PUNK TARİHİ
Eli kolu bağlı oturmak ve şikayet etmek yerine "kendin yap" sloganıyla kapitalist sistemin yüzüne tüküren Punk`ların müziklerini dinledin
simdi de okuyabilirsin… Yirmi yılını dolduran "Punk"
ne kadar mezara yollanmaya çalışılsa da
felsefesinin ilkelerini geliştirerek büyümüş
pek çok yeni akımın doğmasına neden olmuştur. Yirmi yıllık Punk tarihini değerlendirdiği Punk Felsefesi kitabında Craig O`Hara
hareketin içinden biri olarak bize
bu süreç boyunca ortaya çıkan Punk`ın bugünkü halini anlatıyor. Ana akım medyanın Punk`ı nasıl yalan yanlış yansıtarak hareketi yok etmeye çalıştığını
dazlaklarla Punk`ların birbirlerine koşut gelişimlerini ve ayrılıklarını
Punk`a özgü bir iletişim ağı oluşturan fanzinleri
hareketin siyasi duruşunu belirleyen anarşizmi
Punk`ın cinsellik ve toplumsal cinsiyet meselelerine karşı tavrını
çevre sorunlarına yaklaşımlarını ve "kendin yap" etiğini ele alan bu kitap
gürültünün ötesinde neler olup bittiğini öğrenmek isteyenlere önerilir.
VAR OLAN SİSTEMLERE BİR ALTERNATİF.
NEDİR VE NEDEN DÜNYANIN HER YERİNDEKİ PUNK’LAR TARAFINDAN BENİMSENİYOR.
“SATIN ALINMIŞ” POLİTİKACILARIN BAŞARISIZLIĞI
BU VAMPİRLER OLMAZSA HEPİMİZ DAHA İYİ DURUMDA OLACAĞIZ FİKRİNE AÇIK OLAN BİR KARŞIT KÜLTÜRÜN OLUŞMASINI SAĞLAMIŞTIR.
“Her tür devlet gereksizdir ve istenilmez. Devlet
topluluğun kendi kendine sağlayamayacağı herhangi bir hizmet sağlamaz. Kimsenin bize neler yapacağımızı söylemesine
hayatımızı nasıl idare edeceğimizi emretmesine ihtiyacımız yok; kimsenin vergiler
kurallar ve kanunlarla bizi taciz etmesine ve emeğimizi sömürerek şatafatlı yaşamlarını sürdürmesine ihtiyacımız yok” (Anarşist Gençler Federasyonu - Anarchist Youth Federation [AYF]
Profane Existence
Sayı: 5
Ağustos
1990
s. 38).
İş siyasi ideolojiyi seçmeye gelince
Punk’ların büyük çoğunluğu anarşizmi tercih ediyorlar. Kapitalizm veya komünizmin herhangi bir türünün devam etmesini destekleyen neredeyse hiç yok. Bu
bütün Punk’ların
Anarşizm’in tarihi ve kuramı hakkında çok okudukları anlamına gelmez
fakat çoğu
Anarşizm’in resmi devletin veya hükümdarların olmaması
bireysel özgürlük ve sorumluluğa değer verilmesi ilkeleri çerçevesinde oluşturulan bir inancı paylaşıyorlardır (kim paylaşmaz ki). Minneapolis’den çıkan fanzin Profane Existence
Kuzey Amerika’daki en büyük anarşist fanzindir ve içerdiği müzik ve politik bilgiler
anarşist bakış açısından aktarılmaktadır. Daha entelektüel/aktivist eğilimli okurlara hitap eden ve Punk hareketinin müzik tarafını safdışı bırakarak salt politik formatı benimseyen başka değerli birçok fanzin de vardır. Avrupa camiasının
Kuzey Amerika’daki akranlarından daha fazla anarşist fanzin ve müzik üretmesinin sonucu olarak
Avrupalı Punk’lar tarihsel olarak daha politik olmuşlardır. Bu fanzinlerin yaratıcıları ve editörleri
görünür bir biçimde politik eğilimi olan ikinci dalga Avrupa Punk’ından (1980-1984) etkilendiler. Örneğin Birleşik Krallık’taki Crass
Conflict ve Discharge; Hollanda’daki The Ex ve BGK ile ABD’deki MDC ve Dead Kennedys müzik grupları
birçok Punk’ı sırf Rock’N’Roll’cu olmaktan çıkararak
asi düşünürlere dönüştürdüler. Bu müzik gruplarının ideolojileri
Punk müziğinin yelpazesinin her yerinde
her tür müzik çalan birçok grup tarafından sürdürülüyor.
Şikago’daki Los Crudos’un hararetli politik thrash müziği nasıl zulmün yüzüne haykırıyorsa
Propaghandi’nin açıkça sınıf bilinci taşıyan şarkıları
kulağa hoş gelen ve akılda kalan pop Punk tarzına mükemmelce oturuyor. Bu müzik gruplarının bir sonucu olarak
binlerce genç insan kendini “anarşist” olarak nitelendiriyor ve mevcut devlet rejimlerine karşı kin besliyor. “Uygarlık dediğimiz şeyin ilk aşamalarında birkaç insan
kendileri adına başka insanları çalıştırarak rahat bir yaşam sürdürebileceklerinin ve onların sırtından zengin olabileceklerinin farkına varmış. Bu insanlar
kendilerini kabile reisi
şaman
kral veya rahip olarak atamak için kurnazlık veya fiziki kuvvet kullanmışlar. Tehdit ve batıl inançlar kullanarak insanları hizaya getirmişler. Ara sıra tebaaları başkaldırırdı ve onlar
ya tebaalarının yatışmalarını sağlayabilecek kadar reform bahşederdi ya da yerlerini yeni hükümdarlara devrederlerdi. İşte devletin doğası böyledir” (Felix
“Professor Felix’s Very Short History of Anarchism”
Profane Existence
Sayı: 1
Aralık
1989
s. 13).
Punk’lar
dünyanın mevcut sistemlerine
kısırdöngü haline gelmiş devrimlerle sonrasında yaşanan baskı ortamlarına karşı bir alternatif olan anarşizme yöneliyor. Devletlerin (veya genel olarak hiyerarşilerin) doğası gereği
onların altında yaşayan (veya onlar tarafından etkilenen) insanlar baskı altında tutulur ve sömürülür. Gençlik veya burjuva karşıt-kültürlerden farklı olarak Punk’lar
komünizmi ve geleneksel demokratik devletlerin sol kanatlarının yanı sıra kapitalizmi de reddederler. İktidarda olan partilerin uyguladığı reformlar çoğu zaman devletçi (yani resmi devletin sürdürülmesinden yana olan) veya yüzeysel bulunarak kınanır. Reformlar
insanları özgürleştirmek için değil
onları teskin etmek için yapılır. Komünizme gelince
birçok Punk
komünist hareketin en azından sözde geçerli olan kadın hakları ve işçi sınıfı desteği konusunda anlaşmaktadır ve kapitalist toplumdan aynı derecede hazzetmemektedirler. Punk topluluğunun birçok üyesi
belli başlı konularla ilgili
görünüşe göre benzer amaçları olduğu için Spartacist League
Devrimci Komünist Parti (Revolutionary Communist Party - RCP) ve başka Marksist/Leninist/Troçkist grupların düzenlediği eylemlere katılmışlardır. Anarşistler ve tarih hakkında okuyan herhangi bir kimse
komünizmin gerçeklerinin ideal anarşist devletin amaçlarından uzak olduğunun farkına varır. “Komünist grupların muhalefet yaparken söyledikleri
iktidardayken dile getirdiklerinden tamamen farklıdır. Onlar komünizmi
kapitalistlerin baskılarına ve zulmüne karşı eşitlik ve adalet adına mücadele eden asil bir hareket olarak gösterirler. Ama gerçek olan
sol partilerin doğası gereği otoriter olduklarıdır. Felsefesinin bir parçası olarak bir insanın diğerine hükmetmesini savunan her sistem zulüm olasılığını barındırır. Komünist gruplar halk kitlelerinin özgürleşmesi için değil
kendilerinin iktidara gelmesi için mücadele eder. İktidara gelince de
iktidarlarını sürdürebilmek için bütün hükümetlerin uyguladığı baskıları onlar da uyguluyor” (Felix ve Rat
“Revolt Against Communism” [Komünizme Karşı Başkaldırma]
PE
Sayı: 2
Şubat
1990
s. 22).
Komünizmin zulmünü gösteren kanıtlar
sadece mevcut baskıcı rejimlerden değil
anarşistlerin
totaliter komünist kuvvetlerin ihanetine uğradıkları ve onlar tarafından ezildikleri 1921 yılında yaşanan Kronstadt Ayaklanması
1918-1921 yılları arasında yaşanan Ukranya Anarşizm Hareketi ve 1936-1939 yıllarının İspanyol İç Savaşı’nda da bulunabilir. Komünist rejimler
sonuçları itibariyle tahttan indirilen rejimlerden illa ki farklı olmuyor
en azından hükmedilen tebaalarına göre pek bir şey değişmiyor. Devrimlerin amacı
basit bir hükümdar değiş tokuşu anlamına gelmemeli. “Bu yüzyılda devrim
sadece kapitalist sistemleri devredip yerine eşit derecede ya da daha baskıcı olan kendi sistemlerini devreye sokan komünist örgütlerin profesyonel sınıfı tarafından idare edilen devrim anlamına gelmiştir” (Minnesota müzik grubu Destroy
PE
Sayı: 1
s. 29).
Bu anlamda devrimler kısırdöngü haline gelmiştir; hoşnutsuz olanların başkaldırmaları ancak başka bir hoşnutsuz sınıfı yaratmaya yarıyor. Komünizm
anarşizmin sağladığı özgürlük derecesini sağlamıyor; dolayısıyla güya düşmanı olan kapitalizmden daha çok tercih edilen bir sistem olmamalıdır. Punk hareketi başta
sahte demokratik politikaları benimseyen kapitalist ülkelerde oluştu. Bu nedenle kapitalizm ve onun neden olduğu sorunlar politik Punk’ların ilk hedefi olmuştur. Evsizlik
sınıfçılık ve işyerinde yaşanan sömürü
açgözlülük üzerine kurulan bir sistemin bazı sonuçları olarak görülmektedir. Kapitalist sistem
toplumun bazı üyelerinin bolluk içinde yaşamalarını sağlarken
bu durum o bolluktan mahrum bırakılan insanların sömürülmesiyle doğrudan ilişkilidir. Bir insanın dürüstçe çalışarak zengin olabilme inancı
tekrar tekrar aksi kanıtlarla yıkılmıştır. Eğer bu gerçek olsaydı
ben ve ailem dahil olmak üzere alt sınıfın şu anki birçok mensubunun keyifleri tıkırında olurdu. Kapitalist toplumda başarı
insanın sahip olduğu para ve mal ölçüsüyle tanımlanır. Bu tanımı kullanarak
kendi konumlarından tatmin olan ve fakir duruma düşmekten korkan orta sınıfın “hali vakti”nin herhangi bir radikal değişime direnebilecek kadar “yerinde” olduğunu söleyebiliriz. Gerçek durumunun farkında olması gereken (ki birçoğu bunun farkındadır) gelir düzeyi düşük olanlar bile orta sınıf bolluğundan bir parça koparabilme olasılığı için çalışırlar. İnsanların yiyecek yerine müzik setleri ve televizyonları yağmalamaları
daha iyi bir yaşamın daha çok para ve daha çok mal anlamına geldiği konusunda ikna olduklarının bir göstergesidir. Paranın ve belli lükslerin
hayatı kolaylaştırdığı şüphesiz doğrudur
fakat başarı ve başarısızlığı bu ölçülere tabi tutmak tehlikeli imalar barındırır. “Kapitalizm
herkesin kendi kârını azamiye çıkarmaya çalıştığının farz edildiği kuramsal bir modele dayanır. Üstelik
insanlar çoğunlukla
etraflarındaki her şeyi metaya dönüştürerek bu modele uymuştur” (“New World Order
” MRR
Sayı: 98
Temmuz
1991).
Çevrenin şu an karşı karşıya kaldığı tehlike ve felaketler bunu aşikâr bir biçimde kanıtlıyor. İktisatçılar
yaşanacak kayıpları hesaba katmadan çevresel ürünlerin değerini hesapladıkları zaman
gelecek insan kuşakları ve şimdiki bitki ve hayvan türleri için kesin bir felakete yol açmış oluyorlar. Daha uç vakalarda
“bu düşünce biçimi
insanlar ve insanlar arasındaki çatışmanın bir bütün olarak mal haline geldiği savaş zamanlarında en kritik noktasına ulaşır; öldürmek anlamını yitirir” (a.g.e.). Bu çok önemli bir nokta ve bunu vurgulamak için Orta Doğu’da yaşanan Körfez Savaşı’nı örnek verebiliriz. Kapitalizmin yamyamlık olduğu tekrar tekrar söylenmiştir. Bu ifade genellikle büyük şirket sahipleri veya yöneticilerinin
kâr sağlamak isteğiyle nasıl diğer insanları sömürdüğüne işaret ederken kullanılır. Kapitalizm çoğu zaman sanki belli bir grup insanın ıstırabından kuvvet bularak büyüyor gibi görünüyor. Körfez Savaşı sırasında her iki tarafın askerleri
kâr kaybını önlemenin yanı sıra işleri çoğaltmak için araç olarak kullanılmışlardır. “Bu savaşla ilgili bazı gerçeklerin doğruluğu tartışılmaz: Yüz binlerce masum insan hayatını kaybetmiş; bir uygarlık yok edilmiştir. Kapitalist Amerika’da ise savaşın ima ettikleri oldukça farklıydı: Bundan kazanılacak çok para vardı” (a.g.e.). Bu savaşın neden yanlış olduğu ve neden meşru olmadığının (sanki herhangi bir savaş meşru olabilirmiş gibi) açıkça ortada olan nedenlerine girmeden önce savaşın bazı ekonomik sonuçlarına bakalım. Birileri
Çöl Fırtınası tişörtleri
videoları
televizyon programları ve tampon çıkartmaları gibisinden ürünlerini satabilmek için ırkçı sloganları ve birçok insanın ölümünü kendi çıkarına kullandı. Kâr kategorisinde en çok “kazananlar” büyük olasılıkla petrol şirketleriydi ve popüler savaş karşıtı slogan “petrol için kan dökülmesin”in yerine “kâr için kan dökülmesin” daha doğru olurdu. ABD için savaşın toplam maliyeti yaklaşık altmış milyar dolar olarak hesaplanmıştır. (Bu rakNe Oldu Ne Oldu Ne Oldu sayılarını tam bilemediğimiz yaşamlarını yitiren müttefik askerlerini içermediği gibi
Irak’ın kayıplarını hiçbir şekilde hesaba katmıyor). Eğer bu rakamın doğru olduğunu kabul edersek -ki bu ahlaki bir suç sayılır aslında- Amerika’nın bu savaştan elde ettiği kâra dair daha fazla bilgiye ulaşırız. “Müttefiklerin şimdiye kadar 57 milyar dolarlık katkısı olmuştur savaşa; buna Suudi Arabistan’la Kuveyt’in yeni silah satışları için yaptıkları 18 milyar dolarlık peşin ödeme eklenince
ABD hükümeti için bu savaşın sonuçta gayet kârlı bir girişim olduğu ortaya çıkıyor” (a.g.e.). Sadece hükümet değil
Irak’ı yeniden yapılandıracak büyük inşaat şirketleri de iyi mangır biriktirecekti. Ne kadar çok hasar varsa
o kadar yeniden yapılandırma vardır
dolayısıyla o kadar da kâr var demektir. Savaştan kâr sağlamak sapıkça bir şey gibi gelebilir insana
ama gerçekleşen aynen budur. Birilerinin
ekonomiyi ve kişisel kârları iyileştirmek
işsizlik oranını düşürmek ve vatanseverlik hararetini artırmak için beyan edilen bir askeri hedefin aldatıcı görünüşünün arkasında gizlenerek bir savaş çıkarmayı arzulayacağına inanmak çok mu gerçek dışı? “Böylesi fenomenleri açıklamak için bazıları ayrıntılarla bezenmiş komplo teorileri türetirlerdi
fakat bize göre bu tür teorilere ihtiyaç yoktur. Gerçek ise hilekâr düzenin esas yüzünü ortaya koyuyor: Savaştan kâr elde etmek
her şeyi
