Ağla sevdiğim
Göz pınarların hiç bu kadar çaresiz değildi belki.
Ve sen hiç böylesine kederle bakmadın bu şehre daha önce.
Üzülme!
O ay gibi parlak göz bebeklerini titreten
sımsıcak bakışlarını Kız Kulesine zincirleyen
ıslatan meltem soğuğunda pembeleşen yanaklarını
dudağının kenarından geçip yer çekimi istikametinde süzülen
tertemiz damlalar
alelade bir yerin zeminine değil
İstanbula düşüyor!
Her gün bir gün öncesinden daha güzel
Ve daha masumdun her ağladığında gülen güllerden...
Biliyorum sen de sevdalıydın benim gibi
sen de çay içerdin Küçük Ayasofyada pazar ikindileri
sen de binerdin Üsküdar vapuruna seyretmek için martıları akşam üzeri
sen de erken kalkardın sabahları simit kokusuna
sen de yürürdün Beyoğlunda bir aşağı bir yukarı öylesine
Biliyorum sen de sevdalıydın benim gibi
İstanbula...
Dökülürdü kirpiklerinden Çamlıca Akşamının kızıl güneşi...
Sessizliğinde boğardı gündüz keşmekeşinin son kalıntılarını...
Böyle bir akşamın ardından vururken avuçlarıma Eyüp Sultan sabahının ilk ışıkları
Üç şey için yakarmıştım Allaha;
cennet bahçesi
İstanbul kokusu
ve sen...
Şimdi ise senin yokluğuna ağlar kimsesiz güvercinler...
Alışamadım gidişine inan!
Yine de kesmedim umudumu ne cennetten ne İstanbuldan...
Artık sen yoksun ama...
Beni teselli eden İstanbul var.
bir de Haliç yakamozunda asılı kalan gülümsemen...
Ben seninle yaşadım bu şehri şimdiye kadar
Ve bir gün bırakırsam sensiz yaşamayı da
gene bu şehirde bırakırım.
İstanbul kokulum...
Göz pınarların hiç bu kadar çaresiz değildi belki.
Ve sen hiç böylesine kederle bakmadın bu şehre daha önce.
Üzülme!
O ay gibi parlak göz bebeklerini titreten
sımsıcak bakışlarını Kız Kulesine zincirleyen
ıslatan meltem soğuğunda pembeleşen yanaklarını
dudağının kenarından geçip yer çekimi istikametinde süzülen
tertemiz damlalar
alelade bir yerin zeminine değil
İstanbula düşüyor!
Her gün bir gün öncesinden daha güzel
Ve daha masumdun her ağladığında gülen güllerden...
Biliyorum sen de sevdalıydın benim gibi
sen de çay içerdin Küçük Ayasofyada pazar ikindileri
sen de binerdin Üsküdar vapuruna seyretmek için martıları akşam üzeri
sen de erken kalkardın sabahları simit kokusuna
sen de yürürdün Beyoğlunda bir aşağı bir yukarı öylesine
Biliyorum sen de sevdalıydın benim gibi
İstanbula...
Dökülürdü kirpiklerinden Çamlıca Akşamının kızıl güneşi...
Sessizliğinde boğardı gündüz keşmekeşinin son kalıntılarını...
Böyle bir akşamın ardından vururken avuçlarıma Eyüp Sultan sabahının ilk ışıkları
Üç şey için yakarmıştım Allaha;
cennet bahçesi
İstanbul kokusu
ve sen...
Şimdi ise senin yokluğuna ağlar kimsesiz güvercinler...
Alışamadım gidişine inan!
Yine de kesmedim umudumu ne cennetten ne İstanbuldan...
Artık sen yoksun ama...
Beni teselli eden İstanbul var.
bir de Haliç yakamozunda asılı kalan gülümsemen...
Ben seninle yaşadım bu şehri şimdiye kadar
Ve bir gün bırakırsam sensiz yaşamayı da
gene bu şehirde bırakırım.
İstanbul kokulum...