'hayaL
Bayan Üye
Peygamberimizin Kureyşlilere merhameti...
Medîneden çok güçlü bir ordu ile gelen Şanlı Peygamberimiz ve şerefli ordusu hakkında gizlice bilgi almak isterken yakalanan üç kişi de (Hakîm bin Hızâm, Büdeyl ve Ebû Süfyân), huzûr-ı Risâlet-penâhîde İslâmiyetle şereflendiler (radıyallahü anhüm). Onlardan Ebû Süfyân hazretleri, süratle Mekkeye gelip, kendisini heyecân, endîşe ve merâkla bekleyen müşrik Kureyşlilere önce Müslümân olduğunu açıkladı, sonra da:
Ey Kureyş cemâati! Bu gelen Muhammeddir (sallallahü aleyhi ve sellem). Muhammed aleyhisselâm, karşısına çıkılamayacak kadar büyük bir ordu ile yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor. Boş yere kendi kendinizi aldatmayınız? Müslümân olunuz ki, kurtulasınız!.. Kim, Beytullaha, Mescid-i harâma sığınırsa, ona emân verilmiştir. Kim, Ebû Süfyânın evine (benim evime) girerse, ona da emân verilmiş, öldürülmekten kurtulmuştur. Yine kim, kendi evine girip kapısını kapatırsa, ona da emân verilmiştir dedi.
Bunun üzerine müşriklerin azılılarından bazıları, Ebû Süfyâna (radıyallahü anh) karşı çıkarak nice hakâretler ettiler. Hattâ İslâm ordusuna karşı çıkmak için, acele hazırlığa başladılar. Fakat bunların sayıları çok azdı. Diğerleri, bunlara iltifât etmeyip evlerine koştular. Bir kısmı da Mescid-i Harâma sığındılar.
KİMSEYİ ÖLDÜRMEYECEKSİNİZ
Server-i âlem Efendimiz ve şanlı sahâbîleri, Zî-tuvâ vâdîsine gelip toplandılar. Âlemlerin Efendisi, mübârek gözleriyle Eshâb-ı kirâmını şöyle bir süzdükten sonra, hâtırına, sekiz sene önce Mekkeden ayrılışı, yanî hicreti geldi.
O zaman, saâdethânelerinin etrâfını müşriklerin sardığını, Yâsîn-i şerîften âyet-i kerîmeler okuyarak çıktığını, Hazret-i Ebû Bekir ile hiç kimseye görünmeden Sevr mağarasına girdiklerini ve Mekke hudûdundan ayrılmadan önce son bir defa dönüp:
Ey Mekke! Vallahi, biliyorum ki sen, Allahü teâlânın yarattığı yerlerin içinde (en) hayırlısısın. Rabbim katında da, benim yanımda da en sevgili olanısın. Senden zorla çıkarılmış olmasaydım; senden çıkmaz, ayrılmazdım buyurduğunu, bu mahzûnluğu karşısında, Cebrâîl aleyhisselâmın Kasas sûresinin 85. âyet-i kerîmesini okuyup mübârek hâtırını tesellî ettiğini ve Mekke-i mükerremeye döneceğini müjdelediğini, bir avuç Eshâbı ile Bedirde, Uhudda, Hendekte, Hayberde, Mutede düşmânlara nasıl gâlip geldiklerini hâtırladı.
Şimdi, oniki bin Eshâbı, etrâfında pervâne olmuş, Mekkeye girmek için bir emrini bekliyorlardı...
Fahr-i kâinât Efendimiz, kahramân Eshâbını dört gruba ayırdı. Sağ kol kumandânlığına Hâlid bin Velîd hazretlerini, sol kol kumandanlığına Zübeyr bin Avvâm hazretlerini, piyâdelerin başına Ebû Ubeyde bin Cerrâh hazretlerini, diğer gruba da Sad bin Ubâde hazretlerini tayîn eyledi.
Hazret-i Hâlid, Mekkenin güneyinden girecek, müşriklerden kim kendisine karşı çıkarsa cezâlarını verecek, Safâ Tepesinde, Fahr-i kâinât Efendimizle birleşecekti. Hazret-i Zübeyr, Mekkenin kuzeyinden girecek, Hacûn mevkiine bayrağını dikip Server-i âlem Efendimizi bekleyecekti. Hazret-i Sad bin Ubâde de batıdan ilerleyecekti.
TEKBİR NİDALARIYLA...
Resûl-i Ekrem Efendimiz, kumandânlarına: Size saldırılmadıkça, aslâ, hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz. Hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz buyurdu...
Ramazân-ı şerîfin onüçü, Cuma günü idi. Mücâhidlerden en önce harekete geçen, Hâlid bin Velîd hazretleri oldu. Bir ânda müşrikleri geriye püskürttüler. Çarpışma esnâsında yetmiş müşrik öldürüldü. Diğerleri, dağ başlarına, evlerine kaçtılar.
Mukaddes Mekkeye diğer yönlerden giren şânlı sahâbîler, herhangi bir direnişle karşılaşmadılar. Öldürülmesi emredilenlerin içinden beş tanesi yakalanıp cezâları verildi. Diğerleri Mekkeden kaçtılar.
Mücâhidler, büyük bir heyecânla, dalga dalga; Allahü ekber! Allahü ekber! tekbîrleri arasında Mekkeye giriyorlardı...
Medîneden çok güçlü bir ordu ile gelen Şanlı Peygamberimiz ve şerefli ordusu hakkında gizlice bilgi almak isterken yakalanan üç kişi de (Hakîm bin Hızâm, Büdeyl ve Ebû Süfyân), huzûr-ı Risâlet-penâhîde İslâmiyetle şereflendiler (radıyallahü anhüm). Onlardan Ebû Süfyân hazretleri, süratle Mekkeye gelip, kendisini heyecân, endîşe ve merâkla bekleyen müşrik Kureyşlilere önce Müslümân olduğunu açıkladı, sonra da:
Ey Kureyş cemâati! Bu gelen Muhammeddir (sallallahü aleyhi ve sellem). Muhammed aleyhisselâm, karşısına çıkılamayacak kadar büyük bir ordu ile yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor. Boş yere kendi kendinizi aldatmayınız? Müslümân olunuz ki, kurtulasınız!.. Kim, Beytullaha, Mescid-i harâma sığınırsa, ona emân verilmiştir. Kim, Ebû Süfyânın evine (benim evime) girerse, ona da emân verilmiş, öldürülmekten kurtulmuştur. Yine kim, kendi evine girip kapısını kapatırsa, ona da emân verilmiştir dedi.
Bunun üzerine müşriklerin azılılarından bazıları, Ebû Süfyâna (radıyallahü anh) karşı çıkarak nice hakâretler ettiler. Hattâ İslâm ordusuna karşı çıkmak için, acele hazırlığa başladılar. Fakat bunların sayıları çok azdı. Diğerleri, bunlara iltifât etmeyip evlerine koştular. Bir kısmı da Mescid-i Harâma sığındılar.
KİMSEYİ ÖLDÜRMEYECEKSİNİZ
Server-i âlem Efendimiz ve şanlı sahâbîleri, Zî-tuvâ vâdîsine gelip toplandılar. Âlemlerin Efendisi, mübârek gözleriyle Eshâb-ı kirâmını şöyle bir süzdükten sonra, hâtırına, sekiz sene önce Mekkeden ayrılışı, yanî hicreti geldi.
O zaman, saâdethânelerinin etrâfını müşriklerin sardığını, Yâsîn-i şerîften âyet-i kerîmeler okuyarak çıktığını, Hazret-i Ebû Bekir ile hiç kimseye görünmeden Sevr mağarasına girdiklerini ve Mekke hudûdundan ayrılmadan önce son bir defa dönüp:
Ey Mekke! Vallahi, biliyorum ki sen, Allahü teâlânın yarattığı yerlerin içinde (en) hayırlısısın. Rabbim katında da, benim yanımda da en sevgili olanısın. Senden zorla çıkarılmış olmasaydım; senden çıkmaz, ayrılmazdım buyurduğunu, bu mahzûnluğu karşısında, Cebrâîl aleyhisselâmın Kasas sûresinin 85. âyet-i kerîmesini okuyup mübârek hâtırını tesellî ettiğini ve Mekke-i mükerremeye döneceğini müjdelediğini, bir avuç Eshâbı ile Bedirde, Uhudda, Hendekte, Hayberde, Mutede düşmânlara nasıl gâlip geldiklerini hâtırladı.
Şimdi, oniki bin Eshâbı, etrâfında pervâne olmuş, Mekkeye girmek için bir emrini bekliyorlardı...
Fahr-i kâinât Efendimiz, kahramân Eshâbını dört gruba ayırdı. Sağ kol kumandânlığına Hâlid bin Velîd hazretlerini, sol kol kumandanlığına Zübeyr bin Avvâm hazretlerini, piyâdelerin başına Ebû Ubeyde bin Cerrâh hazretlerini, diğer gruba da Sad bin Ubâde hazretlerini tayîn eyledi.
Hazret-i Hâlid, Mekkenin güneyinden girecek, müşriklerden kim kendisine karşı çıkarsa cezâlarını verecek, Safâ Tepesinde, Fahr-i kâinât Efendimizle birleşecekti. Hazret-i Zübeyr, Mekkenin kuzeyinden girecek, Hacûn mevkiine bayrağını dikip Server-i âlem Efendimizi bekleyecekti. Hazret-i Sad bin Ubâde de batıdan ilerleyecekti.
TEKBİR NİDALARIYLA...
Resûl-i Ekrem Efendimiz, kumandânlarına: Size saldırılmadıkça, aslâ, hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz. Hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz buyurdu...
Ramazân-ı şerîfin onüçü, Cuma günü idi. Mücâhidlerden en önce harekete geçen, Hâlid bin Velîd hazretleri oldu. Bir ânda müşrikleri geriye püskürttüler. Çarpışma esnâsında yetmiş müşrik öldürüldü. Diğerleri, dağ başlarına, evlerine kaçtılar.
Mukaddes Mekkeye diğer yönlerden giren şânlı sahâbîler, herhangi bir direnişle karşılaşmadılar. Öldürülmesi emredilenlerin içinden beş tanesi yakalanıp cezâları verildi. Diğerleri Mekkeden kaçtılar.
Mücâhidler, büyük bir heyecânla, dalga dalga; Allahü ekber! Allahü ekber! tekbîrleri arasında Mekkeye giriyorlardı...