi. Sadece Metallica dinlenirdi. Metallica albümleri alabilmek için para biriktirirdik. Bizim için Lars Ulrich dünyanın en iyi davulcusu, Kirk Hammet en iyi gitaristi, Hetfield ise en iyi vokaliydi. Daracık ufuklarımızla tapardık onlara. Büyüyünce Hetfield gibi karizma sakal bırakmak isterdik. Hepimiz (bedenlerimize göre bulabilirsek) Metallica T-shirt 'ü giyerdik. Günün birinde İngiltere'den 5 çocuk ruhlu adamın gelip te bütün bu hayranlığı yıkacağını , yeni ilahlarımız olacaklarını nereden bilebilirdik...
Albümü walkman' e taktım. Kaset dönmeye başladı. Zihnim fırtına öncesi sessizliğinin tepkisizliğindeydi. Şarkının başlamasını beklerken gafil avlandım ve kulakları tırmalayan çiğ bir gitar sesi, saniyeler sonra baş döndüren, wahla süslenmiş ikinci gitar... Ne olduğunu anlayamadan giren hırıltılı ve tiz bir vokal...
Evet işte oradaydım. Maiden 'ı ilk kez dinleyen herkesin başka başka yaşadığı tuhaf şaşkınlığın insanı boşluğa gark ettiği anda. O an öyle bir andır ki dinleyen için müziğin anlamı yeniden şekillenmeye başlar. Kimse kaçamaz o andan çünkü ne kadar uzakta olursanız olun Iron Maiden sizi alacak, kanınızın yerde öylece akmasını izleyecektir...
Kaset ,bana neler yaşatmakta olduğunu farkında bile olmadan, ikinci şarkıyı beynime zerk etmeye başladı. Şaşkınlığım hiç azalmamış aksine çalan şarkının bir ballad gibi başlamasıyla iki katına çıkmıştı. Çok yavaş ve karanlık ilerliyordu şarkı. Şaşkınlığı üzerimden atıp albümün kapağını aldım elime. İkinci şarkı "Remember Tomorrow" du. O an sözlerin ne anlatmak istediğini anlayamadım fakat yıllar sonra remember tomorrow benim için en çok anlam ifade eden şarkılardan biri olacaktı...
O gün albümü bir solukta dinledim. Eve geldiğimde gitarımı elime aldım ve hafızama kazınmış o şarkıları çıkarmaya çaıştım. Başarılı olamadığım aşikardı ama yine de çok güzeldi. Gece yatağıma girdiğimde, okul, ev, aile bile merakımı heyecanımı biraz olsun azaltamamıştı. Bu adamların kimin nesi olduğunu öğrenecek ve hatta o dinlediğim albümü elime geçen ilk parayla alacaktım. Sanırım o zamanlar 250.000 lira harçlık alıyordum. Bir albüm ise aşağı yukarı 5 milyon civarına satılıyordu. Ne yaptım, ne ettim "Iron Maiden" albümünü bir hafta içinde aldım. Belki 5 sefer ardarda dinledim şarkıları. Metallica ise bir kenarda öylece duruyordu. Pabucu dama fena atılmıştı.
Ergenliğin verdiği dış görünüş merakıyla, bu adamların neye benzediklerini öğrenmeye çalıştım.Net bağlantım olmadığı için ondan bundan istediğim blue-jean sayılarında gördüm ilk kez Maiden' ı . Düşkırıklığıyla beraber bir gülme hissine kapıldım. Çünkü Dave Murray 'i ilk kez görüyordum ve dar bir pantolon ve üzerinde ,sadece, deri bir yelek giyiyordu.( Bugün bile bu komik ve daima gülen sıradan adamın nasıl olupta bu kadar saygımı kazandığına şaşarım!). Grubun diğer üyeleri de yarışırcasına rüküş giyinmişlerdi. Koca koca kemerler, daracık, tayta benzeyen pantolonlar ... bir müzik grubundan çok 5 adet serseriye benziyorlardı. İnanmak istemedim bir an. Körpe zihnim dış görünüşle müziğin alakasız iki şey olduğunu kabullenemedi. Çok sonraları öğrendim hepsinin aile babası olduğunu ve aslında iyi insanlar olduklarını.
Günler günleri, aylar ayları kovalarken maiden sevgim giderek artıyordu. Artık Maiden' ın üç vokalist değiştirdiğini, grubun o gün kü kadrosunu biliyordum ve tüm albümlerini dinlemiştim. Günün birinde onlar gibi olmak istiyordum. Bir sürü grupla tanışmıştım, Megadeth, Blind Guardian, Slayer, Overkill, Death... ve daha neler neler. Fakat hiçbiri Maiden'ın hissettirdiklerini hissettirmiyordu. Hiçbirinin vokalisti Bruce baba gibi aynı şarkı içinde hem Freddy Mercury 'i hem de Rob Halford 'u dinliyormuş gibi hissettiremiyordu ve hiç biri maiden kadar yeniliklere açık değildi. Bir albümde synthsizer ve gitar efektlerinin asla albümlerine koymayacaklarına dair yeminler ediyorlar, diğer albümlerinde ise müziğin daha iyi olacağını anlayarak adeta tükürdüklerini yalayarak klavyeler ve gitarlarda farklı efektler kullanılıyorlardı. Sonuçta yanılmadılar ve "Somewhere in time" gibi bir klasiğe imzalarını koydular. Janick Gers bu konuda şöyle söylüyor" Steve heavy metal grubuyuz dese de bence müziğin 2 türü vardır; iyi müzik, kötü müzik".
Bugün 20 yaşındayım. 12 yaşındayken dinleğidiğim bu serseriler yüzünden(daha doğrusu sayesinde) uzun saçlıyım , küpe takıyorum ve bira içip gitar çalıyorum. İyi ki varsın Maiden...
Long live heavy metal!
Up the irons!
Son düzenleme: