Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

SefiL|SaH

Kayıtlı Üye
GIRTLAĞIMDAKİ VİDANJÖR

Hayatta başınıza en kötü ne gelmiş olabilir ki ? bir kaç kere dayak yiyip üzerinizde sigara söndürülmüş,parmağınız kapıya sıkışıp tırnağınız düşmüş, annenizin babanızı dövüşüne tanık olmuş,çocukken tacize uğramış,en sevdiğiniz hayvan öldürülmüş bağırsakları kafasına dolanmış, oral sex'e zorlanmış, iç çamaşırlarınıza geceden kalma spermler bırakılmış yada grup sex partisinde makatınız da bisexsüelliği hissetmiş olabilirsiniz.Yani tüm homosapiens acılarınız damaklarınızda tortu bırakmış olabilir...

İNTİHAR.... Marihuana'nın verdiği dünyadan mahrum bırakmak kendini ya da halissünasyonların bitişi.

Şehrinizde ki en yüksek binayı seçip çıkmışsınız tepesine,ayaklarınız ölüme değiyor. Kararsızlık,endişe,öfke,kin yapışmış gırtlağınıza yutkunamıyorsunuz. Tüm canlı yayınlar da siz varsınız,hayatta hiç olmadığınız kadar popülersiniz. Acaba aşağıya indiğimde bir velet imzalı fotoğraf ister mi benden ya da yalvarır mı cesetime ; bir fotoğraf çekilebilmek için sorusu içimde... Ölmenin de bir stili olmalı ; kafalama atlayıp beynimi patlatmalıyım ki her parçam birinin üstüne sıçralamalı. İnsanlar bana üzülmeyi düşünmeden önce kusmalı heryere. Benim gibi ölümüm de mide bulandırmalı... Yo yo yo! aşağıda ki juri üyelerinden tam puan almalıyım,birincilik bende kalmalı ve en ünlü ölü olmalıyım...

Ya da hiç konuşmadan inmeliyim aşağıya,arka kapıdan kaçmalıyım. Yangın merdivenini ilk defa paniksiz bir iş için kullanmalıyım, ve o kadar dikkatli atmalıyım ki adımlarımı, her bir basamakta bir o kadar korkmalıyım ölümden. Beni kimsenin tanımayacağı yerlere kaçmalıyım,iyi bir iş bulmalı ; lunaparkda ki baloncu olmalı ve herkese gülümsemeliyim.Evlenmeliyim,o kadar mutlu olmalıyım ki herkes fısıltıyla benden bahsetmeli...
Arkamda birini hissediyorum ; nefesi karıştırıyor tüm intihar renklerimi ve bir gülümseme beliriyor suratında. Yangın merdivenini arıyor gözlerim,yanıma oturmasına izin veriyorum. En güzel dumanı göğüs kafeslerime doldururken dalıyorum mahrumiyetsizliğime... Gülüyor ve İTİYOR !

DÜŞÜŞ BAŞLIYOR...

ŞERİT BİR

“Ben içimdeki kötülükle doğdum. Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.. Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber.”
Dr.Henry Howard Holmes


Annem ile babamın konuşmalarını merdivenlerin sonuna oturmuş dinliyordum ; "uzak bir yerlere göndermeliyiz bu çocuğu. Annanesinin yanına mesela,yeni arkadaşlıklar edinmeli, başka bir çevre çözüm olabilir düzelmesine..." "Bu yaşta piskoloğa götürmeye utanıyorum" demişti geçenlerde annem, telefonda bir arkadaşına. Neyim vardı ki benim ? yaşıtlarım gibi yaşamıyordum sadece,onlarla moronların buldukları oyunları oynayıp gülmüyor,ağlamıyordum. Mesela saklambaç oynamaya hiç ihtiyaç duymuyordum,zaten hiç farkedilmiyordum.Onlar kan görmeye dayanamazken ben haşarelere otopsi yapıyor ve tüm organlarını onlar için yaptığım ufak laboratuarımda ki kavonozlara koyuyordum.,Çok seyrek zamanlarda arkadaş edinebiliyordum fakat aileleri bir yaratıkmışımcasına uzaklaştırıyolardı benden.Yaşıtlarımın aksine aptal çocuk dergileri yerine *****grafik yayınlara bakmak daha haz vericiydi benim için.Micky mouse'un maceralarındansa samantha fox'un göğüüsleri daha heyacanlıydı.Hannibal Lecters yakalanmamalıydı hiç!Ve hiçbirşey ayıp olmamalıydı... Ablamın fahişeliğine ortak olup,gece yarısı tüm erkeklerine kapıyı ben açıyordum,paranın yarısı benim oluyordu. Bazen, paramı ablamı yatakta seyretmek için kendisine veriyordum.Babamın kütüphanesinde saatlerimi geçiriyor,tüm ansiklopedileri karıştırıyor ve cilt cilt onları ezberlemeye çalışıyordum.Akşam yemeklerini yatağımın altında parmağımı emerek geçiriyor ve kimse paylaşmak istemeyeceği için mutlu oluyordum.Şunu soruyordum kendime ; şu insanlar ne zaman büyüyecek ?

Sekiz yaşıma annamemin çatı katında ki odasında tek başıma duvarları yumruklayıp, çıkar beni buradan sürtük diyerek girdim. İki günden beri o odada tek başıma kafayı yemek üzereydim. Annanemin ceza anlayışına göre bir asır orada kalmalıymışım ama aklım ermediği için yaptığım bir hatadan dolayı iki günlük bir ceza yetermiş bana. ( Annemin neden bir manyak olduğu artık çok karmaşık gelmiyordu ) Bunu elinde kocasının kendisini terbiye ederken kullandığı kayışı sallarken söylüyordu.Bundan korktuğumu sanarak sesini daha da kalınlaştırıp hızla konuşuyordu. " Paralar,bu paralar, söyle çabuk *** kurusu nerden geldi bunlar? "
O dar ve küstah kafası, hırsızlık yaptığımı söylüyordu kendisine. Aklınca okulda herkes tenefüsteyken ben onların çantalarından araklamıştım.Ya da daha büyük bir suça ortak olmuşta olabilirdim. O üstüme geldikçe ben daha fazla susuyor ve ağzımı o kadar sıkı kapatıyordum ki dişlerimin arasından süzülen kan tat veriyordu susmama. Bir an içimden onu bahçeye çıkarıp,ayaklarına beton döküp sabitlemek,boynuna sağlam bir misina dolamak ve misinayi bir beygire bağlamak geçiyordu..
Sonra ne mi olacaktı? Dedemin nalbant atölyesine gidip, nalı ateşe vericektim ve bir kor halindeyken beygirin kıçına basacaktım. Kaç kişi bu şekilde bir ölüme şahit olabilirdi ki. Acaba kopmuş kafasını kızgın saça basıp kafasız bedenini kendisine mi göstermeliydim?
Beni uyandıran, bedenimde patlayan ilk kayış darbesinin verdiği haz oldu.Annanemin verdiği 7/24 işkence hizmeti benim ona karşı olan duyarlılığımı arttırıyordu. Sözde buraya iyileşmek için gönderilmiştim. KENDİMCE DAHA DA İYİLEŞİYORDUM ! Bir an durakladı. kayışı tutmaktan yorulan elini değiştirmek istedi. Ben yorulduğunu düşünüp bir an korktum Çünkü daha üst doruklara ulaşmalıydım.Alaycı bakışlarımı buruşuk bedenine dikip vahşetine devam etmesi için şunu sordum ;
Sahi annane büyükbabam seni niçin terk etti ?


ŞERİT İKİ

“Bana tepeden bakarsanız, bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrınızı görürsünüz. Bana tam karşımdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz”
Charles Manson

Gözlerimi açmalı mıyım açmamalı mıyım ? Günlerdir her sabah aynı konçerto ; .Mozart'ın La majör 23. Piyano Konçertosu ya da basitçe "KV. 488". En sevdiğim tını annanem sayesinde bir işkenceye dönüşmeye başladı. En mantıklısı Mozart'ın katili olmadan kendimi günün kollarına bırakmak. Niye her sabah kalktığında yüz yıkarsın ki ? Uykuda seni kirleten nedir ? Yoksa herkes de biraz automysophobia mı var? Hem bugün büyük bir gün. İlk defa sevdiğim bir oyunu okulda oynatacaklar, kurbağaya otopsi yapan ahmakları izleyeceğim. Böğürtülerine,acıma duygularına ve vücutlarının titremelerine tanık olup sessiz kahkahalar atacağım. Çabuk olup bir kurbağa yakalamalı ve okula gitmeliyim... Acaba daha büyük bir hayvan parçalamama izin verirler mi? Kurbağa çok sıradan benim için, Şaşırtıcı tek yanı tüm organlarını ayırdığın da kalbinin pıt pıt atmaya devam etmesi.Örneğin bir kokarca olabilirdi, onun kokmasına sebeb olan organı elime alır ve ona ; korkup koku salınacak bir durumun olmadığını anlatırdım...
Sınıfa girdiğim anda içimi acıma duygusu kaplamıştı ve içimde hiç cinayet isteği olmamasına rahmen iyi not alabilmek için katil olmak zorundaydım. Evet okulumda canlı bir organizmanın nasıl öldürüleceği öğretiliyordu bugün. Maestro ise öğretmenimdi. En şanslı olan benim kurbağamdı,profosyonel bir katilin elinde ustaca öldürülecekti ama bu acı çekmesine engel olmayacaktı tabi. Mezbaha da işler pek de iyi gitmiyordu. Kafasız kurbağalar sıraların üzerinde sağa sola zıplamaya başlamış kaçacak bir delik arıyorlardı.Çok eğleniyordum...Acemi katiller ilk işlerini ellerine yüzlerine bulaştırmıştı.Soğukkanlı hayvanların sıcakkanlı katliamı hala sürerken,maestro oturduğu yerden nasıl bir katil olduğunu anlatıyordu.Hiçbir acil servis kurtaramazdı artık onları,ambulansa gerek yoktu,kimse 911'i aramaya yeltenmiyordu. Kim katildi ve hangi yargıç yargılayabilirdi ki burdaki seri katilleri.İçimden bir an ; hey kermit failleri! hanginiz bu akşam Muppet show'u izleyebilecek diye bağırmak geldi.Acaba ben aynısını kermite yapabilir miydim ? Belki de ünlü bir kurbağayı katletmek zevkli olabilirdi. Miss piggy intikam için gelir miydi peşimden ? yoksa başka bir karaktere aşık olduğu senaryolara boyun eğmek zorunda mı kalırdı ?

Kaos ortamı devam ederken birden gözümün önünde beliren şey ile irkildim. Birisi parmağının üstünde ki kalbi gösterirken,aynı anda gözümün içine bakarak sinsi bir gülümsemeyle şunu söylüyordu ;

PIT PIT PIT ...

ŞERİT ÜÇ


VE onbir yaşımdaydım...
Annanem haftasonu göl kıyısında arkadaşları ile yapacağı kamp hazırlıklarını bitirmiş yola çıkarken, arkasından ben ve bana bakması için çağırdığı, iki blok ileride oturan arkadaşının kızı ile arkasından el sallıyorduk. İlk defa annanemden nefret etmemiştim. Bu kızı başıma dikmekle bütün cinsel arzularımı ayaklandırmış ve olası bütün ihtiraslarıma ön ayak olmuştu... Arkasından kapıyı kapatıp evde yalnızca ikimiz kalınca,aklımdan geçenleri okumaya başladım. Önce bir duş alacak ve yan komşumuzun bahçesinden çaldığım g-string'i kıçıma takacaktım.Ama daha önce ailemin sapık olduğunu söylemeli ve annanemin odasında ki vibratör çöplüğünü göstermeliydim ona. Ben hazırlanırken o vibratörleri kullanma talimatına göre kullanmalı ve böylelikle geceye hazırlık yapmalıydı.Daha fazla titreşim ve isteğe göre yapay kayganlaştırıcı.
Kapının çalması,toplu bir sex'in iniltilerinin habercisi gibiydi.Yoksa buda sürtüğünü eve mi çağırmıştı ? yoksa bana sadece izlemek mi düşecekti ? Mutfakdan geçerken kızın yemekleri nasıl yaptığını gördüm ; sanki, sebzeleri cinsel isteklerini tatmin eder gibi kesiyordu ve bıçağı yatak oyunlarından kalma bir ustalıkla yiyeceklerin üstünde gezdiriyordu. Kapıyı açtığımda David'in soluğu üzerimde, işlediği bir günahı çıkarıyordu sanki.Konuşmak için bir boşluk yakaladığında " çabuk bize gidelim" dedi ve arkasını dönüp koşmaya başladı...

