Göbeklitepe'de bulunan kalıntılar, insanlık tarihinin bilinenden daha eski dönemlerine ışık tutuyor. Kazılar ve ölçümlerin sonucunda ulaşılan anıtlar, Göbeklitepe'nin neredeyse 12 bin yıl öncesinde insanlığın önemli bir buluşma merkezi olduğunu ortaya çıkardı.
Harran Ovası'nın kuzeyindeki dağların en yüksek noktasında bulunan ve geniş görüş mesafesine sahip Göbeklitepe, avcı-toplayıcı insanların yarattığı bir kültür merkezi. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Klaus Schmidt, Göbeklitepe kalıntılarının MÖ 9500 yıllarına ait olduğunu ve bulunan taşların Mezopotamya'daki ilk şehirlerden 5 bin 500, İngiltere'deki Stonehenge kalıntılarından ise 7 bin yıl daha eski olduğunu anlattı. Bölgede yapılan kazıların, insanlığın avcı-toplayıcı döneminde mütevazı bir şekilde yaşamadıklarını da kanıtladığını söyleyen Schmidt, aksine görkemli bir evre yaşandıklarını altını çizdi. Göbeklitepe'nin bulunması, arkeolojideki birçok teoriyi de yerle bir etti. Kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimariler, insanlığın avcılıktan üreticiliğe geçiş aşamasında gelişkin sembolik dünyaları olduğunu kanıtlıyor. Arkeologları ve tarihçileri hayrete düşüren ve tarihin yeniden yazılmasını gerektiren bir nokta da, henüz yerleşik olmayan insanların tapınma ihtiyacı duyması ve tapınaklar inşa etmesi. Göbeklitepe, 30 metre çapına sahip yuvarlak ve oval 20 yapıdan oluşuyor. Bu yapılardan kazı sonunda sadece altısı ortaya çıkarılmış, geri kalanlar ise teknolojik ölçümlerle belirlenmiş. Yuvarlak planlı yapıların merkezinde iki tane serbest biçimde boyu beş metreyi bulan, kireç taşından yapılmış T biçimli dikilitaşlar yer alıyor. Aynı formda ama daha küçük boyutlu dikilitaşlarsa, yapı duvarlarının iç çeperlerine, merkezdeki iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak yerleştirilmiş. Dikilitaşların üzerindeki kabartma hayvan motifleri ve semboller, 12 bin yıl önce insanlığın sembolik dünyasını net bir şekilde tasvir ediyor. Göbeklitepe'deki anıtların önemli bir özelliği de, usta bir taş işçiliğinin ürünü olmaları. Taşların üzerindeki kabartma motiflerdeki içerik zenginliği, insanlığın o dönemde ulaştığı düşünsel aşamayı çağımıza aktarıyor. Henüz üretim aşamasına geçmemiş neolitik dönem insanlarının organizasyon ve koordinasyon yeteneğini de zamanımıza aktaran Göbeklitepe, yerleşik döneme geçişin izlerini taşıyor. Arkeologlar neolitik dönem insanlarının bölgedeki anıtları bilinçli olarak doldurup, gömdüğü görüşünde. Yaşam biçimlerini değiştirmeye çalışan son avcıların, eski kimliklerini, inançlarını ve sembol dünyalarını tahrip etmeden kapatarak terk ettiği sanılıyor. Uzmanlar Göpeklitepe'nin günümüze kadar tahrip olmadan ulaşmasının nedenini de, tapınakların ıssız, ırak, sessiz yerlere kurulmasına bağlıyor.
Tepe nasıl bulundu?
Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü Orient bölümü uzmanı ve Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Klaus Schmidt 1995 yılında Göbeklitepe kazı çalışmalarına başladı. 60 kişilik kazı ekibiyle yıllardır kazı yapan Schmidt, Göbeklitepe'nin sırlarla dolu olduğu iddiasında: "Dünyanın her tarafındaki üniversitelerden konferans teklifleri alıyorum. Yakın zamana kadar Filistin ile Konya'daki Çatalhöyük yerleşim alanı insanlığın uygarlığa ilk adımını attığı yerler olarak tanınıyordu. İngilizlerin çok gurur duyduğu Stonehenge taşları 7 bin 500 yıllık. Piramitler ise ancak 6 bin yıllık. Ama Göbeklitepe tapınaklarının tarihi 12 bin yıllık. Bu da bize en eski ibadet mekânının Göbeklitepe olduğunu gösteriyor. Başka bir açıdan bakarsanız yerleşik düzeni ve medeniyetleri doğuran ilk olgunun din olduğu da bu şekilde kanıtlanmış oldu."
Göbeklitepe'nin sahibi
Mahmut Yıldız, bir gün tarlasını sürerken kireç taşından yapılmış iki heykelcik buldu. Radyolarda, televizyonlarda bu tip heykelleri bulanların müzeye götürdüğünü ve karşılığında bir miktar para aldığını biliyordu. Heykelleri güzelce sarıp sarmaladığı çuval parçasının içerisine koydu. Yolu Şanlıurfa'ya düştüğünde, doğruca müzeye gitti. Müze müdürünün kapısını çaldı. Masasının üzerine heykelcikleri bıraktı. Müze müdürü bu duyarlı köylüye ne söyleyeceğini bilemedi. Tutanak tutturarak heykelleri teslim aldı. Bulduğu heykeller için kendisine bir miktar para verileceğini belirterek uğurladı. Mahmut Yıldız köyüne ve tarlasına dönerek çalışmaya başladı. Aradan bir yıl geçti. Bir gün tarlasında yabancı birilerinin dolaştığını gördü. Bu kişilerin GAP bölgesinde tarihi araştırmalar yapan, GAP'ın altında kalacak olan tarihi eserleri kurtarmak için çalışma yapan ekip olduğunu öğrendi. Heykelleri nerede bulduğu hakkında uzun uzun bilgiler aldılar. Alman arkeolog gerekli izinleri alarak derhal kazıya başladı. Kazı için köylülerden bir ekip kurdu. Bu çalışma temposu iki yıl sürdü ve mutlu sona ulaştı. Burası dünyanın en eski tapınağıydı. Tüm uluslararası ajanslar ve yayın organları tepeye akın etmeye başladı. Tepe artık 'tarihi değiştiren tepe' adını almıştı Tarla sahibi Mahmut Yıldız, tarlanın bekçisi oldu. Maaşı da Almanya'dan geliyor. Tarladan da üzerinde her yıl ürün alınacak şekilde hesaplanan bir bedel karşılığında kira alıyor. Köylüler ise onu çok seviyor. Çünkü işsizliğin kol gezdiği yörede 60 kişi bu sayede kazı işinde çalışıyor.