ashli
Bayan Üye
...Paylaşılamayan Pınar...
Bir engerek, pınar başını suyum bellemiş. Tanrının her günü su içmeye gelirmiş buraya. Pınarın yöresinde yuvalanmiş bir başka su yılanı fena bozulmuş buna:
- Ne bu be? demiş, çıkışmış. Her gün her gün gelip adamı tedirgin ediyorsun! Babanın tapulu pınarı mı bu değil var git, kendine başka pınar bul, bizim de başımız dinç olsun.
Gidersin, gitmezsin bir patırtı gürültü, bir kızılca kıyamet kopmuş ki, demeyin gitsin! Sonunda yılanlar bakmışlar, bu böyle ağız dalaşında çözümlenecek bir mesele değil. Falan gün, falan saatte buluşalım, kozumuzu payedelim. Kim kimi yenerse, çeksin gitsin buradan; suyu da, pınarı da kalana bıraksın, . demişler, kesişmişler.
Su yılanından hazetmeyen kurbağalar, olanı biteni uzaktan gözlerlermiş. Engereğe koşmuşlar:
- Üzülme sakın, demişler. O haine karşı biz senin yanındayız. Korkma senin arkanda biz varken onu yenersin. Kararlaştırılan günde yılanlar karşı karşıya gelmişler. İş bir an önce bitsin diye sektirmeden birbirlerinin üzerine atılmışlar. Bir dövüş başlamış ki, evlere şenlik! Çevreden kurbağalar da vırak vırak ötüp ortalığı gürültüye boğarlarmış.
Engerek yılanı, su yılanını sonunda yenmiş. Soluk soluğa dövüşten çıkmış. Çevresini saran sözde kendi tayfası kurbağalara:
- Ayıp ayıp! demiş. Bir de benden yana olacaktınız güya!
Anam kovalandı su yılanını, yenene kadar, biriniz olsun el vermediniz. Ötüp durdunuz boyuna. Nerde kaldı sizin benden yana oluşunuz? .
Kurbağalar, yiğitliğe toz kondurmadan:
- Biz gücümüzle değil, gırtlağımızla yardım ederiz. Yapacak başka bir şeyimiz yok! demişler.