Ruh Sağlığı mı dediniz?

уαяєη

ɘƨмɘя
Bayan Üye
Ruh Sağlığı mı dediniz?
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü
"RUH SAĞLIĞI" MI DEDİNİZ?*
Ruha sahip olan yalnızca biz insanlar değiliz; zamanın da bir ruhu var. Zamanın ruhundan bahsetmek, bireyin tarih ve toplum tarafından kuşatılmış olduğunu, asla bu cendereden çıkamayacağını söylemek demektir. Ruh sağlığı alanında da öyle... Her tarihsel dönemin ve her toplumun kendine göre bir "ruh", "sağlık" ve "ruh sağlığı" anlayışı var; bunu biliyoruz. Bugün de bir ruh sağlığı anlayışına sahibiz ama bu konuda konuşmak o kadar kolay değil. Bilmememiz bilgisizliğimizden değil, günümüzün durumundan kaynaklanıyor. Şimdi ilginç bir çağda yaşıyoruz; öyle ilginç ki, düşünürler adında bile anlaşamıyorlar. Çinli bilgeler, eskiden birine beddua ederken "ilginç bir çağda yaşayasın" derlermiş; ben onlar kadar kötümser değilim; çağımızın sevdiğim birçok yanı var ama "ilginç" olduğu da kesin.


İlginç bir çağda yaşıyoruz. Sanki insanlık, hiçbirimizin bilmediği, yepyeni bir yöne eviriliyor gibi. Bildik anlamdaki tarihin sona erdiğini söyleyenler var. Bir yandan tüm dünya bir köye dönüşüyor; bilişim teknolojilerindeki inanılmaz değişiklikler sayesinde "bilme" ve "haberdar olma" arasındaki fark siliniyor; dev teknomedyatik aygıt, yaşamın tüm alanlarını belirliyor, bir yandan da bireyin özgürlüğüne ve haklarına dayalı yepyeni bir etik yayılıyor. Yaşam mekanları, şehirler, ulaşım yolları da olağanüstü bir değişim içerisinde... Bir yandan dev bir bilimsel bilgi birikimi, bir yandan aynı oranda artan spritüel eğilimler, yeni inanma biçimleri...


Şimdi böyle bir dünyada ruh sağlığından konuşacağız. Her insanlık durumunun tıpsallaştığı ve psikiyatrikleştiği, kumarbazlığın, eşcinselliğin, davranış sorunlarının genetik açıklamalara (!) kavuştuğu bu dünyanın en temel özelliği, değişimdir. Felsefesizdir bu dünya, o nedenle, belli bir hastalık, dolayısıyla sağlık tanımı verilemez; her an her şey olabilir. "Geçmiş" ve "şimdi" giderek flulaşmakta, "gelecek", neredeyse en gerçek olarak yaşadığımız zaman olmaktadır.


Bugün biz ruh sağlığı profesyonelleri, tıpsal bir model içerisinde çalışıyoruz; yani öncelikle anormal/hasta olanı bir biçimde belirleyip onu bir biçimde düzeltmeye gayret ediyoruz. Çabalarımıza doğa bilimin egemen yöntemi olan pozitivist-ampirisist bir bakış yön veriyor; yani araştırma nesnemizin kendi varlığımızdan ayrı olduğuna, her bir fenomene karşılık gelen tek bir kavram bulabileceğimize ve gerçeğe ancak ölçme ve değerlendirmeyle varabileceğimize inanıyoruz: Bu arada, söylemesi ayıp, bilimsel çabalarımıza kapitalizmin dev teknomedyatik aygıtının da etkide bulunduğu ileri sürülüyor. Bu konumumuz, birçok eleştiri alıyor; ben de bazı eleştirilere katılıyorum ama kesinlikle çalışmalarımızın tıpsal model içerisinde olması, tıpsal modelin de egemen bilimsel paradigmaya göre işlemesi gerektiğine inanıyorum. Böyle yapmazsak eğer, her türlü suiistimale açık bir kaosa sürükleneceğimizi düşünüyorum.


Uzun uzun tıbba ve psikiyatriye yöneltilen eleştirilerden bahsetmeyeceğim. (Zaten söyleyeceklerimin sonunda, ruhsal bakımdan sağlıklı bir insanda bulunması gereken özellikleri sıraladığımda, psikiyatride neyin eksik kaldığını düşünmemiz için bir fırsat çıkacağını sanıyorum.) Ancak bu eleştirilerin önemli olduğunu, eğer mesleki bir narsisizme kapılıp, zihnimizde eleştirinin yenileştirici gücüne yer açamazsak, bir süre sonra, bilim yapıyoruz diye bir yöntem bilgisini değişik veri yığınlarına uygulayıp duran teknisyenler olarak kalacağımızı hatırlatmak isterim. Ben yalnızca temel olduğunu sandığım ama yaşadığımız ilginç çağda nasıl giderileceğini pek bilmediğim bir eksikliğe parmak basmakla yetineceğim.


Batı kültüründe bir Helenizm-Hebraizm kutupsallaşmasından bahsedilmektedir. Helenizm, insan doğasının entelektüel yanına değer verir ve doğru düşünceyi, hakikati vurgularken Hebraizm ise, moral tarafa değer verir ve doğru davranışı vurgular. Aslında her ikisi de insanlığı mükemmele ulaştırmayı amaçlarlar ama izledikleri yol, çok farklıdır. İşte yaşadığımız ilginç çağda Helenik olan yan ağırlık ve zafer kazanmıştır. Psikanalizden nörobilim'e (nöroscience) kadar tüm psikiyatrik bilgi birikimi, esasen Heleniktir. Fakat Helenik bilgi, tek tek bireylerin "ben kimim?", "ne yapmalıyım?", "nasıl bir yaşama yolu seçmeliyim?" sorularına verilecek cevapları zorunlu kılan varoluşsal seçimlerine bir çözüm getirmemektedir. Bırakın çözüm getirmeyi bu alanlara karışmayı "zül" saymaktadır. Oysa tıpsal ve psikiyatrik uygulamalarda Hebraik tutum, yani hastanın yaşama yoluyla hastalık arasındaki bağlantının ele alınması zorunludur; yoksa bugün olduğu gibi ruh sağlığına "ruhsal rahatsızlığı olmamak" şeklinde totolojik bir tanımlama yapmaktan öte gidemeyiz.


Şimdi ben bilebildiğim ölçüde Hebraik bir tutumla, insanın yaşamla ilişkisinden yola çıkarak "ruhsal bakımdan sağlıklı olan kimse"yi tanımlamaya çalışacağım. Bu tanımlamalar meslek topluluğumuzda ne kadar olumlu bir izlenim uyandırıyorsa, emin olun günümüz psikiyatrisi o kadar önemli bir eksiklik içindedir. Yok eğer olumlu bir izlenim uyandırmıyorsa, böyle şeyleri felsefi kuru gürültüler olarak atalım bir kenara gitsin !..


"Ruhsal bakımdan sağlıklı olan insan", yaşama sorumluluğunu üstlenebilen kimsedir. Hepimizin yaşama sorumluluğunu üstlenme biçimimiz vardır; önemli olan bu biçimi keşfetmemiz ve geliştirmemizdir.


"Ruhsal bakımdan sağlıklı olan insan", yaşama korkusunu yenmiş, hayatla baş edebilen kimsedir. Hayatla baş edebilmenin yolu, yaşamda hep varolan paradoksları yaratıcı biçimde ele almaktır. "Olma cesareti", kesinlikle biraz da "olmama riski"ni göze alabilmekle kazanılır. Ancak yalnızlığımızı gerçekten kabul ettiğimizde, başkalarıyla daha yakın ilişkiler kurabiliriz. İnsan, şu hayat denilen şeyin aslında ne denli saçma olduğunu fark ettiğinde, hayat sahiden anlam kazanır. İnsan sınırlılıklarını ve zorunluluklarını açıkça anlayıp, kendisine itiraf ettiği zamandır ki, özgürlük duygusu imkan dahiline girer.


"Ruhsal bakımdan sağlıklı olan insan", yaşama sanatını becerebilen kimsedir. Yaşamak, olsa olsa bir sanattır; her sanatta olduğu gibi sanatçılık ancak pratik deneyimle kazanılır; sanatın sırlarına, kendine özgü stile ancak birçok denemeden sonra ulaşılır; yıllar alan çabalardan sonra ustalaşılır. Yaşama sanatını öğrenirken insan, kendi standartlarını ve ideallerini açıklığa kavuşturmak, yetenek ve eğilimlerine uygun bir yola girmek için çabalamak zorundadır.
"Ruhsal bakımdan sağlıklı olan insan", varoluşsal bunaltıyla yaşayabilen kimsedir. Çoğu insan, varoluşsal bunaltıyı yok edebileceğini düşünür; bunun için olmadık yollara başvurur; sanki hayat somut, değişmez, kontrol edilebilir bir şeymiş gibi davranır. Oysa tam tersidir; hayat üzerinde tam bir denetim asla sağlanamaz, ölümden kaçılamaz, belirsizlik ortadan kaldırılamaz.


"Ruhsal bakımdan sağlıklı olan insan", otantik bir yaşama yolunu seçebilen kimsedir. Otantik yaşam, çoğu kere yanlışlıkla, dilediğince haz almak için yaşamak sanılır. Oysa o, "hayat karşısında bozguna uğramışken bile kendisi olabilme" halidir. İnsanın sınırlarını ve hayatın acılarla dolu olduğunu bilmeden, sırf hırs ve kibir dolu dürtüselliğiyle otantik bir yaşam sürmesi mümkün değildir. Otantik olmak, kendi yaşamının kurallarını, sorumluluklarını alarak koymak demektir. Hiçbirimizin elinde mutluluğa giden kapıları açacak bir maymuncuk yoktur; insan, yaşamın türlü çeşit kapılarını açmayı kendisi öğrenmek zorundadır.
Hepinize mutlu ve sağlıklı günler dilerim.

*(1997 yılında Ankara GATA'da Dünya Ruh Sağlığı Günü'nde yapılan konuşma)
"Bilimlerin Vicdanı Psikiyatri" Kitabından
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst