Seni kendime sakladım

TatLı prenses

Bayan Üye
Seni kendime sakladım… Sesin titretirken tenimde sevda tellerini damarlarıma dalga dalga yayılıp egemenliğini ilan ederken aşkın kurtuluş savaşlarında… Karışmasın başka seslere onların gürültülü senfonisizliğinde ritim tutmayan anlamsızlıklara bulaşmasın yitmesin diye kendime sakladım sesini önce… …………… Erguvan renkli gelirken tınıların ayları güne günleri de dakikalara bölerek sakladım seni saniyelerimde… İçimde titreyen melodileri saniyelerle çarpıp sensiz geçen günlere ekledim özlemler biriktirip çoğalttım sana doğru biriksin şarıl şarıl aksın diye… Derman olmayan gecelerde sesini çoğaltıp damlalarca içime akıttım yalnızlığımın duvarlarında ses geçirmez yalıtımla benden başkası duymasın diye… Dayanamam seni görmemişliğimde sesini paylaşmaya kıyamam zerresinin araya gitmesine yaşamayanlar bilmez yüzünün gül cemalini görmeden sesinin aya vuran şavkının eşsizliğine… Bilmezler bilmesinler her gece ay doğduğunda şavkına besteler yollayıp sevdalar astığımı yüzünü sana dönüp yansıtsın diye sessiz siluetimi… Sesleriyle sevenlerin tensel buluşmasıdır keşfedilmemiş dinlerin ayini ve gizem dolu perilerin diyarında egzotizminde saklanan sevdaların dışa vurumudur en güzel güneşin batımında… ……………Vadilerinde enternasyonal aşklar doğurmuş gizeminde yaşanmamış sevdaya kanat çırpmaya hazırlanan asırlardır yuvasından çıkmayan ismi bilinmeyen bir çift kuş havalanıyor semalarında el ele diz dize uçmayı kanat çırpmayı öğreniyorlar yaşanmamış sevdalarının acemiliğinde tensiz flört eden sesleri kayboluyor anılar yaşanmamış güzelliklerin ebruli demetlerini bırakıyorlar bastıkları her adım çırptıkları her kanatın ardında iz bırakarak… Sevdalarıyla buluşan sevgilerinin ışığında doğan bin bir renkli gökkuşağını geriyorlar kanat çırptıkları zirveden el sallayan sevdalarına dair yeryüzünün peri dolu bacalarına… …………… Telepati ile duyumsamamıydı yaşanmış zannedilen doyumsuz anlar kıyısı olmayan kulaç attıkça aynı noktada kaybolduğumuz azgın dalgalarla boğuşmak mıydı derinliğinde yediğimiz vurgun… Gerçeğine döndüğümüz hayatın ayak üstü şekerlemelerinde ki netleşmeyen rüyalar diye tanımladım hep ve geçici ve ne zaman tekrar sesin gelse suskunluğumla örtüyorum tınılarını zarar görmesin diye dünyevi dış etkilerden… Şimdi ne zaman bir ses duysam farklı notalar ekleyip anlam yükleyerek çoğaltıyor binlerce ses üretip dinliyorum sessizliğinde… Aralarında sana benzeyen tek ses bile olmuyor çoğalttığım tınılarını yüreğimden çıkarıp seviyor okşuyor dinliyor gizliyorum yine sevdamın suskun ve saklanmışlığında… …………… Artık sana gelmelerimdeki pembe mutlu sancıların dönüş yolundaki çekilmez kramplarını yarı yolda bırakarak gördüğüm her renkli nesneyi gözlerim pembe'ye boyuyor. Sakladıklarım griden dönüştüğü rengin ahengiyle saklı kalan sevdalara öncülüğünü ilan ediyor geçtiğim tepe dağ yollardan… Vadi ovalar nehirlerden… Köy kasaba kentlerden… Yol otoyol tali yollardan… Yüzyıllık yalnızlık ve suskunluğunu yırtan parçalayan yanardağ gibi kükrüyor korkutuyor akacağı sevdasız kalan toprakları… Bu kentin sınırlarında hapsolan cebimde sakladığım çocukluğumu karlı kentine gelirken rengarenk giydiriyorum sana sevdirmek serçe parmağının sıcaklığını hissettirmek şımartmak için… Meleksi yüreğinin peri'li ellerinde dokunuşu hissetsin çıksın kabuğundan saklı sevdasından korunaklı sevdana ulaşsın diye… ……………Pusula icat edildiği günden beri yönümü şaşırdım hep güneşin doğuşu-batışı ile yönlendirmedim kendimi hatalarımda… Oysa doğudan doğan güneş sende batardı alır saklar ısıtırdın yüreğini yüzyıllardır sunmak için sıcağını… Karanlık puslu sisli tipili yağmurlu günlerde doğmayan o güneş hep senin içinde sakladığın sevginin çeperlerindeydi… Göstermezdin kimseye korkar ürkek ceylan gibi sekerek yürürdün düşürmemek için gözlerine yansırken ışığı böyle havalarda siyah gözlüklerinle saklardın kadife saçlarına yansır da fark ederler diye saçlarını toplar uzun berenin içine gizlerdin güneşlerini… Çocukluğumun sakladığım sevdalarına giydirdiğin özenle sakladığın güneş doğdu…Yeniden doğdu.. Sevdamıza dair saklı sevdamıza dair… Güneş'inle aydınlandı SAKLI SEVDA'MIZ…
 
---> Seni kendime sakladım

Çünkü gitmiştin...
Soğumuştu mevsim ardından bakarken.
Soğuktu dilsiz duvarlar, içine kirli su birikmiş kaldırımlar.
Bulut perdelemişti mavi gökyüzünü.
Ketumdu üstelik semalar.
Vermedi ödünç bir damla yaş bile.
Islak kaldırımlarda yankılandı ayak seslerin.
Ve gittin…
Yitirdim güneşimi, serin bir koyuluğa dönüştü gümüşten kumsallar.
Eteklerine tutunmuştu yeşil yapraklar, ağaçları çıplak kaldı yüreğimin.
Gittin bereketini yitirdi, kurudu topraklar.
Yer değiştirdi mevsimler, umutsuzca kanat çırptı börtü böcek.
Gelmedi beklenen bahar…
Kışı başlattı gidişin.
O kış ki, mutlak bir memnuniyetsizliği müjdeledi şeytani bir hazla insanlara.
Çünkü gitmiştin…
Yarım kalmıştı masal.
Boğucu bir nem tıkamaktaydı genizlerimizi.
Bir masal kahramanı gibi dalgalandırarak denizleri,
silkeleyerek derin maviliği gitmiştin çünkü.
Okyanuslar takıldı gözbebeklerime.
Her gün bir damla alıp, her gün, her gece birer birer damlatıp.
Keder damıtarak baktım uzaklara.
Ayrılığın soğuk yalnızlığı yapışıp kaldı sana hoşçakal diyen ellerimde.
Gittin, evlerin camları keder buharından oluşan şekillerle kirli artık.
Bu şehirler ki, senin gülüşünle aydınlanırdı.
Şen şakrak türkülerin yankılanırdı taş duvarlarda.
Sıkılı değildi yumrukları insanların.
İçini titrettiğin gülüşlerini kimseden esirgemeyen sen,
ardında somurtkan bakışlar bırakmıştın.
Ve ben yüreğimin iç acılarının toplamını kaldıramayacak kadar
ağır iki büklüm, ayrılıkların iç açısıyla bakıyorum denizlere.
Denizler… Hatırladın mı,
kıyısında ıslıklar çala çala yürüdüğümüz o kayalıkları?
Geleceğe dair hayaller kurardık hani gümüş rengi kumsalında.
Sen ipince parmağınla şekiller çizerdin ve ben hayret ederdim,
bu kadar büyük olabilecek hayallere..
Parmakların kadar uzundu görebildiğin gelecek.
Ama... Ama benden gizlemiştin gidişini. Belki de korkutmak,
buruk bırakmak istememiştin yüreğimi.
Şimdi senin uzağa bakışın kadar yakına bakıyor gözlerim.
Bir güneş batışına bile tahammül edemiyorum bazen sensiz.
Uzadıkça sensizlik, keskin bir öfke kaplıyor içimi. Kızıyorum her şeye.
Önce bulutlara haykırıyorum öfkemi.
Ardından yere çeviriyorum kızgın bakışlarımı.
Şarkılara, şiirlere, şairlere öfkeleniyorum sonra.
Nasıl da kandırmışlar beni bunca yıldır.
Nasıl da, aldanmışım kafiyelerin arasına gizlenen hayallere!
Bir tükenişe dönüştü beklemelerim sonra.
Buzdan bir camın çatlayışı gibi çatlaklar belirdi ümitlerimde.
Dokunmayı bırak,
bakınca bile büyüyen kanı çekilmiş kılcal damarlar gibi ,
sardı her yanımı çatlaklar..
Yoruldum her sabah, dönüşüne dair,
düş görmüş olarak uyanmayı hayal etmekten.
Yoruldum sensiz rüzgara savurmaktan eteğinden aldığım yaprakları.
Üzerinde senden kokular kalan aynaya her bakışımda,
gerçeği fısıldıyor bana yansımalar.
Çünkü gitmiştin…
Puslu bir zemheri soğuğu vardı havada.
Yaz başıydı gittiğinde, şimdi kış başı.
Bu kadar tirat yaktıktan sonra ardından,
halâ merhamet etmeyecek misin?
Ne yani, bir daha dönmeyecek misin?
 
