kaptan06
Kayıtlı Üye
Ben seni; nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmek, soru işaretleriyle
dolu cümleler kurup, iki yüzlü ihtiras girdaplarına düşürmek, ünlemle biten
heyecanlar, duygular, arzular oluşturup, sonu gelmeyecek maceraların başrol
oyuncusu yapmak için değil; Altın sırmalı ipekboli kumaşa büyük harflerle
adını adımın yanına yazıp, iki noktanın arasına aşkımın açıklamasını yapmak,
seni hangi kavramın ruhuyla sevebileceğimi, hangi açıklamanın beni ve seni
en güzel içeriğiyle tarif edebileceğini, sahte sevgilerin paçavra gibi
fırlattığı aşıklara, gerçek sevginin anahtarını göstermek için sevdim.
Ben seni; kişinin hem dünyada hem ukbada sevdiği ile beraber olacağını
bilerek, gerçek sevginin kişinin kendini aşamasında gizli olduğunu
hissederek, karşılık bekleyerek sevenlerin ancak mal değiş tokuşu yaptığını
söyleyip, hiçbir karşılık beklemeden teklifsiz de sevilebileceğini
göstermek, ızdırapla dağlanan sevginin daha da kuvvetli olacağına inanıp ona
talip olmak için sevdim.
Ben seni; sevginin coğrafi sınır tanımayan yanını görmek, bulanık suları
durultmak, sisli havaları dağıtmak, gözyaşlarından oluşmuş gelincik
tarlasının manzarasında kaybolmak, ruh ve mana güzelliğin karşısında
doymadan ve durmadan seyre dalıp, makyajsız, tabi, ve sadeliğin karşısında
erimek, sevgilinin hisleriyle, onuruyla oynayanları sehpalarda sallandırıp,
onu asli mercaına çekip, yüceltmek ve yücelmek için sevdim.
Ben seni, asil kişilerin veya kendini öyle sananların cicili bicili laflarla
yamalıklı bohça haline getirdiği sevgisiyle değil; basit fakat yüreğinde
yanardağları faaliyete geçirecek fitili elinde tutanların asil sevgisiyle,
dağları delmeyi, çöllere düşmeyi, zindanlarda çürümeyi, “Evet beni muradıma
erdirecek ilaç budur.” diye, bütün tedaviyi reddeden hasta aşıkların, feri
gitmiş gözlerine bir ışık olsun diye sevdim.
Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye, muhafazası zor
bu eşsiz cevheri beraber gönüllerimize nakşederiz diye, gecelerin ve
gündüzlerin girdabına kapılmadan, akşamdan sabaha umudu taşırız diye, en
güzel besteleri, sandalda mehtaba karşı, ellerimiz kenetli, Mevla’ya sunarız
diye sevdim.
Ben seni üç noktalı cümlelerin sonunu kendimce tamamlamak, alfabetik
sıralamaya göre şiirler yazmak, tırnak içinde yazılan başkasına ait
cümleleri aşkıma tercüman olsun diye alıntılamak, konuşma çizgisiyle
başlayıp, seni konuşturup, gözlerinde ve sözlerinde manevi iklimlere yol
almak için sevdim.
Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye sevdim…
Ben seni sevdim, yücelsin diye duygular.
Ben seni sevdim, yeşersin diye umutlar.
Bırak bu içi dolmamış cümleleri dediler.
Yine seni sevdim anlamasa da insanlar
dolu cümleler kurup, iki yüzlü ihtiras girdaplarına düşürmek, ünlemle biten
heyecanlar, duygular, arzular oluşturup, sonu gelmeyecek maceraların başrol
oyuncusu yapmak için değil; Altın sırmalı ipekboli kumaşa büyük harflerle
adını adımın yanına yazıp, iki noktanın arasına aşkımın açıklamasını yapmak,
seni hangi kavramın ruhuyla sevebileceğimi, hangi açıklamanın beni ve seni
en güzel içeriğiyle tarif edebileceğini, sahte sevgilerin paçavra gibi
fırlattığı aşıklara, gerçek sevginin anahtarını göstermek için sevdim.
Ben seni; kişinin hem dünyada hem ukbada sevdiği ile beraber olacağını
bilerek, gerçek sevginin kişinin kendini aşamasında gizli olduğunu
hissederek, karşılık bekleyerek sevenlerin ancak mal değiş tokuşu yaptığını
söyleyip, hiçbir karşılık beklemeden teklifsiz de sevilebileceğini
göstermek, ızdırapla dağlanan sevginin daha da kuvvetli olacağına inanıp ona
talip olmak için sevdim.
Ben seni; sevginin coğrafi sınır tanımayan yanını görmek, bulanık suları
durultmak, sisli havaları dağıtmak, gözyaşlarından oluşmuş gelincik
tarlasının manzarasında kaybolmak, ruh ve mana güzelliğin karşısında
doymadan ve durmadan seyre dalıp, makyajsız, tabi, ve sadeliğin karşısında
erimek, sevgilinin hisleriyle, onuruyla oynayanları sehpalarda sallandırıp,
onu asli mercaına çekip, yüceltmek ve yücelmek için sevdim.
Ben seni, asil kişilerin veya kendini öyle sananların cicili bicili laflarla
yamalıklı bohça haline getirdiği sevgisiyle değil; basit fakat yüreğinde
yanardağları faaliyete geçirecek fitili elinde tutanların asil sevgisiyle,
dağları delmeyi, çöllere düşmeyi, zindanlarda çürümeyi, “Evet beni muradıma
erdirecek ilaç budur.” diye, bütün tedaviyi reddeden hasta aşıkların, feri
gitmiş gözlerine bir ışık olsun diye sevdim.
Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye, muhafazası zor
bu eşsiz cevheri beraber gönüllerimize nakşederiz diye, gecelerin ve
gündüzlerin girdabına kapılmadan, akşamdan sabaha umudu taşırız diye, en
güzel besteleri, sandalda mehtaba karşı, ellerimiz kenetli, Mevla’ya sunarız
diye sevdim.
Ben seni üç noktalı cümlelerin sonunu kendimce tamamlamak, alfabetik
sıralamaya göre şiirler yazmak, tırnak içinde yazılan başkasına ait
cümleleri aşkıma tercüman olsun diye alıntılamak, konuşma çizgisiyle
başlayıp, seni konuşturup, gözlerinde ve sözlerinde manevi iklimlere yol
almak için sevdim.
Ben seni, benim olasın diye değil; bana beni buldurasın diye sevdim…
Ben seni sevdim, yücelsin diye duygular.
Ben seni sevdim, yeşersin diye umutlar.
Bırak bu içi dolmamış cümleleri dediler.
Yine seni sevdim anlamasa da insanlar