SAYI 60 – 18 Şubat 2004

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
GAZETE BEŞİKTAŞ,

SAYI:60, 18 ŞUBAT 2004

Belediye Başkanı
İSMAİL BAŞTUĞ

Bir süredir Türkiye yerel seçimlere kilitlenmişti. Adaylar sonunda açıklandı. İstanbul için beklenen oldu. Ali Müfit Gürtuna aday gösterilmedi. Yerine Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş ismi çıktı. Topbaş’ı yakında daha çok tanırız. Beyoğlu’nda yaptıklarını biliyoruz. Gürtuna gibi insanları kavrar bir yapısı var. CHP ise sürpriz yaptı ve İzmit’te uzun yıllar belediye başkanlığı yapan Sefa Sirmen’i İstanbul belediye başkanlığı için aday gösterdi. Sirmen bir spor adamı, deneyimli bir siyasetçi ama İstanbul’da işi biraz zor gibi.
Peki Beşiktaş’ta durum ne? İsterseniz duruma şimdilik küçük bir göz atalım, haftaya konuyu daha derin açarız.
Yusuf Namoğlu faktörü
…Ve beklenen oldu. ANAP yeniden Beşiktaş için Yusuf Namoğlu’nu aday gösterdi. ANAP için Namoğlu büyük şans. Parti faktörü Yusuf Namoğlu’nu ne kadar etkiler şimdi bu konuşuluyor. Ancak başkanın 5 yıl içinde ortaya koyduğu yönetim modeli ve de oldukça popüler olan ismi avantaj gibi gözüküyor. Daha önceki yerel seçimler de de favori gösterilenleri sollayıp geçmişti. Aynı şeyi şimdi de yapabilir.
CHP’de sürpriz aday
CHP Genel seçimlerde Beşiktaş’ta büyük oy patlaması yapmıştı. Yerel seçimlerde de bu oy oranını koruyacaklarını söylüyorlardı. Ancak CHP Beşiktaş’ta da, bir çok yerde dolduğu gibi son dakikada sürpriz bir isim öne sürdü. Eski başkan Ayfer Atay başta olmak üzere, birkaç isim üzerinde daha durulurken, İsmail Ünal ismi öne çıktı. Beşiktaş spor kulübünde bir dönem görev yapan,uzun yıllar önce Beşiktaş belediyesi veya çalışanlarının kurduğu kooperatifin müteahitliğini üstlendiğini öğrendiğimiz Ünal’ın başkan adaylığına İlçe halkı nasıl bakar bilemem, ama ilçe teşkilatının hem şaşkın hem de oldukça kızgın olduğu söyleniyor.
AKP ne yapar?
AKP ise, Beşiktaş’tan Şahin Özer’i aday gösterdi. Müzik adamı ve yapımcı olduğunu biliyorum. Beşiktaş’la ilgisi nedir? Çözemedim. Kendini yakında tanıtmaya başlarsa, Beşiktaş’lı olarak bizde daha çok bilgi edinebiliriz. Son anda ismi gündeme geldi, ne yapacak bekleyip göreceğiz. Önümüzdeki hafta bu isimler hakkında çok bilgiler gelir. Kim ne yapmış her şey ortaya dökülür. Dedim ya; Adaylar açıklansın ortalık şenlenecek”diye… Ne öğrendiysem aktaracağım, merak etmeyin. Haftayı bekleyin.

Şampiyonluk gidecek

“Biz, bir adamı bir maçta asarız!, bir maçta da göklere çıkartırız.” Bunu Lucescu’da iyice öğrendi. Ahmed Hassan’ı basın olarak “ilk 11 de oynat” dedik, o da oynattı. Ahmet Hasan’da Lucescu’nun yüzünü kara çıkartmadı ve maçı golsüz bitirdi. Şimdi medyada yazılanlara bakın. Tam tersi; “Ahmet Hasan hakikaten ilk 11′de oynamazmış, Lucescu haklıymış, ikinci yarıda girince veya sonradan oyuna dahil olunca daha hırslanıyor ve gol atıyormuş.” Lucescu bile adamı kazanmaya çalışıyor, biz harcamaya. Zaten bazıları Kartal şampiyon olmasın diye uğraşıyor. Biz de onların ekmeğine yağ sürüyoruz.
Gelelim aynı konuya… Ya bir adamı göklere çıkartıyoruz ya da çekip alaşağı ediyoruz. Yalnız spor kamuoyunda değil, tüm yaşantımızda böyle davranıyoruz. Ya siyah, ya beyaz. Bunun ortası yok mu? Hatadan dönmek bir vasıftır, yanlışlardan ders almalıyız ama bu işler böyle olmaz. Biraz sabredin, adam oynasın, bir kaç maç sonra da aynı durumdaysa o zaman karar verin. Ben Ahmed Hassan’ın avukatı değilim , dahası adamı hiç de tanımam. Muhabir arkadaşlarım birkaç kez röportaj yaptılar o kadar. Ayrıca Beşiktaş’ın iç işleri de beni ilgilendirmez. Adamı harcayacaksınız, zararı da Beşiktaş görecek. Beni ilgilendiren bu…
Durum tespiti; bakın görün İlie birkaç maç daha gol atamasın,ilk maçta oynadığı oyun ve attığı goller nedeniyle göklere çıkartılan Rumen futbolcu nasıl tu kaka olacak.
Diyoruz ya; “Beşiktaş’ın en büyük rakibi Beşiktaş” diye… Hem içten, hem dıştan, korkarım şampiyonluk gidecek.

Kamu yönetimi değişiyor
AHMET ERCAN

Bugünlerde Kamutayda (mecliste) tartışılan;yönetimin Ankara’dan alınarak,yerele verilmesidir.Bunu düzenleyen yasaya Kamu Yönetimi İlkeleri Yasa Tasarısı (KYİYT) denir.
Nedir bu kamu?
Kamu;sözlük anlamı ile el, elgün, uyruk(halk,millet), yerine göre tüzel(resmi),yada ödüs, ilkut(devlet) anlamını da içerir. Kamu düzeni; ilkut yönetimi ve düzenini sağlamak üzere,toplumun her yönü ile yarar ve çıkarlarını koruyucu yargıların,düşüncelerin tümüdür.Toplumun gönenç ile güvenliğini sağlayan, ilkutun korunmasını amaçlayan,toplumun,her alandaki düzeninin kökünü oluşturan,toplumdaki bireylerin birbirleri ile olan uyuşmazlık ile anlaşmazlıklarını düzenleyici kuralları,öngören yargı ile kuralların tümü kamu düzenini oluşturur. Kamu erki; yasaya dayanarak kural koymak, buyurmak,güvenlik önlemleri almak ile buna benzer görevlerin tümünü kapsar.Kamu edinçleri(hakları); anayasayla, öteki yasalara uygun olarak yurttaşlara tanınan edinçlerdir.Kamu yumuşu (hizmeti); ödüsce(devlet) verilen yumuşların tümüdür. Bu yumuşlar, ödüsce yada buna bağlı diğer kamu tüzel kişilerinin kamunun genel gereksinmelerini sağlamak üzere yapılan, kamuya(ödüs,elgün,uyruk) dönük yumuşlardır. Kamu tüzesi(hukuğu); ödüsün koyduğu, uyguladığı tüzedir. Kamu akçal (ikdisadi) kuruluşu; Kuruluş ana akçasının tümü ödüsün olan, tekel niteliğindeki edinimlerle(mallar), ana, kök yumuşları üretip satmak üzere kurulan, kamu yumuşu nitelikleri ağır basan ödüs kuruluşlarıdır.MTA,TPAO,PTT ,TEKEL gibi. Kamu işletmeleri; ödüs yada kamu tüzel kişileri ve diğer kamu yönetimlerince yönetilen işletmelerdir. Bunlar ödüsce denetlenir, erekleri (amaçları) yurttaşlara iyi ve ucuz ürün satılmasını, onların akçal olarak korunmasını sağlar. Kamu kurumları; kamu tüzel kişiliklerinin çeşitleridir.Kamu görevlileri; Yumuş sözleşmesi yada atama ile kamu yönetim ve kurumlarında çalışanlardır. Kamu sektörü; kamu iş kolu.Ödüsün kamu tüzelkişileri eli ile yürütülen kurumların yönettiği akçalı girişimci ve işletmeler ile ödüs yatırımlarıdır. Kamu yararı; Elgün yararı. Kamunun gereksinmeleri ile ödüsün, bu arada elgünün benimsenebilir ve kaçınılmaz gereksinmelerinin karşılanması yolu ile, topluma,ulusa ve ödüse sağlanan yarardır.
İşte böyle. Kamutayda tartışılan, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı Ankara’daki özekcil (merkezi) yönetimin yetki ve sorumluluklarının doğrudan doğruya, bölgeyada illerdeki yerel yönetimlere aktarılmasıdır. Yukarıda bir bir verilen tanım ve görevlerin, yerele aktarılmasıdır. Açıkçası ödüsün özelleştirilmesidir. Türkiye’nin bütünlüğünün yok edilmesidir.Türkiye Cumhuriyetinin, küçük ödüscüklere bölünmesidir. Türkiye’nin bölüntüler birliği(federatif) bir ülkeye dönüştürülmesidir. Bu yolla Türkiye’nin, soya, kökene, inanca dayalı, süre içinde bu bölüntüleri elden çıkarabilecek bir yapıya kavuşturulmasıdır. Kimler istemektedir bunu? İçeride PKK, KADEK, TÜSİYAD, SOROS vakfı, TESEV, HAKİŞ, İnanç örgüt ve dernekleri ile ver-kurtulcular, mütareke basını, dışarıda; AB, ABD ve onların örgütleri olan Dünya Bankası, IMF. Peki, kimler karşı çıkmaktadır buna; Atatürk’çü yurtsever ve uluscular. Bir sözcükle; ulusalcılar. Türkiye Cumhuriyeti, son 100 yılın en büyük çekincesi ile karşı karşıyadır.

Aile ve alkol kullanımı – I
ARİF VERİMLİ

Aile, kişinin yaşam biçiminin oluştuğu, sürdürüldüğü ve zaman içinde değiştiği bir ortamdır. Aile, sosyal desteğin en çok olduğu ve aynı zamanda stresin en çok yaşandığı birimdir. Bu nedenlerle aile, değişimin başladığı noktada yer alır. Bu değişim toplumsal etkenlerle de yakın ilişkilidir.
Aileye yardımcı olmak
Hekimler alkol ya da madde kullanan kişinin ailesine ya da yakınlarına nasıl yardımcı olabilir?
Yargılamadan dinleyerek:
Hekim öncelikle aile üyesini dikkatle ve yargılamadan dinlemelidir. Aile üyesinin sağlık durumu araştırılmalıdır. Gereksinimler ve beklentiler öğrenilmelidir.
Bilgi vererek:
Bilgi, genelde aile üyesinin istediği en önemli yardımdır. İçinde bulunduğu bu zor durumda aile üyesine sağlanacak her türlü bilgi onun işine yarayacaktır.
Sorunla başa çıkmaları için doğrudan olmayan yollarla danışmanlık yaparak:
Hekim aileye çeşitli çözüm yolları arama ve bulmaları için yarımcı olmalıdır. Ancak bunu yaparken doğrudan önerilerde bulunmak yerine çözümü ve uygulayacakları yöntemi, onların bulmasını sağlamak en yararlı yoldur.
Sosyal destek ve yardımlaşmayı artırarak:
Ailenin yardımı ile sorunu olan kişiyi tedaviye yönlendirmek aile içi iletişimi arttırmak ve bazı destekler bulmasına yardımcı olmak bu bağlamda verilebilecek örneklerdir.
“Çocuğum madde kullanıyor mu?”
Aileler hekimin karşısına çocukları hakkında bazı kuşkularına yanıt aramak için de gelirler. Çocukları madde kullanıyor mu? Bu soru onları derinden etkilemektedir. Başka sorular da yanıt beklemektedir:
* Gençler niye alkol ya da madde kullanıyor?
* Benim çocuğum bu sorunu yaşamak için çok genç değil mi?
* Neden benim çocuğum?
* Onu tedaviye nasıl ikna ederim?
* Onu bir şekilde kandırıp getirsem olur mu?
* Onu ve yaşadıklarını anlamak için madde mi kullanmalıyım?
Aile başvurduğu zaman hekim ailenin sorularına doğrudan yanıtlar vermek yerine öncelikle iyi bir öykü almaya çalışmalıdır. Bunun için sorulması gereken bazı örnek sorular aşağıda verilmiştir.
* Çocuğunuzun alkol/ madde kullandığını nasıl anladınız?
* Nerede kullanıyor?
* Ne sıklıkta ve ne kadar kullanıyor?
* Kimlerle kullanıyor?
Bu soruların yanıtlarını aldıktan sonra bir girişimde bulunmak doğru olacaktır. Aileye bazı önerilerde bulunmak da yararlı olabilir.
Aile her ne olursa olsun çocuk ile ilişkisini bozmamalıdır.
Onunla, alkol ya da madde etkisi altında olmadığı zaman konuşmalıdır.
Korkmadan ve korkutmadan, kuşkularını çocukları ile paylaşabilmelidir.
Konu hakkında bilgilenmeleri zorunludur.
“O tedavi olmak istemiyor, ne yapabiliriz?”
Alkol ya da madde kullanan kişinin aile üyeleri tarafından sık dile getirilen bir soru, hekime başvurmak ve tedavi olmak istemeyen, ancak ailesine ve kendisine önemli derecede zarar verdiği ya da verebileceği düşünülen kişilere nasıl yardımcı olunabileceğidir.
Böyle bir soru ile karşılaşıldığı zaman öncelikle bir durum değerlendirilmesi yapılmalıdır. Çeşitli sorular sorarak, alkol ya da madde kullanan kişinin durumu hakkında bilgi edinilebilir. Bunun için sorulması gerekenler:
Kullanılan alkol/ madde miktarı ve süresi
Tolerans gelişip gelişmediği ve bağımlılık düzeyi
Kendisine ve çevresine zarar verip vermediği (Fiziksel, sosyal, ekonomik)
Genel olarak maddeye karşı tutumu
Neden hekime ya da tedaviye başvurmadığı
Daha önce bırakma ya da tedavi girişimi olup olmadığı
Alınan bilgiler doğrultusunda yapılacak olanlar şunlardır:
Öncelikle aile üyesine ya da yakınına söz konusu madde ve bu maddeyi kullananların genel davranış biçimi hakkında bilgi verin
Kullanılan miktarda alkol ya da maddelerin zararlı olduğuna inanırsanız gerekli açıklamayı aile üyesine yaparak bunu kişiye iletmesini söyleyin
Alkol ya da madde etkisinde olmadığı zaman konuşmaları gerektiğini hatırlatın.
Görüşmek için davetinizi ona iletmelerini söyleyin.
Bir aile büyüğünün devreye sokulması önerebilirsiniz.
Onun sorumluluklarını yüklenmemelerini (Örneğin, işyerinden bir uyarı alacak diye onu idare etmek gibi) onun yetişkin gibi davranışlarının sorumluluğunu almasını sağlamalarını söyleyin.
Yukarıda yer alan önerilerinizden hiçbir sonuç alınamayacaksa, aileye onu bir anlamda köşeye sıkıştırmaları gerektiğini anlatabilirsiniz. (parasını kesmek, gerekirse evi terk etmesini istemek gibi)

Turizmde alternatif ulaşım araçları önem kazanıyor
BAŞARAN ULUSOY

2001 yılında yaşanan 11 Eylül olayları ve ardından dünyada gelişen savaşlar ve terör olaylarının turizm üzerindeki bir önemli etkisi de uluslararası turizm ve seyahat hareketinde kullanılan ulaşım araçları arasında karayolu ve demiryolunun daha fazla önem kazanmaya başlaması oldu.
Bölgeler ve kıtalararası seyahatlerin payında azalma, bölgeler ve kıtalariçi seyahatlerde ise artış kaydedildi. dünyanın tüm belli başlı destinasyonları komşularından daha fazla ilgi gördüler. Havayolu ile seyahatin payı azalırken kara ve demiryollarının önemi arttı.
Türkiye ağırlıklı olarak havayolu ile gelinen bir turizm destinasyonudur. 2003 yılında ülkemize gelen yabancıların yüzde 62′si havayolunu, yüzde 35′i karayolunu, yüzde 1′i demiryolunu ve yüzde 2′si de denizyolunu tercih etmişlerdir. Oysa, havayolu ile gelenlerin oranı 2000 yılında yüzde 69 ve karayolu ile gelenlerin oranıda 19 idi. Demiryolunda da 0.5′e yakın bir oran söz konusu idi.
Görüldüğü gibi, özellikle de karayolu ile girişlerde önemli bir atış, havayolu ile girişlerde ise azalma söz konusudur.
Diğer yandan, son yıllarda komşu ülkelerden ülkemize olan talepte de büyük artışlar söz konusudur. Komşu ülkelerin kara, demir ve deniz yollarını nispeten daha fazla kullandıkları ve kullanacakları da aşikardır.
Rusya ve Doğu Avrupa ekonomilerinin çok olumlu bir gelişme trendinde olması, Ortadoğulu İslam ülkelerinin bir dışa açılma süreci yaşaması ve geleneksel destinasyonları olan Avrupa ülkelerine girişte vize şartlarının zorlaşması, Türkiye açısından bu ülkelerde büyük bir turizm potansiyeli doğuruyor.
Avrupa’da seyahat tüketici profili hakkında son yapılan araştırmalar da tüm Avrupa ülkeleri içinde kendi aracı ile ya da demiryolu ile yapılan seyahatlerin payını artıracağı yolundadır.
Tüm bu gelişmeler, bize ülkemizi ziyaret edecek yabancılara karadan ve denizden daha kaliteli ulaşım olanakları sunmamız gerektiğini göstermektedir. Önemli Batı Avrupa pazarlarından güvenli ve konforlu kara ve demiryolları bağlantılarımız maalesef çok yetersiz durumdadır. Ortadoğu ve kuzey doğu komşularımıza geçişlerde de aynı durum söz konusudur.
Kaliteli karayolu bağlantıları ile güneydoğumuzda Urfa, Diyarbakır gibi kentlerimizi, Akdeniz’de Hatay, Mersin, Adana gibi kentlerimizi, karadeniz’de Artvin’den Trabzon’a kadar olan kentlerimizi ve batıda da başta İstanbul olmak üzere Çanakkale, Edirne gibi kentlerimizi komşu ülkelerin vatandaşları için birer hafta sonu desbtinasyonu haline getirebiliriz.
Bunun için ortada çok büyük bir potansiyel vardır. Türkiye genel olarak uçak kapasitesi, havaalanları teknik alt ve üst yapısı bakımından çok ileri düzeylere ulaşmıştır. Bir yandan bu alanda gelişmeye devam etmeli, ancak bu arada kara ve demiryolu bağlantılarını da ihmal etmemeliyiz.
Yurt içinde kentlerimiz arasında güvenli, konforlu ve hızlı bir demiryolu ağının oluşturulması yurda gelen yabancı turistin havayolu ile de gelse yurdun değişik bölgelerini de ziyaret etmeleri açısından önemlidir. Bugün yurda gelen ziyaretçinin yarısına yakını Akdeniz bölgesine geliyor ve diğer bölgeleri hiç görmeden yurdumuzdan ayrılıyor. Oysa bu ziyaretçilerin önemli bir kısmını bu ağ üzerinde Anadolu’nun iç bölgelerine taşıyabilir, böylece turizmin katma değerini bir yandan artırırken diğer yandan dengeli bir dağılımını da sağlayabiliriz.

Temizliğe evet ama nereye kadar?
ORHAN KURAL

Temizlik kavramının sınırları nereye kadar ulaşır. Çöp dökmemek mi, sokakları sabunla temizlemek mi, yoksa suları arıtmak mı? Kedi ve köpeğin bıraktığı pislikleri ortadan kaldırmaya çalışmak mı? Kokular sürünüp hoş kokmak mı? Bacadan çıkan siyah duman mı? Çamurlu ayakkabı mı? Hijyenik olmak uğruna bakterilerden kurtulmak mı? Doğal yaşama büyük zarar vererek üzerine “dioksin” dökülmüş bir bez veya peçete ile yüzeyleri temizlemek mi? Ne zaman insan ve yaşadığı ortam temiz olur? Peki ya doğal yaşam. Onları da temiz yapacak mıyız? Bahçedeki bitkilerin üzerindeki tozları da silecek miyiz. Temizlik tanımı kişiye, ortama ve zamana göre değişmektedir. Ama doğal yaşam hep aynı değil mi?
Doğa, insanın yaşamına ve temizlik anlayışına uymaz, uyamaz. Süt çocukları ve çok yaşlılar altını pisler, çocuk biraz büyüyünce toz ve çamurla tanışır, yağmur yağınca ayakkabımız, üstümüz, araçlar ıslanır ve kirlenir. Ateş yaktığımızda da is, partikül ve gazlar çıkar.
Artık hiç birimiz büyükannemiz gibi evini çalı süpürgesi ile süpürmüyor. Kimse çamaşırı küllü sularda yıkayıp doğal olarak güneşte kurutmuyor. Artık bulaşıklar elde yıkanacağına çeşitli kimyasal yardımıyla fazla elektrik tüketen makinelere atılıyor. Artık bin bir çeşit reklamlarla tanıtılan ve insanların beynine yerleştirilen çok marifetli modern yardımcılarımız var.
Günlük hayatımızda beyazı, beyazdan daha beyaz yapan, iz bırakmayan, mikroplardan arındıran 55 bin üzerinde kimyasal madde kullanıyoruz. Bir çoğu ise her yönü ile test edilmeden uzun dönemde doğaya verdiği zararlar araştırılmadan para kazanmak uğruna acele ile piyasaya sürülüyor.
Bu ürünlerin büyük bir bölümü kanalizasyona akıp nehirlerle, denizlere ya da yer altı sularına karışıyor. Bu kimyasallar zamanla vücudumuzun dengesini bozarak, farklı organlarda birikerek, kronik yorgunluk, alerji, karaciğer sorunları, lenf kanseri gibi çeşitli hastalıklara yol açıyor. Evde hiç düşünmeden daha konforlu ve pratik yaşam için kullandığımız temizlik malzemeleri sadece toprağı ve su kaynaklarını değil teneffüs ettiğimiz havayı da tehdit ediyor. Sprey boyalar, fırın temizleyicileri, dezenfektanlar, mobilya ve araç parlatıcıları ve diğer tüm sprey ürünleri birkaç günlük soluyacağımız havanın bir parçası oluyor. Belki de günün birinde günlük havamızı içme suyu gibi pet şişelerde satın alacağız.
Amerika; filmleri, reklamları ve dizileri ile tüm dünyayı davet ettiği “çılgın tüketim mutluluğu” rüyasına kırsal kesimlerde hızla ayak uydurmakta gecikmemektedir. Boyalar, çözücüler, lavabo açıcılar, tuvalet temizleyiciler, şampuanlar, deterjanlar kasaba ve köylerin güzelim su kaynaklarını hızla kirletmektedir. Dere kenarları, çeşme başları pet şişe ve naylon ile dolmaktadır.
Torunumun suyunu kirletmek istemiyorum derseniz işte size doğal temizlik ürünleri ve kullanım alanları:
Çamaşır Sodası: Sodyum karbonat adlı bir mineraldir. Çok az miktarda yakıcı olup katı ve sıvı yağlar, kir ve pek çok petrol ürününün etkin temizleyicisidir. Aynı zamanda su yumuşatıcı ve sabun köpürtücü özellikleri de bulunur. Yakıcı özelliği nedeniyle lastik eldiven kullanmak doğru olur.
Boraks: Su, oksijen, sodyum ve bordan meydana gelen, antiseptik, antigungal, antibiyotik koku giderici dezanfektan özellikleri olan doğal kaynaklı bir mineraldir. Küflenmeyi önler. Boraks yutulursa zehirlidir. (Eczane ve aktarlarda bulunabilir.)
Sirke: Meyve ve tahılların fermantasyonu ile elde edilen bir sıvıdır. Asitli içeriği mikropları öldürür, yağı parçalar ve mineral kalıntılarını çözer.
Karbonat: Sodyum bikarbonat, hafif aşındırıcı bir temizlik sağlar. Beyazlatıcı ve koku giderici özellikleri vardır.
Uçucu Bitkisel Yağlar: Bitki kokularının özleri bir çok parfümün ana maddesidir. Piyasada özellikle doğal ürün satan dükkanlarda çeşitleri bulunabilir. Bir iki damla turunçgil, elma, çilek, nane yağı ile elde edilecek koku hoşuna gidecektir.
Bitkisel yağ tabanlı sıvı sabunlar (arapsabunu gibi): Bu tür sabunlar hayvan yağı içeren ya da petrol tabanlı sabunlara tercih edilmelidirler.
Tarifleri uygularken, püskürtme amacıyla pompalı spreyler, silmek amacıyla % 100 pamuklu bezler, sıkıştırılmış selüloz, süngerler, doğal kıldan yapılmış fırçalar kullanılabilir.
Lütfen “ben” hariç herkes çevreci olsun demeyin ! Haydi, gelecek nesillere haksızlığı sona erdirecek yeniliklere doğru yelken açalım.

Kaynak: Şehiroğlu B., Altan M. “Evde Temizlik” Buğday Dergisi, Kasım – Aralık 2002

Problemli harika çocuklar – I
MELİH ARAT

Gözleri zekadan parıl parıl parlıyordu. Çevresindeki herkes ona ya hayrandı ya da kıskanıyordu. Kimileri ise, kişisel garezlerinden onu aşağılamayı, her fırsatta onun zaaflarını sergilemeyi alışkanlık edinmişti. Gerçekten işini yaparken, daha önce yüz elli kişiyi öldürmüş bir profesyonel katil gibi, estetik, acımasız ve sonuç alıcıydı. Ama yine bir profesyonel katilde olabilecek türlü ruhsal bunalımlar ve bunun gerek iş hayatında, gerek günlük hayattaki yansımaları vardı. Bütün bunlar çevresindekilerin ondan hoşlanmamalarına, hatta nefret etmelerine sebep oluyordu.. Gösterdiği anormal ve istenmeyen davranışlar nasıl engellenebilirdi? Çünkü bu davranışlar, organizasyonun aldığı diğer sonuçları, şirketin imajını, diğer insanların uyum içinde çalışmasını olumsuz yönde etkiliyordu. En kötüsü de vazgeçilemez olmasıydı. Sıradan biri, gözleri parıldayan bu adamın yaptıklarının yarısını yapsa çoktan kapı dışarı edilmişti. Şirketin yöneticisi, onu 3 yıldır tanıyordu. 21. kattaki ofisinin penceresinden İstanbul’un puslu havasına baktı. “Ey güzel tanrım, niçin insanlar bir paranın iki yüzü gibi iyi ve kötü taraflara sahip?” diye mırıldandı. Bir süre sonra koltuğuna oturup telefonu kaldırarak tuşlara basmaya başladı.
Telefon çaldığında ABD’den yeni gelen kitap paketini açmaya çalışıyordum. Telefonu açtığımda hüzünlü bir ses, bana gözleri parıldayan adamı anlatmaya başladı. Konuşmayı uzatınca, sıkıldım, ama telefonu da kapayamadım. Bir gazete alıp karıştırıyordum. Bir süre sonra beklenen soru geldi? “Ne yapmalıyım?” Tam bu sırada, gazetenin spor sayfasına gözüm takıldı. Bir fotoğrafta bir spor kulübü başkanının gözleri, aynı telefondaki ses gibi “Ne yapmalıyım?” diye soruyordu.
Ne yapmalıyım?
İşletmelerin, okulların en büyük sorunu fazla yetenekli, fazla zeki insanlardır. Enerjileri yerinde durmaz, yetenekleri verilen işte harikalar yaratır. Yine aynı kontrol edilemeyen enerjiden kaynaklanan zaaflar, diğer alanlarda sorun yaratır. Örneğin, hiç çalışmadan çok yüksek notlar alabilen öğrenciler, okulda ve sınıfta inanılmaz haşarı ve bazen de okula ve öğretmenlere saygısızdır. Bu durum, genelde, okulda ve sınıfta, öğrenciler arasında uyumsuzluk yaratırken, problemli harika çocuklar, okul yönetiminin başına tabir yerindeyse ‘bela’ olurlar.
Bu insanlar, her zaman her yerde karşımıza çıkabilir. Onlarla beraber çalışmak bir talih olduğu kadar, talihsizliktir. Çoğu zaman yöneticilerde “Ne yapmalıyım?” sorusuna sebep olurlar.
Ne yapılması gerektiğini çok bilmiyorum. Bildiğim tek şey, olayı “ne yapmalıyım” derecesine getirmemek gerektiği. Problemli harika çocukların, bir paranın iki yüzü gibi yetenekleri ve zaafları vardır. Niçin, bu zaaflar var, bu zaafları nasıl düzeltiriz diye uğraşmak yerine, yeneteklerini nasıl geliştirir, bu yeteneklerin organizasyonun amaçlarının başarılması için ne yapabiliriz sorusunun cevabını araştırmak gereklidir. Bir yöneticinin en son yapması gereken şey problemli harika çocuğu uyarmak ve zaaflarını konvansiyonel yollarla düzeltmeye çalışmak olmalıdır. Okullarda, çocuk matematikte başarısız, resimde başarılı ise, ona matematik dersi aldırılır. Halbuki çocuğun yeteneği resimdeyse, onun resim yeteneğini geliştirmek gereklidir. Matematik dersi aldırmak çoğu zaman verimli sonuç da vermez. İşletmedeki problemli harika çocuklarda böyledir, zaaflarının değil, yeteneklerinin üstüne gidilmelidir.
Problemli harika çocuklarda, elbette ki, yapılması gereken şeylerden biri de problemi neyin yarattığını bulmak ve o problem kaynağını ortadan kaldırmaktır. Ama bu daha ziyade tıpla işbirliğine giderek yapılması gereken bir şeydir. İşletmedeki problemli harika çocuğu, her zaman doktora götürmek ve tedavi görmesini sağlamak mümkün olmayabilir. Bu durumda olduğu gibi kabul ederek, mevcut durum üzerinden hareket etmek gerekir.

İlgilisi: İtanyan Büyükelçisi Ekselans El Cevap
DOĞAN KATIRCIOĞLU

O sinemacı amcayı hiç mi hiç unutamam. Kısa boylu bir adamdı. Onu tanıdığımda ben okula başlamamıştım.. Binbirdirek de Dostluk Yurdu Sokağı’nda aylak aylak dolaştığım yıllardı. Sopadan atımız vardı.. Afedersiniz, Osuruk Ağacı’ndan kırbacımız.. Biz o ağaca o adı vermiştik. Çünkü kötü kokardı.. Amma genç dalları bir kırbaç gibi oynaktı.. Onun için kırbaç olarak o ağacın ince dallarını seçerdik.. Yapraklanını elimizle sıyırdık mı.. Olurdu sana kırbaç..
Bacaklarımızın altındaki at olan dal, daha büyüktü. Onun başını da iple bağlardık.. Geme benzetirdik ipi.. At ile kırbacımız hazır olduğunda deymeyin keyfimize.. “deh” dedik mi? Altımızdaki at değil biz şaha kalkardık.. Dostluk Yurdu Sokağı’ndan yererdek Nuri Çonker’e.. Şimdi o sokağa “Klodfarer” deniyor..
Peykhane Caddesi’ne inerdik.. Oradan baş yukarı.. Piyerloti Caddesi’ne çıkmadan dönerdik Dostluk Yurdu’na.. 1940′lı yılların başıydı.. İkinci Dünya Savaşı’nın ateşi kavuruyordu dünyayı.. Yoksulluk diz boyu idi.. Ekmek karne ile. Heşey ona göre..
Bizim bütün eğlencemiz o sinemacı amca idi. Tabi atımız kırbacımız başka.. Sinemacı amca Kadırga’dan gelirdi.. Üç ayaklı sinema makinesi sırtında Piyerloti Caddesi’nden çıkardı soluk soluğa.. Dostluk Yurdu’nun düzlüğünde dururdu. Arkasını yeşil Apartmanın köşesindeki çınar ağacına dayar.. Soluklanırdı.. Sinema makinesinin ayakları ressamların şovalyesine benzerdi.. Bizlerin boyuna göre o ayaklar ayaklanırdı..
Bir yukarı bir aşağı..
Beş kuruşu olan o kutunun gözüne gözünü dayardı.. İhtiyar sinemacı sorardı:
“Tamam mı?”
Para peşindi.. “Ben bu filmi beğenmedim” demek yoktu. İhtiyar başlardı kutunun sağ tarafındaki kolu çevirmeye.. Tıpkı evlerdeki kahve değirmeni kolu gibi.. Sonra başlardı saymaya:
“Burası Avrupa burası..”
“Ya burası?”
“Burası Pires burası…”
“Peki burası?”
“Burası Roma burası…”
Kutunun yukarısından görürdü sinemacı amca hangi şehrin kartpostalının geldiğini.. Ona göre konuşurdu.. Hep aynı kartpostalları görmekten bıkmazdık.. Her gün sinemacı amcanın yolunu gözlerdik..
Ekselansları Roma ile tanışmam o yıllarda oldu.. Sinemacı amcanın kutu sinemasındaki kartpostaldan.. Bir de bizim mahallede uzun boylu bir amca vardı.. Onun uzun mu uzun inci bir otomobili vardı.. Fiat marka.. O küçük otomobil taksi idi.. Türbe durağından kalabalık aileler hep o küçük otomobili tercih ederdi.. On kadar kişi binerdi ona.. Harpten önce yapılmışmış o.. Taş gibiydi..
Roma tatili filmi hiç aklımdan çıkmaz.. Çok seyrettim o filmi.. Gene oynatsalar gene seyrederdim..
1980′li yılların başında Roma’yı görmek nasip oldu.. Beş gün kaldım Roma’da.. Roma’da ilk günümdü.. Alışveriş için geziniyorduk.. Bir arka karşıdan gelen adamların ellerinde otomobil plakları gördüm.. Arkadaşlara “Her hal ucuzluk var”dedim. Ellerinde teyiple dolaşan adamları gösterdim.. Bana güldüler.. “Bir Romalı otomobilini her yerde bırakır amma teybini asla”
dediler.. Roma’nın acemisiydim:
“Neden?” diye sordum..
“Burada hırsızlık çok olur” dediler “Bir Romalı otomobilini bırakır amma teybini asla.. Çünkü kaşla göz arasında gider teyp”
“Cahilliğime verin” dedim. Ben de güldüm. Arkadaşlar da. Ekselans, ben yetmiş yaşındayım.. Elli yıllık da gazeteciyim.. Yani yarım asırdır yazar çizerim.. Kitaplarım var.. Gazete Beşiktaş’ın da Çarşamba yazılarını yazıyorum..
Ben bir yanlışlık yaptım.. Zaafım olan Fiat otomobili aldım.. Hem de Reno marka otomobillerimi satarak.. Fiat Maria. Son satın aldığım Fiat Maria 2001 model… Acentanın verdiği katologta benzin deposu 58 litre olarak belirtiliyor.. Deponun kesin kapasitesini öğrenmek için aşağıdaki adrese yazı ile başvurdum:
“Technıcal deportment of fiat
Pharos
Via Marochetti 11
10126 Torino (TO) – ITALY”
9 mayıs 2003 günü iadeli taahhütlü olarak postaya verildi. 27 mayıs 2003 günü ‘elektronik posta ile yazı ilgili yere ulaştırılmıştır yanıt verilecektir’ diye bilgi geçti.. Fakat sekiz aydan beri bir yanıt yok..
Ekselans, İzmir’den yola çıkan posta güvercini on iki saak sonra mektubu Kayseri’ye ulaştırıyor.. Fiat otomobil fabrikaları müşterisine çok mu uzak? Daha kaç yıl beklememi önerirsiniz?
Benim posta adresim şöyle:
“Doğan Katırcıoğlu
Arkadaş Postası Gazetesi
Posta Kutusu: 02 Bakırköy 34153 İstanbul/ Türkiye”
İlgilenirseniz mutlu olurum.

Son günlerin perakende sektörü
AHMET DALYANCIGİL

Bu hafta sonu alışveriş merkezlerinin nabzını yoklamaya çalıştım. İstanbul’un popüler alışveriş merkezlerini ve popüler alışveriş caddelerini gezdim. Hem giyim, hem hızlı tüketim malı ve gıda, hem de dayanıklı tüketim malı satan perakendecileri izlemeye çalıştım. Özelllikle Ocak ve Şubat’ta yaşanan kötü hava koşullarının yaratmış olduğu olumsuzlukların, tüketiciyi hızlı tüketim malı ve gıda dışındaki alışverişlerden uzaklaştırdığına inanıyorum. Tüketiciler son 1 ay içersişnde acil ihtiyaçlar dışında bu ürün gruplarına çok fazla talep göstermediler. Bunda öncelikle ulaşımda yaşanan zorlukları göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuda elde etmiş olduğum araştırmalar ve gözlemlerimi biraraya getirdiğimde perakende sektörünün son 1 ayını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;
GİYİM: Tüm giyim perakendecileri kış sezonunun indirimlerine hararetli bir şekilde devam ettiriyorlar. Vitrinlerde: “Kış İndirimde Son Günler”, “Kış İndiriminde Son 10 Gün”(Bu son günler nedense bir türlü bitmek bilmiyor), “%50 + % 20 + Nakite % 10″ , “% 70′e varan” ,..vbg. sloganlara rastlamak mümkün. Giyim perakendecileri yaz sezonu öncesi stoklarını azaltmaya gayret ediyorlar. Bir diğer tarafan ise 2005 ilkbahar yaz sezonunu yeni ürünlerinin mağazalarda ve vitrinlerde yer almaya başladığını görebilmekteyiz. Bu soğuk kış günlerinde, ilkbahar yaz sezonu ürünlerinin çok cazip olmadığını düşünsek de, sezon başında yeni sezon ürünlerine talep yaratan bir tüketici kesiminin bulunduğunu da unutmamak gerekmektedir.
İndirim dönemi iskonto oranlarının yüksek ve fiyatların da bu kadar düşük olduğunu gözönüne aldığımızda, bir diğer taraftan da taksit sayılarının neden uzatıldığını anlamak maalesef mümkün değil.
DAYANIKLI TÜKETİM: Ekonomi cephesinde yaşanan erken bahar havası öncelikle beyaz ve elektronik eşya satan dayanıklı tüketim perakendecilerinde ciddi bir talep artışı yarattığı kaçınılmaz. Döviz kurlarına bağlı olarak, değil fiyat artışı, fiyatlarda geçen yıla oranla düşüşlerin olduğunu bile görebilmekteyiz. Bu nedenle, dayanıklı tüketim perakendecileri bu yoğun talebi, taksit sayılarını da uzatarak daha da arttırma gayreti içersindeler.
HIZLI TÜKETİM ve GIDA: Son dönemde hem ülke genelinde, hem de Akdeniz bölgesinde yaşanan kötü hava koşulları, özellikle taze sebze ve meyve fiyatlarında artışlara neden olmuştur. Sözkonusu ürünlerde geçici bir fiyat artışına bağlı olarak talep azalması görülse de, sektör itibariyle hiper market, süper market ve marketlerin önlenemeyen yükselişleri ve birbirleri ile olan kıyasıya rekabetleri olanca hızı ile devam etmektedir. Aslında bu rekabet tüketiciye yarar sağlamaktadır. Bu sektörde de, taksitli alışveriş olanaklarının her geçen gün artarak devam ettiğine tanık olmaktayız.
Nerdeyse taksitli alışveriş yaşamımızın bir parçası oldu. Tüketici bu durumdan memnun gözükse de aslında imkansızlık nedeniyle taksitli tüketime yöneliyor. Aksi takdirde tüketici tüketim yapmakta zorlanıyor. Milli gelir pastasını büyütmeden tüketimin taksitli satışlar dışında yükselmesini ümit etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Beyoğlu’nda yeni bir soluk
REHA ARAR

Yıl 1890 İstanbul’un ünlü dişçilerinden Ermeni Hirant efendi ilk muyenehanesini Beyoğlu Sofyalı sokakta açar. O dönemde en makbul olan evlerin, işyerlerinin duvarlarına Osmanlı süslemeleri yapılmasıdır Hirant’ın yaptığı gibi, yıllar geçer daha sonra BİNA’yı Rıta Karbek’in eşi satın alır ve yerleşirler, yıllarca yaşarlar. İstanbul’un o yıllarda Beyoğlu daha çok ekaliyetin itibar ettiği saygın bir semttir, eşinin kaybından sonra “BİNA”yı Paşabahçe Şişe cam fabrikasında araştırma mühendisi üç girişimciye satarak Kanada’ya göçer gider eminim ki aklı hala hayatının en güzel yıllarını geçirdiği Sofyalı sokaktadır. Gönül onu BİNA’da yemek yemeğe o günleri tekrar anmaya davet etmek istiyor. Özellikle niçin mi bu üç genç mal sahibinin; Tankut Ayaydın, Baha Kumun, Nedim Erinç büyük emekler ve paralar harcayarak yeniden ortaya çıkarttıkları tarihi süslemeleri görmesi ve o eski yılların havasını teneffüs etmesi için.
Sonuç, bugün Mimar Burak Boysan ve Cem Sorguç’un elinden değişik modern bir cafe-bar-restaurant ortaya çıkar bodrum katta mahzen, içi şu anda su dolu ama ilerde gerçek kav olarak kullanılabilir. Zemin kat cafe-bar, üst kat restaurant, en üst kat mutfak ve harika bir şöminenin olduğu VİP salon. Tankut Bey Alma Ata’da Siemens’in fabrikasında müdür iken inşaat başlamış küçük detayları bile orada sevgili arkadaşım Gürel ile düşünüp bildirmişler beş yıldızlı otel misali, ve de mutlu son gelmiş, kapılar açılmış her geçen gün iyiye daha iyiye gidiyor BİNA. Şimdi gelelim ne yenir ne içilire, yıllarca İstanbul’un güzide mekanlarının tabaklarına imza atan Hüseyin Beyazıt ustanın elinden.
Carpacio Roka üzerinde Porto şarabı ile marine edilmiş süt danası bonfilesi yaprakları. Tortilla di Mare Tortilla ekmeği, Tartar sos, karides, ahtapot ve mezgit balığı. Penne alla Turka domates sos, ızgara patlıcan renkli biberler, hafif krema ile. Üç renkli Tortelloni peynirli, domatesli, ıspanaklı bu arada Tortelloni’nin ev yapımı olduğunu ilave etmek gerek.
Ana Yemekler ise oldukça çeşitli mutfaklardan, Bina Bonfile; balla tatlandırılmış havuç, özel sosla marine edilmiş dana bonfile, kremalı ıspanak püresi, fırınlanmış mozzarella ile.
Benim favorim olan Mantarlı Köfte, Dana Jambon mantar minik kornişon patlıcanlar ile hazırlanmış Köfte, Fırınlanmış Kaşarlı patates püresi eşliğinde sunuluyor. Yanındaki yeşillikleri bir daha ki sefere inşallah benim tabağıma kebapçı usulü koymaz Hüseyin Usta.
Bu arada Batıdan Domuz pirzolasını, Worcester soslu antrikotu, Doğudan kuzu pirzolasını, pazı sarmayı, Beğendili ızgara köfteyide tatma imkanınız var.
Vejeteryanlar içinde üç lezzet mevcut menüde, ayrıca bar müdavimlerinin gözdesi Mozarella Stick, Chilli Biber, Soğan Halka, Patlıcanlı Börek (mutlaka denenmeli) günün her saatinde mevcut. Evet gecenin sonunda masayı süsüleyen Cheese cake. Bir ressamın çikolata kreması ile yapılmış Fudge Cake’in hakkını da vermek lazım.
Bu değişik karmaşık kavramlı mekanın çok sıcak kanlı, misafirperver bir personeli var, barmen Cem Touch Down’daki havayı adeta buraya taşımış servis elemanlarımız Orhan Çelebi, Tayfun Guguk, Selçuk Arslan da aynı şekilde doğrusu işlerini iyi de biliyorlar.
Hasılı 40 milyon liraya modernize edilmiş bu tarihi BİNA’da ağız tadı ile yemek yiyebilirsiniz.

Motorlu araçların kiralanması
VEDAT ÇAKIR

Soru: Beşiktaş’ta kağıt pazarlama işi ile ilgili iş yerimiz var. İşimizle ilgili olarak bazen özel otosu olan kişileri geçici olarak çalıştırıyoruz. Bu kişiler devamlı çalışmıyor. İşlerin yoğun olduğu zamanlarda özel arabaları ile birlikte kağıt dağıtım ve pazarlama işinde çalıştırarak bu kişilere günlük belli bir ücret ödüyoruz.
Yapılan vergi kontrollerinde, bu kişilere ödemiş bulunduğumuz araba ücretlerinden vergi kesmediğimiz için ek beyanname vererek cezalı vergi ödememiz istendi. Bu kişilere ödenen paranın ne kadarı ücret ne kadarı araba parasının gider pusulası üzerinde yazılı olmaması nedeniyle yapılan ödemenin tam******* kesinti yapılması söylendi. Bizler bu paraların bir bölümünü bize geçici olarak iş yapanlara ücret olarak ödedik. Bizim sigortalı elemanımız olmadığı için yapılan ödemeyi ücret olarak kabul etmemiz söz konusu değildir..
Bu konuda bizleri aydınlatırsanız seviniriz.
Cevap: Gelir Vergisi Yasası’nın 70.inci maddesi uyarınca her türlü motorlu aracın ücret karşılığı kiralanması gayri menkul sermaye iradı olarak kabul edilmiştir. Kullandığınız gider makbuzları üzerinde de yapılan işin kiralama olduğu açıkça belirtilmemiş bulunuyorsa, bu takdirde yapacağınız ödemeler üzerinden Gelir Vergisi Yasası’nın 94.üncü maddesi gereğince stopaj yapmanız gerekmektedir.
Düzenlemiş bulunduğunuz gider makbuzlarının üzerinde yer alan iki haftalık araç kira bedeli veya iki günlük araç kira bedeli ibareleri ve söz konusu araçların ticari nitelikte olmaması, özel araç olması dolayısıyla vergi memurlarınca yapılan işlemler doğrudur.

TEKNOLOJİ HATTI
ONUR BAŞTUĞ

Dizüstü bilgisayarlar için web kamera ürettiler

Creative Webcam Notebook, dizüstü bilgisayarlar için şık, ince ve kullanışla bir web kamera. Neredeyse bir kalem pil inceliğinde küçük bir gövdeye sahip olan Creative WebCam Notebook, yaylı mandalı sayesinde dizüstü bilgisayarların ekranına kolaylıkla monte edebiliyor ve USB üzerinden bağlanabiliyor. Cihaz, ayarlanabilir fokusu ile net görüntü elde edilmesine ve 180 derece dönebilme yeteneğiyle de çeşitli açılardan video kaydı yapılabilmesine olanak tanıyor. Sahip olduğu VGA CMOS alıcı sayesinde 640×480 çözünürlüğünde resimler çekip, bunları internet üzerinden paylaşabilirsiniz.

OYUN – Super Monkey Ball

Sega’nın sevimli maymunları Aiai, Gongon, Meemee ve Baby, N-Gage kullanıcılarının beğenisine sunuluyor. Oyunda şeffaf bir kürenin içerisindeki maymunu zorlu platformlarda ilerletmeye çalışıyorsunuz. Daha fazla puan için de yolda gördüğünüz tüm muzları toplamak gerekiyor. Fakat platformda durmak göründüğü kadar da kolay değil.
Tamamen üç boyutlu ortamda geçen Super Monkey Ball’ın frafikleri diğer oyunların yanında biraz sönük kalsa da Monkey target, Monkey Race ve Monkey Fight modları eğlendirici.

Söndür şu sigarayı
SEVİNÇ KAYA

Sigara içerken daha hızlı nefes alınıp verilir, nabız yükselir, kan dolaşımı yavaşlar. Kan dolaşımı bozukluğu felç, iktidarsızlık, parmaklarda kangrene yol açar. Beyne giden oksijen azalır ve beyin damarları daralır. Akciğer salgılarında azalma olur, bu da öksürüğe yol açar. Tiryakiler 10 kat fazla akciğer kanseri olma riski taşır. Nikotin kandaki oksijeni azalttığı için damarlarda kolesterol depolanır. bu kalp krizi riskini yükseltir. Mideye zarar verir. Yüksek kan basıncına neden olduğu için böbrekler zarar görür. Tiryakiler daha sık soğuk algınlığı ve gribe yakalanır. Sigara diş eti hastalıkları, diş çürümesi ve nefesin kötü kokmasına neden olur.
BIRAKINCA NELER OLUYOR?
- İlk 20 dakikada, kan basıncı ve kalp hızı normale döner.
- 8 saatte, kandaki karbonmonoksit ve nikotin düzeyleri yarıya iner, oksijen düzeyleri yükselir.
- 24 saatte, karbonmonoksit vücuttan atılır. Akciğerler temizlenmeye başlar.
- 48 saatte, vücutta hiç nikotin kalmaz. Tat ve koku duyularında büyük iyileşme olur.
- 72 saatte, akciğerlerde bronş tüpleri gevşemeye başladığı için solunum kolaylaşır.
- 2-12 haftada, kan dolaşımı normale döner.
- 3-9 ayda, akciğer fonksiyonu yüzde 10 kadar artığından öksürük ve solunum problemleri iyileşir.
- 5 yılda, kalp krizi riski sigara kullanan kişidekinin yarısına düşer.
- 10 yılda, akciğer kanseri riski de sigara kullanan kişidekinin yarısına düşer.

MAGAZİN HATTI
DEMİRHAN HARARLI

‘Ev’lendiler
İlker İnanoğlu ile manken sevgilisi Güzide Duran bir yıldır New York’ta yaşıyorlardı.
New York’ta bulundukları süre içerisinde arkadaşlarının evinde misafir kalan İlker İnanoğlu ve Güzide Duran sonunda muradına erdi.
Sevgililerin mimarlığını dünyaca ünlü tasarımcı Philip Starck’ın yaptığı Portofino Murono Grande’den 1 milyon dolara bir daire satın alıp yerleştiklerini öğrendim. İki sevgili böylece ‘ev’lenmiş oldu.
Allah korumuş
Sosyetenin renkli simalarından Dr. Aslı Berker, kendi kullandığı otomobille geçen hafta Ortaköy’den Ulus’a giderken bir taksici tarafından taciz edilmiş. Taksicinin sıkıştırması sonunda Aslı kontrolünü kaybedip tretuara çıkmış. Otomobilinde hasar oluşan Aslı, kazadan şans eseri yara almadan kurtulmuş. Bazı taksiciler son günlerde iyice azıttı.
Gülben havalandı
Gülben Ergen, önümüzdeki günlerde yepyeni imajıyla sevenlerinin karşısına çıkacak. Sahneye uçarak gelen Gülben’in görüntüleri merakle bekleniyor.
Gerçek eşi, filmdeki eşi mi olacak?
Tamer karadağlı, Pınar Altuğ’un “Çocuklar Duymasın” dizisinden ayrılmasından sonra “gerçek eşim bu dizide oynayabilir” diyormuş. Bakalım Ne olacak?
Öte yandan “Çocuklar Duymasın”adlı televizyon dizisinden olaylı bir şekilde ayrılan Pınar Altuğ,”Ben Evlenmek İstiyorum” adlı bir sit-com için anlaştığı karşısındaki erkek oyuncunun ise Ege Aydan olarak adının geçtiği kulağıma geldi. Yeni dizi için hazırlıklarını tamamladığı start almak için gün beklediği söylenen Altuğ”un hangi kanal ile anlaştığı ise gizli tutuluyormuş.
Arto’ya manken desteği
Müziğinin yanısıra sivri diliyle de tanınan Arto, yeni çıkardığı albümünde mankenlerden de destek gördü. Klibinde mankenlerle birlikte rol alan Arto’nun, yeni başladığı televizyon programı da büyük ilgi görüyor.
Ne yaptın Nurseli?
Kınalı Kar’ın hanımağası Nurseli İdiz’in rolü tehlikede. Daha önce de alkol aldığı için Osman Yağmurdereli tarafından ikaz edildiği ileri sürülen İdiz’in, eski huyundan vazgeçmediği öne sürülüyor.
Yağmur teyzesi ile geziyor
Türkan Şoray”ın kızı Yağmur Ünal, uzun zamandır birlikte aşk yaşadığı Barış Yaman ile birlikte teyzesi Nazan Şoray”ı yanına alıp, geçtiğimiz günlerde 02.00″da girdikleri Şamdan”dan sabah gün ışıdığı saatlerde dışarıya çıktıkları kulağıma gelidi. Teyzesinin onay verdiği bu beraberlik anne ve baba tarafından istenmediği için teyzenin arabulucuk yaptığını işittim.
Tatlıses’in kebap tutkusu
Ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses, geçtiğimiz günlerde gittiği Kıbrıs”da önemli misafirleri geldiği için gece yarısı Girne”de bulunan bir kasabı buldurup açtırmış. Daha sonra aldığı etlerle misafirlerine gece yarısı mangal patrisi yapmış.
Hakan Peker’in esmerleri
Pop müzik şarkıcısı Hakan Peker’in geçtiğimiz akşam Hede Ocakbaşına iki genç ve esmer bir bayan ile gittiği kulağıma geldi. Yemek yedikten sonra uzun süre kebabcıda oturan Peker daha sonra hanım arkadaşlarıyla birlikte Ataşehir”de bulunan evinin yolunu tutmuş, Peker”in neden iki bayan ile birlikte olduğuna ise kimse bir anlam verememiş.
Esra Eron’da tansiyon problemi
Manken ve sunucu Esra Eron”un tansiyon problemi olduğu biliniyordu. Güzel mankenin başı şimdide yüksek tansiyonla belada. Genç mankenin yüksek tansiyondan dolayı sağ gözünde damarlar çatlayınca gözünün içi tamamen kanla kaplanmış. Bunların hep iş stresinden olduğu söyleniyormuş. Eron “bundan sonra hayatıma daha çok dikkat edecem ve sinir stresten uzak duracağım” diyormuş. Ve gece eğlencelerinde fazla görülmek istemiyormuş.
Tarık Akan parayı isteyince dizi iptal oldu
Sinemanın en pahalı oyuncularından Tarık Akan, kısa süre önce başrollerini Berna Laçin ile Kanal D ekranlarında oynayacağı yeni bir televizyon dizisi için anlaşmış. Yapımcılığını Hüseyin Apaydın”ın üstlendiği dizi için ünlü oyuncu bölüm başına 15 milyar lira para isteyince dizinin iptal olduğu kulağıma geldi.
Tanyeli’nin podyum hayali
Ünlü oryantel Tanyelidansözlükten sonra şimdi de podyuma çıkmaya karar verdi. Ancak Tanyeli”nin hevesi kursağında kaldı. İstanbulda tanınmış ajansların kapısını çalan Tanyeli bütün ajanslardan aynı cevabı almış. Fazla kiloları ve yaşının ilerlediği söylenerek bu şartlarda podyuma çıkmamayacağını belirtmişler. Tanyeli ise bu kararından vazgeçmeyip günün büyük bölümünü spor merkezlerinde spor yaparak geçiriyormuş.
Yüksel Ak’ın galerici aşkı
Podyumların ünlü mankenlerinden Yüksel Ak, uzun süredir ayrı yaşadığı eşinden mahkeme karı ile daha boşanmadan kendisini yeni bir aşka yelken açtığı iddia ediliyor. Yaklaşık bir aydır iş adamı Aytu Aysal ile büyük aşk yaşadığı söylenen ünlü manken bu konuda konuşmuyor. Aysal ile bir arkadaşına otomobil almak için gittiği galeride tanışan manken Ak, herkesten gizlenen bu aşkın duyulmaması için büyük çaba sarfediyormuş.
Tuğba Özay’ı kanatları altına aldı
Ünlü manken Tuğba Özay yaklaşık 1,5 aydır Başak yapım sahibi Selçuk Çobanoğlu ile aşk yaşadığı kulağıma geldi. “Aerobik”VCD sini piyasaya çıkartan Çobanoğlu Özay”ın bir dediğini iki etmiyormuş. Çobanoğlu daha önce şarkıcı Esra Özmen ile büyük aşk yaşamıştı. Geçtiğimiz hafta Tuğba Özay”a çok pahalı bir saat hediye ettiğide kulağıma geldi.
Erol Atar’ın atışı
Bir dönem ünlülerin fotoğrafçisi olan Erol Atar istanbuldaki stüdyolarını kapatıp İzmir’e yerleşti. Atar, İzmirde sahne almayı düşünüyormuş. Ardından da albüm yapacakmış.

Siyasetçilerden gelen anlamlı ödül
VAHE KILIÇASLAN

Hafta başı sevgili eşim Mannik ile birlikte Siyaset Dergisinin 10.yıl kutlamalarına katıldım. Geceye 9.cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, Samsun Milletvekili Mustafa Çakır, Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Aksaray Belediye Başkanı Osman Ertuğrul, Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhasaki, Mamak Belediye Başkanı Gazi Şahin, İntes Yönetimi Kurucu Başkanı Şükrü Koçoğlu, Tefiron Firmasının Genel Müdürü Tevfik Öz, haber programı sunucusu Melike İlgün, sanatçı Sertap Erener, Yılmaz Erdoğan, sunucu Halit Kıvanç, sanatçı Beyazıt Öztürk, İzzet Yıldızhan, Tuğba Özay, Davut Güloğlu, Umut Akyürek ve ben
Bu anlımlı ödülü çok değerli insanları elinden aldık. Unutulmaz vali Hayri Kozanoğlu, Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ve DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük geceye gelerek ödül törenine renk kattılar. Tüm bu güzellikler olurken ertesi gün acilen eşimi ambulansla hastaneye yetiştirip, acil ameliyata almamız inanılmaz üzülmeme neden oldu. Haftanın başında başkentte Siyaset Dergisinden aldığım anlamlı ödül ve hafta boyunca hastanede geçirdiğim saatler, işte yaşamda acı ve tatlı her şey var. Siyaset dergisine teşekkür ederken hafta boyunca eşimin rahatsızlığı için tüm arayan dostlara da ayrıca sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Karın kışın soğuk havaların devam ettiği şu günlerde arena mayolarının çıkardığı yeni Powerskin profesyonel yüzücü mayolarının tanıtımı için TSYD havuzuna gidiyorum. Sıcak ve huzurlu sağlıklı günler dileğiyle.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst