Seni anlatsam bile, sen anlamıyorsun.
Kime yazıyorsun bu yazıları? diye soruyorlar çoğu yazımda. Yüzüm kızarıyor, seni anlatamıyorum. Utandığımdan falan değil yanlış anlama, seni anlatacak bir cümle bir bağlaç ve kelime oluşturamıyorum içimde. Bir çok kez, fotoğrafını paylaşmak istedim arkadaşlarla, (sonra belirli nedenler yüzünden) vazgeçtim. Sen anlamazsın bu noktaları boş ver.
Varoş bir mahallenin, polislerin bile giremediği bir sokağın, cinayetlerin eksik olmadığı noktalarından yazıyorum bu cümleleri sana. Küçüklüğümden beri hacize alışmış kalbim. Her kapı çalındığında, artık seni beklemiyorum. Alacaklılar var kapıda. Evden götürülmemiş tertemiz bir duygularımız kalmış, onuda alın götürün dercesine açıyorum kapıları ağzına kadar;
sen gir kapıdan içeri olur mu? Bir kalbim kaldı götürülmemiş, onuda sen al. İnan bu sefer üzülmem. Hatta sevinirim belkide. Arkasında yaşlı bir göz olmaz bu sefer. İlk defa mutlu eder bir alacaklı beni. Ayrıca,
Senin için sabahın köründe kalkıp kilometreler harcadığıma da bakma, alışkanlık benimkisi. Ben çok sabahın köründe kalktım, hele bir keresinde saat tam 04.02'ye denk geliyordu ( bunu da anlamadın, boş verelim) .
Sen elvedanın, birisini sevip sonrada ondan gitmek olduğunu mu sanıyorsun yoksa? Sen hiç kapının ağzından polis arabasına bindirildin mi ellerin kelepçeli bir halde? İşte o zaman anlıyorsun, elvedaları, hoşçakalları.
Ve sen,
Dört duvarın, insanın üstüne üstüne gelmesinin ne olduğunu bilir misin? İnsan çok yalnız kalıyor belirli bir yerlerde. Senin bana hiç gelmemenden bahsetmiyorum.
Çok farklı bir nokta bu.
Bir çift göz arıyor insan.
Sevgilinle bile olsa, gelseydin be görüşe...
''inan ona da razıydım''
Kime yazıyorsun bu yazıları? diye soruyorlar çoğu yazımda. Yüzüm kızarıyor, seni anlatamıyorum. Utandığımdan falan değil yanlış anlama, seni anlatacak bir cümle bir bağlaç ve kelime oluşturamıyorum içimde. Bir çok kez, fotoğrafını paylaşmak istedim arkadaşlarla, (sonra belirli nedenler yüzünden) vazgeçtim. Sen anlamazsın bu noktaları boş ver.
Varoş bir mahallenin, polislerin bile giremediği bir sokağın, cinayetlerin eksik olmadığı noktalarından yazıyorum bu cümleleri sana. Küçüklüğümden beri hacize alışmış kalbim. Her kapı çalındığında, artık seni beklemiyorum. Alacaklılar var kapıda. Evden götürülmemiş tertemiz bir duygularımız kalmış, onuda alın götürün dercesine açıyorum kapıları ağzına kadar;
sen gir kapıdan içeri olur mu? Bir kalbim kaldı götürülmemiş, onuda sen al. İnan bu sefer üzülmem. Hatta sevinirim belkide. Arkasında yaşlı bir göz olmaz bu sefer. İlk defa mutlu eder bir alacaklı beni. Ayrıca,
Senin için sabahın köründe kalkıp kilometreler harcadığıma da bakma, alışkanlık benimkisi. Ben çok sabahın köründe kalktım, hele bir keresinde saat tam 04.02'ye denk geliyordu ( bunu da anlamadın, boş verelim) .
Sen elvedanın, birisini sevip sonrada ondan gitmek olduğunu mu sanıyorsun yoksa? Sen hiç kapının ağzından polis arabasına bindirildin mi ellerin kelepçeli bir halde? İşte o zaman anlıyorsun, elvedaları, hoşçakalları.
Ve sen,
Dört duvarın, insanın üstüne üstüne gelmesinin ne olduğunu bilir misin? İnsan çok yalnız kalıyor belirli bir yerlerde. Senin bana hiç gelmemenden bahsetmiyorum.
Çok farklı bir nokta bu.
Bir çift göz arıyor insan.
Sevgilinle bile olsa, gelseydin be görüşe...
''inan ona da razıydım''