---> Seni kendime sakladım

Sen benim aşkım olduğun günden beri
Ben hayatımı sana endekslemişim
Sen vazgeçilmez tutkum olduğun günden beri
Yaşam gâyesini sana bağlamışım
Kaptırdım kendimi fenâ bir şekilde
İçimdeki coşkuların, duyguların esiri olmuşum
Seni düşünmek mi diyorsun?
Güldürme!..
Acaba aklımdan çıkarıyor muyum?
Dalıyorum öyle derinlere
Şaşkınlık denilen kelimeyle arkadaş olmuşum
Sükûnet, yaa işte o sükûnet
Varlığınla erişebilecegim bir hal olsa gerek...
Kalbe önlenemez çarpıntı veren, hasret ve özlem
Bir de yüzümdeki acı tebessüm
Mırıldanıyorum sessizce
İki dudağımdan dökülen iki kelime
Seni seviyorum...
Çoğu zaman haykırmak istiyorum bunu
Lâkin olmuyor...
Duyuramıyorum kimselere
Gülüm, nâzenin yârim...
Çün ki sen yoksun yanımda
Ama olsun
En azından içimde kopan fırtınalara
Fâsıla bulmayan şiddetli kasırgalara
Kucak açıp, yüklenen kâğıdım var önümde
Bir de sırdaşım, özümün tercümânı kalemim
Âh bir bilsen;
Sensiz geçen dakikalarda, saatlerde, günlerde
Neler yazıyoruz kalemimle...
Ne hayaller kuruyoruz kavuşmak uğruna
Tabi sen bunların hepsinden habersizsin
Yalnız şu var ki;
Bence kalemimi dâhi kıskanır dereceye getiriyor bu duygu yükü
Bazen de üzüyor kanaatimce
Ve her şeye rağmen, o şaşmaz gerçek çıkıyor ortaya
Gönlümün sultânı, biliyor musun?
Ben var ya ben,
Seni çok seviyorum be gülüm...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst