Henüz lisedeyken Pera Müzesi Genel Müdürü Özalp Birol keşfetmiş Berkay Buğdanoğlu'nu. Ardından 'Dallas'ın yapımcısı David Jacobs'ın özel bursuyla ABD'nin en iyi sanat okuluna gitmiş. Ortaya paslı metal üzerine harikalar yaratan bir ressam çıkmış
Bu hafta size sanatla gelen bir başarı öyküsü aktarmak istiyorum. 26 yaşındaki Berkay Buğdanoğlu'nun yokluktan Amerika'nın en iyi güzel sanat okullarından birine uzanan öyküsünü... 1986 İstanbul doğumlu Berkay... Lise eğitimini hem ihtiyaç hem de başarı bursuyla gittiği Koç Lisesi'nde tamamlıyor. O yıllarda resme olan ilgisi bir hayli yüksek. Kağıt üzerine pastel boyayla yaptığı üç resmini Koç Lisesi'nin kafeteryasına asıyor bir gün. Ve aynı gün okulu ziyarete Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü olan Özalp Birol geliyor. Kafeteryadaki resimleri görünce de okul müdüründen bunları çizen öğrenciyi çağırmasını istiyor. 2002 yılında kağıda ve kartona çizilmiş bu resimlere tam bin 500 lira ödüyor. Berkay için Özalp Birol'un bu desteği çok önemli. "Aksi takdirde babamı ressam olmaya ikna edemezdim, kesinlikle bu fikre karşıydı" diye anlatıyor. Koç Lisesi'nden mezun olan Berkay'a esas kapıyı ise Dallas dizisinin de senaristi ve yapımcısı olan David Jacobs açıyor. Çünkü Berkay, Amerika'nın en iyi güzel sanat okullarından biri olan Maryland Institute College of Art'a dört yılda bir, sadece tek bir yabancı öğrenciye verilen bursla kabul ediliyor. Bursu ise ona sadece bir kez karşılaştığı David Jacobs veriyor.
DİJİTALLE BAŞLADI
Berkay Buğdanoğlu'nun tercihi illüstrasyondan yana oluyor. "Zaten Amerika'ya gittiğimde daha elime hiç yağlı boya almamıştım. Ben de dijital tarafa kaydım. Ve öğrencilik yıllarımda binlerce tasarım yaptım. New York Times'a illüstrasyon da çizdim, onlarca albüm kapağı da tasarladım" diye anlatıyor o yılları.
Savaş betonda ve metalde iz bırakıyor
Okulu bittikten sonra da sekiz ay tüm Amerika'yı dolaşan Berkay, geçinmek için kâh sprey boyayla sirklere resim yapmış, kâh bar ve kafelerin duvarlarını boyamış. Türkiye'ye döndükten sonra ise birçok firmayla çalışmış ve reklamlar yapmış. Ardından da Saraybosna'nın yolunu tutan Berkay, "Eski Yugoslavya'yı baştan aşağı dolaştım. İnsanların yaşadığı acıların betonda, metalde iz bıraktığını gördüm. "Saraybosna gülü" diye bir tabir vardır. Havan topu mermisinin spesifik bir izi vardır. Şarapnel yere çarpınca çiçeğe benzeyen bir iz bırakır" sözleriyle anlatıyor gözlemlerini.
Tabloların ağırlığı 15-17 kilo arasında
Genç sanatçı eserlerini metal üzerine pas ve yağlı boya kullanarak yapıyor. Bugün Avukat Ali Hatemi'nin Nişantaşı'nda açtığı Mim Art&Antiques'de yaklaşık 1 ton ağırlığında, 38 ahşap-metal tablosu sergileniyor. Tabloların ağırlıkları 15-70 kilo arasında değişiyor. Ve minimum yapım süreleri altı haftayı buluyor. 5 bin-30 bin fiyat aralığından satılan resimler, bir zamanlar çürümüş birer metalken bugün sanat eseri olarak çıkıyor karşımıza.
Çöpten metal toplayarak başladı
Berkay, sanatını gerçekleştirmek için yıllarca çöpten metaller topladığını anlatıyor: "Bazen paslı, eski tabelaları sokaklardan söktüğüm de oldu. En çok da kamyonetlerin arkasındaki çelik kapaklarla çalışmayı seviyordum. O çirkin yeşil rengine kırmızı atınca çok iyi oluyor" diyor. Hurdacıları keşfedene kadar çöpten geçinmiş anlayacağınız... Şimdilerde ise hurdacılardan ve metal atölyelerinden alıyor malzemesini. Ama malzeme almakla da iş bitmiyor.
Bu hafta size sanatla gelen bir başarı öyküsü aktarmak istiyorum. 26 yaşındaki Berkay Buğdanoğlu'nun yokluktan Amerika'nın en iyi güzel sanat okullarından birine uzanan öyküsünü... 1986 İstanbul doğumlu Berkay... Lise eğitimini hem ihtiyaç hem de başarı bursuyla gittiği Koç Lisesi'nde tamamlıyor. O yıllarda resme olan ilgisi bir hayli yüksek. Kağıt üzerine pastel boyayla yaptığı üç resmini Koç Lisesi'nin kafeteryasına asıyor bir gün. Ve aynı gün okulu ziyarete Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü olan Özalp Birol geliyor. Kafeteryadaki resimleri görünce de okul müdüründen bunları çizen öğrenciyi çağırmasını istiyor. 2002 yılında kağıda ve kartona çizilmiş bu resimlere tam bin 500 lira ödüyor. Berkay için Özalp Birol'un bu desteği çok önemli. "Aksi takdirde babamı ressam olmaya ikna edemezdim, kesinlikle bu fikre karşıydı" diye anlatıyor. Koç Lisesi'nden mezun olan Berkay'a esas kapıyı ise Dallas dizisinin de senaristi ve yapımcısı olan David Jacobs açıyor. Çünkü Berkay, Amerika'nın en iyi güzel sanat okullarından biri olan Maryland Institute College of Art'a dört yılda bir, sadece tek bir yabancı öğrenciye verilen bursla kabul ediliyor. Bursu ise ona sadece bir kez karşılaştığı David Jacobs veriyor.
DİJİTALLE BAŞLADI
Berkay Buğdanoğlu'nun tercihi illüstrasyondan yana oluyor. "Zaten Amerika'ya gittiğimde daha elime hiç yağlı boya almamıştım. Ben de dijital tarafa kaydım. Ve öğrencilik yıllarımda binlerce tasarım yaptım. New York Times'a illüstrasyon da çizdim, onlarca albüm kapağı da tasarladım" diye anlatıyor o yılları.
Savaş betonda ve metalde iz bırakıyor
Okulu bittikten sonra da sekiz ay tüm Amerika'yı dolaşan Berkay, geçinmek için kâh sprey boyayla sirklere resim yapmış, kâh bar ve kafelerin duvarlarını boyamış. Türkiye'ye döndükten sonra ise birçok firmayla çalışmış ve reklamlar yapmış. Ardından da Saraybosna'nın yolunu tutan Berkay, "Eski Yugoslavya'yı baştan aşağı dolaştım. İnsanların yaşadığı acıların betonda, metalde iz bıraktığını gördüm. "Saraybosna gülü" diye bir tabir vardır. Havan topu mermisinin spesifik bir izi vardır. Şarapnel yere çarpınca çiçeğe benzeyen bir iz bırakır" sözleriyle anlatıyor gözlemlerini.
Tabloların ağırlığı 15-17 kilo arasında
Genç sanatçı eserlerini metal üzerine pas ve yağlı boya kullanarak yapıyor. Bugün Avukat Ali Hatemi'nin Nişantaşı'nda açtığı Mim Art&Antiques'de yaklaşık 1 ton ağırlığında, 38 ahşap-metal tablosu sergileniyor. Tabloların ağırlıkları 15-70 kilo arasında değişiyor. Ve minimum yapım süreleri altı haftayı buluyor. 5 bin-30 bin fiyat aralığından satılan resimler, bir zamanlar çürümüş birer metalken bugün sanat eseri olarak çıkıyor karşımıza.
Çöpten metal toplayarak başladı
Berkay, sanatını gerçekleştirmek için yıllarca çöpten metaller topladığını anlatıyor: "Bazen paslı, eski tabelaları sokaklardan söktüğüm de oldu. En çok da kamyonetlerin arkasındaki çelik kapaklarla çalışmayı seviyordum. O çirkin yeşil rengine kırmızı atınca çok iyi oluyor" diyor. Hurdacıları keşfedene kadar çöpten geçinmiş anlayacağınız... Şimdilerde ise hurdacılardan ve metal atölyelerinden alıyor malzemesini. Ama malzeme almakla da iş bitmiyor.