LaZZkopateLLa
Bayan Üye
I
Şubat 2013te, Georges Perecin ilk romanı olan ve yayınevleri tarafından reddedildikten sonra kaybolan, ancak Perecin ölümünden otuz yıl sonra ilk baskısı yapılan Paralı Asker, Sel Yayıncılık tarafından okurlarla buluşturulmuştu.
Yayınevi, geçtiğimiz günlerde de Perecin romanıyla benzer bir kaderi paylaşan Sıradan Kadınlar Düşünü yayımladı.
Sıradan Kadınlar Düşü, Beckett tarafından 1932 yazı içinde Pariste yazılmış. Söz konusu dönemde Beckett, Dublin Üniversitesindeki işinden istifa etmiş ve Parise gelmiştir.
Bu dönemine ilişkin ayrıntıları Charles Julietle yaptığı söyleşide bulabiliriz (Samuel Beckett ile Görüşmeler, Om Yayıncılık, 2000).
Juliet, Beckett ile yaptığı görüşmenin ardından izlenimlerini şu cümlelerle aktarıyor.
(Beckett) önce Londrada yaşamış, Sonra da Pariste. Parlak biçimde başlayan üniversite kariyerini sürdürmekten vazgeçmiş ama yazar olmayı da düşünmüyormuş. Montparnassetaki bir otelin küçük bir odasında kalıyormuş, kendini yitip gitmiş ve ezik hissediyor, bitip tükenmiş biri gibi yaşıyormuş. Yataktan öğlende kalkıyor, kahvaltı etmek için en yakın kahveye gidebilecek gücü kendinde ancak bulabiliyormuş. Hiçbir şey yapamıyormuş. Okuyamıyormuş bile. (s. 16-17)
Beckett, yukarıda alıntıladığım görüşmede Charles Juliete, o döneminde, hiçbir şey yapamadığını söylese de oturup Sıradan Kadınlar Düşünü yazmıştır.
Beckett, Düşü yazdıktan sonra birçok yayıncıya gönderir, fakat kitabını bir türlü yayımlatamaz. Bir süre sonra da Düşü yayımlatmaktan vazgeçer ve bu kitaptaki kimi bölümleri yeniden düzenleyerek çeşitli dergilerde yayımlanmış başka öykülerle birleştirir ve bu öykü seçkisi 1934te More Pricks Than Kicks (Aşksız İlişkiler) adı altında basılır.
Beckettın sonraki romanları Watt ve Molloy da onlarca ret cevabından sonra yayımlanabilmiş kitaplardır.
Beckett, Julietle yaptığı söyleşide bu konuyla ilgili düşündüklerini, Yayımlanmamış olmasının hiç önemi yok. Bu iş soluk alabilmek için yapılır. (s. 71) sözleriyle ifade eder.
Aşksız İlişkilerin yayımlanmasının ardından Sıradan Kadınlar Düşü bir daha Beckettın gündemine gelmez. Birkaç kez kitabın basılıp basılmamasıyla ilgili sürünceme de kalsa da bir türlü ikna olup kitabın basımına izin vermez.
Samuel Beckett, Sıradan Kadınlar Düşünden o denli vazgeçmiştir ki elindeki özgün kopyayı 1961de kendisi hakkında bir araştırma yapan Lawrence E. Harveye verir. Harvey de 1971de taslağı Dartmouth Collegea verir ve Sıradan Kadınlar Düşü, 1992deki basımına kadar Dartmouth Collegeın arşivinde kalır.
II
Beckettın Düşü yazdığı dönemde, Ulysses (1922), Deniz Feneri (1927), Dalgalar (1931) ve Kayıp Zamanın İzinde (1913-1927) gibi bugün bile aşılamamış ve halen en zorlu metinler arasında gösterilen kitaplar çoktan yayımlanmıştır.
Söz konusu kitapları okuduğunu varsayabileceğimiz yirmi altı yaşındaki Beckettın, Sıradan Kadınlar Düşünde bu zorlu metinlerle paralel bir zorluk derecesine sahip bir roman yazmayı hedeflediğini düşünebiliriz.
Bu kapsamda, Düşü okunması (ve tabii ki çevrilmesi) oldukça zor bir kitap olarak niteleyebiliriz.
III
Beckettın diğer romanlarını okuyanlar bilirler. Yazar, metinlerini hep daha fazla sıkıştırıp kısaltmanın derdindedir. Bu kapsamda (anadili olan) İngilizce yazmaktan bile vazgeçerek Fransızca yazmaya başlar. Zamanla, metinlerdeki anlatıcıların bile kaybolduğunu görürüz.
Juliet, bu durumu, Sonunda da artık kimin konuştuğu bilinmiyor. Öznenin tam anlamıyla ortadan kalkması söz konusu. (s. 91) cümleleriyle ifade eder.
Sıradan Kadınlar Düşüne bu açıdan, sonraki romanlarıyla beraber baktığımızda, Düş için, Beckettın en geveze romanıdır, diyebiliriz. Kitabın birçok yerinde uzun tasvirler ve benzetmeler bile kullanılmış.
Sıradan Kadınlar Düşünde çok katmanlı bir dil kullanılmış. Bu kapsamda, tüm kitap boyunca yüzlerce Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca ve Latince sözcük kullanmış. Bu sözcüklerle beraber Danteden Mozarta, İncilden Yunan Mitolojisine kadar birçok farklı gönderme de söz konusu. Düşte, kullanılan yabancı sözcüklerin ve göndermelerin dışında dil ve anlatım da bilinçli bir şekilde bozulmuş. Noktalama işaretleri çoğu yerde ya hiç kullanılmamış ya da kasıtlı olarak yanlış yerlerde kullanılmış.
Bu noktada, oldukça zorlu bir çeviri sürecinin altından başarıyla kalkmış olan H. Öklem Süloşu da tebrik etmek gerekir.
IV
Bugün, ilk romanların birçok otobiyografik detay taşıdığı kabul edilir. Sıradan Kadınlar Düşüne bu açıdan baktığımızda, kitabın kahramanı Belacqua ile Beckett arasında paralellik kurmak mümkün. Fakat bu cümleden yola çıkarak Sıradan Kadınlar Düşünün başlı başına otobiyografik bir roman olduğunun düşünülmesi yanlış olur.
Beckett, kendisini bu kitapta da o denli başarıyla gizler ki biz okurlar, ancak kimi şeyleri anladığımızı varsayarak kendimizi eğlendiririz.