şemdinliden sınırı aşmak-erdal sarızeybek

RuThLeSs

Kayıtlı Üye
Kitabın İçeriği

GİRİŞ.

BİRİNCİ BÖLÜM

1992-1993 DÖNEMİ

GENEL DURUM.

1992-1994 TÜRKİYENİN İRAN VE IRAK POLİTİKASI.

PKK'NIN İNİSİYATİFİNDE GERÇEKLEŞEN SALDIRILAR.

ALAN ÇATIŞMASI (1) 30 AĞUSTOS 1992.

AKTÜTÜN ÇATIŞMASI 13 EYLÜL 1992..

DERECİK ÇATIŞMASI 29 EYLÜL 1992.

IRAK KUZEYINE HAREKAT.

BİRİNCİ DÖNEMİN KAPANIŞI.

İKİNCİ BÖLÜM

1993-1994 DÖNEMİ

TERÖRLE MÜCADELEYE HAZIRLIK.

ALAN KONTROLU.

KORUCULARIN TEŞKİLATLANMASI.

KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE.

İNİSİYATİFİN GÜVENLİK KUVVETLERİNE GEÇİŞİ.

LEYLEK DAĞI OPERASYONU.

BALKAYALAR OPERASYONU.

İRAN OPERASYONU( RÜYA-1 ).

İRAN OPERASYONU (RÜYA-2 ).

BASYAN OPERASYONU.

ALAN ÇATIŞMASI(2).

İZ BIRAKAN OLAYLAR .

YOLLAR, BİTMEK BİLMEYEN YOLLAR.

GASTO OPERASYONU.

ŞEMDİNLİ VE AYŞE.

GÜLLÜ ÇALIYOR GÜLLÜ.
KİTAP HAKKINDA


1992- 1994 YILLARINDA ŞEMDİNLİ JANDARMA SINIR TABUR KOMUTANI OLARAK GÖREV YAPAN ERDAL SARIZEYBEK, YAŞADIĞI OLAYLARI,

'' ŞEMDİNLİ'DE SINIRI AŞMAK '' ADLI KİTAPTA ÖZETLEMİŞ VE KİTAP YAYINLANMIŞTIR. ERDAL SARIZEYBEK'İN BU KİTABI YAZMAKTAKİ AMACI ŞUNLARDIR :

- 92-94 DÖNEMİNDE ŞEMDİNLİ'DE BİR ÇOK İNSAN BU VATAN UĞRUNA ŞEHİT OLMUŞ, GAZİ OLMUŞ, BU OLAYLARI YAŞAYANLAR DA ÇOK ACI ÇEKMİŞTİR. ÜLKEMİZİ YÖNETENLERİN ŞU AN SERGİLEDİĞİ TAVIR, HERŞEYİN UNUTULDUĞU İZLENİMİNİ VERMEKTEDİR. ASLA VE ASLA TÜRK MİLLETİ YAŞADIKLARINI UNUTMASIN DİYE BU KİTAP YAZILMIŞTIR.

- SESSİZ ÇOĞUNLUK DİYE TABİR EDİLEN, OLAYLARI İZLEYİP SES ÇIKARMAYAN ANCAK ÜLKESİNİ HER ŞEYDEN ÇOK SEVEN İNSANLARA, DOĞUDAKİ HALKIMIZIN DEVLETE BAŞKALDIRMAYA ÇALIŞTIĞI, PKK'YI DESTEKLEDİĞİ NERDEYSE BİRER VATAN HAİNİ OLDUĞU İMAJI VERİLMEYE ÇALIŞILAKTADIR. BU DOĞRU DEĞİLDİR. KİTAPTA OKUYACAĞINIZ OLAYLAR SİZE GÖSTERECEKTİR Kİ, BU İNSANLAR HAİN DEĞİLDİR , ONLAR DA BİZİM KADAR ÜLKEMİZİ SEVMEKTEDİR. AMA ONLAR YANLIZDIR, ÇARESİZDİR. DÜŞÜNÜNÜZ, YILLARDIR TÜRKÇE BİLE ÖĞRETMEDİĞİMİZ İNSANLARIMIZA, ŞİMDİ TELEVİZYONLARLA, RADYOLARLA, KURSLARLA KÜRTÇE ÖĞRETMEYE ÇALIŞAN BU ZİHNİYETİN HÜKÜM SÜRDÜĞÜNÜ; NE YAPSIN BU İNSANLAR

'' BEN TÜRKÜM'' MÜ DESİN ŞİMDİ YOKSA ''BEN KÜRDÜM'' MÜ?

''ŞEMDİNLİ'DE SINIRI AŞMAK'' ADLI KİTAPTA, BU İNSANLARIN İYİLİĞİ, GÜZELLİĞİ, BU VATAN UĞRUNA NASIL ÇATIŞTIKLARINI VE ASKERLERİMİZİ KURTARMAK İÇİN NASIL HAYATLARINI DÜŞÜNMEDEN TEHLİKEYE ATTIĞINI OKUYACAKSINIZ.

- İKTİDARA GELENLER, BULDUKLARI HER FIRSATTA KAHRAMAN ORDUMUZU, SİLAHLI KUVVETLERİMİZİ YIPRATMAK İÇİN HER TÜRLÜ YOLA BAŞVURMAKTADIR. BİR CUMHURİYET SAVCISI, KAHRAMAN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN KARA KUVVETLERİ KOMUTANIN'NI ÇETE KURMAKLA SUÇLAYACAK KADAR SINIRI AŞMIŞTIR. BU KİTAPTA, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN ÜLKESİ VE MİLLETİ İÇİN NASIL HAYATINI FEDA ETTİĞİNİ, NE ZORLUKLAR ALTINDA GÖREV YAPTIĞINI DA BULACAKSINIZ. AYNI ZAMANDA BİR KAÇ KİŞİ SUÇ İŞLEDİ DİYE YIPRATILAN POLİS ÖZEL HAREKAT TİMLERİNİN VATAN UĞRUNA ÖLMEK İÇİN NASIL KENDİLERİNİ TEHLİKEYE ATTIĞINI OKUYACAKSINIZ.

- YİNE BU KİTAPTA, DOĞUDA YAŞAMIN NE KADAR ZOR OLDUĞUNU GÖRECEK, BURADAKİ İNSANLARIMIZIN, BURADA GÖREV YAPAN MEMURLARIMIZIN, ÖĞRETMEN, DOKTOR, KAYMAKAM VE SAVCILARIN NE ZOR ŞARTLARLA MÜCADELE ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ.

- SONUÇ OLARAK, BU KİTAPTA YANLIZLIĞI GÖRECEK , BURADA YAŞAYAN İNSANLARIMIZA ACİLEN YARDIM EDİLMESİ GEREKTİĞİNİ ANLAYACAKSINIZ. HERKESİN DOĞUYLA OYNADIĞINI, SON ÇIKAN YASALARLA MEYDANI BOŞ BULAN PKK'NIN, BARZANİ'NİN, TALABANİ'NİN VE İRAN'IN BÖLGE ÜZERİNDEKİ EMELLERİNİ ANLAYACAK, BU OYUNLARIN BOZULMASI, MİLLİ BİRLİK, BÜTÜNLÜK VE BERABERLİĞİMİZ BİR AN ÖNCE TESİS EDİLMESİ İÇİN HERKESİN GÖREVİNİ EN İYİ ŞEKİLDE YAPMASI GEREKTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ ; DEVLETİN, MEMURUN, VATANDAŞIN VE EN ÖNEMLİ SİYASİ İKTİDARLARIN.

BU ÜLKE BİZİM. BU VATAN BİZİM. BU BAYRAK BİZİM. HERKES ŞAHSİ VE PARTİ ÇIKARLARINI BİR KENARA BIRAKIP, ÜLKE MENFAATLERİ İÇİN ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALIDIR, BAŞTA SİYASİ PARTİLER OLMAK ÜZERE.



ŞEMDİNLİYE GİRİŞ

Siz hiç Şemdinli'ye gittiniz mi? Ben gittim.

Şemdinli'nin kara kovan balını yediniz mi, yanında kuru ceviz içiyle? Ben yedim.

Aktütün'den kuzeye doğru şöyle bir Gevaruk yaylasına çıkıp 3000'li rakımlarda tertemiz havayı soludunuz mu hiç? Ben soludum.

Ya Konur'da Kerem'in misafiri olup su başında buz gibi ayran içtiniz mi? Ben içtim.

