Heulwen
Kayıtlı Üye
Selçuklu Döneminde Türkçenin Durumu Nasıldı
Oğuzların Orta Asyadaki ortak edebi yazı dili dışında, kendi lehçelerine dayalı bir edebi yazı dilini XI. yüzyılda kullanıp kullanmadığı belli değilse de, o dönemin Oğuzcasına ait hemen hemen tüm bilgileri bizler Kaşgarlı Mahmutun değerli eseri Divanü Lügatit Türkten öğrenebilmekteyiz.
Selçuklular döneminde Arapça ve Farsçanın yazı dili olarak geçerli olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, o Selçuklular döneminde yazılmış Türkçe eserler de günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların arasında en önemli olan eserlerden biri ise Behçetül-Hadayik adlı vaaz kitabıdır.
Bu dönemde Selçuklu Devleti sınırlarına Türk beyliklerini yerleştirerek, Türklerin diğer toplumlar ile kültür alışverişinde bulunmasını önlüyor ve böylelikle de başta Türk dili olmak üzere Türk kültürünün dış etkenler altında kalarak yozlaşmasını önlüyordu. Eserlerde tamamen anlaşılır ve sade bir Türkçe kullanılıyordu.
Bu döneme hakim olan dil Arapça ve Farsça olsa da yine de Türkçenin önemi ve yeri ayrıydı. Bu dönem Türkçenin arı bir dil olarak gelişmeye devam etmesine oldukça katkı sağlamıştır. Onu yabancı kültürlerin etkisinden korumak için yoğun çaba verilmiştir. Dil, toplumun kimliği olduğu için; Türk milleti her zaman milli dil bilincine erişmiş ve dilini korumuştur.
Selçuklu döneminde, karışık dilli eserler ya da olga-bolga sorunu olarak adlandırabileceğimiz bir ara dönemde yaşanmıştır. Bu dönem Selçuklu Devletinin Moğol istilaları sonucunda zayıflamaya başlayarak yıkılma sürecine girdiği bir zaman diliminde karşımıza çıkmıştır.
Özellikle sınırlara yerleştirilmiş olan beyliklerin Selçukluların zayıflamasını fırsat bilerek isyan etmeleri ve diğer kültürler ile kaynaşmaları neticesinde edebiyatımızda böyle bir süreç yaşanmıştır. Bu dönemin Yunus Emre, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Denhani, Ahmet Fakih gibi önemli isimleri vardır. Bu isimler dönemin diline tamamen hakim olan başarılı kişilerdir. Daha çok sözlü gelenekten ziyade, yazı diliyle eserler vermişlerdir.
Oğuzların Orta Asyadaki ortak edebi yazı dili dışında, kendi lehçelerine dayalı bir edebi yazı dilini XI. yüzyılda kullanıp kullanmadığı belli değilse de, o dönemin Oğuzcasına ait hemen hemen tüm bilgileri bizler Kaşgarlı Mahmutun değerli eseri Divanü Lügatit Türkten öğrenebilmekteyiz.
Selçuklular döneminde Arapça ve Farsçanın yazı dili olarak geçerli olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, o Selçuklular döneminde yazılmış Türkçe eserler de günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların arasında en önemli olan eserlerden biri ise Behçetül-Hadayik adlı vaaz kitabıdır.
Bu dönemde Selçuklu Devleti sınırlarına Türk beyliklerini yerleştirerek, Türklerin diğer toplumlar ile kültür alışverişinde bulunmasını önlüyor ve böylelikle de başta Türk dili olmak üzere Türk kültürünün dış etkenler altında kalarak yozlaşmasını önlüyordu. Eserlerde tamamen anlaşılır ve sade bir Türkçe kullanılıyordu.
Bu döneme hakim olan dil Arapça ve Farsça olsa da yine de Türkçenin önemi ve yeri ayrıydı. Bu dönem Türkçenin arı bir dil olarak gelişmeye devam etmesine oldukça katkı sağlamıştır. Onu yabancı kültürlerin etkisinden korumak için yoğun çaba verilmiştir. Dil, toplumun kimliği olduğu için; Türk milleti her zaman milli dil bilincine erişmiş ve dilini korumuştur.
Selçuklu döneminde, karışık dilli eserler ya da olga-bolga sorunu olarak adlandırabileceğimiz bir ara dönemde yaşanmıştır. Bu dönem Selçuklu Devletinin Moğol istilaları sonucunda zayıflamaya başlayarak yıkılma sürecine girdiği bir zaman diliminde karşımıza çıkmıştır.
Özellikle sınırlara yerleştirilmiş olan beyliklerin Selçukluların zayıflamasını fırsat bilerek isyan etmeleri ve diğer kültürler ile kaynaşmaları neticesinde edebiyatımızda böyle bir süreç yaşanmıştır. Bu dönemin Yunus Emre, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Denhani, Ahmet Fakih gibi önemli isimleri vardır. Bu isimler dönemin diline tamamen hakim olan başarılı kişilerdir. Daha çok sözlü gelenekten ziyade, yazı diliyle eserler vermişlerdir.