Osmanlı askeri teşkilatı Selçuklu, İlhanlı, Memluk askeri teşkilatlarıyla benzerlik gösterir. Beylik zamanında her bey beyliğine bağlı birlikleriyle birlikte savaşmıştır. Özellikle kale kuşatmalarında çoğunluğu süvari olan birlikler yarar gösteremeyince, hazır yaya ve atlı bir kuvvetin oluşturulması gerekmiştir. Gençlerden oluşan bu ordunun atsız askerlerine "yaya", atlılara ise "müsellem" denmiştir. Teşkilat fikri ilk olarak Çandarlı Halil Paşa ve Alaaddin Paşalar tarafından ortaya atılmıştır. Bu fikirler doğrultusunda önce biner kişilik birlikler kuruldu, bunlara 2'şer akça gündelik verilmesi kararlaştırıldı. Barış zamanı kendilerine verilen topraklarda tarım yapacak ve vergiden muaf tutulacaklardı.
Yaya askerler 10'ar kişilik mangalar, 100'er kişilik bölükler ve 1000'er kişilik taburlar halinde organize olmuşlardı. Bu birliklerden mangaların başında onbaşı, bölüklerin başında yüzbaşı ve taburların başında binbaşı rütbesinde subaylar vardı.
Müsellem(atlı) askerlerden her 30 tanesinden de bir ocak meydana gelirdi. Kapıkulu ocaklarının kurulmasına kadar savaşlarda bu ocaklar kullanıldı. Sonraları ise Rumeli'de Yürükler, Canbazlar ve Tatarlar'ın katılımıyla ordunun geri işlerinin yürüten bir sınıf oluşturdular. Başlıca görevler
, yol yapımı, kale tamiri, hendek kazımı v.s. idi.
Bu ilk dönem ordu teşkilatı hakkındaki bilgilerin ardından 14. Y.Y. itibariyle Osmanlı askeri sistemindeki teşkilat anlayışına göz atabiliriz.
14., 15., 16. yüzyıllarda Osmanlı askeri teşkilatı üç ana kategoriye ayrılıyordu. Bunlar kapıkulu askerleri, eyalet askerleri ve donanma idi.
Kapıkulu Askerleri:
Osmanlı Rumeli'ye doğru genişlemeye başlayınca daha fazla askere ihtiyaç duyulmuştur. Müslüman nüfusun bu asker ihtiyacını karşılayamayacağı öngörülerek yeni bir sistem uygulamaya konulmuştur. Bu sistem daha önceden açıkladığımız Devşirme sistemidir. Devşirme sistemi Kapıkulu ocağının çekirdeğini oluşturmuştur.
Kapıkulu ocağı 6 kısımdan oluşmaktaydı:
1) Acemi Ocağı: Daha önce de açıkladığımız, yeniçeri ocağına asker yetiştirmek üzere kurulan acemi ocağı ilk kez Gelibolu'da vücuda getirilmiştir. Acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Savaşta ele geçirilen esirlerin 5'te biri( Pençik kanunu uyarınca) ve Osmanlı içerisindeki gayri Müslim tebaanın çocukları arasından.
Pençik kanununa göre alınanlara Pençik oğlan denirdi. Bu kanun uyarınca savaşlarda ele geçirilen 10 ila 17 yaşları arasındaki vücutça kusursuz çocuklar devlet tarafında 300 akça karşılığında satın alınırdı. Bu çocuklar Anadolu'ya çiftçi ailelerin yanına verilirler ve burada Türkçe öğrenirlerdi. Belli bir zaman sonra buradan alınan çocuklara Yeniçeri ocağına kaydedilirlerdi.
Gayri Müslim tebaa arasından çocuk toplanma işi ise devşirme sistemiydi. Bu sistemi daha önce detaylıca açıkladığımız için tekrar etmeyeceğim. Ancak birkaç devşirme ile ilgili birkaç kanuna değinmekte fayda var. Devşirilen çocukların soylu ailelerden olmalarına özen gösterilirdi. Türkçe bilenler, kel, kısa veya uzun boylu olanlar devşirilmezdi. Seçilen çocuklar İstanbul'a geldikten 2-3 gün sonra sağ ellerinin baş parmaklarını kaldırarak Kelime-i Şahadet getirilerdi. Eşkal defterine kaydedilen çocuklar sünnet edilirdi. Daha sonra bir kısmı saraya, bir kısmı bostancı ocağına ve bir kısmı da Türk köylülerine verilirdi.
2) Yeniçeri Ocağı: Yeniçeri ocağının örgütlenmesi hakkında detaylı bilgi için lütfen bir sonraki makaleye bakınız.
3) Cebeci Ocağı: Yeniçerilere ait ok, yay, kılıç, tüfek, kazma, kürek, barut, kurşun, zırh, tolga, harbe ve bu tip savaş aletlerini tedarik etmekle görevliydiler. Savaş zamanı yeniçerilere silahları dağıtırlar ve savaş sonunda bunları toplayıp tamir eder ve saklarlardı. Cebeci ocağının başında Cebecibaşı vardı. Ondan sonra en kıdemli kişi Ocak Kethüdası idi. Cebecilerin içerisinde yer alan lağımcı ve humbaracı birlikleri, günümüz istihkam savaş birliklerinin o dönemki haliydiler. Bunlar özellikle kuşatmalarda hünerlerini ortaya koyarlardı. 16. Y.Y. ortalarında mevcutları 500 kadardı. Bunların efradı acemi ocağından tedarik edilirdi.
4) Topçu Ocağı: Kapıkulu ocaklarının yay kısmına mensup bu ocak, top dökmek, top mermisi yakmak ve top kullanmak ile görevliydi. Osmanlı ordusunda ilk top 1389 yılında 1. Murat zamanında Kosova'da kullanılmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde de top kullanılmasına rağmen ocak Fatih döneminde gelişmiştir. Toplar sadece devlet merkezinde dökülmez, kuşatılan kalelerin yakınlarına da dökülürdü. Bu ocağın lideri Topçubaşı,ondan sonra kethüda ve dökücübaşı gelir. 16. Y.Y. başlarında 1200 mevcudu vardı. Efradı acemi ocağından temin edilirdi.
5) Top Arabacıları Ocağı: Osmanlı'nın ilk devirlerinde toplar genelde deve, katır ve beygirler ile çekilirlerdi. Ancak 15. Y.Y.'da topçuluğun gelişmesiyle daha büyük toplar dökülmeye başlandı. Bu toplar savaşa araba ile götürülmeye başlandı. Böylece top arabacıları sınıfı kuruldu. Bu ocağın lider Arabacıbaşı idi. Bu ocağın askerleri acemi ocağından alınırdı.
6) Kapıkulu Süvarileri: Bunlar Enderun'dan, dış saray içoğlanlarından ve yeniçeri ocağından terfi ettirilerek meydana getirilmiştir. Yeniçeri ocağından buraya terfi edenler "bölüğe çıkmış" sayılırlardı. Türk olan Tımarlı sipahilerden ayırt edilmesi için "kapıkulu süvarisi", "bölük halkı" veya "sipah" diye anılırlardı.
Bu ocağın en itibarlısı Sipah Bölüğü(kırmızı bayrak) idi. Buraya önceleri kumandan ve devlet adamlarının çocukları alınırdı. 1. Murat zamanında bu bölük "sipah" ve "silahdar" adıyla 2 bölüğe ayrılmış ve bunlara sonradan sağ ve sol ulufeci(Ulufeciyan-ı yemin ve Ulufeciyan-ı yesar) ile sağ ve sol garibler(Guraba-i yemin ve Guraba-i yesar) isminde 4 bölük daha eklenmiştir. Silahdar bölüğü(sarı bayrak) önceleri Harem-i Humayun?dan alınan iç oğlanları ile oluşturulurdu. Sonradan buraya "Veledeş" denilen süvari çocukları da alınmaya başlandı.
Savaşta padişahın sağında sipahlar, solunda silahdarlar; sipahın sağında sağ ulufeciler, silahdarların solunda sol ulufeciler yürür; bunların sağında sağ garipler, solunda sol garipler bulunurdu.
Sipah ve silahdarlar padişah çadırını korurlardı. Ulufeciler savaş ve konak yerlerinde saltanat sancağını, garibler ise ordu ve hazine ağırlıklarını korurlardı. Ayrıca sipah bölükleri, yol üzerinde orduya yol gösterecek işaretler bırakırlar ve cephede siper kazdırırlardı.
Kapıkulu süvarileri İstanbul'da oturmaz, Edirne ve Bursa'da oturur ve seferde orduya buralardan katılırlardı.
Eyalet Askerleri:
Bunlara Yerlikulu Piyadesi de denirdi. İlk zamanlarda tımarlı sipahi, azap ve akıncılardan meydana gelirken, 15. Y.Y. ortalarından 16. Y.Y. ortalarına kadar tımarlı sipahi, yaya, müsellem, cerahor, canbaz, tatarlar, akıncılar, Yörükler, deliler, azablar, gönüllü ve beşlilerden oluşmuştu.
1) Timarlı Sipahiler: Osmanlı'nın en önemli askeri gücü ve imparatorluk haline gelmesinde başrolü oynayan askeri teşkilatıdır. Halk kendisine bırakılmış toprak karşılığında, devletin muhafazasını üstlenmiş olmaktaydı.
Tımarlı sipahi, toprağı üzerinde yaşayan köylünün vergisini toplar ve bunları askeri harcamalarında kullanırdı. Sipahi yanına savaşmak üzere Anadolu gençlerinden oluşan cebelüler alabilirdi. Ayrıca savaşta ele geçirdiği esirlerden de cebelü olarak faydalanabilirdi. Cebelünün tüm masrafı toprak sahibine aitti. Sipahi kendi bölgesinde veya bağlı bulunduğu sancak dahilinde oturmak zorundaydı.
Timarli sipahiler her sancakta bölüklere ayrılırlardı. Her bölükte subaşı, bayraktar ve çavuşları vardı. Her on bölük(1000 kişi) bir alaybeyinin kumandası altında bulunurdu. Alaybeyleri sancakbeyerinin, onlarda eyalet valisinin komutasında savaşa giderlerdi.
Savaşta ölen sipahilerin çocuklarına devlet tarafından maaş bağlanırdı.
16. Y.Y. sonlarına kadar çok etkili olan bu kurum, bu dönemden itibaren yozlaşmış ve faydasız bir hal almıştır.
2) Geri Hizmet Birlikleri: Osmanlı'nın ilk muntazam askeri kuvvetleri olan yaya ve müsellemler 15. Y.Y. itibariyle geri hizmete alınmışlardır. Bunlar savaşta yol açmak, siper kazmak, top çekmek, gülle ve ağırlık nakletmek gibi vazifeler görürlerdi. Barış zamanı ise kale tamiri, maden ve tersanelerde çalışırlardı. 16. Y.Y. sonlarında bu birlikler kaldırılmıştır.
3) Öncü Kuvvetler: Bunlar genelde süvari olup, akıncılar, deliler, gönüllüler, ve beşliler ocaklarından meydana gelmiştir.
Akıncılar hafif süvari birlikleriydiler. Tamamen Türklerden oluşmakta ve muhtelif uç bölgelerde bulunmaktaydılar. Her birliğin kendi akıncı beyi vardı. Bu beylerden en meşhurları Arnavutluk ve Dalmaçya taraflarında Evranosoğulları, Bosna, Semendire, Sırbistan ve daha sonra Macaristan taraflarında Mihaloğulları, Silistire tarafında Malkoçoğulları ve Mora bölgesinde Turahanoğulları idi.
Akıncıların görevleri genel itibariyle keşif yapmaktı. Ordunun geçeceği yolları belirleyip, nehirler üzerine köprü kurar, tarım bölgelerindeki yiyecek maddelerini güvence altına alırlardı. Düşman esirleri ele geçirip, düşman kuvvetleri hakkında bilgi alırlardı. Ayrıca düşmana sürpriz taarruzlar yapar ve düşmanın yiyecek ve içeceğini tahrip edip düşman moralini bozarlardı Hafif süvari kuvveti oldukları için düşman memleketleri içlerine kadar girerlerdi. Fatih döneminde Venediklilerle yapılan savaş esnasında yapılan Kripoli akınında Venedik şehri önünde görülmeleri buna bir örnektir.
Deliler de hafif süvari tarzında sınır boylarında bulunan birliklerdi. Düşmana korkusuzca saldırdıkları ve gözlerini budaktan esirgemedikleri için bunlara deliler denirdi. Sancakbeyi veya beylerbeyi komutasında savaşırlardı. Çoğunluğu Türk olup, Boşnak, Hırvat ve Sırplardan da ocağa adam alınırdı.
Bunların kafalarında benekli sırtlan derisinden yapılmış ve üzerine kartal kanatları takılmış bir başlık bulunurdu. Üzerlerinde ise kurt veya ayı postundan yapılmış, tüyleri dışarıda şalvar bulunurdu. Ocak mevcudu en fazla 10 bin olarak bilinmekteydi.
Gönüllüler ise sınır şehir ve kasabalarını muhafaza eden süvari birlikleriydi. Hudut ahalisinden teşkil edilirlerdi. Sağ ve sol gönüllüler olarak 2 kısma ayrılırlardı.
Beşliler ise her beş aileden bir kişi alınarak kurulmuş hafif süvari birlikleriydi. Bunların görevi kale ve palangaları korumaktı. Gerektiğinde akınlara da katılırlardı.
4) Kale Kuvvetleri: Farisanlar, topçu, cebeci, lağımcı ve martalos ve yaya sınıfından azablar bu teşkilatı oluştururlar.
Piyade sınıfına mensup azablar yeniçerilerin önünde buluburlar ve ilk hücumu karşılarlardı. Daha sonra kale savunması için kale azabları da teşkil edilmiştir. Azab(kelime manası: bekar, evli olmayan erkek) kuvvetleri Anadolu'dan güçlü kuvvetli gençler arasında seçilirdi. Kuruluşlarında 15 bin kişilik mevcutları sonradan artmıştır. Ayrıca piyade sınıfından donanmaya alınan azablar da vardır. Bunlar kalyon devrine kadar donanmanın esasını teşkil etmişlerdir.
Farisanlar ise atlı sınıftandı ve önemlerine göre üçe ayrılırlardı: Farisan-ı evvel, Farisan-ı sani, Farisan-ı salis.
Bunlar birinci ve ikinci ağa adı verilen iki ağaya tabii idiler.
Donanma:
Osmanlı donanması bünyesindeki başlıca piyade birliği Levendlerdi. Bunlar günümüz deniz piyadelerinin o dönemdeki karşılıklarıydı. Bunların görevi herhangi bir yere yapılan deniz taarruzunda ilk dalga olarak karaya çıkmak ve diğer kara birliklerinin çıkmalarına imkan verecek bir kıyı başı tutmaktı. Ayrıca düşman gemilere bordalama görevini de yerine getirirlerdi. Düşman gemilerinin savaş sırasında halatlarla yaklaştırılıp, gemiye levendlerin gönderilmesi ve gemiyi ele geçirmeleri taktiğine bordalama denirdi.
Yaya askerler 10'ar kişilik mangalar, 100'er kişilik bölükler ve 1000'er kişilik taburlar halinde organize olmuşlardı. Bu birliklerden mangaların başında onbaşı, bölüklerin başında yüzbaşı ve taburların başında binbaşı rütbesinde subaylar vardı.
Müsellem(atlı) askerlerden her 30 tanesinden de bir ocak meydana gelirdi. Kapıkulu ocaklarının kurulmasına kadar savaşlarda bu ocaklar kullanıldı. Sonraları ise Rumeli'de Yürükler, Canbazlar ve Tatarlar'ın katılımıyla ordunun geri işlerinin yürüten bir sınıf oluşturdular. Başlıca görevler
, yol yapımı, kale tamiri, hendek kazımı v.s. idi.
Bu ilk dönem ordu teşkilatı hakkındaki bilgilerin ardından 14. Y.Y. itibariyle Osmanlı askeri sistemindeki teşkilat anlayışına göz atabiliriz.
14., 15., 16. yüzyıllarda Osmanlı askeri teşkilatı üç ana kategoriye ayrılıyordu. Bunlar kapıkulu askerleri, eyalet askerleri ve donanma idi.
Kapıkulu Askerleri:
Osmanlı Rumeli'ye doğru genişlemeye başlayınca daha fazla askere ihtiyaç duyulmuştur. Müslüman nüfusun bu asker ihtiyacını karşılayamayacağı öngörülerek yeni bir sistem uygulamaya konulmuştur. Bu sistem daha önceden açıkladığımız Devşirme sistemidir. Devşirme sistemi Kapıkulu ocağının çekirdeğini oluşturmuştur.
Kapıkulu ocağı 6 kısımdan oluşmaktaydı:
1) Acemi Ocağı: Daha önce de açıkladığımız, yeniçeri ocağına asker yetiştirmek üzere kurulan acemi ocağı ilk kez Gelibolu'da vücuda getirilmiştir. Acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Savaşta ele geçirilen esirlerin 5'te biri( Pençik kanunu uyarınca) ve Osmanlı içerisindeki gayri Müslim tebaanın çocukları arasından.
Pençik kanununa göre alınanlara Pençik oğlan denirdi. Bu kanun uyarınca savaşlarda ele geçirilen 10 ila 17 yaşları arasındaki vücutça kusursuz çocuklar devlet tarafında 300 akça karşılığında satın alınırdı. Bu çocuklar Anadolu'ya çiftçi ailelerin yanına verilirler ve burada Türkçe öğrenirlerdi. Belli bir zaman sonra buradan alınan çocuklara Yeniçeri ocağına kaydedilirlerdi.
Gayri Müslim tebaa arasından çocuk toplanma işi ise devşirme sistemiydi. Bu sistemi daha önce detaylıca açıkladığımız için tekrar etmeyeceğim. Ancak birkaç devşirme ile ilgili birkaç kanuna değinmekte fayda var. Devşirilen çocukların soylu ailelerden olmalarına özen gösterilirdi. Türkçe bilenler, kel, kısa veya uzun boylu olanlar devşirilmezdi. Seçilen çocuklar İstanbul'a geldikten 2-3 gün sonra sağ ellerinin baş parmaklarını kaldırarak Kelime-i Şahadet getirilerdi. Eşkal defterine kaydedilen çocuklar sünnet edilirdi. Daha sonra bir kısmı saraya, bir kısmı bostancı ocağına ve bir kısmı da Türk köylülerine verilirdi.
2) Yeniçeri Ocağı: Yeniçeri ocağının örgütlenmesi hakkında detaylı bilgi için lütfen bir sonraki makaleye bakınız.
3) Cebeci Ocağı: Yeniçerilere ait ok, yay, kılıç, tüfek, kazma, kürek, barut, kurşun, zırh, tolga, harbe ve bu tip savaş aletlerini tedarik etmekle görevliydiler. Savaş zamanı yeniçerilere silahları dağıtırlar ve savaş sonunda bunları toplayıp tamir eder ve saklarlardı. Cebeci ocağının başında Cebecibaşı vardı. Ondan sonra en kıdemli kişi Ocak Kethüdası idi. Cebecilerin içerisinde yer alan lağımcı ve humbaracı birlikleri, günümüz istihkam savaş birliklerinin o dönemki haliydiler. Bunlar özellikle kuşatmalarda hünerlerini ortaya koyarlardı. 16. Y.Y. ortalarında mevcutları 500 kadardı. Bunların efradı acemi ocağından tedarik edilirdi.
4) Topçu Ocağı: Kapıkulu ocaklarının yay kısmına mensup bu ocak, top dökmek, top mermisi yakmak ve top kullanmak ile görevliydi. Osmanlı ordusunda ilk top 1389 yılında 1. Murat zamanında Kosova'da kullanılmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde de top kullanılmasına rağmen ocak Fatih döneminde gelişmiştir. Toplar sadece devlet merkezinde dökülmez, kuşatılan kalelerin yakınlarına da dökülürdü. Bu ocağın lideri Topçubaşı,ondan sonra kethüda ve dökücübaşı gelir. 16. Y.Y. başlarında 1200 mevcudu vardı. Efradı acemi ocağından temin edilirdi.
5) Top Arabacıları Ocağı: Osmanlı'nın ilk devirlerinde toplar genelde deve, katır ve beygirler ile çekilirlerdi. Ancak 15. Y.Y.'da topçuluğun gelişmesiyle daha büyük toplar dökülmeye başlandı. Bu toplar savaşa araba ile götürülmeye başlandı. Böylece top arabacıları sınıfı kuruldu. Bu ocağın lider Arabacıbaşı idi. Bu ocağın askerleri acemi ocağından alınırdı.
6) Kapıkulu Süvarileri: Bunlar Enderun'dan, dış saray içoğlanlarından ve yeniçeri ocağından terfi ettirilerek meydana getirilmiştir. Yeniçeri ocağından buraya terfi edenler "bölüğe çıkmış" sayılırlardı. Türk olan Tımarlı sipahilerden ayırt edilmesi için "kapıkulu süvarisi", "bölük halkı" veya "sipah" diye anılırlardı.
Bu ocağın en itibarlısı Sipah Bölüğü(kırmızı bayrak) idi. Buraya önceleri kumandan ve devlet adamlarının çocukları alınırdı. 1. Murat zamanında bu bölük "sipah" ve "silahdar" adıyla 2 bölüğe ayrılmış ve bunlara sonradan sağ ve sol ulufeci(Ulufeciyan-ı yemin ve Ulufeciyan-ı yesar) ile sağ ve sol garibler(Guraba-i yemin ve Guraba-i yesar) isminde 4 bölük daha eklenmiştir. Silahdar bölüğü(sarı bayrak) önceleri Harem-i Humayun?dan alınan iç oğlanları ile oluşturulurdu. Sonradan buraya "Veledeş" denilen süvari çocukları da alınmaya başlandı.
Savaşta padişahın sağında sipahlar, solunda silahdarlar; sipahın sağında sağ ulufeciler, silahdarların solunda sol ulufeciler yürür; bunların sağında sağ garipler, solunda sol garipler bulunurdu.
Sipah ve silahdarlar padişah çadırını korurlardı. Ulufeciler savaş ve konak yerlerinde saltanat sancağını, garibler ise ordu ve hazine ağırlıklarını korurlardı. Ayrıca sipah bölükleri, yol üzerinde orduya yol gösterecek işaretler bırakırlar ve cephede siper kazdırırlardı.
Kapıkulu süvarileri İstanbul'da oturmaz, Edirne ve Bursa'da oturur ve seferde orduya buralardan katılırlardı.
Eyalet Askerleri:
Bunlara Yerlikulu Piyadesi de denirdi. İlk zamanlarda tımarlı sipahi, azap ve akıncılardan meydana gelirken, 15. Y.Y. ortalarından 16. Y.Y. ortalarına kadar tımarlı sipahi, yaya, müsellem, cerahor, canbaz, tatarlar, akıncılar, Yörükler, deliler, azablar, gönüllü ve beşlilerden oluşmuştu.
1) Timarlı Sipahiler: Osmanlı'nın en önemli askeri gücü ve imparatorluk haline gelmesinde başrolü oynayan askeri teşkilatıdır. Halk kendisine bırakılmış toprak karşılığında, devletin muhafazasını üstlenmiş olmaktaydı.
Tımarlı sipahi, toprağı üzerinde yaşayan köylünün vergisini toplar ve bunları askeri harcamalarında kullanırdı. Sipahi yanına savaşmak üzere Anadolu gençlerinden oluşan cebelüler alabilirdi. Ayrıca savaşta ele geçirdiği esirlerden de cebelü olarak faydalanabilirdi. Cebelünün tüm masrafı toprak sahibine aitti. Sipahi kendi bölgesinde veya bağlı bulunduğu sancak dahilinde oturmak zorundaydı.
Timarli sipahiler her sancakta bölüklere ayrılırlardı. Her bölükte subaşı, bayraktar ve çavuşları vardı. Her on bölük(1000 kişi) bir alaybeyinin kumandası altında bulunurdu. Alaybeyleri sancakbeyerinin, onlarda eyalet valisinin komutasında savaşa giderlerdi.
Savaşta ölen sipahilerin çocuklarına devlet tarafından maaş bağlanırdı.
16. Y.Y. sonlarına kadar çok etkili olan bu kurum, bu dönemden itibaren yozlaşmış ve faydasız bir hal almıştır.
2) Geri Hizmet Birlikleri: Osmanlı'nın ilk muntazam askeri kuvvetleri olan yaya ve müsellemler 15. Y.Y. itibariyle geri hizmete alınmışlardır. Bunlar savaşta yol açmak, siper kazmak, top çekmek, gülle ve ağırlık nakletmek gibi vazifeler görürlerdi. Barış zamanı ise kale tamiri, maden ve tersanelerde çalışırlardı. 16. Y.Y. sonlarında bu birlikler kaldırılmıştır.
3) Öncü Kuvvetler: Bunlar genelde süvari olup, akıncılar, deliler, gönüllüler, ve beşliler ocaklarından meydana gelmiştir.
Akıncılar hafif süvari birlikleriydiler. Tamamen Türklerden oluşmakta ve muhtelif uç bölgelerde bulunmaktaydılar. Her birliğin kendi akıncı beyi vardı. Bu beylerden en meşhurları Arnavutluk ve Dalmaçya taraflarında Evranosoğulları, Bosna, Semendire, Sırbistan ve daha sonra Macaristan taraflarında Mihaloğulları, Silistire tarafında Malkoçoğulları ve Mora bölgesinde Turahanoğulları idi.
Akıncıların görevleri genel itibariyle keşif yapmaktı. Ordunun geçeceği yolları belirleyip, nehirler üzerine köprü kurar, tarım bölgelerindeki yiyecek maddelerini güvence altına alırlardı. Düşman esirleri ele geçirip, düşman kuvvetleri hakkında bilgi alırlardı. Ayrıca düşmana sürpriz taarruzlar yapar ve düşmanın yiyecek ve içeceğini tahrip edip düşman moralini bozarlardı Hafif süvari kuvveti oldukları için düşman memleketleri içlerine kadar girerlerdi. Fatih döneminde Venediklilerle yapılan savaş esnasında yapılan Kripoli akınında Venedik şehri önünde görülmeleri buna bir örnektir.
Deliler de hafif süvari tarzında sınır boylarında bulunan birliklerdi. Düşmana korkusuzca saldırdıkları ve gözlerini budaktan esirgemedikleri için bunlara deliler denirdi. Sancakbeyi veya beylerbeyi komutasında savaşırlardı. Çoğunluğu Türk olup, Boşnak, Hırvat ve Sırplardan da ocağa adam alınırdı.
Bunların kafalarında benekli sırtlan derisinden yapılmış ve üzerine kartal kanatları takılmış bir başlık bulunurdu. Üzerlerinde ise kurt veya ayı postundan yapılmış, tüyleri dışarıda şalvar bulunurdu. Ocak mevcudu en fazla 10 bin olarak bilinmekteydi.
Gönüllüler ise sınır şehir ve kasabalarını muhafaza eden süvari birlikleriydi. Hudut ahalisinden teşkil edilirlerdi. Sağ ve sol gönüllüler olarak 2 kısma ayrılırlardı.
Beşliler ise her beş aileden bir kişi alınarak kurulmuş hafif süvari birlikleriydi. Bunların görevi kale ve palangaları korumaktı. Gerektiğinde akınlara da katılırlardı.
4) Kale Kuvvetleri: Farisanlar, topçu, cebeci, lağımcı ve martalos ve yaya sınıfından azablar bu teşkilatı oluştururlar.
Piyade sınıfına mensup azablar yeniçerilerin önünde buluburlar ve ilk hücumu karşılarlardı. Daha sonra kale savunması için kale azabları da teşkil edilmiştir. Azab(kelime manası: bekar, evli olmayan erkek) kuvvetleri Anadolu'dan güçlü kuvvetli gençler arasında seçilirdi. Kuruluşlarında 15 bin kişilik mevcutları sonradan artmıştır. Ayrıca piyade sınıfından donanmaya alınan azablar da vardır. Bunlar kalyon devrine kadar donanmanın esasını teşkil etmişlerdir.
Farisanlar ise atlı sınıftandı ve önemlerine göre üçe ayrılırlardı: Farisan-ı evvel, Farisan-ı sani, Farisan-ı salis.
Bunlar birinci ve ikinci ağa adı verilen iki ağaya tabii idiler.
Donanma:
Osmanlı donanması bünyesindeki başlıca piyade birliği Levendlerdi. Bunlar günümüz deniz piyadelerinin o dönemdeki karşılıklarıydı. Bunların görevi herhangi bir yere yapılan deniz taarruzunda ilk dalga olarak karaya çıkmak ve diğer kara birliklerinin çıkmalarına imkan verecek bir kıyı başı tutmaktı. Ayrıca düşman gemilere bordalama görevini de yerine getirirlerdi. Düşman gemilerinin savaş sırasında halatlarla yaklaştırılıp, gemiye levendlerin gönderilmesi ve gemiyi ele geçirmeleri taktiğine bordalama denirdi.