Pijamayı kim buldu. Avrupada tarikatlarda giyinik veya çıplak uyunurdu; 12. yüzyıla kadar gece kıyafetinin varlığından söz edilmez, zaten halk arasında soyunmayanın vücudunda bir noksanlığı olduğu düşünülürdü. Bu yüzyıldan itibaren pijama yani gece entarisi Avrupada da üst sınıflardan başlayarak yaygınlaştı. 18. yüzyılda kadın erkek giyimi farklılaştı ve kadınlarınki daha dar ve bele oturur hale gelirken, erkeklerinki kısaldı ve gündüzleri alta pantolon giymek yerine İrandan getirilen bol pantolonlar (şalvar) giyilmeye başlandı.
Fransızcada 1837de pyjaamah biçimiyle görülen sözcük, pae (bacak) ve cama (çamaşır sözcüğünde de geçtiği gibi elbise) sözcüklerinden oluşuyordu. Hindistanda jamma yerli kumaş adı olduğu gibi, çeşitli sınıflardan kadınlar, Sih erkekleri ve iki cinsten de Müslümanlar tarafından halen giyilmektedir.
İngilizcede ilk kez 1828de Bütün zevki, bol paee-jama ve yerli terlikleriyle puro içmek, biçiminde, 1881de de, Bütün Hindistanda pajama olarak bilinen hafif ve bol beyaz pazen takım, diye geçer. Bu pantolonlar zaman içinde kısalan gece entarisiyle takım oluşturdu. Özellikle ABDde çocuk tulumları gibi iç çamaşırları uzun süre pijamayla mücadele etti. 1936da pijamanın erkeklere yakışmadığını, entari giyilmesini savunan bir dernek de kurulmuştu.
Gece entarisi iki tarafı yırtmaçlı, yarısına kadar dikişsiz, açık ve geniş kollu, kol astarı da kendi kumaşından mamut üç etekli entaridir ve şehirli erkeklerin gece kıyafeti olarak uzun zaman giyilmiştir. Evde kalınan günlerde hiç üstten çıkarılmayan gece entarisinin üzerine hırka, aba, hatta kürk givip sokağa da çıkılıyordu ama II. Mahmud bu âdeti yasaklamıştı. Yaklaşık yetmiş yıl sonra meşhur İttihatçı Cemal Paşanın da, Üskudar Muhafızı olduğunda bu kıyafetle sokağa çıkmayı tekrar yasaklaması gerekmişti.
Orta sınıf mahalle yaşamında gece kıyafetiyle komşular tarafından görülme ihtimalinin yüksek olması, pijamanın daha bol ve rahat gündüz kıyafeti biçimini alıp standartlaşarak yaygınlaşmasına hizmet etti. Aka Gündüz 1940 yılında Yedigün dergisinde pijamanın Birinci Dünya Savaşı sırasında birdenbire Türkiyeye girdiğini anlatır, Avrupada yaygınlaşmamış bulunan pijamanın savaş zenginlerince ve zenginlik modasını izleyenlerce nasıl benimsenip dile düşürüldüğünü hikâye eder.
Ankaranın ilk yıllarında mebusların Ankara Palasta kaldığı yıllara ait bir pijama hikâyesi de vardır. Otelde içdonu ve entarilerle dolaşılmasından rahatsız olan Atatürk, mebuslara pijama diktirilmesini söyler. Akşam otele geldi-ğinde, mebusların pijamalarını giymiş, yemek salonunda hazır, kendisini beklediklerini görür. Türkiyede pijama gece entarisinin yerini almış, piknik kıyafeti de olmuştu. Ama pijamanın gecekondular, küçük yerleşimler ve kırsal kesimde yaygınlaşması tamamlanmadan eşofman ve benzerlerinin tercih edilmeye başlanmasıyla bu evre çok daha hızlı geçilmiş oldu.
Fransızcada 1837de pyjaamah biçimiyle görülen sözcük, pae (bacak) ve cama (çamaşır sözcüğünde de geçtiği gibi elbise) sözcüklerinden oluşuyordu. Hindistanda jamma yerli kumaş adı olduğu gibi, çeşitli sınıflardan kadınlar, Sih erkekleri ve iki cinsten de Müslümanlar tarafından halen giyilmektedir.
İngilizcede ilk kez 1828de Bütün zevki, bol paee-jama ve yerli terlikleriyle puro içmek, biçiminde, 1881de de, Bütün Hindistanda pajama olarak bilinen hafif ve bol beyaz pazen takım, diye geçer. Bu pantolonlar zaman içinde kısalan gece entarisiyle takım oluşturdu. Özellikle ABDde çocuk tulumları gibi iç çamaşırları uzun süre pijamayla mücadele etti. 1936da pijamanın erkeklere yakışmadığını, entari giyilmesini savunan bir dernek de kurulmuştu.
Gece entarisi iki tarafı yırtmaçlı, yarısına kadar dikişsiz, açık ve geniş kollu, kol astarı da kendi kumaşından mamut üç etekli entaridir ve şehirli erkeklerin gece kıyafeti olarak uzun zaman giyilmiştir. Evde kalınan günlerde hiç üstten çıkarılmayan gece entarisinin üzerine hırka, aba, hatta kürk givip sokağa da çıkılıyordu ama II. Mahmud bu âdeti yasaklamıştı. Yaklaşık yetmiş yıl sonra meşhur İttihatçı Cemal Paşanın da, Üskudar Muhafızı olduğunda bu kıyafetle sokağa çıkmayı tekrar yasaklaması gerekmişti.
Orta sınıf mahalle yaşamında gece kıyafetiyle komşular tarafından görülme ihtimalinin yüksek olması, pijamanın daha bol ve rahat gündüz kıyafeti biçimini alıp standartlaşarak yaygınlaşmasına hizmet etti. Aka Gündüz 1940 yılında Yedigün dergisinde pijamanın Birinci Dünya Savaşı sırasında birdenbire Türkiyeye girdiğini anlatır, Avrupada yaygınlaşmamış bulunan pijamanın savaş zenginlerince ve zenginlik modasını izleyenlerce nasıl benimsenip dile düşürüldüğünü hikâye eder.
Ankaranın ilk yıllarında mebusların Ankara Palasta kaldığı yıllara ait bir pijama hikâyesi de vardır. Otelde içdonu ve entarilerle dolaşılmasından rahatsız olan Atatürk, mebuslara pijama diktirilmesini söyler. Akşam otele geldi-ğinde, mebusların pijamalarını giymiş, yemek salonunda hazır, kendisini beklediklerini görür. Türkiyede pijama gece entarisinin yerini almış, piknik kıyafeti de olmuştu. Ama pijamanın gecekondular, küçük yerleşimler ve kırsal kesimde yaygınlaşması tamamlanmadan eşofman ve benzerlerinin tercih edilmeye başlanmasıyla bu evre çok daha hızlı geçilmiş oldu.