nones
Bayan Üye
100 ışık yılı uzaktaki yıldızı görebilmek ancak ışığının bize kadar ulaşması ile mümkün olur. Yani ışık yıldızı terk ettikten bir 100 yıl sonra ancak bize ulaşabilir. Böyle olunca da yıldızı bizler artık ışığın çıktığı andaki durumu ile değil, yüzyıl sonraki haliyle görmüş olmaktayız. Bunun da anlamı uzayda ne kadar uzağa gidersek o kadar geçmişe/erken döneme/gençliğe, bebekliğe, doğuma yani başlangıca bakıyor olmaktayız!
Kırk yıldan fazla süreden beri Situ'de küçük bir araştırıcı grubu, yer dışı yaşama ait akıllı varlıkları gösterebilecek mikrodalga sinyallerini kullanarak kanıt bulmayı sürdürüyorlar. Bu sinyalleri bulmadaki bu kadar başarısızlığa rağmen yine de onlar çalışmalarını devam ettiriyorlar, hatta araştırma yayınlarını hızlandıracak kadar… En yeni gelişmeler görsel dalga boyu deneylerinde ve bazı keşifler için özel tasarlanan yeni bir radyo teleskopun yapımında yaşanmakta. Ayrıca bu teknik gelişmeler yanında, “doğru zamanda doğru yere bakma” olasılıklarını artırıcı çeşitli stratejiler de öneriliyor. Sürdürülen SETI araştırmasının son durumunu gözden geçiren bu çalışma, yer dışı yaşamları araştırmasının doğasına kuramsal bir bakışı içermekte ki belki onları bulabiliriz.
Görsel Bölgedeki SETI Deneyleri
Hatırlanacağı üzere yıldızlararası haberleşmede kullanılan radyo sinyallerinin çözümlemesini ilk yayımlayanlar Cocconi ve Morrison (1959) olmuştu. Sonra onların bu çalışmasından habersiz olarak Frank Drake de (1961) yıldızlararası haberleşmede benzer sonuçlara ulaşmıştı: 26 metrelik bir anten ile Güneş benzeri yakın iki yıldızın civarından gelebilecek sinyalleri araştırdı. Bu girişim Ozma Projesi ismi ile anıldı ve tüm modern SETI deneylerinin de öncüsü olmuştu. Drake'nin bu öncü girişiminden bu yana SETI'de radyo araştırmaları yoğun sürdürülürken, hem görsel hem kırmızı ötesi olsun görsel dalga boylarındaki araştırmalar da yaygınlık kazandı. SETI'nin ilk günlerinde, görsel SETI (kısaca OSETI, baştaki harf İngilizce'de “görsel” anlamına gelen “optical” kelimesini belirtir) basit bir yaklaşım gibi geldiğinden umut verici görünmedi ve dolayısıyla üzerinde de pek düşünülmemişti. Mikrodalga frekanslarda (bu ışınımı mikrodalga fırından biliyoruz ve radyo frekanslarından yaklaşık bin kat mertebesinde daha büyük) en küçük bir bilgiyi göndermek için yaklaşık 40 foton (fotonun fizik karşılığı “elektromanyetik enerji birimi”) gerekir. İyi fotokatlandırıcılar tek tek fotonlara yanıt verebiliyor, böylece görsel bölge aralığında bilgi gönderme gereksinimi birim bilgi başına (teknik söylemi ile “bit” başına) bir fotona indirgenerek karşılanabilir (burada geçen fotokatlandırıcı ışık artırmada kullanılan bir alet, kullanıldığı yerlerden birisi teleskoplardır. Örneğin teleskopun görme sınırında sönük bir gök cisminin görünümü fotokatlandırıcı yardımıyla ışınımını artırarak belirginleştirilebilir). Bununla birlikte, bir görsel ışık fotonunun enerjisi, bir mikrodalga fotonunkinden 500.000 kat daha fazladır, böyle olunca da haberleşmedeki enerji maliyeti mikro dalgalarla karşılaştırıldığında görsel bölgede 4 mertebesinde daha fazla olmakta.
Halbuki, buradaki sıkıntı, güç artırımı ile aşılarak görsel bölgede haberleşme düşüncesi gerçeklenebilir. Şöyle ki; düz ışık kaynakları (lazerler) yaklaşık 1 metre çaplı aynalar ile güçlendirilmiş ışık demetlerine dönüştürülerek yüzlerce ışık yılı uzaklıklardaki belirli güneş sistemlerine kolaylıkla odaklanabilirler ta ki oralara kadar ulaşabilecek ve oraları aydınlatacak kadar (büyük şehirlerimizde ve tatil yörelerimizde gökyüzüne yansıtılan lazer gösterilerinden lazer ışık demetinin az şiddetli olanını yaygın olarak tanıyoruz, az bildiğimiz daha güçlü lazerin bir uygulaması ise Ay'ın uzaklığının lazer gönderilip geri yansıtılmasından öğrenilmesi olabilir... Herhalde ilk kez bu yazıdan öğrenileni de en şiddetli lazer ile yıldızlararası uzaklık ölçeğinde kullanılıyor olması. Böylesi bir lazer kullanımı resimde ayrıca verildi). Radyo bölgesinde lazer işlevinin eşdeğeri ise yine benzer bir odaklama derecesi ile yapılabilen antenler dizisidir ki bu daha geniş bir yer tutar ve daha masraflıdır (resimde gösterildi). Yukarıda sözü edilen kolay yolla yani düz ışık kullanımıyla görsel bölge fotonları hedefe doğrudan yöneltilebilirler, bu arada eğer evrendeki bir topluluk aldıklarının içerisinden hedefe gönderilen bu görsel bölge fotonlarını bilinçli olarak seçerse, görsel bölgedeki bilgi göndermenin maliyeti de radyo bölgesinde yapılandan daha yüksek değildir. Hatta kırmızı ötesi dalga boylarında, mikrodalga bölgeye göre görsel bölgede edinilenin bir milyon katı gibi bir faktör kadar daha fazla bir kazanç elde edilebilir. Sonuç, yani radyo ve görsel bölgede sinyal gönderme işlemi benzer vericilerle iyi durumda alınan sinyal/gürültü oranlarıyla karşılaştırılabilir değerliğinde olabilir (Ekers ve ark. 2002; burada geçen sinyal/gürültü, bilgi/gürültü anlamındadır, net bilgi için bu oranın olabildiğince yüksek olması aranır, oranın yüksek olması ya payın yani bilginin büyük ya da paydanın yani gürültünün küçük olması ile olur. Oranın küçük olması ise istenmeyen durumdur ki, gürültünün artması olacağından bilgiye ulaşma zorlaşır).
Biz Işığı 100 Yıl Sonra Görüyoruz
Şimdi basit bir tasarı oluşturalım, bu tasarıda evrendeki bir medeniyet haberleşmek istesin, lazer–ayna ikili otomatik sistemini kullanacak olalım, o medeniyetin yakın çevresindeki uygun yıldız sistemlerinden birkaç bin tanesine bir dizi atımlar (atımın İngilizce'si “puls” ve ışık atımlarını “bip–bip” şeklinde sürekli öten siren sesinin sessiz şekli gibi anlayabiliriz) gönderebiliriz ve bunu birkaç gün ya da daha fazla günlerde sürekli tekrarlayabiliriz. Bu tasarıyı gerçekleştirecek teknolojiyi açıklayıcı şu bilgileri de verelim: Bir lazer bir nano saniye sürede 100 milyon joule (joule fizikte enerji ya da iş birimidir) enerjili bir atım üretebilir, doğrudan aynaya gönderildiğinde ise bir nano saniye süresince lazerin enerjisi 4 mertebesinde artar öyle ki 100 ışık yılı uzaktaki Güneş benzeri bir yıldızın bize kadar ulaştırdığı enerjiden bile büyüktür. Başka bir ifade ile, kısa görsel atımlar bir yıldızdan daha fazla parlaktır, özellikle uzaklıkların 100 ışık yılından daha büyük olması durumunda bile...
Bunun bir başka anlamı da şöyle: Böyle bir lazerli sistemle bilgiyi 100 ışık yılını aşan yıldızlararası mesafelere kadar iletiyor olmaktayız. Ayrıca, burada adı geçen nano, çok ama çok kısa süreleri ya da atom altı gibi çok küçük mesafeleri ve benzeri aşırı küçük ölçütleri belirtmede kullanılır ki, sayı değeri olarak “milyarda bir”i ifade eder. Günümüzde bu çok çok küçük ölçütteki çalışmalar, yeni teknolojik imkanlar sunduğundan önem kazandı öyle ki “Nanoteknoloji” ismi ile anılmakta. Ayrıca buradaki ışık yılı, isimlendirildiği gibi ışığın bir yılda aldığı yoldur, ışığın saniyede 300 bin kilometre yol aldığı yaygın bilinir, bir yıl ise yaklaşık 31.5 milyon saniye eder (ki bu 365.25 gün? 24 saat? 60 dakika? 60 saniye çarpımları ile bulunur) ve böylelikle bir ışık yılı yaklaşık 9.5 trilyon kilometre hesaplanır (akılda kalması için 10 trilyon olarak söylenebilir de...). Bu aşırı büyük mesafe Yer'dekiler ile karşılaştırılması imkansız olduğundan bu büyüklüğün canlandırılabilmesi ancak gezegenler arası ya da yıldızlararası mesafeler ile olabiliyor. Yer-Güneş uzaklığı yaklaşık 150 milyon kilometre olduğundan bir ışık yılı yaklaşık 63 bin Yer–Güneş uzaklığına karşılık gelir, ayrıca Yer–Güneş mesafesi 1 AB (Astronomik Birim kelimelerinin ilk harflerini belirtir) ile tanımlanmıştır, bir ışık yılı aynı zamanda 63 bin AB'dir de. Bu ölçütler gezegenler arası mesafeleri anlatımda kullanılanlardır. Daha uzakları ise “parsek” ile ifade edilir ki, bir parseğin sayısal değeri de 206265 AB ile verilir. Bu halde bir ışık yılı yaklaşık 0.3 parsek gibi küçük bir rakama indirgenmiş olur. Daha pratik şekli ise uzaklığı bilinen yakın yıldızların katları şeklinde söylenmesidir, örneğin, uzayda Güneş'ten sonra bize en yakın yıldız Alfa Sentauri (Alpha Centaurus) yaklaşık 4.3 ışık yılı uzaklığındadır. Buna göre, yukarıdaki lazerin enerjisinin büyüklüğünü ifade eden 100 ışık yılı uzaklıktaki yıldız, en yakın yıldızdan yaklaşık 23 kat daha uzakta yer almakta. Konuya yakın olmasından dolayı ve sadece astronomi disiplininde olan şu açıklamayı da belirtelim: 100 ışık yılı uzaktaki yıldızı görebilmek ancak ışığının bize kadar ulaşması ile mümkün olur. Yani ışık yıldızı terk ettikten bir 100 yıl sonra ancak bize ulaşabilir. Böyle olunca da yıldızı bizler artık ışığın çıktığı andaki durumu ile değil yüzyıl sonraki haliyle görmüş olmaktayız. Bunun da anlamı uzayda ne kadar uzağa gidersek o kadar geçmişe/erken döneme/gençliğe, bebekliğe, doğuma... yani başlangıca bakıyor olmaktayızdır!