Safevi Devleti (Safeviler), 1501 yılında kurulmuş, 1736 yılına dek varlığını devam ettirerek Azerbeycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hüküm sürmüş olan Şii inanışa sahip bir Türk Devletidir.
Safevi Devleti, 1501 yılında kurulmuş, 1736 yılına dek varlığını devam ettirerek Azerbeycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hüküm sürmüş olan Şii inanışa sahip bir Türk Devletidir.
Safevi Devletinin merkezin teşkil eden İran Coğrafyası M.ö. 500lü yıllardan itibaren Pers/Fars (İran) kökenli halkların yurdu durumundaydı. Bu coğrafya 8. ve 9. Yüzyıllarda yükselen Arap-İslam Devleti hâkimiyeti altına girmiş, 10. Yüzyılda ise Türklerin yoğun göçlerine ve akınlarına maruz kalmıştı. Önce Araplaşan sonra ise Türkleşen bu coğrafya 13. Yüzyılda Moğol akınlarına maruz kalmış, Moğol İstilalarının yıkıcı etkileri ile yoğun kozmopolit bir yapıya bürünmüş ve kaçınılmaz olarak demografik açıdan bir keşmekeşe sahne olmuştu. 13. Yüzyıldan itibaren demografik olarak Türk, Arap ve Fars etnonimine sahip hale gelen İran Coğrafyası, 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla kadar Safevi Devletinin idaresi altında yönetilmiştir. Bu coğrafya 18. Yüzyılın sonlarından itibaren yeniden Perslerin hâkimiyeti altına girmiş olsa da günümüzde İran bölgesinde yaşayan toplumların %30u kesin olarak Safevi kökenli Türkmenlerden oluşmaktadır.
Büyük Selçuklu Devleti döneminde Türkleşen İran Coğrafyasındaki tarihi Türk mirasını Safevi Devleti devralmış, 235 yıllık hâkimiyeti döneminde bölgede derin izler bırakan Safevi Devleti, günümüz İran ve Azerbeycan Türklerinin kökenini teşkil etmiştir.
Safevi Devletinin Kuruluşu
Safevi Devletinin kökenini teşkil eden Safeviye Tarikati, 14. Yüzyılın başlarında kurulmuş ve 16. Yüzyılda bölgede önemli bir siyasi aktör haline gelmişti. Esasen bir Sufi Tarikati olan Safevi Tarikati, zamanla Bâtıni hareketlerin tesirine girerek Şii inancını benimsemiş ve Şii tarikatlar içerisinde önemli bir yer edinmişti. Safevi Devletinin kurucusu olan Şah İsmail de bu tarikatın şeyh ailesine mensup bir saltanat varisiydi.
Safeviye Tarikatı, her ne kadar itikadi bir teşekkül olsa da siyasi roller üstlenerek bölgesel hâkimiyetler kurmak amacıyla savaşlara girişiyor, kimi zaman bölgesel otoritelerin ordularında görev alıyor kimi zaman ise bağımsız olarak savaşlara girişerek fetihler gerçekleştiriyordu. Şah İsmailde bu siyasi tezahürler içerisinde aktif rol oynayarak zamanla yükselmiş, kendisine bağlı tarikat mensubu halklardan teşekkül edilmiş ordusu ile İran ve çevresinde söz sahibi bir güç durumuna gelmişti.
Şah İsmail, henüz 14 yaşındayken elde ettiği siyasi güç ile birlikte bölgede yaşayan Türkmen toplumlarının itibarini kazanmaya başlamıştı. Bu tarihlerde Osmanlı Devleti, Büyük Selçuklu Devleti sonrası ikinci göç dalgası ile birlikte Anadoluya göç eden göçebe Türkmenler ile sorunlar yaşamaktaydı. Zira Sünnilik inancına sıkı sıkıya bağlı olan Osmanlı Devleti, Bâtınilik hareketlerinden etkilenen ve Tengricilik inancının tesirinden kurtulamamış olan göçebe Türkmenler üzerinde baskı kuruyor, hatta onları yasa dışı ilan ederek önemli bir sorunun temellerini atıyordu. Osmanlı Devletine küskün olan bu göçebe Türkmenler, Şah İsmailin himaye edici tavrı ile Şah İsmailin etrafında toplanıyorlardı.
Hem Safeviye Tarikatına mensup aşiretler hem de göçebe Türkmenlerden aldığı destek ile giderek güçlenen Şah İsmail, 1501 yılında Akkoyunluların himayesinde olan Tebrize girerek bölgeyi hâkimiyeti altına aldı ve hali hazırda elinde bulunan siyasi güç ile bağımsızlığını ilan ederek Safevi Devletinin temellerini attı (1501).
Şah İsmail Dönemi (1501 1524)
Şah İsmail, aslında Akkoyunluların anne tarafından torunu durumundaydı. Zira Annesi, dönemin Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın kızıydı. Tebrizi ise dayısının oğlu olan (Uzun Hasanın torunu) Elvend Mirzadan almış ve Safevi Devletinin temellerini atmıştı. Tebrizi almasından 7 yıl sonra ise Akkoyunlular devletini yıkarak tarih sahnesinden sildi.
Şah İsmailin Türkmenleri himayesi altına alması bölgedeki siyasi dengeleri önemli ölçüde etkiledi. Üstelik hâkimiyeti altındaki İran, Azerbaycan ve Irak coğrafyalarında Türkler kadar Araplar ve Farslarda yaşamaktaydı. Buna rağmen devlet teşkilatlanmasındaki idari makamlarda yalnızca Türkmenler vazifelendirilmekteydi. Böylelikle Osmanlı Devleti tarafından dışlanan ve onuru kırılan göçebe Türk Toplumlarının Şah İsmaile bağlılığı pekişmekteydi.
Tebrizin alınmasından sonra kendisini Azerbaycan Şahı ilan eden Şah İsmail, Sasani Devleti üzerinde hak iddia ederek İran içlerine doğru ilerlemeye başladı. On yıl süren yoğun seferler neticesinde 1503 yılında Hamedan, 1504de Şiraz ve Kirman, 1507de Necef ve Kerbela, 1508de Van, 1509da Bağdat, 1510da Horasan ve Herat şehirlerini hâkimiyeti altına aldı ve Devletinin Sınırlarını fevkalade bir süratle genişletti. Şah İsmail, İran bölgesindeki hâkimiyetini kesinleştirmişti ancak Horasan ve Heratı Özbek Şehbani Hanlığından almıştı. Özbek Şehbani Hanlığı, Horasan ve Herat şehirlerindeki mağlubiyeti kabullenmemişler, her ne kadar başarılı olamasalar da Maveraünnehire çekilerek onlarca yıl sürecek olan savaşlarla Safevi Devleti ile mücadele içerisine girişmişlerdir. Özbek mücadeleleri, Şah İsmail dönemi boyunca süre gelen ve çözülemeyen bir sorun olarak devam etmiştir.
Şah İsmailin kurduğu ve Asyanın en büyük devletlerinden biri haline gelen Safevi Devleti, Azerbeycan ve Doğu Anadolu hattına kadar genişleyen sınırları ile devrin en büyük Türk Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ile sınır konmuşu haline gelmişti. Göçebe Türkmenlerin Bâtınilik hareketlerinden etkilenmesi nedeniyle Osmanlı Devletince dışlanması ve Şah İsmailin bu Türk Toplumlarını himaye etmesi büyük bir sorunu beraberinde getirdi. Şah İsmailin Osmanlı Tarafından dışlanan ve asi ilan edilen Türkmenleri himaye etmesi Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasında husumetlere yol açtı. Anadoludaki Türk Birliğini sağlamaya çalışan Osmanlı Devleti, asi ilan ettiği ve dışladığı Bâtıni (Alevi, Şii) Türkmenlerin Şah İsmailin tarafında yer alması nedeniyle harici sorunlarla karşı karşıya kaldı. Osmanlı topraklarında yaşayan ancak Şah İsmaile tabi olmayı arzu eden Türkmenler, Şah İsmailin teşebbüsleriyle isyan hazırlığına giriştiler.
Osmanlı Tebaası olan Bâtıni (Alevi, Şii) Türkmenler, Safevi Saltanat ailesine mensup ve Şah İsmail ile akraba olan Hasan Babanın önderliğindeki Alevi Tekkelerine itibar göstermeye başlamışlardı. Safevi Devleti tebaası olan Alevi Türkmenlerle de yakın ilişkiler içerisinde bulunan bu tekke, Osmanlı Tebaası olan dışlanmış Bâtıni Göçebe Türkmenlerin katılımlarıyla Anadoluda önemli bir nüfuza sahip hale geldi. Tarihe Şahkulu İsyanı olarak geçecek vakayı hazırlayan bu süreçte Osmanlı Tebaası Bâtıni Türkmenler, Şah İsmailin desteği ve teşebbüsleriyle örgütlenerek Osmanlı Devletine karşı ayrılıkçı faaliyetler yürütmeye başladılar.
Hasan Babanın vefatında sonra yerine oğlu Şahkulu Baba geçmiş, babasından devraldığı Alevi Tekkesinin nüfuzunu daha da genişleterek diğer Alevi Tekkelerini de kendisine tabi hale getirmişti. Şah İsmail, Anadoludaki Türkmenleriörgütlemek amacıyla Şahkulunu Anadoludaki halefi olarak ilan etti. Şahkulu Babada bu ferasetle kendisine bağlı olan Alevi Türkmenleri örgütleyerek Osmanlı Devletine isyan edip Şah İsmaile biat etmeleri çağrısında bulunarak Şahkulu ayaklanmalarını başlattı.
Safevi Devleti, 1501 yılında kurulmuş, 1736 yılına dek varlığını devam ettirerek Azerbeycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hüküm sürmüş olan Şii inanışa sahip bir Türk Devletidir.
Safevi Devletinin merkezin teşkil eden İran Coğrafyası M.ö. 500lü yıllardan itibaren Pers/Fars (İran) kökenli halkların yurdu durumundaydı. Bu coğrafya 8. ve 9. Yüzyıllarda yükselen Arap-İslam Devleti hâkimiyeti altına girmiş, 10. Yüzyılda ise Türklerin yoğun göçlerine ve akınlarına maruz kalmıştı. Önce Araplaşan sonra ise Türkleşen bu coğrafya 13. Yüzyılda Moğol akınlarına maruz kalmış, Moğol İstilalarının yıkıcı etkileri ile yoğun kozmopolit bir yapıya bürünmüş ve kaçınılmaz olarak demografik açıdan bir keşmekeşe sahne olmuştu. 13. Yüzyıldan itibaren demografik olarak Türk, Arap ve Fars etnonimine sahip hale gelen İran Coğrafyası, 16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla kadar Safevi Devletinin idaresi altında yönetilmiştir. Bu coğrafya 18. Yüzyılın sonlarından itibaren yeniden Perslerin hâkimiyeti altına girmiş olsa da günümüzde İran bölgesinde yaşayan toplumların %30u kesin olarak Safevi kökenli Türkmenlerden oluşmaktadır.
Büyük Selçuklu Devleti döneminde Türkleşen İran Coğrafyasındaki tarihi Türk mirasını Safevi Devleti devralmış, 235 yıllık hâkimiyeti döneminde bölgede derin izler bırakan Safevi Devleti, günümüz İran ve Azerbeycan Türklerinin kökenini teşkil etmiştir.
Safevi Devletinin Kuruluşu
Safevi Devletinin kökenini teşkil eden Safeviye Tarikati, 14. Yüzyılın başlarında kurulmuş ve 16. Yüzyılda bölgede önemli bir siyasi aktör haline gelmişti. Esasen bir Sufi Tarikati olan Safevi Tarikati, zamanla Bâtıni hareketlerin tesirine girerek Şii inancını benimsemiş ve Şii tarikatlar içerisinde önemli bir yer edinmişti. Safevi Devletinin kurucusu olan Şah İsmail de bu tarikatın şeyh ailesine mensup bir saltanat varisiydi.
Safeviye Tarikatı, her ne kadar itikadi bir teşekkül olsa da siyasi roller üstlenerek bölgesel hâkimiyetler kurmak amacıyla savaşlara girişiyor, kimi zaman bölgesel otoritelerin ordularında görev alıyor kimi zaman ise bağımsız olarak savaşlara girişerek fetihler gerçekleştiriyordu. Şah İsmailde bu siyasi tezahürler içerisinde aktif rol oynayarak zamanla yükselmiş, kendisine bağlı tarikat mensubu halklardan teşekkül edilmiş ordusu ile İran ve çevresinde söz sahibi bir güç durumuna gelmişti.
Şah İsmail, henüz 14 yaşındayken elde ettiği siyasi güç ile birlikte bölgede yaşayan Türkmen toplumlarının itibarini kazanmaya başlamıştı. Bu tarihlerde Osmanlı Devleti, Büyük Selçuklu Devleti sonrası ikinci göç dalgası ile birlikte Anadoluya göç eden göçebe Türkmenler ile sorunlar yaşamaktaydı. Zira Sünnilik inancına sıkı sıkıya bağlı olan Osmanlı Devleti, Bâtınilik hareketlerinden etkilenen ve Tengricilik inancının tesirinden kurtulamamış olan göçebe Türkmenler üzerinde baskı kuruyor, hatta onları yasa dışı ilan ederek önemli bir sorunun temellerini atıyordu. Osmanlı Devletine küskün olan bu göçebe Türkmenler, Şah İsmailin himaye edici tavrı ile Şah İsmailin etrafında toplanıyorlardı.
Hem Safeviye Tarikatına mensup aşiretler hem de göçebe Türkmenlerden aldığı destek ile giderek güçlenen Şah İsmail, 1501 yılında Akkoyunluların himayesinde olan Tebrize girerek bölgeyi hâkimiyeti altına aldı ve hali hazırda elinde bulunan siyasi güç ile bağımsızlığını ilan ederek Safevi Devletinin temellerini attı (1501).
Şah İsmail Dönemi (1501 1524)
Şah İsmail, aslında Akkoyunluların anne tarafından torunu durumundaydı. Zira Annesi, dönemin Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın kızıydı. Tebrizi ise dayısının oğlu olan (Uzun Hasanın torunu) Elvend Mirzadan almış ve Safevi Devletinin temellerini atmıştı. Tebrizi almasından 7 yıl sonra ise Akkoyunlular devletini yıkarak tarih sahnesinden sildi.
Şah İsmailin Türkmenleri himayesi altına alması bölgedeki siyasi dengeleri önemli ölçüde etkiledi. Üstelik hâkimiyeti altındaki İran, Azerbaycan ve Irak coğrafyalarında Türkler kadar Araplar ve Farslarda yaşamaktaydı. Buna rağmen devlet teşkilatlanmasındaki idari makamlarda yalnızca Türkmenler vazifelendirilmekteydi. Böylelikle Osmanlı Devleti tarafından dışlanan ve onuru kırılan göçebe Türk Toplumlarının Şah İsmaile bağlılığı pekişmekteydi.
Tebrizin alınmasından sonra kendisini Azerbaycan Şahı ilan eden Şah İsmail, Sasani Devleti üzerinde hak iddia ederek İran içlerine doğru ilerlemeye başladı. On yıl süren yoğun seferler neticesinde 1503 yılında Hamedan, 1504de Şiraz ve Kirman, 1507de Necef ve Kerbela, 1508de Van, 1509da Bağdat, 1510da Horasan ve Herat şehirlerini hâkimiyeti altına aldı ve Devletinin Sınırlarını fevkalade bir süratle genişletti. Şah İsmail, İran bölgesindeki hâkimiyetini kesinleştirmişti ancak Horasan ve Heratı Özbek Şehbani Hanlığından almıştı. Özbek Şehbani Hanlığı, Horasan ve Herat şehirlerindeki mağlubiyeti kabullenmemişler, her ne kadar başarılı olamasalar da Maveraünnehire çekilerek onlarca yıl sürecek olan savaşlarla Safevi Devleti ile mücadele içerisine girişmişlerdir. Özbek mücadeleleri, Şah İsmail dönemi boyunca süre gelen ve çözülemeyen bir sorun olarak devam etmiştir.
Şah İsmailin kurduğu ve Asyanın en büyük devletlerinden biri haline gelen Safevi Devleti, Azerbeycan ve Doğu Anadolu hattına kadar genişleyen sınırları ile devrin en büyük Türk Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ile sınır konmuşu haline gelmişti. Göçebe Türkmenlerin Bâtınilik hareketlerinden etkilenmesi nedeniyle Osmanlı Devletince dışlanması ve Şah İsmailin bu Türk Toplumlarını himaye etmesi büyük bir sorunu beraberinde getirdi. Şah İsmailin Osmanlı Tarafından dışlanan ve asi ilan edilen Türkmenleri himaye etmesi Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasında husumetlere yol açtı. Anadoludaki Türk Birliğini sağlamaya çalışan Osmanlı Devleti, asi ilan ettiği ve dışladığı Bâtıni (Alevi, Şii) Türkmenlerin Şah İsmailin tarafında yer alması nedeniyle harici sorunlarla karşı karşıya kaldı. Osmanlı topraklarında yaşayan ancak Şah İsmaile tabi olmayı arzu eden Türkmenler, Şah İsmailin teşebbüsleriyle isyan hazırlığına giriştiler.
Osmanlı Tebaası olan Bâtıni (Alevi, Şii) Türkmenler, Safevi Saltanat ailesine mensup ve Şah İsmail ile akraba olan Hasan Babanın önderliğindeki Alevi Tekkelerine itibar göstermeye başlamışlardı. Safevi Devleti tebaası olan Alevi Türkmenlerle de yakın ilişkiler içerisinde bulunan bu tekke, Osmanlı Tebaası olan dışlanmış Bâtıni Göçebe Türkmenlerin katılımlarıyla Anadoluda önemli bir nüfuza sahip hale geldi. Tarihe Şahkulu İsyanı olarak geçecek vakayı hazırlayan bu süreçte Osmanlı Tebaası Bâtıni Türkmenler, Şah İsmailin desteği ve teşebbüsleriyle örgütlenerek Osmanlı Devletine karşı ayrılıkçı faaliyetler yürütmeye başladılar.
Hasan Babanın vefatında sonra yerine oğlu Şahkulu Baba geçmiş, babasından devraldığı Alevi Tekkesinin nüfuzunu daha da genişleterek diğer Alevi Tekkelerini de kendisine tabi hale getirmişti. Şah İsmail, Anadoludaki Türkmenleriörgütlemek amacıyla Şahkulunu Anadoludaki halefi olarak ilan etti. Şahkulu Babada bu ferasetle kendisine bağlı olan Alevi Türkmenleri örgütleyerek Osmanlı Devletine isyan edip Şah İsmaile biat etmeleri çağrısında bulunarak Şahkulu ayaklanmalarını başlattı.