Heulwen
Kayıtlı Üye
Osmanlıda İftar Sofrası
İftarla alakalı olarak Peygamberimiz s.a.v.in çeşitli sözleri ve uygulamaları vardır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez. (Tirmizî) buyurmuştur. Kendisine yemek ikram eden bir sahabiye de Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun. (Ebu Davud, İbni Mâce) diye dua etmiştir. Dolayısıyla oruçlulara iftar sofrası kurmak, yemek ikram etmek Hz. Peygamber s.a.v.in sünnetidir.
İkramda bulunurken elbette Allah Tealânın Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Araf, 31) ayetini ölçü almak durumundayız. Herkesin gücüne göre kendi yediğinden yedirmesi yeterlidir. Lüks, israf, gösteriş ve reklama kaçmanın hiçbir mantığı yoktur. Başka rivayetlerden de öğrendiğimize göre iftar ettirmek bizim bugünkü yaptığımız gibi mükemmel sofralarda onlarca çeşidin bulunduğu yemek türleriyle değil, bir hurma, bir yudum su, birkaç zeytin veya bir bardak süt ile de olabilir ve kişiye aynı sevabı kazandırır.
Ahmet Rasim, eski Ramazanları konu edindiği makalelerinde beyzadelerden birine beybabasının konağındaki iftar sofralarını şöyle anlattırır:
Kibar ve ricalden davet edileceklere rütbelerine, yaşlarına, mevki ve haysiyetlerine göre davetiyeler yazılır yollanırdı.
İftar sofraları Selamlıkta kurulurdu. Ama bütün levazımı Haremden verilir, hatta iftariye tepsisi büyük davetlerde mutlaka Haremden çıkardı. Harem kileri saat onbirbuçukta (Alaturka saatle) tepsiyi tanzime başlardı. O vakitlerde alafranga sofra konaklarımızın çoğunda bilinmezdi. Onun için evvela alelade on iki kişilik büyük değirmi pirinç veya yaldızlı sini verilirdi. Bunun altıbacak denilen bir iskemlesi vardı ki kurulunca üçü bir tarafa, diğer üçü bir tarafa açılır, sini kımıldamaz bir surette üzerine oturtulurdu. Sini ile beraber bohça içerisinde örtüsü de verilirdi. Bu örtüler daima yuvarlaktı. Daha eskiden Bursa bezinden kalem işlemeli idi.
Bu on iki kişilik sininin etrafına on iki tane de yine tekerler yer şilteleri dizilir, her şilte hizasına Karamürsel, Bursa bezlerinden küçük küçük havlularla, küçük tabaklar içinde ağız ve el silmeye mahsus sabunlu el bezleri bulunurdu.
İftariyelerin çeşitleri varsa da fazla, eksik şeyler tekellüf olduğu için sade, güzel olanı makbuldü. Davetliler top atılır atılmaz iftar ederler, sonra kalkıp akşam namazını cemaatle eda ettikten sonra yemeğe geçerlerdi.
İftarla alakalı olarak Peygamberimiz s.a.v.in çeşitli sözleri ve uygulamaları vardır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez. (Tirmizî) buyurmuştur. Kendisine yemek ikram eden bir sahabiye de Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun. (Ebu Davud, İbni Mâce) diye dua etmiştir. Dolayısıyla oruçlulara iftar sofrası kurmak, yemek ikram etmek Hz. Peygamber s.a.v.in sünnetidir.
İkramda bulunurken elbette Allah Tealânın Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Araf, 31) ayetini ölçü almak durumundayız. Herkesin gücüne göre kendi yediğinden yedirmesi yeterlidir. Lüks, israf, gösteriş ve reklama kaçmanın hiçbir mantığı yoktur. Başka rivayetlerden de öğrendiğimize göre iftar ettirmek bizim bugünkü yaptığımız gibi mükemmel sofralarda onlarca çeşidin bulunduğu yemek türleriyle değil, bir hurma, bir yudum su, birkaç zeytin veya bir bardak süt ile de olabilir ve kişiye aynı sevabı kazandırır.
Ahmet Rasim, eski Ramazanları konu edindiği makalelerinde beyzadelerden birine beybabasının konağındaki iftar sofralarını şöyle anlattırır:
Kibar ve ricalden davet edileceklere rütbelerine, yaşlarına, mevki ve haysiyetlerine göre davetiyeler yazılır yollanırdı.
İftar sofraları Selamlıkta kurulurdu. Ama bütün levazımı Haremden verilir, hatta iftariye tepsisi büyük davetlerde mutlaka Haremden çıkardı. Harem kileri saat onbirbuçukta (Alaturka saatle) tepsiyi tanzime başlardı. O vakitlerde alafranga sofra konaklarımızın çoğunda bilinmezdi. Onun için evvela alelade on iki kişilik büyük değirmi pirinç veya yaldızlı sini verilirdi. Bunun altıbacak denilen bir iskemlesi vardı ki kurulunca üçü bir tarafa, diğer üçü bir tarafa açılır, sini kımıldamaz bir surette üzerine oturtulurdu. Sini ile beraber bohça içerisinde örtüsü de verilirdi. Bu örtüler daima yuvarlaktı. Daha eskiden Bursa bezinden kalem işlemeli idi.
Bu on iki kişilik sininin etrafına on iki tane de yine tekerler yer şilteleri dizilir, her şilte hizasına Karamürsel, Bursa bezlerinden küçük küçük havlularla, küçük tabaklar içinde ağız ve el silmeye mahsus sabunlu el bezleri bulunurdu.
İftariyelerin çeşitleri varsa da fazla, eksik şeyler tekellüf olduğu için sade, güzel olanı makbuldü. Davetliler top atılır atılmaz iftar ederler, sonra kalkıp akşam namazını cemaatle eda ettikten sonra yemeğe geçerlerdi.