Duygu ve düşüncelerin çizgi, hareket, renk ve tonlarla
kâğıt, bez, mukavva, ağaç vs. yüzeyler üzerine kalem ve boyayla ifâde edilme sanatı. Plâstik sanatlar
içinde önemli yeri olan resim, günümüzde yaygındır. Formları siyâh-beyaz olarak veya renk ve çizgiyle
iki boyutlu satıh üzerinde tasvir edilen şey, diye de târif edilmektedir.
Duvar afişleri, reklâmlar, kitaplar, endüstriyel yiyecek ve giyecek maddelerinin yazı ve resimleri resim
sanatının içindedir. Tanınmış kimselerin resimle anlatımı, târih içinde, zaman zaman çok rağbet
görmüştür. Matbaanın keşfinden önce yazılan el yazması kitaplar, resim ve tezyinatla süslenerek
zenginleştirilmiştir. İnsanlığın ele geçen en eski izleri olan mağara buluntuları arasında dikkati en çok
çeken Kuzey İspanya, Güney Fransa mağaralarındaki duvara yapılmış, renkli hayvan resimleri, av
sahneleri ve tabiata âit resimlerdir. En eski resimler İspanyada Altomıra Mağaralarında 15.000 yıl
önceye âit olduğu sanılan duvar resimlerindeki bizon (boğa figürü) resimleri olarak bilinmektedir.
Bâzı insan toplulukları resmi, bir anlatma vâsıtası olarak kullanmışlardır. Haberleşmede kullanılan
resim yazılar (hiyeroglif), sonraları biçimlerini değiştirerek harf ve rakam şekillerini almışlardır. Bu
resimler, kömür hâline getirilmiş odun ve kemik parçalarının kalem olarak kullanılmasıyla çizilmiş ve
bâzıları da sert cisimlerle kazınarak yapılmıştır. Renk olarak tabiî boya olan toprak boyalar
kullanılmıştır.
M.Ö. 3000 yılından beri Mısırda, mezar odalarını ve duvarlarını, ölünün gündelik hayâtından alınan
resim kesitleri ve temsîli tasvirler kaplar. M.Ö. 600 sıralarında ise papirüsler üzerine yapılan en eski
minyatür sayılabilecek resimler kazılarda meydana çıkarıldı.
Klasik Yunan devrinde (M.Ö. 400) resim tasvir sanatı olarak kabul edildiğinden bunlar da duvar
resimleri yaptılar. Tahta parçaları tebeşirle astarlandıktan sonra fırça ile tempera tekniğinde resim
yapılıyordu.
Ortaçağda Bizanslılarda, renkli taşların yan yana dizilerek yapılan mozayik resmin yanında, freskler de
önemli duvar süslemesidir. M.S. 4. yüzyıldan îtibâren parşömen üzerine altın, gümüş, yaldızlı çeşitli
renkli kitap resimleri yapmışlardır. İkon adı verilen tablo hâlindeki Hıristiyanlığa âit dînî resimler
ortaçağda etkilidir. Beşinci yüzyıldan beri İrlanda ve Anglo Saksonlarda; 7. yüzyıldan sonra da
Avrupada kitap minyatürleri en önemli ifâde vâsıtası olmuştur.
Ortaçağ resminde, altın zemin üzerinde, mekânsız, ağırlıksız figürler, tabiattan uzak, dînî, mistik hava
içindeyken, yavaş yavaş tabiata yaklaşma başladı.
Ortaçağın sonlarında Giotto adındaki İtalyan ressamı, tablolarında konunun yeri, perspektif, açık-koyu
gibi unsurları işleyerek resmin babası ünvânını kazanmıştır.
Yeniçağın resim sanatına, Fransızcada yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans adı verilir. Bu
çağın hazırlanışı, gelişmesi uzun sürmüş, fakat uyguladığı kurallar resim sanatının temeli olmuştur.
Rönesans sanatının en güçlü sanatçıları Leonardo da Vinci, Michel-Angle, Raphaeldir.
Masaccio, Floransa çığırını ilerletmiştir. Mekân içinde gösterilen, hacim kazanan insan anatomisi
inceden inceye işlenmiştir. Parlak renkleriyle Uccello, zarif figürleriyle Fıa Angelico, hayal dünyâsını
yansıtan Boticelli, devrin insan ve kıyâfetlerini resmetmekte Ghirlandajo meşhurdurlar.
Leonardo da Vinci ile Raffaelloda dengeli geometrik bir bütün, kompozisyonda esastır. Raffaello dînî
konular yanında, antik dünyâya âit resimler de yapmıştır. Tiziano, Giargione, Tinterretto ışıkları
yansıtan sıcak renkleriyle ayrı bir üslûp geliştirmişlerdir.
Kuzey memleketler sanatına Rönesans geç girmiştir. Flamanlardan Hubert van Eyck ile kardeşi Jan
van Eyck (M.S. 1400) yağlı boyayı geliştirdiler. H. Bosch ile başlayan hikâyeci resim Hollandada
Pietor Boughel ile gelişti. Kuzey resminde dâimâ ifâdeye önem verilmiştir. A. Dürer (Alman), sâde
ifâde kudreti üzerindeki başarısı ile tanınır. M. Grünewald (M.S. 1500) resimde renk ve fâdeyi sembolik
değerlerle kuvvetlendirdi. H. Holbein portreleriyle ün saldı.
Lümünistik sanat: Rembrant ve Titien, yeni bir görüşle kendi anlayışlarına uygun tablolar yapmaya
başladılar. Göstermek istedikleri kısımları aydınlatıyorlar, diğer yerleri de gölgeler içinde bırakıyorlardı.
Bu tarzda çalışan ressamlar lümünistik sanat (ışık-gölge) grubunda yer aldılar.
Barok sanatı: Rönesansın dış yüze âit kompozisyonları, ışık-gölge oyunlarıyla hareketlenen renk
kütlelerine yerini bırakır. Mekânda göz derinlere çekilir. İspanyada El Greco (1541-1614) mistik
havada dînî resimleriyle; Velazquez (1599-1660) portreleri ve târihî resimlerine ışık katarak
hareketlendirdiği mekânlarıyla barok ustasıdırlar. Ruisdael, Hobbema gibi Hollandalı ressamlar,
Rembrant gibi, manzara resmine duygulu bir üslûp kazandırmışlardır.
Romantizm (duygusallık): Romantizm resimanlayışı, konuları daha çok duygusal yönden ele aldı.
Genellikle peyzaj ve toplum yaşayışını ele alan bu grubun ressamları tabiat ve insanları belirtmeğe
çalışmışlardır. Delaecoix, Corot, Goya başlıca ressamlardır.
Realizm (Gerçekçilik): Bu akımdan önce konular, saray ve saray yaşantıları, portreler ve en güzel
manzaralar dikkatle seçilip işlenirdi. Tabiatı olduğundan daha güzel ve yüksek göstermek gelenek
hâlini almıştı. Millet, Courbet, Davmier halkın yaşayışlarını konu alıp, hayâtı ve tabiatı olduğu gibi
yansıtmışlardır. Realizme göre; gerçek, güzel olan şeydir.
Empresyonizm (İzlenimcilik): Yeniliklerin hareket noktası sayılır. Empresyonistler tabiattan aldıkları
konuları resimliyorlardı. Açık havaya, kırlara çıkan ressamlar, her an değişen ışık ve gölgeleri, tabiatın
canlılığını küçük fırça vuruşlarıyla, renk hâlinde geçiriyorlardı. Meselâ ağaçların yeşil rengi öğle üzeri
daha parlak, daha canlı görüldüğü hâlde akşama doğru koyu renkte ve donuk görünür.
Bu akımın sanatçıları açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Çünkü aradıkları canlı ve temiz
renkleri gün ışığının parlaklığında bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere resimlerinde yer
vermemişlerdir. Renk, ya olduğu gibi veya değerini düşürmeyen başka renkle karıştırılmıştır. Işıklar
sarı, turuncu, kırmızı tonlarında aranmış, gölgelerde bunların zıtları olan mâvi, mor, yeşille
boyanmıştır. Böylece renkleri kirletmeden eşyânın hacim etkisi sağlanmaya çalışılmıştır. Konular da
değişiyor, artık her türlü tabiat parçası bir konu olabiliyordu. Saf renklerin önem kazanması ile resim
gene dış yüzün işlenmesine dönüyordu.
Empresyonizmin ileri gelen temsilcileri; E. Manet, Ey. Degas, P. Renoir, C. Monet, P. Ceazanne ise
daha objektif, daha sağlam şekiller vererek ekspresyonizme doğru adım atmış, daha geniş renk
satıhlarına dönmüştür. P. Gauguin ile V. van Gogh, bu yolda ilerleyerek eserlerine ekspresyonizme
yaklaşan sembolik mânâlar kazandırdılar. 1874te Pariste empresyonist ressamlar birleşerek ortak bir
sergi açtılar. Monetin Güneş Doğarken İzlenim adlı tablosu alay konusu oldu. Bu olaydan sonra
izlenimcilik adını aldılar.
Ekspresyonistler (Anlatımcılık): 1901 yıllarında izlenimcilere tepki olarak doğdu. Bu akımda kişinin
rûhî yaşayışı önem kazandı. Tabiat ikinci plânda kalır. Bu akımın sanatçıları kendilerini boğan, ezen
ızdırapları, haksızlıklara karşı olan isyanları yeni bir renk ve biçim görüşüyle anlatmak istemişlerdir.
İnsan vücutlarını çirkin, yüzlerini korkunç yapıyorlardı. Çizgileri kaprisli, kullandıkları renkler ise
cesâretlidir. İlk ustaları Van Gogh ve Munch; sonra Kırchner, Nolde, Rouault, Modiglianidir.
Kübizm: Kübist sanatçılar hayâlin eseri olan bir düzen koymuştur. Saf geometriye dayanan kübizm,
plastik küplerle düzenini kuruyorlardı. Kübizm de başlangıçta diğer sanat akımları gibi anlaşılmamış,
alaya alınmıştır. Hemen hemen her akımla ilgilenen Picasso kübizmin de kurucularındandır. Birinci
Dünyâ Savaşından önceki yıllarda Pariste gelişmiştir. Braque, Gris, Liger bu akımın
sanatçılarındandır.
Puvantilizm (Noktacılık): Neo-empresyonizm (Yeni İzlenimcilik) diye de sanat târihine geçmiş olan bu
akım, Empresyonist görüşlerin etkisinde kalmış, bir bakıma onun devâmı sayılır. Puvantalistler,
bilimsel metotlarla renk karışımını uygulamışlardır. Gâye göz yolu ile renk karışımları sağlamaktır.
Sanatçılar renkleri paletlerinde karıştırarak tuvale sürmüyorlar, onun yerine karışımın yapacağı renkleri
yanyana küçük noktalar hâlinde koyarak bu etkiyi sağlıyorlardı. Meselâ sarı ve mâvi rengi, küçük
noktalar veya kareler hâlinde yan yana sürüldüğünde uzaktan yeşil gözükür. Gözün bu aldanışı
renklerde titreşim yapar, hoş bir görünüm de sağlar. Seurat ve Signac bu akımın başlıca sanatçılarıdır.
Fütürizm (Dinamizm-Hareket): 1909 yılında İtalyada önce şiirde sonra da resimde çıkan, geçmiş ve
geleneksel görüşleri reddeden bir akımdır.
Fütürizmde yapılmak istenen şey, evrendeki hareketin bir ânını tespit etmek değil, hareketin kendini
duyurmaktır. Bu akıma göre her şey hareket hâlindedir ve değişmektedir. Bunlar daha çok fırtınalı
denizler, son hızla giden otomobiller gibi hareketli konuları seçmişlerdir.
Bellibaşlı sanatçıları Boccioni, Severini, Balladır.
Fovizm (Yırtıcılık): H. Matisse 1905 yılındaki bâzı ressamlarla birlikte eserlerini sergiledi. Bu
resimlerdeki renkler hemen hemen hiç karışmamışlardı. Biçimlerde de derinlik yoktu. Ressamlar hiç bir
kural tanımadan kendilerini duygularına vermişlerdi.
Bir eleştirici sergiyi gezerken, eserlerin arasında klasik İtalyan üslûbunda küçük bir heykeli görünce
Vahşiler arasında bir Donetello demişti. Bir tabloya bakarken onun neyi göstermek istediğini
unutmak gerek. görüşü hâkimdir. Böylece Fovistler olarak tanındılar.
Matisse, Dufy, Vilamincle, Derain gibi sanatçılar bu akımdandır.
Dadaizm: Edebiyat ve sanatta bir akımdır. Birinci Dünyâ Savaşı sırasında 1916da başlamış, Almanya
ve Amerikada ortaya çıkmıştır. Dadaizm, eski toplum hayâtını, sanat ve kültürü topyekün yıkmayı
hedef tutan bir akımdır. En ilgi çeken yönü sanata karşı çıkan bir akım olmasıydı. Temsilcileri
Duchamp, Picabia, Arsenbergdir.
Sürrealizm (Gerçeküstücülük): Sürrealist ressamlar tabiatın mantıkî görünüşünü değil, insanın şuur
altında ve rüyâlarındaki âlemi göstermek istemişlerdir. Klee, Miro ve Salvador Dali bu dalda tanınmış
isimlerdir.
Soyut (Müşahhas) resim: Abstre veya Nonfigüratif diye de adlandırılan ve tabiat gürültülerine bağlı
olmayan bir akımdır. Biçim ve renklere serbestlik tanıması sebebiyle heykeltraşlık, süsleme, dekor,
kostüm, günlük eşyâların biçim ve renkleri bile soyut sanatın etkisi altında kaldı. Bu akımın gâyesi çizgi
ve renkleri düzenli bir biçimde yüzey üzerine yerleştirerek duygusal kompozisyonlar elde etmektir.
Kandinsky ve Mondrian bu akımın temsilcileridir.
Çağdaş resim alanlarının doğmasına etki eden faktörler:Gerçekleri arama tutkusunun uyanması;
endüstrinin gelişmesiyle deney ve metodların önem kazanması; sosyoloji, psikoloji ve psikiyatri gibi
ilimlerin ortaya çıkmasıdır.
kâğıt, bez, mukavva, ağaç vs. yüzeyler üzerine kalem ve boyayla ifâde edilme sanatı. Plâstik sanatlar
içinde önemli yeri olan resim, günümüzde yaygındır. Formları siyâh-beyaz olarak veya renk ve çizgiyle
iki boyutlu satıh üzerinde tasvir edilen şey, diye de târif edilmektedir.
Duvar afişleri, reklâmlar, kitaplar, endüstriyel yiyecek ve giyecek maddelerinin yazı ve resimleri resim
sanatının içindedir. Tanınmış kimselerin resimle anlatımı, târih içinde, zaman zaman çok rağbet
görmüştür. Matbaanın keşfinden önce yazılan el yazması kitaplar, resim ve tezyinatla süslenerek
zenginleştirilmiştir. İnsanlığın ele geçen en eski izleri olan mağara buluntuları arasında dikkati en çok
çeken Kuzey İspanya, Güney Fransa mağaralarındaki duvara yapılmış, renkli hayvan resimleri, av
sahneleri ve tabiata âit resimlerdir. En eski resimler İspanyada Altomıra Mağaralarında 15.000 yıl
önceye âit olduğu sanılan duvar resimlerindeki bizon (boğa figürü) resimleri olarak bilinmektedir.
Bâzı insan toplulukları resmi, bir anlatma vâsıtası olarak kullanmışlardır. Haberleşmede kullanılan
resim yazılar (hiyeroglif), sonraları biçimlerini değiştirerek harf ve rakam şekillerini almışlardır. Bu
resimler, kömür hâline getirilmiş odun ve kemik parçalarının kalem olarak kullanılmasıyla çizilmiş ve
bâzıları da sert cisimlerle kazınarak yapılmıştır. Renk olarak tabiî boya olan toprak boyalar
kullanılmıştır.
M.Ö. 3000 yılından beri Mısırda, mezar odalarını ve duvarlarını, ölünün gündelik hayâtından alınan
resim kesitleri ve temsîli tasvirler kaplar. M.Ö. 600 sıralarında ise papirüsler üzerine yapılan en eski
minyatür sayılabilecek resimler kazılarda meydana çıkarıldı.
Klasik Yunan devrinde (M.Ö. 400) resim tasvir sanatı olarak kabul edildiğinden bunlar da duvar
resimleri yaptılar. Tahta parçaları tebeşirle astarlandıktan sonra fırça ile tempera tekniğinde resim
yapılıyordu.
Ortaçağda Bizanslılarda, renkli taşların yan yana dizilerek yapılan mozayik resmin yanında, freskler de
önemli duvar süslemesidir. M.S. 4. yüzyıldan îtibâren parşömen üzerine altın, gümüş, yaldızlı çeşitli
renkli kitap resimleri yapmışlardır. İkon adı verilen tablo hâlindeki Hıristiyanlığa âit dînî resimler
ortaçağda etkilidir. Beşinci yüzyıldan beri İrlanda ve Anglo Saksonlarda; 7. yüzyıldan sonra da
Avrupada kitap minyatürleri en önemli ifâde vâsıtası olmuştur.
Ortaçağ resminde, altın zemin üzerinde, mekânsız, ağırlıksız figürler, tabiattan uzak, dînî, mistik hava
içindeyken, yavaş yavaş tabiata yaklaşma başladı.
Ortaçağın sonlarında Giotto adındaki İtalyan ressamı, tablolarında konunun yeri, perspektif, açık-koyu
gibi unsurları işleyerek resmin babası ünvânını kazanmıştır.
Yeniçağın resim sanatına, Fransızcada yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans adı verilir. Bu
çağın hazırlanışı, gelişmesi uzun sürmüş, fakat uyguladığı kurallar resim sanatının temeli olmuştur.
Rönesans sanatının en güçlü sanatçıları Leonardo da Vinci, Michel-Angle, Raphaeldir.
Masaccio, Floransa çığırını ilerletmiştir. Mekân içinde gösterilen, hacim kazanan insan anatomisi
inceden inceye işlenmiştir. Parlak renkleriyle Uccello, zarif figürleriyle Fıa Angelico, hayal dünyâsını
yansıtan Boticelli, devrin insan ve kıyâfetlerini resmetmekte Ghirlandajo meşhurdurlar.
Leonardo da Vinci ile Raffaelloda dengeli geometrik bir bütün, kompozisyonda esastır. Raffaello dînî
konular yanında, antik dünyâya âit resimler de yapmıştır. Tiziano, Giargione, Tinterretto ışıkları
yansıtan sıcak renkleriyle ayrı bir üslûp geliştirmişlerdir.
Kuzey memleketler sanatına Rönesans geç girmiştir. Flamanlardan Hubert van Eyck ile kardeşi Jan
van Eyck (M.S. 1400) yağlı boyayı geliştirdiler. H. Bosch ile başlayan hikâyeci resim Hollandada
Pietor Boughel ile gelişti. Kuzey resminde dâimâ ifâdeye önem verilmiştir. A. Dürer (Alman), sâde
ifâde kudreti üzerindeki başarısı ile tanınır. M. Grünewald (M.S. 1500) resimde renk ve fâdeyi sembolik
değerlerle kuvvetlendirdi. H. Holbein portreleriyle ün saldı.
Lümünistik sanat: Rembrant ve Titien, yeni bir görüşle kendi anlayışlarına uygun tablolar yapmaya
başladılar. Göstermek istedikleri kısımları aydınlatıyorlar, diğer yerleri de gölgeler içinde bırakıyorlardı.
Bu tarzda çalışan ressamlar lümünistik sanat (ışık-gölge) grubunda yer aldılar.
Barok sanatı: Rönesansın dış yüze âit kompozisyonları, ışık-gölge oyunlarıyla hareketlenen renk
kütlelerine yerini bırakır. Mekânda göz derinlere çekilir. İspanyada El Greco (1541-1614) mistik
havada dînî resimleriyle; Velazquez (1599-1660) portreleri ve târihî resimlerine ışık katarak
hareketlendirdiği mekânlarıyla barok ustasıdırlar. Ruisdael, Hobbema gibi Hollandalı ressamlar,
Rembrant gibi, manzara resmine duygulu bir üslûp kazandırmışlardır.
Romantizm (duygusallık): Romantizm resimanlayışı, konuları daha çok duygusal yönden ele aldı.
Genellikle peyzaj ve toplum yaşayışını ele alan bu grubun ressamları tabiat ve insanları belirtmeğe
çalışmışlardır. Delaecoix, Corot, Goya başlıca ressamlardır.
Realizm (Gerçekçilik): Bu akımdan önce konular, saray ve saray yaşantıları, portreler ve en güzel
manzaralar dikkatle seçilip işlenirdi. Tabiatı olduğundan daha güzel ve yüksek göstermek gelenek
hâlini almıştı. Millet, Courbet, Davmier halkın yaşayışlarını konu alıp, hayâtı ve tabiatı olduğu gibi
yansıtmışlardır. Realizme göre; gerçek, güzel olan şeydir.
Empresyonizm (İzlenimcilik): Yeniliklerin hareket noktası sayılır. Empresyonistler tabiattan aldıkları
konuları resimliyorlardı. Açık havaya, kırlara çıkan ressamlar, her an değişen ışık ve gölgeleri, tabiatın
canlılığını küçük fırça vuruşlarıyla, renk hâlinde geçiriyorlardı. Meselâ ağaçların yeşil rengi öğle üzeri
daha parlak, daha canlı görüldüğü hâlde akşama doğru koyu renkte ve donuk görünür.
Bu akımın sanatçıları açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Çünkü aradıkları canlı ve temiz
renkleri gün ışığının parlaklığında bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere resimlerinde yer
vermemişlerdir. Renk, ya olduğu gibi veya değerini düşürmeyen başka renkle karıştırılmıştır. Işıklar
sarı, turuncu, kırmızı tonlarında aranmış, gölgelerde bunların zıtları olan mâvi, mor, yeşille
boyanmıştır. Böylece renkleri kirletmeden eşyânın hacim etkisi sağlanmaya çalışılmıştır. Konular da
değişiyor, artık her türlü tabiat parçası bir konu olabiliyordu. Saf renklerin önem kazanması ile resim
gene dış yüzün işlenmesine dönüyordu.
Empresyonizmin ileri gelen temsilcileri; E. Manet, Ey. Degas, P. Renoir, C. Monet, P. Ceazanne ise
daha objektif, daha sağlam şekiller vererek ekspresyonizme doğru adım atmış, daha geniş renk
satıhlarına dönmüştür. P. Gauguin ile V. van Gogh, bu yolda ilerleyerek eserlerine ekspresyonizme
yaklaşan sembolik mânâlar kazandırdılar. 1874te Pariste empresyonist ressamlar birleşerek ortak bir
sergi açtılar. Monetin Güneş Doğarken İzlenim adlı tablosu alay konusu oldu. Bu olaydan sonra
izlenimcilik adını aldılar.
Ekspresyonistler (Anlatımcılık): 1901 yıllarında izlenimcilere tepki olarak doğdu. Bu akımda kişinin
rûhî yaşayışı önem kazandı. Tabiat ikinci plânda kalır. Bu akımın sanatçıları kendilerini boğan, ezen
ızdırapları, haksızlıklara karşı olan isyanları yeni bir renk ve biçim görüşüyle anlatmak istemişlerdir.
İnsan vücutlarını çirkin, yüzlerini korkunç yapıyorlardı. Çizgileri kaprisli, kullandıkları renkler ise
cesâretlidir. İlk ustaları Van Gogh ve Munch; sonra Kırchner, Nolde, Rouault, Modiglianidir.
Kübizm: Kübist sanatçılar hayâlin eseri olan bir düzen koymuştur. Saf geometriye dayanan kübizm,
plastik küplerle düzenini kuruyorlardı. Kübizm de başlangıçta diğer sanat akımları gibi anlaşılmamış,
alaya alınmıştır. Hemen hemen her akımla ilgilenen Picasso kübizmin de kurucularındandır. Birinci
Dünyâ Savaşından önceki yıllarda Pariste gelişmiştir. Braque, Gris, Liger bu akımın
sanatçılarındandır.
Puvantilizm (Noktacılık): Neo-empresyonizm (Yeni İzlenimcilik) diye de sanat târihine geçmiş olan bu
akım, Empresyonist görüşlerin etkisinde kalmış, bir bakıma onun devâmı sayılır. Puvantalistler,
bilimsel metotlarla renk karışımını uygulamışlardır. Gâye göz yolu ile renk karışımları sağlamaktır.
Sanatçılar renkleri paletlerinde karıştırarak tuvale sürmüyorlar, onun yerine karışımın yapacağı renkleri
yanyana küçük noktalar hâlinde koyarak bu etkiyi sağlıyorlardı. Meselâ sarı ve mâvi rengi, küçük
noktalar veya kareler hâlinde yan yana sürüldüğünde uzaktan yeşil gözükür. Gözün bu aldanışı
renklerde titreşim yapar, hoş bir görünüm de sağlar. Seurat ve Signac bu akımın başlıca sanatçılarıdır.
Fütürizm (Dinamizm-Hareket): 1909 yılında İtalyada önce şiirde sonra da resimde çıkan, geçmiş ve
geleneksel görüşleri reddeden bir akımdır.
Fütürizmde yapılmak istenen şey, evrendeki hareketin bir ânını tespit etmek değil, hareketin kendini
duyurmaktır. Bu akıma göre her şey hareket hâlindedir ve değişmektedir. Bunlar daha çok fırtınalı
denizler, son hızla giden otomobiller gibi hareketli konuları seçmişlerdir.
Bellibaşlı sanatçıları Boccioni, Severini, Balladır.
Fovizm (Yırtıcılık): H. Matisse 1905 yılındaki bâzı ressamlarla birlikte eserlerini sergiledi. Bu
resimlerdeki renkler hemen hemen hiç karışmamışlardı. Biçimlerde de derinlik yoktu. Ressamlar hiç bir
kural tanımadan kendilerini duygularına vermişlerdi.
Bir eleştirici sergiyi gezerken, eserlerin arasında klasik İtalyan üslûbunda küçük bir heykeli görünce
Vahşiler arasında bir Donetello demişti. Bir tabloya bakarken onun neyi göstermek istediğini
unutmak gerek. görüşü hâkimdir. Böylece Fovistler olarak tanındılar.
Matisse, Dufy, Vilamincle, Derain gibi sanatçılar bu akımdandır.
Dadaizm: Edebiyat ve sanatta bir akımdır. Birinci Dünyâ Savaşı sırasında 1916da başlamış, Almanya
ve Amerikada ortaya çıkmıştır. Dadaizm, eski toplum hayâtını, sanat ve kültürü topyekün yıkmayı
hedef tutan bir akımdır. En ilgi çeken yönü sanata karşı çıkan bir akım olmasıydı. Temsilcileri
Duchamp, Picabia, Arsenbergdir.
Sürrealizm (Gerçeküstücülük): Sürrealist ressamlar tabiatın mantıkî görünüşünü değil, insanın şuur
altında ve rüyâlarındaki âlemi göstermek istemişlerdir. Klee, Miro ve Salvador Dali bu dalda tanınmış
isimlerdir.
Soyut (Müşahhas) resim: Abstre veya Nonfigüratif diye de adlandırılan ve tabiat gürültülerine bağlı
olmayan bir akımdır. Biçim ve renklere serbestlik tanıması sebebiyle heykeltraşlık, süsleme, dekor,
kostüm, günlük eşyâların biçim ve renkleri bile soyut sanatın etkisi altında kaldı. Bu akımın gâyesi çizgi
ve renkleri düzenli bir biçimde yüzey üzerine yerleştirerek duygusal kompozisyonlar elde etmektir.
Kandinsky ve Mondrian bu akımın temsilcileridir.
Çağdaş resim alanlarının doğmasına etki eden faktörler:Gerçekleri arama tutkusunun uyanması;
endüstrinin gelişmesiyle deney ve metodların önem kazanması; sosyoloji, psikoloji ve psikiyatri gibi
ilimlerin ortaya çıkmasıdır.