SuskunDervis
Kayıtlı Üye
Allah Teala insanı iki boyutlu yaratmıştır.Bunlardan biri fiziksel,diğeri ise akli yönüdür.Ve bu her iki yaratılış üzerine de insanlar farklı görüş ve düşünceler ileri sürmüşlerdir.Yaratılıştaki bu iki yönden insanı insan yapan esas faktör ikinci yönü olan akli boyutudur.Çünkü insan eğer aklını kullanamazsa bir hayvan ya da bitkiden farkı kalmaz.Bu aklı kullanamamak da kısımlara ayrılabilir. Bu kısımlar aklını hiç kullanamayanlar(zihinsel özürlüler),aklını tam kapasite ile kullanamayanlar (insanların çoğu) ve aklını tam bir kapasite ile kullanıp onun gösterdiği doğrular üzerine hareket edenler(insan-ı kamiller)
insanların dünyanın kurulduğu günden günümüze kadar üzerinde devamlı konuştuğu ebedi azap ve felaha sebep olacak üç soru vardır.Bunlar:
1-İnsan niye yaratıldı?
2-bu yaratılış amacına nasıl ulaşılır?
3-Bu amaca ulaştıktan sonra ne olacak?
Hiçbir insan yanlış bir yolda yürümek istemez.Bu yol hem ticaret hayatında,hem aile,hem toplum ve hem de aklımıza gelebilecek bütün konular olsun yanlış bir yöne hareket insanı hiçbir zaman kendine cezb etmez.Bize sonunun faydalı olacağını düşündüğümüz bir işin yönteminin yanlış olması dahi,sonunda fayda getireceği için insana çekicidir.Ama insan her zaman doğruyu bulamaz. Her ne kadar yaptığı işlerde her zaman doğru sonuca ulaşmak istese de sonuçta birçok insan hüsranla karşılaşır ve yönteminin yanlış olduğunu sonunda anlar.Demek ki insan hata yapmaya her zaman açık ve müsait bir biçimde yaratılmıştır.
Yukarıda sorulan üç soru her din için temel niteliktedir ve bu sorulara verilen cevaplar insanı ebedi azap ya da mükafatla karşılaştıracaktır.İşte bizim bu soruların cevaplarını bulabilmemiz için bir mükemmel akla ihtiyacımız vardır.İnsan seçimlerinde doğru ve yanlışı karıştırıp kimi zaman doğruyu,kimi zaman anlışı seçiyorsa bu seçimler neticesinde geleceğini belirliyorsa neden yaratıldığı,yaratılış amacına nasıl ulaşacağı ve bunlara ulaştıktan sonra ne olacağı sorularına kendisini yönlendirecek mükemmel biri olmadığı sürece ulaşamaz.Kur'an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir:"O,ümmi Araplar içinde,kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan,onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir.Oysa onlar,bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içindeydiler."(Cuma,2)
Bu ayetten anlaşılan şudur:İnsanlara Allah'ın ayetlerini okuyan,hidayet yolunu gösteren,kitap ve hikmeti öğreten birilerinin gerekliliği kaçınılmazdır.İlahi yolu tanıyıp bu yol üzere hareket etmek insanın tek başına anlayıp ilerleyebileceği bir yol değildir.Mutlaka ama mutlaka yolu ve kitabı gösterip anlatacak birilerine ihtiyaç vardır.İşte onlarda Allah'ın gönderdiği elçilerdir.
Belki ilk iki soruya cevaplar verip doğrular bulunur.Yani insan neden yaratıldıve bu yaratılış amacı nedir?Ama üçüncü sorunun cevabı bir vahyi göstermektedir.İmam Rıza(as)'nın cümlelerine bakarsak bu daha iyi anlaşılır:"İnsanoğlunun yapısında ve onun varlığına yerleştirilen türlü karmaşık ve esrarengiz güçler arasında,insanı tekamüle ulaştıran risalet vazifesini üstlenebilecek bir güç bulunmaktadır.Diğer taraftan da yüce Allah gözle görülmemekte,kullarını O'nunla direkt irtibatı mümkün olmamaktadır.Yüce Allah'ın mesajını kullarına ulaştıracak elçilerden başka çare bulunmamaktadır.bu peygamberler kulların hayrına ve zararına olan şeyleri bildirmekte ve onları hayra davet etmekle yükümlü kılınmışlardır."(Bihar-ul Envar c.11,s.40)
İmam Rıza(as)'nın bu cümlelerinden şunu anlıyoruz ki insanın fıtratında tekamüle erme ve yaratıcıya ulaşma gayesi vardır.Ama ulaşılacak olan yaratıcı da görülmemekte ve yüce Allah ile direkt irtibat sağlanamamaktadır.İşte Rabbimiz bu irtibatın sağlanmasında bize yardımcı olacak insanlar göndermiş ve bunların adına da peygamber demiştir.
Peygamberlerin gönderiliş felsefesini anlatmış olduğumuz,yani Allah ile insanlar arasında irtibatını sağlayacak birinin olması konusu temel nitelikte olmakla beraber,peygamberler farklı misyonlarla da görevlendirilmişlerdir.Bunlardan ikisi şudur:Zulümle mücadele ve ilahi adaletin sağlanması. Peygamberler,özellikle Ulu'l-Azm Peygamberler,toplum önderleri ve yöneticileri oldukları için zulmü kaldırıp yerine adalet sistemini kurmakla da görevlidirler.Tıpkı Peygamberimiz Hz.Muhammed(saa)'in cahiliyye dönemindeki Arap toplumu içinde zulmü yok etmesi ve ardından adalet sistemini kurması gibi...Sadece zulmü kaldırmak yeterli gelmemektedir.Zulmün kaldırılmasından sonra oluşan boşluğu ilahi yol ile doldurmak da bu işin akabinde yapılması gereken bir durumdur.Bu ilahi yol ile adalet sağlanmalı ve mümkün mertebede yaratıcının emirleri toplum hayatında uygulanmalıdır.Aşağıdaki ayetler konunun Kur'an açısından ne denli önemli olduğunun bir göstergesidir:
"Andolsun ki biz her ümmete, Allah'a kulluk edin ve Şeytan'dan uzaklaşın diye bir peygamber gönderdik; içlerinde, Allah'ın doğru yola sevkettiği de var, sapıklığı hakedeni de. Gezin yeryüzünde de bakın, görün, yalanlayanların sonuçları ne olmuş."(Nahl,36)
"Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve onlarla berâber de kitap ve terâzi indirdik, insanlar adâletle doğru muâmele etsinler diye ve demiri de indirdik ki onda çetin bir azap var ve insanlara faydalar; ve bu da, Allah'ın kendisine ve peygamberlerine, henüz tapısına varmadan yardım edenleri bildirmesi için; şüphe yok ki Allah, üstündür ve pek kuvvetlidir." (Hadid,25)
insanların dünyanın kurulduğu günden günümüze kadar üzerinde devamlı konuştuğu ebedi azap ve felaha sebep olacak üç soru vardır.Bunlar:
1-İnsan niye yaratıldı?
2-bu yaratılış amacına nasıl ulaşılır?
3-Bu amaca ulaştıktan sonra ne olacak?
Hiçbir insan yanlış bir yolda yürümek istemez.Bu yol hem ticaret hayatında,hem aile,hem toplum ve hem de aklımıza gelebilecek bütün konular olsun yanlış bir yöne hareket insanı hiçbir zaman kendine cezb etmez.Bize sonunun faydalı olacağını düşündüğümüz bir işin yönteminin yanlış olması dahi,sonunda fayda getireceği için insana çekicidir.Ama insan her zaman doğruyu bulamaz. Her ne kadar yaptığı işlerde her zaman doğru sonuca ulaşmak istese de sonuçta birçok insan hüsranla karşılaşır ve yönteminin yanlış olduğunu sonunda anlar.Demek ki insan hata yapmaya her zaman açık ve müsait bir biçimde yaratılmıştır.
Yukarıda sorulan üç soru her din için temel niteliktedir ve bu sorulara verilen cevaplar insanı ebedi azap ya da mükafatla karşılaştıracaktır.İşte bizim bu soruların cevaplarını bulabilmemiz için bir mükemmel akla ihtiyacımız vardır.İnsan seçimlerinde doğru ve yanlışı karıştırıp kimi zaman doğruyu,kimi zaman anlışı seçiyorsa bu seçimler neticesinde geleceğini belirliyorsa neden yaratıldığı,yaratılış amacına nasıl ulaşacağı ve bunlara ulaştıktan sonra ne olacağı sorularına kendisini yönlendirecek mükemmel biri olmadığı sürece ulaşamaz.Kur'an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir:"O,ümmi Araplar içinde,kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan,onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir.Oysa onlar,bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içindeydiler."(Cuma,2)
Bu ayetten anlaşılan şudur:İnsanlara Allah'ın ayetlerini okuyan,hidayet yolunu gösteren,kitap ve hikmeti öğreten birilerinin gerekliliği kaçınılmazdır.İlahi yolu tanıyıp bu yol üzere hareket etmek insanın tek başına anlayıp ilerleyebileceği bir yol değildir.Mutlaka ama mutlaka yolu ve kitabı gösterip anlatacak birilerine ihtiyaç vardır.İşte onlarda Allah'ın gönderdiği elçilerdir.
Belki ilk iki soruya cevaplar verip doğrular bulunur.Yani insan neden yaratıldıve bu yaratılış amacı nedir?Ama üçüncü sorunun cevabı bir vahyi göstermektedir.İmam Rıza(as)'nın cümlelerine bakarsak bu daha iyi anlaşılır:"İnsanoğlunun yapısında ve onun varlığına yerleştirilen türlü karmaşık ve esrarengiz güçler arasında,insanı tekamüle ulaştıran risalet vazifesini üstlenebilecek bir güç bulunmaktadır.Diğer taraftan da yüce Allah gözle görülmemekte,kullarını O'nunla direkt irtibatı mümkün olmamaktadır.Yüce Allah'ın mesajını kullarına ulaştıracak elçilerden başka çare bulunmamaktadır.bu peygamberler kulların hayrına ve zararına olan şeyleri bildirmekte ve onları hayra davet etmekle yükümlü kılınmışlardır."(Bihar-ul Envar c.11,s.40)
İmam Rıza(as)'nın bu cümlelerinden şunu anlıyoruz ki insanın fıtratında tekamüle erme ve yaratıcıya ulaşma gayesi vardır.Ama ulaşılacak olan yaratıcı da görülmemekte ve yüce Allah ile direkt irtibat sağlanamamaktadır.İşte Rabbimiz bu irtibatın sağlanmasında bize yardımcı olacak insanlar göndermiş ve bunların adına da peygamber demiştir.
Peygamberlerin gönderiliş felsefesini anlatmış olduğumuz,yani Allah ile insanlar arasında irtibatını sağlayacak birinin olması konusu temel nitelikte olmakla beraber,peygamberler farklı misyonlarla da görevlendirilmişlerdir.Bunlardan ikisi şudur:Zulümle mücadele ve ilahi adaletin sağlanması. Peygamberler,özellikle Ulu'l-Azm Peygamberler,toplum önderleri ve yöneticileri oldukları için zulmü kaldırıp yerine adalet sistemini kurmakla da görevlidirler.Tıpkı Peygamberimiz Hz.Muhammed(saa)'in cahiliyye dönemindeki Arap toplumu içinde zulmü yok etmesi ve ardından adalet sistemini kurması gibi...Sadece zulmü kaldırmak yeterli gelmemektedir.Zulmün kaldırılmasından sonra oluşan boşluğu ilahi yol ile doldurmak da bu işin akabinde yapılması gereken bir durumdur.Bu ilahi yol ile adalet sağlanmalı ve mümkün mertebede yaratıcının emirleri toplum hayatında uygulanmalıdır.Aşağıdaki ayetler konunun Kur'an açısından ne denli önemli olduğunun bir göstergesidir:
"Andolsun ki biz her ümmete, Allah'a kulluk edin ve Şeytan'dan uzaklaşın diye bir peygamber gönderdik; içlerinde, Allah'ın doğru yola sevkettiği de var, sapıklığı hakedeni de. Gezin yeryüzünde de bakın, görün, yalanlayanların sonuçları ne olmuş."(Nahl,36)
"Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve onlarla berâber de kitap ve terâzi indirdik, insanlar adâletle doğru muâmele etsinler diye ve demiri de indirdik ki onda çetin bir azap var ve insanlara faydalar; ve bu da, Allah'ın kendisine ve peygamberlerine, henüz tapısına varmadan yardım edenleri bildirmesi için; şüphe yok ki Allah, üstündür ve pek kuvvetlidir." (Hadid,25)