David,tek arkadaşımdı. Annesi david'in doğumunda ölmüştü.Babası şehir dışında çalışan bir sigorta satıcısıydı ve eve ayda iki defa gelip ihtiyaçları karşılar sonra ortadan kaybolurdu.David'i zaman zaman karısının katili olarak görür ve bayılana kadar döver, zaman zaman ise karısının reelkarne hali olduğunu düşünüp onunla iyi geçinirdi. Yıllardan beri piskolojik tedavi görüyor ve düzenli olarak intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. David, hayatını bir barda garsonluk yapan ablası ile birlikte geçiriyor ve sürekli insancıl yanlarını canlı tutabilmek için çabalıyordu. Bir tarafı babasının kendisini katil olarak görmesi yüzünden canileşmiş,bir tarafıda yine babasının kendisine bir kadının ruhunu barındırıyormuş gibi davrandığı için bisexsüel olmuştu... Katil zamanlarında genellikle suskun ve dalgın olur,insanlara bakıp ellerini ovuştururdu. Bu hali bazen o kadar uzun sürerdi ki, kendini kaybeder,dudaklarını ısırmaya kanatmaya başlardı. Onun bu durumuna şahit olmak, bir korku filminin son sahnesini seyretmek gibiydi.Bisexsüel hallerine rastlamak çok eğlenceli ve heyecan verici oluyordu.Bir anda nazikleşiyor, aksanını değiştiriyor ve fantazilerinden bahsetip ne kadar şehvetli olduğunu tüm erkeklere anlatacağını söylüyordu... Bir keresinde okul kantinin de ; " hey ! makatıma hepinizi sığdırabilirim" diye bağırmış ve okuldan üç gün uzaklaştırma cezası almıştı. Rehberlik öğretmeni babasını okula çağırmış, fakat babası onunla ilgilenmediğini söyleyip ablasını aramalarını istemişti. Ablasının da yapabilecek pek fazla birşeyi yoktu. Onun tek çaresi, benim beyin hücrelerimizi canlı tutan fikirlerimdi !

Arkasından koştum ama yetişemedim.Nefesim boynuma dolanmış,soluk soluğa durduğum yere diz çökmüş kendime gelmeyi bekliyordum... Ne yapmış olabilirdi ki ? Katil tarafı kana susayıp ablasını parçalara ayırmış ve benden yardım istemek için mi gelmişti eve. Suç ortağı olup onu gece yarısı bir çöp kontenyarına mı taşıyacaktık. Ya da gece mezarlığa gidip gömecek miydik ? Kazdığımız mezara david'i de iktirip ileride anlaşılacak bu cinayetin zanlısını hapishanede ki erkeklerin kadını olmaktan kurtarmalı mıydım ? Ama bu saatte ablası işte olmalı ve göğüslerine sıkıştırılan beş dolarlık bahşişlerle ilgileniyor olmalıydı.Belki de 2 yıldan beri yapmak istediğini başarmış ve şimdi korku ile ne yapacağını bilmiyor ve olanların sonuçlarından çok korkuyordu…
Yapabileceğim tek şey vardı ; bir an önce david’in evine gidip o korkunç senoryalarımdan birine tanık olmaktı…

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

-bırak şiiri de uzun bir gölgeden bahsedeyim sana,hangi ağacın altından istersen.
yirmi üç kalibrelik kumral çelik şakaklarımda bitti oyun ;
içeride
ve
SAYI…

ne siyasileşmiş bir haritada özerkliğin vardı
ne de coğrafi bir haritada,bir ülkeden doğup sana dökülen bir nehir.
sınırların gözle görünür bir çizgi değildi ve ben
görebildiğim yere kadar sınır dışıydım sende.
”bazene” de sınırında bir mahcir ;
çorak topraklarında yalın ayak,
ay ışığında ve semerli bir hayvan üzerinde,
sende bırakılan izlerin üzerlerini örterken
bilmem kaç kez basmıştım mayınlarına…

-peçe tutmaz sözler gözlerden mırıldanarak düşüyordu gün ortasına.

yan yana dizilmiş mahkumlardan hepsi de bendim…
infazcı tek kurşun ; yirmi üç kalibrelik kumral çeliktendi.
ve yok oluş serüvenin de gün batıyordu ;
ATEŞ !
ve
gündelik maskeler düşüyor yüzlerimizden…

sessizliğim ; son Yahudi’nin arkasına saklandığı kaya gibi,
ilk ve son kez ele veriyordu dosta düşmanı.
sonrası ;
yine taş suskunluğu…

gözlerimi sana her açışımda
Eshil’in son tragedyasına doğaçlama düşüyorduk.
ve gözlerimi sana her kapatışımda,
Promete gibi,Kafkas dağı üstünde kor olana dek ateşle oynuyorduk.
uyandıkça doğuyorduk ve
doğdukça
yine ve yeniden
birbirimize benziyorduk…

-deniz yerinde yoktu ve ev sahipliğini hep yanlış adresler yapıyordu şişelerde ki mesajlara.
MESAJ !
ve
masum tarafım hiç bu kadar soğuk almamıştı,
yine mutlu yanlış adresler…

SEN!
yirmi üç kalibrelik kumral çelik ;
boş muydu boşluk? yoksa boşluğun içindeki mi boştu ?
terliyorsun.
evet, işte oluyor
başarıyor öğreniyorsun.
neden terliyorsun ?
-korkuyorum
niye ?
-duyduğum bu adımlar…
neyin adımı bu ?
-bilmem,belki de boşluğun.
tanışıyor musun ?
-hayır,hiç görmedim,duymadım,tanımadım…

( bir içim su kadarlık zaman ; bağrış,gürültü,feryat,figan…)

duyuyor musun beni ?
.
.
.
duymuyor.
.
.
.
( bozulmamıştı sessizlik, sadece yirmi üç kalibrelik bir çeliğin uğultusu şakaklarımda… )

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

Neden dışarı çıkmıyorsun - üç nokta -

peki nedir,dışarı'sı...neresi'dir...nasıl ve nerede başlar,nerede biter...yüzölçümü,nüfusu kaçtır...ne üretir,ne tüketir,ne ile yönetilir - soru işareti-

polis gibi sorarlar oysa : " neden dışarı çıkmıyorsun" ,diye...suçlu gibi cevaplarsın : " kendime yetiyorum içeride...kendimi biriktiriyorum",diye... boş boş bakarlar,anlayamazlar... "ben" ve "sen" buluşup,neden hep "onlar"ı konuşur dururlar,dışarı da... sormazlar - nokta -

herkes'in göründüğü "mekan",herkes'in konuştuğu "zaman" herkes'in konuştuğu "olay",herkes'in konuştuğu "insan"... bu mudur dışarısı... dışarı,herkes midir... herkes dışarı mıdır... herkes'siz dışarı'lar,dışarı değil midir - üç nokta-

dışarısı dedikodu,gürültü,cinnet ve alkol... herkes'in herkes'e,herkes olduğu bir dışarı'da,özel ne yapılır peki... başkaları mı düşünülür,başkaları mı konuşulur,başkaları mı soyunulur,başkaları mı sevişilir hep - nokta -

martı'ların aayısı artıyor mu,azalıyor mu... sokak köpekleri,sarhoşlardan niye korkuyor... niye barış'ın simgesi güvercinler sadaka yemlerle besleniyor cami avlularında... ahşap evler niye bir bir yanıyor,dert eden var mı - hey anam hey-

şimdi yeni bir komikj çıktı... o'nu tüketiyoruz...yakında ondan da bıkacağız... her şey'den bıktığımız gibi... bıkmak dışarı'nın varolma biçimi...dışarısı,.insan değirmeni...

şimdi dışarı'sı,mesela istanbul'da,sadece beyoğlu,ortaköy,cihangir,etiler gibi hurra-furya muhitler midir... oralarda görünmüyorsanız,dışarı'ya çıkmıyor mu sayılıyorsunuz... koskoca istanbul'un dışarı'sı bu kadar daralmış durumda mıdır peki - soru işareti -

dışarı,ortak bir bilinçaltı,bir podyum... rodeo,düello ve hipodrom... dışarısı arena... başağrısı,linç ötesi... dışarısı zonk zonk - ünlem -

dışarısı derken ; sadece sokaklar değil,mevzubahis... içeri derken de sadece evler odalar mevzubahis olmadığı gibi... kendi iç bölgelerimizden söz ediyoruz... dışarı'ya yönelmekten,örümcek tutturduğumuz insan yerlerimizden... ciğer'imizden mesela... bir cırmık kaldıysa - nokta -

yaşama,hayatı algılama biçimleri ve çıkarlar dünyası birbirleriyle çatışıyor...erkekler dünyası'nda kadınlar,daha hemcinsleriyle anlaşamıyor... televizyona çıkıp kadın hakları'ndan bahseden bir feministe gecekonduda oturan bir kadın,sırf konuşma ve oturma biçimine bakara " şıllık" diyebiliyor... o'nun,o'nu savunduğunu anlamıyor bile... o,onu onun anlayacağı cümlelerle,giysilerle,jest ve mimiklerle derdini anlatamıyor diye... dışarıda bir ifade ve tarz bozukluğudur gidiyor... peki neresi'dir şimdi,içeri'si-dışarı'sı gören bilen var mı - höngg-

dışarı'ya kış geldi...içeri'de,her mevsim olabilir

nazım hikmet,en güzel dışarı'yı kucaklayan şiirlerini içeride yazmamış mıdır... aziz nesin,her hapse girişinde,bir iki kitap bitirerek dışarı'ya çıkmamış mı... yılmaz güney,dışarı'yı en iyi anlatan,en ayrıntılı senaryolarını,içeride yazmamış mı... behçet necatigil'in dışarı'sı,içeri'den,bir oda ve gece'den ibaret değil mi... dışarı savrukluğumuz,dağınıklığımız,içeri yoğunlaşmamız... dışarı,şekil-biçim... içeri,kıvam,tortu ve içerik,et-tırnak,lorel-hardy... dışarısı jöle,zift,duman - üç nokta -

neden insanlar,seyrelmek,rafineleşmek,yolunu seçmezler... neden, " ben de bu kadarım işte,dışarı'da" deyip,kendi sahillerine çekilmezler... neden ille de azgın sularla birbirlerine çarpan,birbirlerini eriten,sert kayalar gibi yaşayıp giderler...mesele,hayatı algılama biçimi... mesele,hayata yeni algılama biçimleri getirememe... mesele,bu nedenle kösele... neden " tenezzül etmemek" veya " münzevi yaşamak " bir erdem sayılmıyor artık... farkında mısınız,kızdığımız şeyler'in toplamı olduk artık... kızdığımız yeni yetme pop şarkıcılarına,biraz da önce biz onlar gibi olamadığımız ve artık hiç olamayacağımız için kızıyoruz aslında... içeri'miz,dışarı'yla dopdolu... yaşamıyoruz,hayata " poz " veriyoruz... duruş'umuz,poz'dan ibaret...lakin resim seçicilerimiz angut... - şiir gibi oldu laaayyn burası -

çocuklar lütfen,haydi içeri girin... biraz kendinizi biriktirin... ya da çıkacaksanız,herkes'siz tenha,özel dışarı'lara çıkın... kurda,kuş'a yem olmayın - BİTTİ -



DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "



SUNİ SANCI

takvim yaprakları ağır yaralı düşer oldu artık hayatlardan ve
her bir yaprağın arkasında ki tamamlar oldu ağır yaralının ölümünü.
her günün de bir mağlubiyeti olmaz ya diyerek başladığımız günü
yarının galibi olma hevesi ile bitirdik.
ve yarının hevesinin kursağımızda kalacağını
çok iyi bilirdik.

hayata ıslıklarla karşılık verip yalnızlığımızı örtbas etmeye çalışırken
bilemedik hiç ; ıslığın gereksizliğini
yalnız kalmak için,yaşamak için.
dört duvar mağduru tek derimizle
dönemedik işte
okul zillerimize ve teneffüslere,
ninnilere,el el epildeklere,
unutuluş hiyakemizin önsözüne...

tuttuğumuz dileklere kapı pencere kapatıp korkar olduk,
ve hep korkak olduk.
sokak kapısının ardında ki hayata tutsaklığımızı yine
sokak kapısının deliğinden bakarken anladık.
ve
Paspas altındaki anahtarı unutarak
çalan kapılara evde yokları oynadık.

ama asildik de,zaman çattımı bayrağımızı açıp
hayatın kanını akıtırdık.
dedem anlatırdı da ;
Savaş kan dökülmeden yapılmalıymış
yada bunun kimse farkına varmamalıymış
çünkü herkes kan kokusuna sevdalıymış.

ah be dede,hala anlamıyor bu torunun
bilirim “çok bi çocuk” dersin bana ama
aşk dediğin savaşlarla mı kazanılmalı ?
ve her aşk da bir galip mi olmalı ?
Bu sefer duydum seni
aşk dediğin kanayarak açmalı.

ve Annem ! “gizli taç yaprağım”
dokuz ay on üç gün sonra
ne istedin ki benden.
zaten biliyordum,ne hayat bir kaf dağıydı
nede bizler anka kuşu.
şimdi anlıyor musun
neden o suni sancı ?



DELİ SAÇMASI​
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

KİM BU " YAŞAMAK YARATIĞI "


Biz'den önce uyumuş,biz'den önce uyanmış gene,yaşamak yaratığı... ömür dediğimiz parazit,yamanıyor yaşamağa... Biz uyurken bile... onlar hallerinden memnun... giren-çıkan biz'e oluyor... bitirdiğimiz dün o, başladığımız bugün gene o... elimizde avucumuzda ne varsa,düş'ümüzden tırnağımızdan ne arttırıyorsak, o'na yarıyor... biz besliyoruz bu yaşamak yaratığını... diğer yaşamak sakinleri,biz'im egemenliğimiz altında... öyle sanıyoruz... maddeye,maneviyata yön tayin edebilememiz,her şeyi bildiğimiz anlamına gelmiyor... aklımız var ve bu nedenle dünyanın en tedirgin sakinleriyiz... her şey gibi biz de bu yaşamak yaratığı'nın bir tür kölesi'yiz... o'nun yemleriyiz,çerezleriyiz,oyuncaklarıyız,abaküsleriy
iz... böbürlenmemiz yemlerin,çerezlerin,oyuncakların,abaküslerin,böbür
lenmesi kadar tuhaf,çaresiz ve insani işte...
Bizimle alay ediyor,bazen... çoğunlukça da kendimizi ilah sandığımız zamanlar... bir fırtına,bir kasırga,bir sel,bir deprem,bir çığ,bir birşey koparıyor ve yerle bir ediyor krallığımızı... süresiz felce uğratıyor süreli hükümranlığımızı... çıldırmamak için bilim adamları'nın mazeret ve bahane olasıklarına sığınıyoruz... delirmemek için sanatçıların güzel ve lirik yalanlarıyla avunuyoruz...
Bazılarımız,bu yaşamak yaratığı'nı,alt etmeye çalışıyor... lakin,ömür denilen parazitleri bu işe pek yetmiyor... yıllar,yüzyıllar geçiyor ve bu yaşama yaratığı'yla bir türlü başa çıkamıyoruz... kedi,fare ile oynar gibi oynuyor bizimle... kimimiz kader,kimimiz eşya'nın tabiatı diyebiliyoruz o'na sadece... lakin,yetmiyor... hepimiz o'na çalışıyoruz... mecburen hepimiz o'nun oluyoruz...
Bazen çok şirin,çok tatlı olsa da,domuz'a benziyor bu yaşamak yaratığı... çıkardığını yiyor,yediğini çıkarıyor... nasıl iğrenmiyor,nasıl bıkıp usanmıyor,nasıl hazmediyor... bilemiyoruz... bazen genzine mi kaçıyoruz,çünkü tıksırıyor... bazen gaz mı çıkarıyor,çünkü rahatlıyor...
Şu malum insan müsveddemizle,bin türlü hallerine binbir türlü manalar yüklüyoruz... nereden geliyor,nereye gidiyor,bilemiyoruz... biz'den memnun mu,memsuz mu,soramıyoruz... bizi seviyor mu sevmiyor mu... biz'den ne istiyor... biz'i kullanarak ne yapmak istiyor,bilemiyoruz...
Bu yaşamak denilen,bu garip yaratık,binmiş dünya denilen futbol topu gibi garip hergele,zirzop ve şahane bir gezegene işte bu neyse ne'ye... ha babam,de babam,dönüp duruyor... derdi ne bilmiyoruz... dönünce eline ne geçiyor,varlık sebebi bu mu,yoksa deli mi... bilemiyoruz,soramıyoruz...
Biz'siz daha mutlu,daha sağlıklı,görünüyor oysa... mutlu ve sağlıklı olmak da,biz'im uydurduğumuz tuhaflıklardan birimi yoksa... biz,müdahale etmeyince,kurcalamayınca orasını burasını,kendi kendisini tamir ve tedavi edebiliyor... biz o'na hep zarar veriyoruz... biz o'nun dengesiyle oynuyoruz... biz,bunu niye yapıyoruz... doğuştan mı böyleyiz,yoksa sonra mı böyle olduk,bilemiyoruz... o 'da biz'i,adam yerine koyup bir-iki kullanma klavuzu göndermiyor... belki gönderiyor da,belki gönderdi de,biz anlamıyoruz... veya,biz yanlış anlıyoruz... ne olacak,bu yaşamak yaratığı'nın hali,çok merak ediyoruz...
Kimileri,intihar adı verilen bir ameliyatla bu yaşama yaratığı denilen başsız-sonsuz organizmadan ayrılmaya çalışıyor... fakat cüsse olarak ayrılsalar da,ayrıldıklarını sansalar da,resimleri-isimleri,isteselerde istemeselerde bu yaşama yaratığı'na efsane,hikaye,rivayet,mesel,fıkra,hatıra,anektod,d
edikodu,gol,kül,gül ve poster olarak geri dönüyor...ölme yaratığı,galiba bu yaşama yaratığının arabı,öbür vardiyası veya uykudaki hali oluyor... ölmeden bilemiyoruz ölümü,ölüncede zaten bilip bilmediğimizi anlatamıyoruz...

Nihayet biz,bu yaşama yaratığı'na ömür denilen kısa parazitlerimizle yamanmak yerine, o'nlaşmak,onun gibi olmak,uzamak ve sonsuz kalmak istiyoruz... biz,bu yaşamak yaratığı'nı çok seviyoruz..bir de biz'i duyuyorsa ve o da biz'i seviyorsa,üç kere masaya vursun artık... ya da yeni bir garson mesih göndersin de hesabı ödeyelim diye düşünüyoruz... bir de şöyle düşünüyoruz ; biz bu yaşama yaratığına yamana diğer canlılar gibi bu yaşama yaratığı'nın hemşehrisi,üyesi,nüvesi,bir şeyi sayılırız...bu nedenle, en azından mümkünsen,bundan sonra acılardan,zulümlerden,ölümlerden,savaşlardan,işken
celerden biraz iskonto yapsın bize... bir kereliğine de olsa bizi dinlesin... mantığı,anlamı,gerekçesi,olayı nedir, bize anlatsın... bize anlayacağımız bir biçimde yeniden göstersin... bizi sevsin,bizi rahatlatsın,ciğerimizi yesin...

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

Bir kadın olmalıydı şimdi

Bir kadın olmalıydı şimdi ;
alt dudağımı sömüren
ve fosforlu pırıltısı altında gecenin
protestan ahlakı ile benimle sevişen...

Bir kadın olmalıydı şimdi;
farkında olmadan aynı otel odasında kaldığım.
telaşsız bir heyecana kapılsaydık önce
sonra bacaklarımızın arasına dolansaydık,
düş olsaydık,uyanınca utansaydık...
spermlere bulansaydık,
yada sevişmeseydikde
yarın erken kalksaydik...

Bir kadın olmalıydı şimdi;
Pygmalion’un elinden çıkan.
irkilseydim onu görünce
inançlarimi çekiştirseydim
ve sigara altlığı olsun diye
onunla sevişseydim...

Bir kadın olmalıydı şimdi ;
o,sen olmalıydın...
elim göğsünün üzerinde durmalıydı
öyle uymalıydım.
ve uyanınca nerede kaldığımızı
unutmamalıydım..!

DELİ SAÇMASI​
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

Cümlelerime ihtar

Hiçbir cümleyi evlat edinmeyebilirim artık
tek bir harf bile yazmayabilir
gördüğüm gibi kaçabilirim onlardan.
kafalarını kaldıramayacak kadar korkak yazarım onları,
istersem ;
bir düş kadar gerçek
ve
bir gerçeği örtbas edebilecek kadar yalan olanlardan kurabilirim onları…

cümlelerim ;
mahrem yerlerinizi açıkta bırakıp utandırabilirim sizi
ve
tek başınıza bir hiç yaratabilirim
ölebilirim sizden önce…
yazmayabilirim istersem
benden sonra meşhur olmanızı isteyerek
kalemin ucuna kadar gelmişken tüketebilirim sizi.

kıskanabilirim
benden daha güzel anlatabildiğiniz için her şeyi
ve
daha çok sevilebileceğiniz için…

batık cümlelerime liman olmuş bir kader edinir
içimde ki balçıkta yosun tutmalarını bekleyebilirim,
var etmeyebilirim onları;
benden daha güzel anlattıkları için seni
ve
daha çok aşık oldukları için sana…

Bilmesin
okumasın seni kimse diyerek
elimi keser,
dilimi koparırım.
dökerim dudaklarımdaki SENİ dişlerimle de
yinede yazmam!

DELİ SAÇMASI​
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

RAKI LEBLEBİ

yudumlanıyor beş çayı,üç şekerli
birazdan gidecek bekleyenine gün
sorun değil, bize de bekleriz.

galiley kelam etmiş
yuvarlak demiş dünyaya,
öldürülürken bile
mahsuru yok bence.

öyle güzel ki gözlerin,
öylesi güzel bakıyorlar,
öyle talan ediyorlarki beni,
...

gördün mü bak ;
yine saçmalattı bana gözlerin.
"filmde kesildi zaten, elektiriğin en güzel yerinde".


DELİ SAÇMASI​
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

Çer-Çöp

Bir çiçek ne kadar ses çıkarırsa koparılırken, o kadar sesli harf çıkar yazdığım bu cümlelerden... Yazmak dışında çok da iyi ölürüm aslında da... Neyse(1) şimdilik yazalım.Zaten ne zaman ölecek olsam bir telefon,bir faks,bir imeyil yetişir imdadıma.Teknoloji öldürmüyor beni bir nevi.İlkel kalsaydık ölebilirdim belki.Neyse(2)...
"Sende farklı değilsin,bu yüzdendi geçmişimde ki bitişler" diyenler neden hala geçmişte tükettikleri şeylerin kulbundan,kulağından,ipinden,sapından çekiştirip geleceklerinide geçmişte bırakırlar.Neden ders almazlar,hem de doğal bir yetenekken yaşayarak anlamak... Nedendir ki tekerrür edilir geçmişleri,kendileri neden bir yere varamazlar.Olması gereken bu olsaydı,geçmişte zaten olurdu.Anlamak için kaç geleceğin daha geçmiş olması gerek ki...Neyse(3)
Buraya kadar yazdıklarım bundan sonra ki yazacaklarımla ne kadar bağdaşır bilmiyorum.Gerçi,birşeylerle bağdaşmak hayatta kalmaktan daha zordur çoğunlukla.

"Niye bir pakette yirmi sigara var. Ve neden bir kibrit kutusunda, vasati kırk çer çöp ? "
Sorunun sizinle bir alakası yok,yazınsal düşündüm sadece.Her şey iki kere tekrarlanabilir bence. Ya da bir sigara için kırk çer çöp helak edilebilir. Sonra, geriye kalan on dokuz sigaraya bakılarak,içinize koca bir hiç çekilebilir. Bu "hiç" öldürmeyebilir ama süründüreceği kesindir. Ateş icad edilebilir bütün helak edilen çer çöp'lerden sonra belki. Belki de ateş iki kere icad edilemeyebilir.Ahlarla vahlarla sigara bırakılabilir bunca şeyden sonra... Kimi köprüden atlayabilir,kimi kesebilir bileklerini,kimisi de silah kullanabilir,kimi de çerler çöpler helak edebilir.Neyse(4)

Hayat işte! Kimileri bir sigara için kırk çer çöpü yakmaya yeltenip,cesaretlenir. Ama yanmak istemez sigara... Ve o "ama", o sigarayı terk-i diyar eyleyecek mecburi bir istikamete doğru yollanır. Çünkü, o kırk çer çöpü bir sigaraya heba edenin düşünceleri,bir ****ün poposundaki vızır vızır dönenip duran,***** bir at sineğinin sabah kabusu değildir.Neyse(5)
Kalp,böğrek çöğrek değildir,bir organdır ve her etin içinde savaşa,doğal afetlere,ölümlere,rüyalara tepki gösterdiği duygucuklar vardır.Et ruhanidir... Sevişmekten ibaret değildir insan,bu pozisyonda seni daha çok sevebilecek.Ve çarpık kentleşen her kalp,bir fay hattının "bööö" demesiyle bile un ufak olabilir.Neyse(6)

Ayrıca, aynı ırmakta iki kere yıkanılmazken,aynı durumda,aynı derecede ve aynı halde, iki üç hatta bunların katları kadar aynı şeyleri yapmak neye işarettir ve ne içindir.Değişmek,tecavüze uğramakla eş değer midir ?Durmadan ve "vınnn" gibi kendini tekerrür eden bu "hal" ne kadar gerçek,ne kadar süzme,ayan beyan,hisli,orjinal ve ne kadar haysiyetli şahsiyetli bir işdir. Olması gereken iş başındayken neden "hoş geldinler","güle güle" şeklinde bir mizaca bürünürler.Kederli,topukdan tavana çaresiz,tepeden depreme biçaresiz,tek yönlü ve dibe vurma garantili,ozon deliğine kara yolu olan,bedel promosyonlu bu "hal"ler ve " bu hallerime dokunma,karışma sakın,yakarım sevgiyi saygıyı" nakaratları, çok sevgiye mi dalalettir.

Bu ofsayt hal ve hareketler sevdanın üzerine çöreklendikçe,karnımda acıkmıştı demek neyin nesidir.Sürekliliğini koruyan bu "eda"lar,kişilik midir ve böyle devam ettikçe, "miş"ilik olmaz mı kişilik,laçka olmaz mı...Yıllandıkça,tortu yaptıkça şarap tadı mı verir, yoksa sirke mi.Yaşananlar bir aşk olayı mı yoksa bir sevişme,bir et olayı mıdır ?

Bütün bu "ben buyum" edaları almış beni kucağına zevk alırken, ben ofluyorum. Bir harflik bir yanımsama ile zevk alamıyorum! Neyse(7)

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

``BİR KUĞU ÖLÜR TÜMLEÇ``

dudaklardaki kağıt helva aşk’ım,susamaklı...
nereye değse ellerin ; ihtilal tenim.
fitili kısa dinamit gibi düşüyorsun aklıma
düştüğün yer secde de
kaçak bakışlarım suç üstü,kelepçeli ve titrek
biliyordum ; Alkadras’dı gözlerin...

``Hürrem’e``

DELİ SAÇMASI​
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

ÇÜNKÜ YAŞIYORDUN / AMA ÖLMÜŞTÜN


Tabutsuzdun,
cemaatsiz
ve
helalliksiz...

ne ölümün çeyizliği kefen
ne de toprağın altındaki karanlık
hiçbiri dokunmamıştı bedenine.
sıcacıktı tenin.

hiç kırkın çıkmadı mesela,
ağıtların yakılmadı,
yasın tutulmadı,
helvan yapılmadı.

ne adına bir sela ne de mevlüt
hiçbiri okunmadı .

çünkü
YAŞIYORDUN !

kimse de kanıtlayamazdı zaten aksini .

ama
ÖLMÜŞTÜN !

hatta bu satırları okusan
mahkemeye bile verebilirdin belki şiirimi,
yaşarken öldürdüğü için seni ...
Cana kast etmekten alırlar mıydı acaba beni içeri ?

savunabilir miydim kendimi ve şiirimi hakimin önünde ?

"Ölüm ,

karışmak değildir sadece toprağa ...

sütün memeden çıkması da bir çeşit ölümdür mesela .

nasıl ki terk edenin öldüğü gibi terk edilen de " diyebilir miydim ?

bu duruşmadan yırtabilir miydim ?

bilmiyorum ...

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

``O kadınlar`` ve `` O sözler``

Gazetelerde okunur,televizyonda seyredilir...bakılır,duyulur,es geçilir... oysa bu cümlelerdir,kırık-dökük,bölük-pörçük ömürleri muazzam dramlara yükseltir.

``namusumu temizledim,pişman değilim``

-bir tecavüz,bir gurur,bir pişmanlık,bir hayal-hayat kırıklığı gerekçe sözü,bir buruk aşk hikayesi temel öz-cümlesidir... birinden hür olmanın,teselli mahiyetli nisadı belki...ancak ve sadece yokederek varolmanın hazin ikilemi...öldürmüş ve namusunu temizlemiştir... üstelik pişmanda değildir... yüreğine su mu serpilmiştir... gerçekten öylemidir... öldürülen sevilmemiştir mi mutlaka bir zaman... veya öylesine mi karşılaşmış iki bilardo topu... namus çimen lekesi midir... cinayet tek deterjan mı... haksızlık,aşkla mı başlar yoksa... birini,ondan çok sevmekle mi başlar haksızlık... aşk e seks,bir çeşit cinayete teşebbüs müdür aslında... öldürülen sevilmemiş midir mutlaka bir zaman... veya öylesine karşılaşmış mı iki bilardo topu... ``nasılsa evleneceğiz,bir kereden ne çıkar dedi,`` ben de çıkarıp verdim gül gibi kızlığımı,sonra dünyam karardı. evlenme vaadiyle kandırılmak... veya yalnız evlenilecek erkeğe saklanan bir ufacık zarcık,içi dolu namuscuk olmak... kızlık kutsal bir emanet,bir ödül... sabihe sunulacak... sahip sünnet oluyor,düğün-dernek yapılıyor... kızlık zarı olanların böylesi bir lüksü yok... hiçbir kız sormuyor : ``niye benden önce sünnet oldun`` diye... ``o başka,bu başka`` deniliyor zaten sorulunca... `` sen kadınsın,ben erkek`` deniliyor... kızlık gidince,ikinci el bir insan mı olunuyor... tapulu,ruhsatsız pek farkedilmiyor... her durumda kızlık bozmak ( ! ) tecavüz,her erkek biraz kaatil ( ! )


``kocam değil mi, döver de,sever de``

- yarası olan gocunur...yarası olmayan yara uydurur... nasıl da gururla sarfedilir o cümle... nasıl da gözlerde bir afferin beklentisi,öyle rezerve durur... dayak da bir ilgi-bir ilişkilenme biçimidir çoğu kez... anne baba da döverek sevmiştir çocukken... öğretmen de,komutan da döverek sevmiştir... ölmek ve dayak yemek günlük rutin işlerdendir zaten... onun iyiliği için onu dövmüşlerdir zaten hep... veya öyle karşılaşır mı iki bilardo topu... sevişmek de biraz şiddettir oysa... yani kaç çocuklu kadınlar,bir kere orgazm olmuşlardır ki hayatları boyunca... ``başka umarım kalmamıştı,canıma tak etmişti,çektim tüfengi furdum`` veya ``niye bana soğuksun bey,niye bana furmuyorsun,yoksa aramızda kötü kadınlar mı var...`` kabilinden buruk şırrak efektli öyküler... kadınlar ve kadınlar... ``kocam değil mi,döver de sever de`` cümlesi daha çok,öbür kadınlara karşı sarfedilmiş bir misilleme,bir böbürlenme cümlesi gibidir... yaramaz çocukların gözlerinden yaşlar boşanırken dayak atanın karşısına geçip ``acımadı ya,acımadı ya,oh canıma değsin`` demeleri gibi birşey... sevmek bir şey değil de insan gibi ayrılmasını da bilmek lazım belki... ve fakat kimi zaman insanlar birbirlerine iki aşk öznesi olarak değil de,iki sistem dişlisi olarak da gelebilir... kimileri de bütün hayat böyle ve ``bu`` sanar... hayat değil mi,döver de sever de ( ! )


`` hoyrak davranma aabi,canım acıyor``

- bir sürekli cinayet önsözü... bir genelev genç sermayesinin belki de ilk gününde sarfettiği ilk çaresiz viyaklaması... erkek tahrik oluyor,daha bir haz alıyor bu sözden... cümlenin tam ortasında bir ``aabi`` serzenişi var... tüyler ürpertici... cümle burada bitiyor sonra... sonra alışılıyor... ``abi``,``kocacıım`` oluyor belki zamanla,``kocacım``,``dostum`` oluyor en sonra... allah ne vermediyse işte... hayat devam ediyor... veya öyle karşılaşmıyor mu iki bilardo topu...

Ah be hayat... bitsen de gitsek...

DELİ SAÇMASI
 
---> Sefil'den Her Telden " Deli Saçmalarım "

harbi hüzün barbie hüzün


peki nedir,bu hüzün...ki hep naçar kaçarken,acayip de açar bizi... çiçek gibi güzel,yakışıklı,onurlu ve erdemli gibi gösterir. harbi hüzü,barbie hüzün diye iki hüzün olar mı... timsah gözyaşları,martı çığlıklarını boğar mı ?

yağmur yağar,sel olur,evlerimizi sular seller basar,yalnızca ağıt yakarız...hiç olmayacak bir durumda,hiç olmayacak bir pozisyonda,küüt diye ölürüz,yalnızca ağıt yakarız... peki ağıt çare midir... veya ağıt yak,molla desinler mahallesinden miyizdir... bu hüzün meziyet midir,yoksa bir eziyet mi ?

diyatik icabı,aynı derede iki kere yıkanmazken,aynı yerde,aynı durum ve biçimde iki,üç ve hatta katları kadar ölmek veya acı çekmek,ne'ye delalettir... habire ve hiç durmadan kendi kendini tekrarlayan bu acı,bu ihmal,bu suistimal,biraz kadercilik,biraz nemelazımcılık ve boşvermişlik tonları taşıyor mu... habire ve hiç durmadan kendi kendisini tekrarlayan bir hüzün,ne kadar süzme,orijinal,rafine,haysiyetli ve şahsiyetli bir hüzündür ki.. harbi hüzün,hiç olmazsa kederli bir sisyphous estetiği taşır... tepeden tırnağa çaresiz,tek yönlü,duvara çarpma istikametli,dibe vurma garantili,yerden ozon deliğine kadar tercih ve bedel takviyeli... barbir hüzün'de ise hep bir bürokrat kayıtsızlığı,aşk ve hayat devamsızlığı ve kaytarmacılığı mümkün olur... barbie hüzün,naylon ve slikon hüzün tekrarlandıkça,laçkalaşmaz mı... laçkalaşan hüzün,kötü ve moruşın bir karikatür olmaz mı... akılsız başın hüznünü,ayaklar çekmez mi... bir akıllı hüzün,bir de akılsız hüzün mü vardır... akıllı hüzün şiir tadında ve kallavi bir tortu bırakıp,kişiyi derviş mi yapar...harbi hüzün yıllanır,tortulanır,şarap mı olur.... barbie hüzün,sirkelenir,kurtlanır,ekşir,heba mı olur... hayır,sirke'nin yeri ayrı,şarap'ın yeri ayrı ama misal kabilinden yani,hesapta...

alaturka bu hüzünde yamuk bir durum mevzubahis değil mi yani... bu hüzünde akıl yok,mantık yok,şiir yok,felsefe yok sanki... hep sermayeden yiyor,hiçbir şey üretmiyor... çoğaltmıyor,eksiltiyor... olgunlaştırmıyor,çürütüyor... erdirmiyor,yıldırıyor... güzelleştirmiyor,verem,kanser ediyor... lakin sinirleri bozulmuş,gıdıklasan gülecek... hüzün canından vaz caymış,bizim canımız hüzüne müebbet... ama neden...

bu hüzün ne lolita,ne james mason... bu hüzün oldum olası fason... tırışkadan bahane,mazeret,buğulu anason...
harbi hüzün : bedel+tercih,barbie hüzün : karşılıksız çek+naylon fatura gibi mi...

aynı derede iki kere yıkanmazken,aynı memlekette,aynı hayatta,aynı ömürde,aynı kişilerde,bunca aynı hüzün,olacak şey mi...
bir şarkı var mesela : " akşam oldu hüzünlendim ben yien/hasret kaldım gözlerinin rengine" diye başlar... peki,gündüz çuvala mı girdi... akşam akşam niye hüzünlenip,boca ediyorsun rakıyı ve sigarayı göz göre göre ciğerine... yoksa hüznü,bu duruma,vesile teşkil ettiği için mi seviyorsun... akşam mı,aşk'şam mı,akş'am mı asıl derdin aslında...hüznümüz ereksiyon bir vaziyette dolanıyorarak akşamdan akşama hatırlamak,hasret kalmak hakiki bir sevmek midir...

hem yaşıyorsan,git kavuş... kavuşamayacak bir durumun varsa yar aşşağı,sen yukarı savuş... tamam bir akşam olur ama,yani her akşam,her akşam da olmaz ki... bu hüzünde,sado-mazo bir yan var... " of ulan off" derken sanki,için bir " ohh" çekmekte... " ohh be" derken de sanki,bir " off " çekmekte... bu hüzün tanımsız..

bu hüzün,gak guk,hık mık,kem küm,cık cık... bu hüzünden adam olmaz... velhasıl bu adamdan da,adam gibi hüzün çıkmaz... hüzün dank dank diye gelir... her akşam her akşam olur mu... memur mu bu,kadrolu bir duygumu ki bu... hüzün manyağı mı olmuşuz biz... hoşumuza mı gidiyor acılanmak acaba... eyvallah o vakit...

deli saçması..
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst