ashli
Bayan Üye
Kamboçya’ya gittiğinizde Siem Reap şehrinin 10 kilometre uzağında dev ağaçlar arasına gizlenmiş, mistik ve esrarengiz tapınaklar karşılar sizi. 1992 yılından bu yana UNESCO’nun dünya kültürel mirasları listesinde yer alan bu tapınaklar, Angkor Medeniyeti’nin izlerini taşır.
Efsaneye göre Kamboçya; denizlerin hâkimi, ulu ejder Naga’nın kızı ile Kaudinya adlı bir Brahman Hintli gencin birlikteliğinden meydana gelmiş. Bir gün; Kaudinya, teknesiyle dolaşırken prensesi görüp âşık olmuş. Prensesin babası denizlerin hâkimi Naga ise kızına evlilik hediyesi olarak, egemenliği altındaki bölgenin tüm sularını içine çekip ortaya çıkan bu toprakları vermiş. Ve böylece Kambuja Krallığı kurulmuş. En bilineni Angkor Wat olan yaklaşık 50 tapınak, 802’den 1432’ye kadar 630 yıl hüküm süren Khmer Krallığı yönetiminde, Angkor döneminde yapılmış.
13. yüzyılda komşu Tayland’ın saldırıları başlamış bu zengin ve ihtişamlı krallığa. Baskıya dayanamayan Khmerler, 14. yüzyılda başkenti Angkor’dan Phnom Penh’e taşımış. Terk edilen bu tapınakları, orman sahiplenmiş; sarıp sarmalamış. Ağaçların arasından tapınakları görebilenler, bunların Tanrı ya da devler tarafından inşa edildiklerini düşünmüşler. Angkor, tam 400 yıl boyunca sessizlik içindeki bekleyişini sürdürmüş.
Dünya, Fransız doğa bilimci Henri Mouhot’nun anılar kitabında Angkor Tapınakları’ndan bahsetmesiyle duymuş bu saklı bölgenin adını ilk kez. Kitabında “Angkor görülmeden ölünmez” diye bahseden doğa bilimci, bu bahsinden bir sene sonra vefat etmiş.
Khmer Krallığı’nın eski başkenti ve gücünün simgesi olan Angkor Thom, dünyanın en büyük ören alanlarından biri. Burayı çevreleyen duvarlar; üç kilometre uzunluğunda, sekiz metre yükseklikte. Alanın birkaç girişi var; en etkileyici olanı ise Zafer Kapısı. Geniş bir suyolu üzerinde taştan bir köprü olan bu yolun kenarlarında sağlı sollu 54’er heykel bulunuyor. Bir yılanı çekiştiren heykellerin güler yüzlü olanları iyiliği, asık suratlı ve çirkin olanları ise şeytanı ve kötülüğü temsil ediyor. Bunun mitolojik bir öyküsü de var: İyiler ve kötüler, Mandra Dağı’nda bulunan Okyanusların Sütü adı verilen ölümsüzlük suyunu elde etmek için dünyaya gelirler. Bin yıl boyunca Mandra Dağı’nda bir yılanın ucundan iyiler, diğer ucundan kötüler su çeker. Bu sırada karalar birleşir, kıymetli taşlar oluşur.
Angkor’da bulunan tapınakların en ünlüsü; içlerinde en büyük olanı, Angkor Wat’tır. Etrafı gülümseyen insan yüzleriyle kaplı olan Bayon ile birlikte Preah Ko, Bakheng, Koh Ker, Banteay Srei, Kleang, Baphuon, Pre Rup da ilgi çekici tapınaklar arasında bulunur.
Angkor Wat
Ülkenin bayrağına girmeye hak kazanmış güzellik ve ihtişamdaki bu tapınak, görenleri kendisine âşık ediyor. Kral II. Suryavarman döneminde yapımına başlanan tapınak, kendi içinde küçük bir kent adeta. Yaklaşık 30 yılda tamamlanan bu yer, “insan beyninin bugüne kadar tasarladığı en görkemli, en uyumlu yapıt” olarak nitelendiriliyor. Hem Kral II. Suryavarman’ın mozolesi hem de Tanrı Vishnu’ya adanmış bir Hindu Tapınağı olan bu yerin yapımında, Mısır Piramitleri’nden daha çok taş kullanılmış ve her taşın üzerine kabartmalar işlenmiş.
82 hektarlık bir alanda kurulu olan Angkor Wat, göğe yükselen lotus çiçeği biçiminde ve her biri 55 metre yüksekliğinde olan beş kuleden oluşuyor. Buraya yaklaşmak için tapınağı çevreleyen yapay gölü ve birçok kapıyı geçmeniz gerekiyor. Tapınağın içinde ilerledikçe yükseliyor, yeni heykeller ve kabartmalar keşfediyorsunuz. Yapıdaki her şey simetrik, sağda ne varsa solda da aynısı var. Beş kulenin ortasındaki en yüksek kule, Hindu dininde dünyanın merkezi sayılan Meru Dağı’nı temsil ediyor. Girişte ise duvardaki oymalarda ünlü Hint destanları Mahabharata ve Ramayana betimleniyor.
Bayon
12. yüzyılın sonunda Kral VII. Jayavarman tarafından inşa edilen tapınağın en önemli özelliği, üzerinde bulunan gülümseyen yüzler. 37 kuleden oluşan tapınağın hemen hemen hepsinin dört yüzünde, bu suretler bulunuyor. Bu yüzlerin kimleri temsil ettiği tam bilinmese de tahminler Kral VII. Jayavarman yönünde.
Bayon Tapınağı’nın duvarlarındaki kabartmalarda; savaştan, horoz dövüşüne, satrançtan doğuma kadar ilginç ve farklı betimlemeler yer alıyor.
Ta Prohm
Ta Phorm, Angkor’un en ilgi çekici tapınaklarından biri. Tapınağı sarmalamış dev bitkiler; duvarların, koridorların arasından çıkarak büyüleyici bir görüntü oluşturuyorlar.
13. yüzyılda Kral VII. Jayavaman’ın annesine yaptırdığı bu tapınağın yeniden ortaya çıkarılışı oldukça sıkıntılı. Yapılan çalışmalar sonucunda dokuya zarar verilmemesi için bitki gövdelerinin yapıyla birleşmesine izin veriliyor ve sadece yapraklar temizleniyor.
Banteay Srei
Banteay Srei’ye 30 kilometrelik engebeli bir yoldan ulaşılıyor. Buranın bir diğer adı Kadınlar Tapınağı. Bu ismi almasındaki en büyük sebep, diğer yapıların aksine devasa değil minyon olması ve pembe taşlardaki oymaların kadınlar tarafından yapılabileceğinin düşünülmesi.
Phonom Bakheng
Phonom Bahheng, 10. yüzyıl başlarında Bakheng tepesinde kurulmuş bir tapınak. Bu tepeye genellikle fillerin üzerinde geliniyor.
Efsaneye göre Kamboçya; denizlerin hâkimi, ulu ejder Naga’nın kızı ile Kaudinya adlı bir Brahman Hintli gencin birlikteliğinden meydana gelmiş. Bir gün; Kaudinya, teknesiyle dolaşırken prensesi görüp âşık olmuş. Prensesin babası denizlerin hâkimi Naga ise kızına evlilik hediyesi olarak, egemenliği altındaki bölgenin tüm sularını içine çekip ortaya çıkan bu toprakları vermiş. Ve böylece Kambuja Krallığı kurulmuş. En bilineni Angkor Wat olan yaklaşık 50 tapınak, 802’den 1432’ye kadar 630 yıl hüküm süren Khmer Krallığı yönetiminde, Angkor döneminde yapılmış.
13. yüzyılda komşu Tayland’ın saldırıları başlamış bu zengin ve ihtişamlı krallığa. Baskıya dayanamayan Khmerler, 14. yüzyılda başkenti Angkor’dan Phnom Penh’e taşımış. Terk edilen bu tapınakları, orman sahiplenmiş; sarıp sarmalamış. Ağaçların arasından tapınakları görebilenler, bunların Tanrı ya da devler tarafından inşa edildiklerini düşünmüşler. Angkor, tam 400 yıl boyunca sessizlik içindeki bekleyişini sürdürmüş.
Dünya, Fransız doğa bilimci Henri Mouhot’nun anılar kitabında Angkor Tapınakları’ndan bahsetmesiyle duymuş bu saklı bölgenin adını ilk kez. Kitabında “Angkor görülmeden ölünmez” diye bahseden doğa bilimci, bu bahsinden bir sene sonra vefat etmiş.
Khmer Krallığı’nın eski başkenti ve gücünün simgesi olan Angkor Thom, dünyanın en büyük ören alanlarından biri. Burayı çevreleyen duvarlar; üç kilometre uzunluğunda, sekiz metre yükseklikte. Alanın birkaç girişi var; en etkileyici olanı ise Zafer Kapısı. Geniş bir suyolu üzerinde taştan bir köprü olan bu yolun kenarlarında sağlı sollu 54’er heykel bulunuyor. Bir yılanı çekiştiren heykellerin güler yüzlü olanları iyiliği, asık suratlı ve çirkin olanları ise şeytanı ve kötülüğü temsil ediyor. Bunun mitolojik bir öyküsü de var: İyiler ve kötüler, Mandra Dağı’nda bulunan Okyanusların Sütü adı verilen ölümsüzlük suyunu elde etmek için dünyaya gelirler. Bin yıl boyunca Mandra Dağı’nda bir yılanın ucundan iyiler, diğer ucundan kötüler su çeker. Bu sırada karalar birleşir, kıymetli taşlar oluşur.
Angkor’da bulunan tapınakların en ünlüsü; içlerinde en büyük olanı, Angkor Wat’tır. Etrafı gülümseyen insan yüzleriyle kaplı olan Bayon ile birlikte Preah Ko, Bakheng, Koh Ker, Banteay Srei, Kleang, Baphuon, Pre Rup da ilgi çekici tapınaklar arasında bulunur.
Angkor Wat
Ülkenin bayrağına girmeye hak kazanmış güzellik ve ihtişamdaki bu tapınak, görenleri kendisine âşık ediyor. Kral II. Suryavarman döneminde yapımına başlanan tapınak, kendi içinde küçük bir kent adeta. Yaklaşık 30 yılda tamamlanan bu yer, “insan beyninin bugüne kadar tasarladığı en görkemli, en uyumlu yapıt” olarak nitelendiriliyor. Hem Kral II. Suryavarman’ın mozolesi hem de Tanrı Vishnu’ya adanmış bir Hindu Tapınağı olan bu yerin yapımında, Mısır Piramitleri’nden daha çok taş kullanılmış ve her taşın üzerine kabartmalar işlenmiş.
82 hektarlık bir alanda kurulu olan Angkor Wat, göğe yükselen lotus çiçeği biçiminde ve her biri 55 metre yüksekliğinde olan beş kuleden oluşuyor. Buraya yaklaşmak için tapınağı çevreleyen yapay gölü ve birçok kapıyı geçmeniz gerekiyor. Tapınağın içinde ilerledikçe yükseliyor, yeni heykeller ve kabartmalar keşfediyorsunuz. Yapıdaki her şey simetrik, sağda ne varsa solda da aynısı var. Beş kulenin ortasındaki en yüksek kule, Hindu dininde dünyanın merkezi sayılan Meru Dağı’nı temsil ediyor. Girişte ise duvardaki oymalarda ünlü Hint destanları Mahabharata ve Ramayana betimleniyor.
Bayon
12. yüzyılın sonunda Kral VII. Jayavarman tarafından inşa edilen tapınağın en önemli özelliği, üzerinde bulunan gülümseyen yüzler. 37 kuleden oluşan tapınağın hemen hemen hepsinin dört yüzünde, bu suretler bulunuyor. Bu yüzlerin kimleri temsil ettiği tam bilinmese de tahminler Kral VII. Jayavarman yönünde.
Bayon Tapınağı’nın duvarlarındaki kabartmalarda; savaştan, horoz dövüşüne, satrançtan doğuma kadar ilginç ve farklı betimlemeler yer alıyor.
Ta Prohm
Ta Phorm, Angkor’un en ilgi çekici tapınaklarından biri. Tapınağı sarmalamış dev bitkiler; duvarların, koridorların arasından çıkarak büyüleyici bir görüntü oluşturuyorlar.
13. yüzyılda Kral VII. Jayavaman’ın annesine yaptırdığı bu tapınağın yeniden ortaya çıkarılışı oldukça sıkıntılı. Yapılan çalışmalar sonucunda dokuya zarar verilmemesi için bitki gövdelerinin yapıyla birleşmesine izin veriliyor ve sadece yapraklar temizleniyor.
Banteay Srei
Banteay Srei’ye 30 kilometrelik engebeli bir yoldan ulaşılıyor. Buranın bir diğer adı Kadınlar Tapınağı. Bu ismi almasındaki en büyük sebep, diğer yapıların aksine devasa değil minyon olması ve pembe taşlardaki oymaların kadınlar tarafından yapılabileceğinin düşünülmesi.
Phonom Bakheng
Phonom Bahheng, 10. yüzyıl başlarında Bakheng tepesinde kurulmuş bir tapınak. Bu tepeye genellikle fillerin üzerinde geliniyor.