Siz benim tabur komutanı olarak, masa başında oturup '' gel teskere gel '' dediğimi mi sanıyorsunuz? Neler gördüm neler, neler yaşamadım ki; korucu Sabri'nin oğlunun bize yardıma gelirken pusuya düşüp şehit olduğunu, teröristlerin ortasında beş altı saat askerle yalnız kalınca nasıl '' Allah'tan bize yardım etmesini'' dilediğimi, yeşil gözlü rahmetli Numan'ın Yeşilbayır'ında hamile bir kadını son anda helikoptere yetiştirdiğimi, Hacıbey Çayı'nı geçerken azgın sulara kapılan askerlerimi Hacı Reşit'in korucularının nasıl kurtardığını, teröristlerle çatışırken beni arkaya itip '' aman komutanım sana bir şey olmasın'' diyerek öne atılan vatandaşlarımı.

Keşke bu kadar olsaydı yaşadıklarım. Kaymakam Seyfullah ve daha sonra Ahmet beyin bize destek ve moral verebilmek için tüm imkanlarını seferber ettiğini nasıl unutabilirim. Terörist korkusuyla geceleri uyku yüzü görmeyen öğretmenlerimizin, minicik yavrulara birkaç kelime öğretmek için nasıl çırpındıklarını. Ya doktor ve hemşirelerimizin bizimle birlikte köy köy dolaşıp hastaları muayene ettiklerini.

Şemdinli denince ne geliyor aklınıza; kaçakçı, terör, uyuşturucuyla iç içe girmiş Türkiye'nin en güneydoğu ucu mu? Baş belası bir şeytan üçgeni mi?

Böyle düşünüyorsanız hani pek haksız da sayılmazsınız; şu gazetelere bir baksanıza, Şemdinli yanıyor.

İnanın bana doğru değil bu yazılanlar. Şemdinli bir bela değil. Şemdinli garip, Şemdinli kimsesiz, bir başına kalmış en uçta, ne geleni var ne soranı. Oralarda da ağaçlar yeşildir, papatyalar sarı. İnsanları su içer kan değil. Okullarında İstiklal Marşı söylenir, Türk Bayrağı dalganır dört bir yanında. Onlar da şehitlerine göz yaşı döker, teröre lanet eder.

Sanır mısınız ki; onlar terörle yaşamaktan mutlu? Hayır!

Bir zamanlar yemyeşil yayları vardı, koyunları otlar, baharda kuzulardı. Yüksek dağlarda korkusuz dolaşan arıları bal yapar adına da kara kovan balı derlerdi.

Kadınları tarlalarda çalışır, erkekleri yaylalarda. Akşam olunca Konur'da su başına oturur buz gibi ayran içerlerdi.

Bir gün devlet onlara yeşil gözlü sarışın bir binbaşı gönderdi, sınırları korusun diye. Sınırları korumak ne mümkün, kendini bile zor koruyordu teröristlerden. Baktı çare yok.

• Ben devletim, silahlanın dedi. Silahlandı garip Şendinli halkı.

• Ben devletim, kadın, kız, çoluk çocuk, hepiniz karşı koyun teröristlere, dedi. İnandılar O'na, güvendiler ve karşı koydular.

Bunu gören teröristler, kafesinden çıkmış bir sırtlan gibi ya da avını bekleyen bir yılan gibi dört bir yandan saldırdılar; köylü, asker, öğretmen, doktor demeden öldürdüler. Şemdinli Şemdinli olalı böyle bir kalleşlik, hainlik, acımasızlık görmemişti. Yılmadılar, öldüler ama bir karış toprak vermediler teröristlere.

Görmeliydiniz o kahramanları, 15 yaşında kız çocuğu, elinde kaleş nöbet bekliyordu, sokmadılar köylerine namerdi.

Onlar ülkelerini seviyordu, bayrak da kutsaldı onlar için toprak da.

Gerçek Şemdinli budur. Şemdinli ne yapsın da anlatsın derdini size. O kadar çoktur ki, hangisinden başlasın. Kışın geçit vermez Beyyurdu Gediği ve Ortaklar, günlerce mahsur kalırlar. Baharda çamurdan geçemezler.

