Rubaiyyât-ı Oğuz

Efsunkar

Bayan Üye
Necip Fazıl’ın Şiiri (1983) ve Kültür ve Edebiyatımızdan Manzum Portreler (2007) den sonra şâir-yazar Bekir Oğuzbaşaran, okuyucunun hânesine yeni kitabıyla bir kez daha misafir oldu. Oğuzbaşaran’ın “Rubaiyyât-ı Oğuz” adını taşıyan son kitabı.

Şâir, son kitabında kendine nazım şekli olarak, Cem Dilçin’in ifâdesiyle, ince duygu ve düşüncelere, nükteli buluşlara çok uygun olduğundan, divan edebiyatı nazım biçimleri içinde günümüze kadar canlılığını yitirmeden yaşayabilmiş tek biçim olan rubâîyi seçip eserini dörtlükler hâlinde vücûda getirmiştir.

Edebiyatımıza İran Edebiyatı’ndan geçmiş bir nazım biçimi olan rubâî, klâsik anlamda hezec bahrindendir ve on ikisi ahreb on ikisi ahrem olmak üzere aruzun yirmi dört kalıbıyla yazılır. Yeni Türk Edebiyatı döneminde ise rubâî, aruzun yanında hece ve serbest vezinle de kaleme alınmıştır. Ömer Hayyam, Mevlânâ, Azmîzâde Haletî, Cemal Yeşil, Yahya Kemal, Ârif Nihat gibi edebiyatçıların rubâîleri bu sahada oldukça kıymetlidir. Ârif Nihat Asya’nın Rubaiyât-ı Ârif isimli eserinde 1670 rubâîsi vardır ve diğer kitaplarındaki rubâîleri de dikkate alındığında bu sayı yaklaşık bin sekiz yüze yükselir.

Rubâiyyât-ı Hazret-i Mevlânâ, Rubâiyyât-ı Ömer Hayyam, Rubâiyyât-ı Ârif’e nazîre rüzgârı gönderen bir isimle, Rubaiyyât-ı Oğuz’la, okurlarının karşısına çıkan Bekir Oğuzbaşaran, rubâîye dahi rubâî yazma inceliği göstermiştir:


Rubâî, uzaktan bakana kolay görünür
Söz yarışında bin bir acemi tay görünür
Hâletî, Beyatlı, Asya bu işin üstâdı
Mevlânâ ve Ömer Hayyam dolunay görünür…


Yüz sekiz sayfadan ibaret olan eserde her biri dörtlük hacminde toplam doksan dokuz rubâî yer alıyor. Rubâîler sayı bakımından fazla olmamasına rağmen, lirik üslûbuyla insanı hemen kendi dünyâsına davet edip oldukça akıcı bir atmosferin kucağına çekiyor. Hemen her dörtlüğe hâkim olan bu lirik havanın altında kimi zaman hikemî, bazen felsefî, çoğu zaman tasavvufî ifâdeler ayrı ayrı diyarlardan devşirilmiş renk renk çiçekler gibi gülümsüyor.

Muhtevâ bakımından da oldukça renkli olan eserde kimi zaman göze, güle, sevgiliye; kimi zaman hayata, zamana, insana; kimi zaman şiire, şâire, edebiyata…dâir kaleme alınmış şiirler farklı notalarla bir araya gelen âsûde bir beste gibi ahenk içinde sayfalara serpiştiriliyor. Din ve tasavvufu konu edinen birçok terânenin yanısıra şâirin ferdî ve beşerî dünyâsına ışık tutan; hayata, dünyâya dâir görüşlerini dört mısrâlık bünyesinde saklayan rubâîleri mevcuttur. Nitekim, şâir bir rubâîsinde feleğe sitem ve şikâyet eder:

Diyardan diyara gezdirdin beni
Şu tatlı canımdan bezdirdin beni
Devlerle güreşsem yenebilirdim
Heyhât, cücelere ezdirdin beni…

Kitabın arka kapak yazısında belirtildiği üzere Rubaiyyât-ı Oğuz, yaşadığımız zamana tutulmuş minyatür aynalar olmak iddiası ve gelenekle günümüz arasında bağlar, köprüler kurma çabasıyla gönül denilen dilden, lisân denilen dile aksediyor. Şiirlerin dili, mâzîden işitilen bir ses gibi, eskilerden selâm getirir gibi işleniyor dizelerde.

O dilerse dikeni gül-i rânâya çevirir…
Nice çirkini dilber-i müstesnâya çevirir…
“Ol!” demesi yeterli, ezel-ebed arasında,
Mezbelelikleri cennet-i âlâya çevirir…

diyen mısrâlar geçmişten esen eski bir rüzgârın nefesine takılıp önümüzde duruveren bir dîvân varağına benzer âdeta. Söyleyişiyle okuyanı geçmişe sürükleyen şâir, seçtiği konular ve bu konuları işleyişiyle de mâzîyi tavan aralarından vitrin camlarına çıkarır.

Hafif, serin bir meltem, dallarda ürperişler…
Yapraklar birbirine hangi sırrı vermişler?
Ağaç denip geçilen, varoluş mûcizesi
Gece gündüz demeden, zikir çeken dervişler…

dörtlüğünde görülen sabah rüzgârının Allah’tan haber getirmesi, böylelikle sırrın ifşâ edilmesi ve bu sırla dolup taşan ağaçların titremesi…Gece gündüz, meltemle beraber ağaçların “Hû, hû!” yani “O, o” diyerek Allah’ı yâd etmesi ve bu hâlleriyle zikir çeken dervişlere benzemesi… Ve “Eşcâr-ı bağ hırka-i tecride girdiler” diyen Bâkî’nin yaprağını döken ağaçları, elini eteğini dünyâ malından çeken dervişlere teşbih etmesi…Görüldüğü gibi Oğuzbaşaran’ın şiirleri imaj, imge ve sembol bakımından eski edebiyattan menbâını alarak yeni edebiyatta kendine has bir mecrâ izlemektedir.

Bekir Oğuzbaşaran, hece ölçüsüyle vücûda getirdiği rübâîlerinin sadece bir bölümünü Rubaiyât-ı Oğuz’a dahil etmiştir. Ancak ne var ki, coşkun ırmaklar gibi yaşayan ve yaşadıkça taşan şâir, rubâî yazmaya devam etmektedir. Acaba “sözün büyüsüyle mest” olan ve “fildişi kulesinde” yalnız kalan şâiri “en güzel şiirlerin haramisi” yapan şey nedir? Bu muammanın cevâbı kimdedir? Şâirin kendi dilinden, kendi gönlünden:

Dilde gergef gergef dokunan bir şey…
Yürekten dinlenen, okunan bir şey…
Hedefin on ikiden vurulması,
Sihirli, görünmez ok’unan bir şey…

SENEM GEZEROĞLU
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst