Usulca dolamıştı atkısını boynuna. Boğazın o üşüten rüzgarından koruması lazımdı yorgun bedenini. Hem boğazını üşütürde, bademcikleri şişerse nasıl bağırabilirdi ki Beşiktaş diye… Morali çok bozuktu ama çevresinde ki insanlara belli etmemeye çalışıyordu bunu, hafta içi tahlil sonuçlarını almaya giderken, aklına getirmemeye çalışıyordu kötüyü. Beşiktaşını düşünüyordu hep, kafasını dağıtması lazımdı, mutlu olması lazımdı.
Hastaneye geldiğinde dudakları mosmor kesmişti kansızlıktan, hava serindi ama donuyordu adeta… Tahmin ettiği gibi oldu, durum düşündüğü gibiydi. Ömür treni raydan çıkmaya yüz tutmuş, o vagonda tek başına kalmış ve son durağı bekliyordu. Hastalığını öğrendiğinde boğazında birden bir şeyler düğümlendi. Şöyle dönüp bir geçmişine baktı, neler yaşamıştı neler… Gözlerinden usulca akan yaşlar üzerinde ki kazağın siyahına düşüyordu, oysa hiç umursamıyordu bunu. Eve dönüşte gazetesini açtı, Beşiktaş sayfasına göz gezdiriyordu. Takım ligden kopmuş, beklentiler karşılanamamıştı. ‘tüh’ dedi kendi kendine, giderayak bir şampiyonluk görsem ne güzel olurdu…
Aradan 2 yıl geçti. Beşiktaşı o geçen 2 yılı kayıplarla geçirmişti. Kulüp borçlanmış, taraftar ayak kaldırmış ama kimse sevdasından zerre bir şey kaybetmemişti. Oysa hastalığa iyice yenik düşmüştü. Artık zamanının dolmasını bekliyordu. Ligde bitime az bir süre kalmıştı, çetin bir kış mevsimi geride kalmış, Beşiktaş lider, kupada yoluna devam ediyor, Avrupa’da ise bilindik senaryo gene tekerrür ediyordu. Artık konuşamaz durumda olan o, kendi kendine iç geçiriyordu. Allah’ım şampiyonluk görmeden alma şu canımı diyordu. Mart sonu, Nisan başı gibi vücudu iyice iflas etmişti, arel acele hastaneye kaldırılmıştı. Doktorlar ilk incelemelerden sonra hastanın ümitsiz vaka olduğunu boğuk ve üzgün bir sesle söylediler yakınlarına. Çocukları, torunları hepsinin yüzünden düşen bin parçaydı…
Nisan ayı içerisinde durumu daha da kötüleşmiş ve yoğun bakıma alınmıştı…
İnsanın içini kaynatan bir Mayıs ayı gelmiş ve çatmıştı. Ağaçlar yeşermiş, hava ısınmış ve Beşiktaş şampiyonluğa çok yaklaşmıştı. Oysa yoğun bakımda bilinci bir gidiyor, bir geliyor halde azraili bekliyordu.
Mayısın 2. Haftasıydı bir Pazar günü, yoğun bakım gene sessiz, buz gibi bir hava vardı içeride. O sıra yarı baygın gözlerini açabildi, saat göremiyordu gözü hiçbir yerde… Beşiktaş geldi aklına, ne durumdaydı acaba? Bugün müydü ki maç, yoksa şampiyonluk gitmişmiydi gene? Güç bela hasta bakıcıların konuşmalarını duydu… Eğer Beşiktaş bu akşam kazanırsa ya da berabere kalırsa şampiyon olacaktı, öyle diyordu hasta bakıcılar. Galatasaray’ın geçen hafta puan kaybetmesi çok işine gelmişti Beşiktaşın… Birden bir yaşama sevinci doğdu içine, ama mutluluğunu bile yaşayacak kadar diri değildi vücudu. Nefes alamıyordu, gözleri kararıyordu… Bitsin artık bu çile dedi, bitsin…
Akşam 9 civarıydı. Vücuduna bağlı olan makine birden bire garip sesler çıkarmaya başladı, anlam veremiyordu ve çok acı çekiyordu… Doktorlar koşuşturarak başına geldiler hastanın, galiba vakit gelmişti. Konuşmak istiyordu, doktora sormak istiyordu, Beşiktaş şampiyon olabildi mi diye? Ama buna hiç hali yoktu…
Makine susturuldu nihayetinde, doktorlar derin bir oh çekti… Şimdilik kurtulmuştu ama çok yakın zamanda kurtulamayacaktı. O sırada sesler duymaya başladı gene, doktorlar Beşiktaş’ın şampiyonluğundan bahsediyorlardı… Acaba gerçek değil miydi bu duydukları? Yok, yok doğruydu, demin ona müdahale eden doktorun sesiydi bu, Beşiktaş şampiyon oldu, diyordu…
Öyle çok mutlu olmuştu ki… Artık hiçbirşey umrunda değildi… Belki çıkıp sokaklarda arabayla tur atamayacaktı, eskiden olduğu gibi çocuklarını sırtına alıp zıplatamayacaktı, oğluyla siyah beyaz çekemeyecekti… Beşiktaş’ın şampiyonluğuna mı sevinsin, yoksa bunu kutlayamayacak olmasını mı üzülsün…
Sabaha karşıydı, nefes alması iyice imkansızlaşmıştı, gözleri çakmak çakmak oluyordu. Gece vardiyasında ki doktorlar apar topar hastanın başına geldiler, artık çok geçti akşam olan mucize bu defa olmayacaktı… Gözleri boş boş son kez dünyayı süzerken beyazlar içinde ki doktoru görünce, içinden derin bir siyah dedi acılar içinde kıvranırken… Evet kararmıştı sonra her yer, siyah olmuştu gerçekten…
Ailesi geldiğinde buz gibi bir yerde onları hareketsiz, cansız bekler durumdaydı. Oğlu gelmişti, üzerinde Beşiktaş forması vardı. Durum o kadar açık ve netti ki yapacak hiçbirşey, konuşulacak hiçbirşey yoktu…
Yasal ve dini işlemler yapılmıştı cansız bedeni toprağa verilmişti. Herkes gitmişti, bir tek oğlu kalmıştı mezarın başında… Toprağa doğru eğildi ve;
-şampiyon olduk baba dedi… şampiyon olduk…
Hastaneye geldiğinde dudakları mosmor kesmişti kansızlıktan, hava serindi ama donuyordu adeta… Tahmin ettiği gibi oldu, durum düşündüğü gibiydi. Ömür treni raydan çıkmaya yüz tutmuş, o vagonda tek başına kalmış ve son durağı bekliyordu. Hastalığını öğrendiğinde boğazında birden bir şeyler düğümlendi. Şöyle dönüp bir geçmişine baktı, neler yaşamıştı neler… Gözlerinden usulca akan yaşlar üzerinde ki kazağın siyahına düşüyordu, oysa hiç umursamıyordu bunu. Eve dönüşte gazetesini açtı, Beşiktaş sayfasına göz gezdiriyordu. Takım ligden kopmuş, beklentiler karşılanamamıştı. ‘tüh’ dedi kendi kendine, giderayak bir şampiyonluk görsem ne güzel olurdu…
Aradan 2 yıl geçti. Beşiktaşı o geçen 2 yılı kayıplarla geçirmişti. Kulüp borçlanmış, taraftar ayak kaldırmış ama kimse sevdasından zerre bir şey kaybetmemişti. Oysa hastalığa iyice yenik düşmüştü. Artık zamanının dolmasını bekliyordu. Ligde bitime az bir süre kalmıştı, çetin bir kış mevsimi geride kalmış, Beşiktaş lider, kupada yoluna devam ediyor, Avrupa’da ise bilindik senaryo gene tekerrür ediyordu. Artık konuşamaz durumda olan o, kendi kendine iç geçiriyordu. Allah’ım şampiyonluk görmeden alma şu canımı diyordu. Mart sonu, Nisan başı gibi vücudu iyice iflas etmişti, arel acele hastaneye kaldırılmıştı. Doktorlar ilk incelemelerden sonra hastanın ümitsiz vaka olduğunu boğuk ve üzgün bir sesle söylediler yakınlarına. Çocukları, torunları hepsinin yüzünden düşen bin parçaydı…
Nisan ayı içerisinde durumu daha da kötüleşmiş ve yoğun bakıma alınmıştı…
İnsanın içini kaynatan bir Mayıs ayı gelmiş ve çatmıştı. Ağaçlar yeşermiş, hava ısınmış ve Beşiktaş şampiyonluğa çok yaklaşmıştı. Oysa yoğun bakımda bilinci bir gidiyor, bir geliyor halde azraili bekliyordu.
Mayısın 2. Haftasıydı bir Pazar günü, yoğun bakım gene sessiz, buz gibi bir hava vardı içeride. O sıra yarı baygın gözlerini açabildi, saat göremiyordu gözü hiçbir yerde… Beşiktaş geldi aklına, ne durumdaydı acaba? Bugün müydü ki maç, yoksa şampiyonluk gitmişmiydi gene? Güç bela hasta bakıcıların konuşmalarını duydu… Eğer Beşiktaş bu akşam kazanırsa ya da berabere kalırsa şampiyon olacaktı, öyle diyordu hasta bakıcılar. Galatasaray’ın geçen hafta puan kaybetmesi çok işine gelmişti Beşiktaşın… Birden bir yaşama sevinci doğdu içine, ama mutluluğunu bile yaşayacak kadar diri değildi vücudu. Nefes alamıyordu, gözleri kararıyordu… Bitsin artık bu çile dedi, bitsin…
Akşam 9 civarıydı. Vücuduna bağlı olan makine birden bire garip sesler çıkarmaya başladı, anlam veremiyordu ve çok acı çekiyordu… Doktorlar koşuşturarak başına geldiler hastanın, galiba vakit gelmişti. Konuşmak istiyordu, doktora sormak istiyordu, Beşiktaş şampiyon olabildi mi diye? Ama buna hiç hali yoktu…
Makine susturuldu nihayetinde, doktorlar derin bir oh çekti… Şimdilik kurtulmuştu ama çok yakın zamanda kurtulamayacaktı. O sırada sesler duymaya başladı gene, doktorlar Beşiktaş’ın şampiyonluğundan bahsediyorlardı… Acaba gerçek değil miydi bu duydukları? Yok, yok doğruydu, demin ona müdahale eden doktorun sesiydi bu, Beşiktaş şampiyon oldu, diyordu…
Öyle çok mutlu olmuştu ki… Artık hiçbirşey umrunda değildi… Belki çıkıp sokaklarda arabayla tur atamayacaktı, eskiden olduğu gibi çocuklarını sırtına alıp zıplatamayacaktı, oğluyla siyah beyaz çekemeyecekti… Beşiktaş’ın şampiyonluğuna mı sevinsin, yoksa bunu kutlayamayacak olmasını mı üzülsün…
Sabaha karşıydı, nefes alması iyice imkansızlaşmıştı, gözleri çakmak çakmak oluyordu. Gece vardiyasında ki doktorlar apar topar hastanın başına geldiler, artık çok geçti akşam olan mucize bu defa olmayacaktı… Gözleri boş boş son kez dünyayı süzerken beyazlar içinde ki doktoru görünce, içinden derin bir siyah dedi acılar içinde kıvranırken… Evet kararmıştı sonra her yer, siyah olmuştu gerçekten…
Ailesi geldiğinde buz gibi bir yerde onları hareketsiz, cansız bekler durumdaydı. Oğlu gelmişti, üzerinde Beşiktaş forması vardı. Durum o kadar açık ve netti ki yapacak hiçbirşey, konuşulacak hiçbirşey yoktu…
Yasal ve dini işlemler yapılmıştı cansız bedeni toprağa verilmişti. Herkes gitmişti, bir tek oğlu kalmıştı mezarın başında… Toprağa doğru eğildi ve;
-şampiyon olduk baba dedi… şampiyon olduk…