sahip olduğu tek değeri olan ‘serbest piyasa’ tarafından belirlenen bir mala dönüştüren kapitalist sistemde rasyonel bir eylemdir” (a.g.e.). Dolayısıyla kapitalizm
sermaye elde etmek için insanları insanlıktan çıkarmak ve onları (ve belki de hayvanları/doğal çevreyi) sömürmekle temellendirildiği sürece anarşistler tarafından kabul edilemez. Anarşistlerin
kapitalizmi ve sahte demokratik devleti reddetmeleri için daha çok neden var. Bunların bazılarına daha sonra değineceğiz. Anarşist Punk’lar
demokrasinin radikal
liberal veya aşırı solcu olarak tanımlanan kesimleriyle örtüşen birçok inanca sahip görünüyorlar. Kadın ve eşcinsel haklarının ve ırklar arası eşitliğin savunulması hem liberallerin hem de anarşistlerin bir şekilde resmen kabul ettiği ilkelerdir. Ancak bu benzerlikler
anarşistlerin Sol’u
Sağ’ı kınadıkları kadar (bazen de daha fazla) kınamalarına engel olmuyor. “Anarşistlerin
solcu gruplarla koalisyon oluşturabilmeleri ve onlarla birlikte çalışabilmeleri biraz tuhaf görünüyor. Gerçekte anarşizm
sağcı gruplara karşı olduğu kadar sol politikalarına da muhafet ediyor” (Felix ve Rat
PE
Sayı: 2).
Yine Körfez Savaşı
Sol ile anarşistlerin arasındaki farklıkları örnekliyor. Sol’un protesto gösterileri ve direnme çabaları
aslında “radikal eşitçiliği destekleyen ilkesel bir tutumu benimsemeye” gönülsüz olduklarını gösterdi (“New World Order”
MRR
Sayı: 99
Ağustos
1991).
Genel olarak anarşistlerin Sol’a dair görüşü
Sol’un “Devlet’e doğrudan karşı durmasını gerektirecek” herhangi bir şeyden uzak durduğudur (a.g.e.). Ben şahsen Washington D.C.’deki en büyük protestoya katıldım ve bu deneyimden yola çıkarak anarşistlerin bu iddiasını doğrulayabilirim. Protesto gösterisi
kendilerini pazarlamak için ellerinden geleni yapan ve mallarını satmaya çalışan birkaç liberal grup tarafından düzenlendi. “Hareketin liderleri göstericileri
slogancılara uymaya ve zincirleri kırma riskine girmektense ‘medeni insanlar gibi’ onları şakırdatmaya çağırdılar. Yürüyüşçülere
kaldırımda yürümeleri ve medya için görgü kurallarına göre davranmaları emredildi; kendiliğinden gelişen
yaratıcı muhalif hareketlerde bulunmalarından vazgeçirilmeye çalışıldı. Farklı görüşleri savunanlar için de
herkese haddini bildiren ‘barış gözlemcileri’ görev başındaydı”
Eli kolu bağlı oturmak ve şikayet etmek yerine "kendin yap" sloganıyla kapitalist sistemin yüzüne tüküren Punk`ların müziklerini dinledin












VAR OLAN SİSTEMLERE BİR ALTERNATİF.
NEDİR VE NEDEN DÜNYANIN HER YERİNDEKİ PUNK’LAR TARAFINDAN BENİMSENİYOR.
“SATIN ALINMIŞ” POLİTİKACILARIN BAŞARISIZLIĞI

“Her tür devlet gereksizdir ve istenilmez. Devlet








İş siyasi ideolojiyi seçmeye gelince
















Şikago’daki Los Crudos’un hararetli politik thrash müziği nasıl zulmün yüzüne haykırıyorsa














Punk’lar























Komünizmin zulmünü gösteren kanıtlar











Bu anlamda devrimler kısırdöngü haline gelmiştir; hoşnutsuz olanların başkaldırmaları ancak başka bir hoşnutsuz sınıfı yaratmaya yarıyor. Komünizm




















Çevrenin şu an karşı karşıya kaldığı tehlike ve felaketler bunu aşikâr bir biçimde kanıtlıyor. İktisatçılar






























Yine Körfez Savaşı






Genel olarak anarşistlerin Sol’a dair görüşü





