Sağduyulu Yahudilerin Siyonizme Karşı Tepkisi Hızla Büyüyor

meridyen2

Kayıtlı Üye
Sağduyulu Yahudilerin Siyonizme Karşı Tepkisi Hızla Büyüyor

İstanbul'da geçtiğimiz aylarda yaşanan korkunç terör olaylarının ilk hedefleri sinagoglardı. Yani Yahudi ibadethaneleri. Bu kutsal mekanları canice bombalayan teroristlerin ve onlar gibi düşünen destekçilerinin aklında, büyük olasılıkla, "İsrail'e karşı savaş" planı yatıyordu. Bu kişiler büyük bir yanılgıya düşerek, Filistin'deki Müslümanların yaşadığı çilenin sorumlusu olarak, sadece İsrail devletinin Siyonist politikalarını değil, tüm bir "Yahudiliği" görüyorlardı.

Oysa bu son derece büyük bir yanılgıdır. Filistin'de yaşanan zulüm ve haksızlığın temelinde, din dışı ve ırkçı bir ideoloji olan Siyonizm yer almaktadır. Ve Siyonizm, diğer halkları aşağı gördüğü için ezmeye çalışması ve dünya hakimiyetini ele geçirmek uğruna tarihteki en acımasız yöntemleri kullanılmasının mubah sayılması gibi pek çok öğretisi, Tevrat'ta yer alan bazı hükümlerle de çelişmektedir. (Tevrat, zaman içerisinde tahrif edilmiş olmakla birlikte, içinde hak dine ait bazı hükümler ve güzel ahlak emirleri korunmuştur.)

Bunun en çarpıcı göstergelerinden biri ise, İsrail'in Filistinlilere karşı uyguladığı şiddete, İsrail'den veya dünyadaki farklı Yahudi cemaatlerinden pek çok sağduyulu Yahudinin de karşı çıkmasıdır.

İsrail ordusunun en gözde komando birliği "Sayeret Matkal"dan 3'ü subay toplam 13 yedek asker, Başbakan Ariel Şaron'a hitaben yazdıkları mektupla, Batı Şeria ve Gazze'de daha fazla görev yapmayacaklarını bildirdiler.

Mektupta, Batı Şeria ve Gazze'deki İsrail askeri faaliyetlerinin "milyonlarca Filistinliyi insan haklarından mahrum bıraktığını bunun da, demokratik bir Yahudi devlet olan İsrail'i tehdit ettiği" suçlamasını dile getiren askerler, "buna daha fazla sessiz kalamayacaklarını" belirttiler. (Kaynak, 22 Aralık 2003 Akşam Gazetesi)

Nitekim Avrupa Birliği tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması Avrupalıların, yüzde 59'unun, dünya barışına karşı en büyük tehdit olarak Siyonistleri gördüklerini ortaya koydu. Söz konusu kamuoyu araştırması, Siyonist politikaların tarafsız insanlar üzerinde bıraktığı tesiri dikkat çekici bir biçimde ortaya koyması bakımından önemlidir.

100 Bin Kişilik Barış Mitingi

İsrail vatandaşlarının kendi radikallerine yani Siyonistlere gösterdiği en büyük tepkilerden biri, Lübnan işgali sırasında hükümetini (özellikle dönemin Başbakanı Menahem Begin ve Savunma Bakanı Ariel Sharon'u) protesto etmek için düzenlenen gösteriydi. Ordularının uyguladığı haksız işgal ve şiddete karşı çıkan İsrailliler, "İsrail'in vicdanı"nı temsil ediyorlardı.

Geçtiğimiz günlerde ise, eski Başbakanlardan İzak Rabin'in Filistinlilerle anlaşma imzaladığı için öldürülmesinden tam 7 yıl sonra, Rabin Meydanı'nda 100 bin kişinin katıldığı çok büyük bir barış mitingi yapıldı. Bu miting İsrail halkının, Sharon hükümetinin şiddet polikalarına karşı olduğunun haykırıldığı bir miting oldu. Yapılan miting, İntifada'nın başlamasından bu yana barış yanlılarının en geniş katılımlı gösterisi oldu. Mitinge katılan Meretz partisi lideri Yossi Sarid "Bu akşamdan itibaren Başbakan Şaron emin olmalı ki Gazze operasyonu için İsrail toplumunda görüş birliği yok. İsrail'de artık bir barış kampı var ve sesini yükseltiyor" dedi.

Tel Aviv'de yapılan mitingde, "Siyonist ideallerin" temel alındığı askeri operasyonlar 'terör' olarak nitelendirildi. Yaklaşık 100 bin barış yanlısının yaptığı 'İsrail'in iyiliği için Filistin topraklarını işgale son' çağrısı orduda bile yankı buldu.

İsrail Askerlerinin Siyonist Politikalara Tepkisi

Aslında bu mitingden önce de İsrail ordusundan pek çok asker, İsrail işgali altındaki Filistin toprakları olan Batı Şeria ve Gazze'de görev almak istemediklerini bildirmişlerdi.

1967 Savaşı'ndan sonra İsrail'in önde gelen aydınlarından Yeshayahu Leibowitz, Siyonistlerin işgal ettiği topraklardan mutlaka çekilmesi gerektiğini, eğer bu gerçekleşmezse akan kanın hiçbir zaman durmayacağını belirtmişti. Leibowitz'e göre, işgal altındaki topraklarda görev yapan İsrail askerleri arasından 500 kişinin "biz burada görev yapmak istemiyoruz" diyerek geri çekilmeye cesaret edebilmesi, İsrail toplumuna yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olan bu işgali sona erdirmenin belki de tek yolu idi.