Nerde o kara kovan balı, yanında kuru ceviz içi, hayal olmuştur. Baharda kuzular da yavrulamaz, yaylaya çıkamazlar ki terör korkusundan. Pek geçim de kalmamıştır köylerde; arı yok, bal yok, koyun yok, kuzu yok. Yetmez bir korucu maaşı onlara, nüfus kalabalıktır. Yine de sesleri çıkmaz '' Allah devlete millete zeval vermesin'' der.

Görünce halini onların içiniz sızlar. Kendi kendinize kızarsınız ve

'' Ah!Ah! Ben bir devlet olacaktım; ver şuraya ateş gibi bir kaymakam, plan yapsın, proje yapsın, ver parayı, Şemdinli kalkınsın.'' Dersiniz.

Hele bir Derecik'i görün, seyredin bir hayat vadisini, Hacıbey sahilinde bir akşam turu atın. Ne güzeldir Derecik! Ama o da dertlidir. Sınırlar açıktır, koruyamaz asker. Nasıl korusun, yüz yıllardır çivi çakılmamış ki sınıra? Şemdinli uzaktır, Erbil yakındır; gider gelir Derecikliler ikisi arasında, ben ticaret yapıyorum diyerek. Aslında kaçakçılıktır bu ama anlamaz onlar; birinin çıkıp anlatması gerek. Anlatırsanız dinlerler. Bazen de şaşırır kalırlar söylenenlere; kimi kaymakam '' ey halkım, ticaret yapın '' der '' kimisi '' yapmayın''. Bazen sert komutanlar gelir '' hududu geçerseniz vururum '' der, bazıları halim selim, iyi niyetlidir '' varsa ihtiyacınız, alın Irak'tan'' der. Siz Derecikli olsaydınız ne yapardınız?

İş bununla kalsa iyi, dedim ya hudut açıktır diye, ne gelen bellidir ne giden! Barzani adamlarını gönderir, öğüt verir, dinlerler. Talabani adamlarını gönderir, Barzani'yi dinlemeyin der, onlar yine dinlerler. Ardından teröristler haber gönderir '' Ey Gerdililer! Bu size son çağrımızdır. Bırakın silahları, bizimle birleşin'' der, işte o zaman şahlanırlar, erkekse bir terörist Gerdiye yaklaşsın! İşte böyledir Derecik. Siz bunları görür yine kızarsınız ve kendi kendinize; '' Ah! Ah! Ben devlet olacaktım, yapardım Derecik'i ilçe. Açardım tüm kurumları. Gönderirdim en iyi memurlarımı hizmet etsin diye. Bir de gümrük, hani uluslar arası olan. Oturturdum koskoca bir taburu Derecik'in tam ortasına, düşmanlar görsün de çatlasın diye. Dalgalandırırdım Bayrağımı Barzani, Talabani korksun diye.'' Konuşursunuz.

Herkiler durur mu hiç, başlarlar bağırmaya'' bizi unuttun, bizi unuttun'' diye. Haklılar tabi, Konur vadisine sıkışıp kalmışlar, fabrika mı var Konur'da, onlar çalışsın?

Siz vadidekileri az sonra tanıyacaksınız, pırıl pırıl insanlardır onlar. Tokadı vur ekmeğini al cinsinden, hiç mi hiç sesleri çıkmaz; öl dersin ölürler, kal dersin kalırlar. Hele bir Kerem'i görün; öyle babayiğit sanmayın, zayıf mı zayıf, kuru mu kuru, kara mı kara bir Konurludur O. Ama ya yüreği, ya yüreği; aslan ne ki az gelir. Yola çıkın en önde O, çatışın teröristlerle gene en önde O, geceleri rahat rahat uyuyun O sizi bekler.

Kerem dedik ya Şakir hemen öne atılır'' beni unuttun mu komutanıum?'' diye. Nasıl unutursunuz Şakir'i, rahmetli Numan'ı, Fatih'i. Şimdi de Aktütün korucuları ortaya atılır '' komutanım, biz öl dedin de ölmedik mi?'' Onları tanımalısınız, tanıdıkça seveceksiniz.

Tabi siz gene kızacak kendi kendinize söyleneceksiniz '' Ah! Ah! Ben devletin yerinde olsam! Nerde bu Konur bölüğünün müteahhidi? Bakın bakalım kaç para almış şimdiye kadar devletten? Niye bu bölük inşaatı bitmemiş on beş yıldır? Devletin mahkemeleri var! Sorun hesabını.

Artık sizi tutamam, siz kızmaya devam edersiniz '' Nerde bu kaymakam, ya vali nerde? Burada ceviz var, bal var, hem de meşhur. Hani kooperatif? Kadınları halı dokur bu vadinin, niye üretmediniz şimdiye kadar?'' Vali kızarır, kaymakam kızarır, kem, küm '' efendim işte terör.'' derler, usulcana. ''Burada devlet var; bölüğünü oturtmuş Konur'a, karakolu Aktütün de. Gelsin terör de alsın boyunun ölçüsünü'' dersiniz.

Vadidekiler size alkış tutar '' Bravo komutanım, Yaşasın devlet '' diye.

İşte şimdi işin can alıcı noktasına geldik, ya Şemdinli? İnanın bana Şemdinli bir garip, Şemdinli kimsesiz. Herkes kaçar Şemdinli'den. Yiğittir öğretmenim, korkusuzdur doktorum, a****** ama hele tayin çıkmaya görsün Şemdinli'ye. Herkes kaçar; telefonlar, tanıdıklar, ahbap, çavuş, dayılar ne ararsanız, aman tayin yerimi değiştirin diye.

Şemdinli vatan toprağı değil mi, orada dalgalanan bayrak Türk Bayrağı değil mi? Yalnız asker mi gider Şemdinli'ye seve seve?Ama ne çare işte hal böyledir, herkes de bunu bilir.

İnanın bana Şemdinli teröre destek vermez. İran sınırında birkaç köy, onlar da teröre destek vermez ama ne yaparsınız para baldan tatlıdır. İran sınırı açık, mazot orada on kuruş, Türkiye'de yüz. Siz olsanız ne yapardınız? İşte böyle İran sınırındaki köylülerin kaderi. Korucu olsa İran'da terörist hesap sorar, olmasa devlet! Geriye ne var ki; Gerdi, Herki zaten terörist oralardan bucak bucak kaçar, bir de ilçe merkezi.

Sizin basında okuduğunuz ilçe merkezi! Hani şu yanan yıkılan, ateşler edilen, insanlar öldürülen ilçe merkezi. Hani bir bombalama olmuş da Kara kuvvetleri Komutanımız çete olmuş.Sakın bunu kimseye anlatmayın, zira duysa kargalar gülerler.

1984 de baskına uğradı Şemdinli. Aradan geçti 22 yıl Demek ki 22 yıl önce de teröre destek veren birkaç kişi vardı Şemdinli merkezinde, şimdi de destek veren. Ama birkaç kişi Şemdinli değil ki! Şimdi gene kızacaksınız'' Ah ben bir devlet olsam. En iyi polisimi en iyi jandarmamı veririm Şemdinli'ye. Açsınlar halka kucak, olsunlar yek vücut. Bulsunlar şu birkaç kişiyi, aklasınlar Şemdinli'yi'' diyerek.

Anlayamadım, abartıyor muyum? Lütfen bunu bana söylemeyiniz! Şemdinli'yi yaşamak demek oraya gelip nutuk atıp gitmek değildir.

Şemdinli'yi yaşamak demek, '' Olay oldu. Soruşturma yapacağız.'' Deyip belli birkaç kişinin ifadesini almak demek değildir.

Şemdinli'yi yaşamak demek, yaylasında uyumak, su başında ayranını içmek, acısıyla acıyı, sevinciyle sevinci paylaşmak demektir. Onun her daim yanında olmak demektir, zoru görünce terk etmek değil!

Hep siz bana soruyorsunuz, bırakın da şimdi ben size sorayım. Şemdinli'de terör kimin işine gelir? Elbette ve en başta teröristin.

Geçin bunu, başka kimin işine gelir? Kaçakçının!

Daha başka? İran'ın!

Daha daha başka? Barzani'nin, Talabani'nin!

Terör devletin işine gelmez ama bir de devlet vardır, Şemdinli'ye hesap soran. AB'ye uyum yasaları der jandarma ve polisin yetkilerini ellerinden alır, onlar çekilir bir kenara meydan teröristlere kalır. Uyum yasaları der, ülkesine ve devletine bağlı, yokluktan Türkçe bile öğrenmeye fırsat bulamamış vatandaşlarımıza Kürtçe öğretmeye kalkar, televizyonla, radyoyla ve özel kurslarla. Halbuki benim vatandaşım Türkçe öğrenmek ve Atatürk'ün Cumhuriyetinde yaşamak istiyordur, yaşama fırsatı bile bulamaz. Atatürk '' Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir'' der, devlet Atatürk'ün sesine kulak vermez..

Geriye kalan dahasını artık siz bulun!

Bu kitapta Şemdinli'yi bulacaksınız; yalnız askeri değil, korucuyu, sade vatandaşı, yollarını, yaylalarını, bal yapan arılarını, Hacıbeyini, Kralın Kızını, Çarçele'deki Eşek Kapısını, sıksan boğazını ölesi gelen Ortaklar ve Beyyurdu Gediğini, havasını ve suyunu.

Şemdinli'den korkmayın, yazılanlar çizilenler sizi ürkütmesin. Şemdinli o Şemdinli değildir. Şemdinli gariptir, Şemdinli kimsesizdir; herkes oynar onunla, Barzanisi, Talabanisi, İran'ı, kaçakçısı ve teröristi. Terk etmeyin Şemdinli'yi, yem etmeyin kurda kuşa.

Şemdinli sizindir, onun da sizden başka kimsesi yoktur. Sevin onu, kendi evladınız gibi. Alın onu okşayın '' evladım benim'' deyin, sarılın. Göreceksiniz ki siz bir adım atarsanız, o bin adım gelecek ve size sarılacaktır, ana bilerek.




ŞEMDİNLİ VE AYŞE
Şemdinli'den çıktım yola Aktütün'e doğru…

Şemdinli'de en çok korktuğum nedir bilir misiniz? Ölmek mi? Hayır. Peki ölmekten öte bir insanı ne korkutabilir sizce? Garip ama ölmekten öte beni korkutan varsa o da düşünceler… Evet, evet düşünceler… Düşünmek ne zor! Düşünüp de varsa aklınızdaki sorulara cevap bulmak ne zor! Olması gerekeni düşünüp de yapamamak! Ben öldüysem beni teröristler öldürmedi, beni öldüren düşünceler. Yaşıyorsam beni yaşatan da düşünceler… Düşünmemek en kolayı; baskın, pusu, mayın, köylere gitmesi gereken erzak, köylülerin zor yaşamı, yardım edememek, yardıma gidememek. ‘'Allah'ım bana yardım etmek istiyorsan düşüncelerimi durdur, artık hiç düşünmeyeyim!'', ölmekse bunun adı, ben çoktan razıyım. Beni öldüren korku değil, tehdit değil, teröristin mayını, bombası, roketi değil… Ölüm ben de düşünceyle başlıyor; yaklaşık iki bin vatan evladı, binlerce bana inanan insanlar ve bir yanda ailem. Doğru mu değil mi ama gerçek olan şu ki, ben kendimi unuttum… İki yıl süren Şemdinli cennet ve cehenneminde, ben ne düşündüğümü ve de neyi düşünmediğimi de unuttum… Unutamadığım, Şemdinli, askerlerim ve vatandaşlarım, onun dışındaki hayat bana yabancı oldu sanki…

Her şey nasıl değişti, ben nasıl değiştim bilmiyorum. Ben de sizlerden biriyim. Siz nasıl bir hayat yaşıyorsanız, ben de öyle yaşıyorum. Şimdi bu hayat yok… Üzgün müyüm, hayır! Mutlu muyum, hayır! Peki ya sevinçli ya da mutsuz muyum, hayır! Peki, öyleyse nedir beni öldüren ya da yaşatan? Anlatayım:

Biz sizle artık dost olduk, siz beni anlıyorsunuz ben sizi. Onun için size içimi dökebilirim. Size her şeyi açıkça anlatabilirim ve bugüne kadar kimseye söylemediklerimi size söyleyebilirim, çünkü dostuz biz. Biz ve siz, ne çakal gibi kuzu postuna gireriz ne de değişse bile devran mertliğimizi bozarız. Biz bizi anlarız, biz bizi biliriz, anlatayım;

Dedim ya, Şemdinli'den çıktım yola Aktütün'e doğru…

Şemdinli'ye nasıl ve ne şekilde geldiğimi biliyorsunuz. Teröristleri tanıyorsunuz; pusu, mayın, ateş, ölmek, öldürmek… Yollar size aşina, vadidekiler sizin dostunuz. Kış geldi, gedikler kapandı. Köylüye erzak lazım. Nasıl gidecek? Bir yanda yollar bir yanda teröristler. Köylü garibim ne yapsın, güveneceği tek bir devlet var. Devlet yabancımız değil, bizim devletimiz! Dedim ya ölüm kolay düşünmek zor. Bildiler beni devlet ve döndüler dolaştılar sonunda bana geldiler…

Üzümkıran; sade, sessiz, kendi halinde bir köydü bir zamanlar. Anlattıklarına göre; vakti zamanın birinde, onların ataları yemyeşil ve bereketli topraklarda mutlu ve huzurlu bir yaşam sürermiş. Baba oğlunu yanına alır ok atmayı, çift sürmeyi öğretirmiş. Bütün gün durmadan çalışır, akşam olunca yorgun argın eve gelir, yemeklerini yer ve mışıl mışıl uyurlarmış.

Sonra aradan yıllar geçmiş ve köye tanımadıkları, kimi Ermeni, kimi Suriyeli, kimi İranlı bir takım yabancılar gelip gitmeye başlamış. Köyün yaşlıları cin mi cin, hemen gitmişler kaymakama, polise, jandarmaya; '' aman kaymakam bey, aman komutan, aman amirim, bize bi hal oldu, ne olduğu bilinmez kimseler köyümüze gelip gitmeye başladı. Merak ettik, sorduk: ‘'siz necisiniz, naparsınız, nerden gelip nereye gidersiniz'' diye. Dediler ki,'' biz Apocuyuz, çıktık dağlara sizin için savaşırız ''.

‘ 'Amanin!' Abooo! Kimdir bunlar, ne için savaşırlar? Apo neymiş, kimmiş, nerden gelmiş '' diye merakla baktık birbirimizin yüzlerine. Köyümüzün büyüğü yaşlı ağamıza gittik. Anlattık durumu, dedi ki'' merak etmeyin evlatlarım, devletimiz var, o bilir napacağını, gidin anlatın devlete' ' dedi. Biz de size geldik beğim.

Kaymakam genç, pırıl pırıl, takım elbiseli, elbisesinin de rengi kravatına ne yakışmış, dinledi can kulağıyla bizim masum, temiz, saf Üzümkıranlıları. Kafasını salladı ağır ağır ‘ 'ya, ya, demek öyle, hımmm' ' dedi usulcana. Üzümkıranlılar sevindi, koskoca kaymakam, kafasını salladığına göre biliyordu işini. Sevindiler, koşa koşa gittiler emniyet amirine. O da genç, aslan gibi, hürmette kusur etmedi, ağırladı bizim Üzümkıranlıları. Üstelik çay bile söyledi. Ah Ah görmeliydiniz bizim dağdan inenleri, ne mutluydular, devlet onları bağrına başmıştı. Amir taralı saçlarından elini geçirerek, ‘' Apo ha! Kimmiş o? Duydunuz mu hiç ismini? '' deyince hep bir ağızdan cevap verdi Üzümkıranlılar'' vallah yoh! Hiç duymadık'' . Sevinme sırası amire gelmişti'' Oh be demek Apo diye biri yokmuş!'' dedi kendi kendine. ''Merak etmeyin, biz hallederiz'' diye cevap verirken, o bile bilmiyordu nasıl halledeceğini.

Karakoldan çıkanlar bu sefer doğruca jandarmaya gittiler, olur ya bir olay çıkarsa devlet onları mesul tutmasın, desinler ki biz haber verdik. Komutan yaşlı başlı bir albay. Kaşları çatık, gün görmüş geçirmiş biri. Tek tek dinledi köylüleri. Bir bakışta anladı bir şeylerin olup bittiğini. Bu yıl da son senesiydi orada, üç ay sonra batıya dönecekti. Eşi ve çocukları dört gözle onu bekliyordu.
 
Son düzenleme:
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst