Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
bir yokmuş. Bol bol süt içenlerin kentinde bir sütçüyle eşeği yaşarmış. Sütçü
çıkarını iyi bilen
çalışkan
gayretli ve kurnaz bir adammış. Sabahları gün ağarmadan uyanır
gider eşeğini uyandırır
neşeli türkülerle onu hazırlarmış :
Güneş şimdi doğmadan Dostum benim
gel uyan! Kazanır daima çalışan Dostum benim
gel uyan!
Uykusunu bir türlü alamayan eşeğin gönlünü almak için çeşitli komiklikler yapar
ona şeker verir
sağrısını sıvazlarmış. Eşek bu ya
eşekliği nerden belli olacak?... İsteksiz isteksiz bir iki anırırmış. Uykusunu dağıtmak için gözlerini ovdukça ovarmış. Ancak karnı bir güzel doyduktan sonra keyfi yerine gelirmiş. O da başlarmış sahibiyle birlikte türkü söylemeye :
Sabah erken kalkmalı İşimize bakmalı Öğlen vakti olmadan Şu sütleri satmalı
Öyle bir gayretlenirmiş ki eşekçik
sütüne yüklenen süt güğümlerinin bile ağırlığını duymaz olurmuş. İki çalışkan arkadaş
horozlar kukkuriku diye bağırmadan
bebekler ınga ınga diye ağlamadan yola çıkarlar
evlere süt dağıtırlarmış. “Süüüt!...Sütçüüü!” Eşek de sahibinden geri kalır mı? Başlarmış bağırmaya : “Ai...Aaaaiii!” Böylece sahibiyle beraber süt satarmış eşekçik. Akşamlara kadar yorulmak nedir bilmezmiş. Sahibinin cepleri para ile doldukça bir sevinirmiş
bir sevinirmiş ki
anlatamam. Her akşam yatarken ; “Yarın olsa da işe çıksak
s ahibimin cepleri yine parayla dolsa!” diye güzel güzel düşünürmüş. Boğaz tokluğuna çalışmaktan
sahibini mutlu kılmaktan başka bir şey akıl etmezmiş zavallıcık. “Süüüt.Sütçüüü! Haydi
sütçünüz geldi!” Derken
çalışmalarının karşılığını görmüş sütçü. Zengin olmuş. Adamlar tutmuş. Sütçülüğe çıkmayı bırakmış. Eşek bu duruma üzülmüş. Üzülmüş ama elden ne gelir? Katlanmış çaresiz. Asık suratlı bir adamla satışa çıkarken isteksiz isteksiz yürür
eski günlerini içinden acı acı anarmış. “Hey gidi günler hey
ne mutluyduk o günlerde! Cepte ağırlığımızca paramız
altın yaldızlı koltuğumuz yoktu ama neşemiz
dostluğumuz vardı.Birbirimize sevgimiz vardı. Gülen yüzümüz vardı. Türkülerimiz vardı. Yarınları bekleyişimiz vardı. Canım
her şeyimiz vardı işte! Zengin oldukça gülmesini unutan asıl sahibi artık ne kendisini arar
ne de hal hatır sorar olmuş. Bu vefasızlık iyi yürekli eşeğe pek dokunmuş. Öyle ki
gün geçtikçe sararıp solmaya
zayıflamaya başlamış. İnsan
o sıkıntılı günlerin sadık arkadaşını
dert ortağını
türkü arkadaşını unutur mu? Bir türlü kabullenemiyormuş bunu... Derken
sıskalıktan kaburgaları birbirine geçer olmuş hayvancığın. O kadar zayıflamış yani. Değil sabahtan akşama kadar dolaşmak
ayağını bile kımıldatamaz olmuş. Dünya hali bu. Hastalık
düşkünlük olmaz mı? Ama asık suratlı adam aman zaman dinleyecek soyundan değilmiş. Eşek kırılıp döküldükçe
acıma dilendikçe basarmış tekmeyi
sen misin tembellik eden diye. Üstelik ağır sözler söylermiş : “Seni ucuz hayvan seni! Demek bütün niyetin sahibini iflas ettirmek. Geber de kurtulalım bari!” Aman zaman bilmeyene hal anlatmak ne mümkün?.. İki gözü iki çeşme
öksürüp aksırarak
derdini anlatamadan bir köşeye çekilirmiş kara yazgılı hayvan. Asık suratlı adam dayaklar yetmezmiş gibi tutmuş eşeği sahibine şikayet etmiş. “Aman efendim
ne uyuz hayvan bu? Üstelik her gün hasta. Naz ediyor ama kime? Böyleleri her zaman zarar verir sahibine. Bana kalırsa
çalışmayana ekmek olmamalı. Satalım
başımızdan atalım
gitsin!” Parasına para katmaktan başka bir şey düşünmeyen sahibi
eskisi kadar düşünceli
iyi huylu değilmiş. Üstelik bir sinirliymiş
bir sinirliymiş ki
ne söylense bağırır çağırırmış! Adamını dinledikten sonra iri iri açılmış gözleri : “Ne demek?” demiş. “Benim evimde para kazanmadan yan gelip yatmak
ha? Olmaz öyle şey! İşine gelmiyorsa
defolsun! Biz kimsenin bedava bakıcısı değiliz!” Zavallı hasta eşek pencerenin altında sahibinin bu sözlerini duyunca yüreğine inecekmiş nerdeyse. “Yok
vallahi kalmam burda! Bu kadar vefasızlık sığmaz benim mantığıma.” demiş kendi kendine
üzerinden güğümleri atıp ormana doğru kaçmış... Tanrı bir kapıyı kaparsa bir kapıyı açar elbet. Eşek gözyaşları içinde söylene söylene yürüye dursun
yolda ufacık bir torbayı bile taşıyamayan ihtiyar bir çiftçiye rastlamış. Hani
insanlara bir daha yanaşmayacağına söz vermiş ama
yufka yüreği dayanamamış yine. Kendi hastalığını
halsizliğini unutup seslenmiş : “Çiftçi baba
çiftçi baba
istersen torbanı yükle sırtıma. Kaldıracak halin yok belli. Sana yardım edebilirim belki.” Çiftçi o kadar sevinmiş ki
hayvanın boynuna sarılmış
torbayı sırtına atmış. “Eşek kardeş
belli
seni Tanrı gönderdi... Sağolasın! Ama sen de ne kadar zayıfsın. Üstelik soluyorsun. Titriyorsun. Besbelli
hastasın. Ama yine de ben
senden daha hasta ve dermansızım.” İki bitkin yolcu konuşa konuşa bir kulübeye gelmişler. İhtiyar sırtından torbayı indirirken eşeğe teşekkür etmiş : “Buyur” demiş. “Biraz dinlen. Belki gideceğin yol uzundur.” Eşek üzüntüyle kafasını sallamış : “Gideceğim yer yok ki!” “Ya evin barkın?” “Yok... Yok!” “Eşin
dostun?” “Yok dedim ya!” Başlamış başından geçenleri birer birer anlatmaya. Sözlerini bitirirken
“Tanrı kimseyi benim gibi düşürmesin”demiş. “Artık bundan sonra bir köşeye çekilip ölümümü bekleyeceğim.” Kafasını uzun uzun kaşımış sevimli ihtiyarcık : “Doğrusu sevgili eşek
” demiş. “Hikayen pek acıklı. Naparsın
dünyanın hali bu! Sen de fazla duygulusun. Belli. Bir dostun seni terk etti diye bu dünyayı terk etmeye değer mi? Gel
burada kal. Yemeğime ortak ol. Kıt kanaat geçinir gideriz. Üstelik
biz arkadaş değerini biliriz.” Pek sevinmiş eşekçik. Yüreğine su serpilmiş. Mutlulukla ihtiyarın evine yerleşmiş. Neşeli günler yaşamaya başlamışlar. Günler ayları
aylar yılları kovalamış. Bir gün kentteki zengin sütçünün varlığını kaybettiği
yorgan döşek hasta düştüğü haberi ortalığa yayılmış. İhtiyar : “Sana ettiğini buldu!” demiş eşeğe. Ama eşeğin yüreği acıyla burkulmuş. Sormuş soruşturmuş. Eski sahibine kimsenin bakmadığını
pek zavallı bir durumda son günlerini saydığını öğrenmiş. “Ne de olsa eski dost
varayım helâllaşayım. Bir yararım dokunur mu sorayım” demiş. Yola düşmüş. Ölüm döşeğinde bulmuş eski sahibini. Gitmiş
öpmüş ellerini. Sahibi önce tanıyamamış. Ama
dikkatli bakınca sevinçle boynuna atılmış : “Gel
benim eski dostum!” demiş. “Şu zavallı sahibini bağışla. Anladım ki arkadaşlık
dostluk parayla ölçülmemeli. Doğrusu
sen eşekliğinle iyi ders verdin bana. Yalvarırım
sana yaptıklarım için beni bağışla!” demiş ve ruhunu teslim etmiş. İnce duygulu eşek
sahibinin başında uzun süre ağlamış. Son görevlerini de yerine getirdikten sonra çiftçinin yanına dönmüş. İhtiyar çiftçi onu sevgiyle karşılamış ve demiş ki : “Sevgili dostum