Aksa İntifadası'nın şiddetlendiği günlerde ise bir grup İsrail askeri, Leibowitz'in ortaya attığı bu fikri hayata geçirdi. Ocak ayının ortalarında, yaklaşık 25 askerin ortak imzası ile İsrail basınında yer alan bir açık mektup, bu askerlerin işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddettiklerini bildiriyordu. Aslında askerlerin bu çıkışı, İsrail ordusunda ilk defa rastlanılan bir durum değildi. 1982 yılında Lübnan'ın işgali sırasında yine bir grup -ancak sayıca bugünkünden daha az- asker Lübnan'da sivil halka karşı girişilen soykırımın bir parçası olmak istemediklerini söyleyerek İsrail ordusunda görev yapmayı reddetmişlerdi. Hareketlerini Yesh Gvul (Herşeyin Limiti Var) olarak adlandıran bu askerlerin girişimleri askeri cezaevine gönderilmeleri ile neticelenmişti. 2002 yılı Ocak ayında açıklamalarını yapan askerler ise henüz bir cezai müeyyide ile karşılaşmadılar ve Şubat ayı itibariyle sayıları 250'yi buldu. Üstelik bu defa barış hareketlerinden, sivil toplum örgütlerinden, din adamlarından, İsrail ve Filistin halkından da büyük destek gördüler.

Askerler yaptıkları açıklamada İsrail ordusunun işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere acımasızca ve insafsızca davrandığını, yaşananların insanlık onuruna aykırı olduğunu ve üstelik bunun İsrail'i savunmakla hiçbir ilgisinin olmadığını söylüyor ve şöyle devam ediyorlardı: "1967'den sonra belirlenen sınırların ötesinde, işgal etmek, insanları yurdundan sürmek, onları açlığa mahkum etmek ve bir toplumun tümünü aşağılamak için görev yapmayacağız."

Son dönemlerde de İsrailli askerlerin, masum Filistin halkına karşı yürütülen zulme tepkileri devam etmektedir. Bu tepkiler içinde en dikkat çekicilerinden biri İsrail Genelkurmay Başkanının açıklamaları olmuştur.

İsrailli Pilotlar: Sivillere Saldırmayı Reddediyoruz

Filistin'de yaşanan haksızlığa karşı çıkan 27 İsrailli pilot ise, Hava Kuvvetleri Komutanı General Dan Halutz'a bir dilekçe ile başvurarak "Filistin topraklarına hava saldırısı yapmayı reddettikleri"ni bildirdiler. Pilotlar ret dilekçelerinde şöyle diyorlardı: "Bizler, emekli ve aktif pilotlar, İsrail'in yabancı topraklarda sürdürmek için verdiği ahlak ve yasadışı saldırı emrine karşıyız. Ayrıca sivillere saldırılara devam etmeyi reddediyoruz."

Bu açıklamalarından sonra işlerinden olan pilotlardan Yüzbaşı Alon R., İngiliz The Guardian Gazetesi'ne verdiği demeçte, "Düşman tanklarını yok etmek için tasarlanmış F-15 ve helikopterlerle dünyanın en yoğun yerleşim alanlarından birinde araçlara ve evlere saldırmak yasal mıdır? Terörizm yüzünden, kendi kanımızdan gözlerimiz körleşti" diyordu.

Bu gelişmeler, barış hareketinin ordu içinde de güçlendiğini göstermektedir. Askeri hizmeti reddetmenin vatan hainliğiyle bir tutulduğu İsrail'de bu gelişme, İsrail'in barışa doğru yürüyebileceğini gösteren güzel bir işaret. Ortadoğu'da akan kanların sorumlusu, çatışmayı ve kan dökmeyi meşru sayan radikal ideolojilerdir. Ortadoğu'ya barış getirecek insanların ise, farklı insanları ve kavimleri Allah'ın yarattığı eşit kullar olarak gören, hiçbir soy ayrımı gözetmeyen, farklı dinlere hoşgörü ve saygı gösteren bir anlayışta olmaları gerekir. İslam barış dinidir ve Müslümanlar, Allah'ın iman edenlere yeryüzünde barışın koruyucuları olmalarını emrettiğinin bilincindedirler. Hıristiyanlık ve Yahudilik de -her ne kadar zaman içinde tahrif edilmiş olsalar da- özünde insanlara sevgiyi ve kardeşliği emretmektedir. Allah'a iman eden ve Allah'ın kendileri için koyduğu sınırları koruyan insanların ittifakı yalnız Filistin'e değil, dünyanın diğer pek çok sorunlu bölgesine huzur ve istikrar getirebilir. (Harun Yahya, Filistin)

Son dönemlerde Ortadoğu bar ışı için faaliyet gösteren Yahudi ve Hıristiyan kuruluşların da seslerinin yükselmesi, bu alanda sevindirici bir gelişmedir. Örneğin Amerika'da yayınlanan Tikkun dergisinin editörlüğünü yapan Haham Micheal Learner, ılımlı görüşleri ile tanınan ünlü din adamlarından birisidir. Siyonist işgalin ahlak dışı olduğunu ve yalnızca Filistinlileri baskı altına almakla kalmayan, aynı zamanda Yahudi inancına da zarar veren bir eylem olduğunu söyleyen Haham Learner, Ortadoğu'ya barışın gelmesinin çok kolay olduğu görüşündedir. Bunun için yapılması gereken, olayların kontrolünü radikal gruplara bırakmak yerine ılımlıların işbirliği yapmasıdır. Sözkonusu ılımlılık İslam'ın da bir gereğidir. İslam'a göre yeryüzünde farklı hakların, kültürlerin ve soyların var olması; bir çatışma, savaşma sebebi değil, Rabbimiz'in Kuran'da hikmetle belirttiği gibi "tanışma", ilişkileri geliştirme sebebidir.
(alıntı harun yahya ilmimercek)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst