Silencio
Kayıtlı Üye
İki hafta kadar önce Oscarı Hak Etmeyen 10 Film & İsim yazıma gelen eklemeler bir fikir doğurmuş ve bunun sonucunda sizlerden fikirlerinizi belirtmenizi rica etmiştim. Sağ olun ki beni kırmadınız ve elinizden gelen katkıyı fazlasıyla sağladınız. Hatta bazılarınız o kadar fazla katkı sağladı ki gelen onlarca sayfa yazı içinden seçim yapmak zorunda kaldım; böylelikle hem yalnızca milenyum sonrası filmlere yığılma olmayacaktı hem de dosyayı iki ayrı gönderi halinde yayınlayabilecektim. Aşağıda okuyacağınız 20 paragrafta her bir sinemasever kendilerince alternatif Oscar ödülü dağıtmakla kalmayıp gerekçelerini de yine kendilerince açıklamış bulunuyorlar. Bu yazıda yalnızca en iyi film kategorisinde gönderilen seçimler bulunmakta. Yönetmen, aktör, aktris ve yardımcı oyuncu kategorilerindeki seçimleriniz için ise biraz daha beklemeniz gerekiyor. Öncelikle dosyanın birinci kısmının keyfini çıkarın derim. İyi okumalar!
1938
Kazanan: You Cant Take It With You
Kazanması Gereken: La Grande Illusion
Akademi , sinemanın en harika filmlerinden biri olan La Grande Illusionı nasıl oldu da aday yaptı bilemiyorum ama ödülü vermemeyi başardı. Stüdyoların kontrolü altındaki ödüllerin dağıtıldığı yıllarda zaten çok da farklı bir sonuç beklememeli elbette ama bugünden bakınca Renoirın filminin zamana meydan okuduğunu ve ama ödül kazanan filmin unutulmaya mahkum olduğunu görmemek imkansız. Renoirın filmi bugüne kadar yapılan tüm en iyi filmler listelerinde ilk sıraları zorlamayı bildi. (Tolga Karakayalı)
1944
Kazanan: Going My Way
Kazanması Gereken: Gaslight veya Double Indemnity
Akademi, daha karanlık öyküleri es geçip bir anda daha light bir konuya ne zaman yöneldi? Gong My Way belki o zamanlar için eğlenceli idi ama bugünden bakınca izleyip zevk alması imkansız. Oysa nefis bir kara film olan Double Indemnity veya klastrofobiyi harika kullanan Gaslight ışıl ışıl parlıyor. Bir de keşke o sene Akademi akıllı davranıp Laurayı aday etseymiş. Haydi Laura aday edilmedi ama nasıl oldu da diğer iki karanlık film ödül almadı? Akademinin işlerine akıl sır ermiyor ve de ermeyince insan sadece dizlerini dövüyor. (Tolga Karakayalı)
1952
Kazanan: The Greatest Show On Earth
Kazanması Gereken: High Noon
Westernleri bir anda daha başka konularda bir alegori haline sokan ve revizyonist westernlerin öncülerinden olan High Noon yerine bir müzikal Ellili yıllar boyunca Akademi, şu müzikal belasından kurtulamadı ne yazık ki. Üstelik ödül alan müzikaller hiç de öyle harika müzikaller değildi, harika müzikaller ödülsüz kalmıştı. High Noonla dönemin McCarthycilik faaliyetlerine de bir eleştiri getirilmesi belki de Akademi için biraz fazla siyasi kaçmıştı ve Akademi, daha güvenli bir tercihe yönelmişti; şatafatlı, renkli, eğlenceli bir film Ama High Noonun sinema tarihine geçtiğini söylemeye gerek bile yok herhalde. (Tolga Karakayalı)
1958
Kazanan: Gigi
Kazanması Gereken: Cat On the Hot Tin Roof veya The Defiant Ones
1958 yılının ödülleri zaten genelde pek iyi değil. Tennessee Williamstan harika bir uyarlama olan ve Paul Newman ve Elizabeth Taylorın parladıkları Cat On the Hot Thin Roof veya ırkçılık üzerine yapılmış en güzel filmlerden The Defiant Ones yerine yine bir müzikal olan Giginin ödül almasının günahını Akademi hiç ödeyemez. Bugün dahi izlendiğinde zevk verecek olan bu iki film yerine Gigi gibi bugüne kalamayan bir filmi tercih ederek Akademi, öngörü yoksunluğunu yeniden kanıtlamış oldu. Gigi, berbat bir film değil ama tarihe meydan okumayı başaracak bir film de değildi. (Tolga Karakayalı)
1967
Kazanan: In the Heat Of the Night
Kazanması Gereken: Bonnie and Clyde
Akademi tarihinde aslında o kadar kötü olmasa da ödül aldıklarında burun kıvrılan filmler var. Bunun sebebi o sene adaylar içinde gerçekten çok çok daha iyi bir filmin olması. Mesela My Fair Lady de güzel bir filmdir ama Dr. Strangeloveın yanında esamesi okunmaz. Aynı şekilde In the Heat of the Night da kötü bir film değildir ama Bonnie and Clyde gibi Scorsese, Mallick, Stonea ilham veren, Fransız Yeni Dalgasından bolca etkilenen ve The New Hollywood Cinema denen akımı başlatan bir film dururken bu tercih göze batar. Bonnie ve Clyde, her izleyeni etkileyen bir filmdir gerçekten de. In the Heat of the Nightın en büyük günahı böyle bir filmin karşısında yarışmış olması. (Tolga Karakayalı)
1971
Kazanan: The French Connection
Kazanması Gereken: A Clockwork Orange
Evet provokatifti, farklıydı, hazmı zordu ama kabul edelim ki A Clockwork Orange bir başyapıttır. Akademi, Kubrickin bu başyapıtını tercih etmeyen Akademi, erkekçe bir aksiyonu tercih ettiğini muhtemelen iki sene önce Midnight Cowboyu ödüllendirmiş olmanın şereflerini kurtaracağına inanıyordu. Bugünden bakınca nasıl ki Casablanca, All Quiet On the Western Front, All About Eve ve Midnight Cowboy için Akademiye teşekkür ediyorsam A Clockwork Orange içinse ağır bir küfür yollamadan edemiyorum. Ama anlaşılır bir tercih olduğunu da teslim ediyorum. O yıl A Clockwork Orange ödül kazanırsa diye korkan oyuncular o yıl en iyi film ödülünü sunmayı reddedince bu görev Jack Nicholsona kalmış. Bu, Jack Nicholsonın ilk en iyi film ödülü sunuşu olmuş (daha sonra defalarca daha sundu bu ödülü). (Tolga Karakayalı)
1976
Kazanan: Rocky
Kazanması Gereken: Taxi Driver
Rockynin asla kötü bir film olduğunu savunmuyorum, hak ettiğini de almıştır fakat Taxi Driver, Akademinin gözünden kaçabilecek kadar küçük bir film değildi. Belki de Oscar ile arasındaki tek etken de mevcut sisteme ve tiksinti duydurtan yozlaşmaya karşı büyük laflar etmesindendi. (Çağrı Çakır)
1979
Kazanan: Kramer vs. Kramer
Kazanması Gereken: Apocalypse Now
Akademinin zaman zaman Hollywoodun üretim stratejilerine çomak sokmadan toplumsal sinemadan uzaklaşıp kişisel hikayelere sığınmasını hesaplı bulduğum kararları çok olmuştur ama bunlardan bazıları gözle görülür bir siyasal misyonerliğin yansımasıdır. (Ömer Aksoy)
1985
Kazanan: Out of Africa
Kazanması Gereken: The Color Purple
Robert Redford ve Meryl Streepin Afrikadaki aşk macerası fena bir seyirlik olmasa da Afrikaya uzanan bağlar açısından The Color Purpleın yanına bile yaklaşamaz. Spielbergün belki de çektiği en iyi film olan The Color Purple, acımasızca görmezden gelindi ve 11 adaylığının hiçbirini ödüle dönüştüremedi. 1985ten geriye ise Out of Africa değil, The Color Purple kaldı. Out of Africa ise Klaus Maria Brandauer olmasaydı cidden zor katlanılacak bir film olabilirdi. Haddinden fazla abartılan bu filmin altında kalan The Color Purple ise ABDde siyah, kadın, yoksul ve çirkin olmanın hikayesini anlatırken insanı iki kardeşin asla kopmayan bağları ile bol bol ağlatmayı başarıyor. (Tolga Karakayalı)
1994
Kazanan: Forrest Gump
Kazanması Gereken: Pulp Fiction veya The Shawshank Redemption
Aslında Oscarı hak etmemek çok iddialı olsa da en azından diğer adaylar karşısında zayıf kalan bir film Forrest Gump. Tamam film çok iyi, tam Oscarlık falan da karşısındaki adaylardan biri The Shawshank Redemption diğeri de Pulp Fiction Buyurun buradan yakın durumu Zor bir seçim ama Forrest Gump sanki üçü arasında en kötüsü (M. Çağlar Erözgen)
1998
Kazanan: Shakespeare In Love
Kazanması Gereken: The Thin Red Line
1999 yılı Oscar tarihinin en çok tartışılan ve bana en çok tartışılması gereken yılıydı.Basit bir biyografik/aşk filminden öteye geçemeyen film izlenilesi güzel bir film olsa da Oscar ödülü için fazlasıyla iddialıydı.Benim 1999 yılı favorim bir savaş filminin insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin en iyi şekilde özetleyen The Thin Red Linedır. (Faruk Aydın)
1999
Kazanan: American Beauty
Kazanması Gereken: The Insider
Akademinin suya sabuna dokunmaktan kaçışının bir başka göstergesi. Oscarı, Amerikan aile yapısını sorgulayan bir film kucaklarken, medyanın üzerinde oynanan oyunları, Amerikan hukuk sisteminin büyük şirketlerce manipülasyonunu vs. anlatan, gerçek bir hikayeden uyarlanan, Michael Mannin gerçek başyapıtı olan The Insiderın 7 adaylığının (tam anlamıyla elleri boş dönmüştür) göstermelik olduğundan bahsetmek gereksiz sanırım. DVDsinin 10 sene sonra çıkmış olması da bu nadide filmi ne kadar toprağın altına gömmek istediklerinin bi kanıtı olsa gerek (Çağrı Çakır)
2000
Kazanan: Gladiator
Kazanması Gereken: Traffic
Gladyatörün overrated filmlerden biri olduğunu söylemişimdir her zaman. Evet, kötü bir film değildi fakat Kaplan ve Ejderha ile birlikte Trafficin varlığı, Gladyötürü 3. sıraya düşürmeliydi benim gözümde. Hadi diyelim Kaplan ve Ejderha seçimi radikal olurdu peki ya Traffic? Her yönüyle nefis olan bir film neden göz ardı edildi? Çünkü Gladyatör gibi büyük çaplı bir yapım değildi ve konusu itibariyle herkese hitap etmiyordu. Tabi bir de Russell Crowe faktörü var. (Umut Çelik)
2001
Kazanan: A Beautiful Mind
Kazanması Gereken: Gosford Park
Aday olduğu her dalın en kötüsü olduğu halde bir sürü ödül alan A Beautiful Mind, hem anlattığı hayat hikayesine hem de sinemaya arkasını dönüyordu. Oysa Altmanın en son harika işi olan Gossford Park gerçekten bir başyapıt. Altmanın yine çok fazla karakteri temel alıp ördüğü hikaye bu sefer İngilizlerin sınıf çatışmalarına ve gizlenmeye çalışılan sırlarına ve günahlarına odaklanarak Altman gibi fazlasıyla Amerikalı yönetmenin İngilizlerin bu kadar içinden bir film çekebilmesi gerçekten takdire şayan. Ne yazık ki Akademi aynı fikirde değildi ve anlattığı hayat hikayesine ihanet eden bir film olarak A Beautiful Mindı tercih etti. (Tolga Karakayalı)
2002
Kazanan: Chicago
Kazanması Gereken: The Pianist
Her hangi bir film için Nasıl olur da Oscar alır? ibaresini kullanmaktan, kararlarını çoğu zaman yersiz bulduğum Akademi üyelerini eleştirmekten ziyade benim için özel olan ancak aldığı üç Oscarın yanına En İyi Film Oscarını ekleyemeyen The Pianistten bahsetmek gerekir. İnsanlık tarihinin kara lekelerinden biri olan; İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler soykırımından kurtulmaya çalışan bir piyanistin hikayesini tüm gerçekçiliği ile gözler önüne seren film aday olduğu sene en iyi film ödülünü Chicagoya kaptırmıştır. Her ne kadar seyrederek zamanında yaşanan acıların onda birini dahi anlayamayacak olsak da The Pianist benim gönlümde en iyi film seçilmek için herhangi bir heykelciğe ihtiyaç duymayan bir Roman Polanski başyapıtdır. (Utku Ögetürk)
2005
Kazanan: Crash
Kazanması Gereken: Brokeback Mountain
Bugüne kadar Oscar tarihnin en büyük haksızlığı hangi filme yapılmıştır diye sorulduğunda cevabım hep Brokeback Mountain olmuştur. O yılın kazananı Crash bence tamamen Akademinin ayrımcı tutumundan yararlanarak ödüle ulaşmıştı. Aslında Münich daha iyi bir film olsaydı ödülü yine Brokeback Mountain alamazdı.Çünkü Akademi hala bazı şeyleri aşabilmiş değil. (Faruk Aydın)
2009
Kazanan: The Hurt Locker
Kazanması Gereken: Avatar
Avatar bilim kurgu filmlerinin,3D teknolojisinin büyük bir dönemeç filmidir.İyi bir senaryosu olmamasına karşın muhteşem bir görsel şölendi.Ayrıca o yıl animasyon filmlerinin babası sayılabilecek Up ile henüz izleme fırsatını bulamadığım ancak çok beğenilen District 9 bu ödülün favorisiydi. Ödülü alan ise yine bir Amerikan milliyetçisi The Hurt Lockerdı. Argo ile karşılaştırıldığında daha başarılı bir film olmasına rağmen Avatar gibi bir film varken The Hurt Lockera şans tanıyamıyorum. (Faruk Aydın)
2010
Kazanan: The Kings Speech
Kazanması Gereken: The Social Network
Aaron Sorkinin hayranlık uyandıran kalemi, kusursuz kurgusu, genç oyuncuların verdiği şaşırtıcı derecede iyi performansları ve David Fincherın göz kamaştıran rejisi ile 2010 yılının hatta 2000′li yılların en iyi filmlerinden biri olan The Social Networkün, The Kings Speech gibi bir TV filmi karşısında kaybetmesi kabul edilemez bir durum. (Muhammed Ali Kavas)
2011
Kazanan: The Artist
Kazanması Gereken: Hugo
Evet, herkes The Artisti farklı olduğu için çok beğendi fakat The Help, Midnight in Paris ve Hugo varken 2012 yılında siyah beyaz ve içerisinde diyalog geçmeyen bir filme ödül vermek benim mantığımın dışında kalıyor. Yukarıda bahsi geçen 3 film de The Artistten güzeldi ve ödülü herhangi birisi kazansaydı asla sesim çıkmazdı. (Umut Çelik)
2012
Kazanan: Argo
Kazanması Gereken: Life of Pi, Lincoln, Amour, Django Unchained
En iyi film Oscarını hak etmeyen , bu sebeple en iyi olmayan filmler listem yok. Sadece benim için en iyi filmler listem var. Bu listeyi oluştururken Oscar alıp almamasına da bakmadım. Zira bir başkalarının zevklerine göre en iyi film seçilen filmler benim zevklerime göre en iyi film olamayabiliyor. Zevkler tartışılmaz tabii. Bu sebeple en iyi film Oscarını hak etmeyen filmler başlığında bir tartışma konusu olmamalı. Yani bir sinema sever olarak onların en beğendiği filmden bana ne? Misal; en son en iyi film Oscarını almış Ben Affleckin Argo filmi benim kafamdaki en iyi film Oscarına aday adayı bile olamaz. Buram buram propaganda kokan, klişelerle dolu bir film Argo. Bu klişelerin ne olduğunu açıklamama gerek yok. Akademi tarafından en iyi film seçilen Argonun başka hangi dallarda aday gösteril(me)diğini şöyle bir hatırlarlayacak olursak; en iyi yönetmen dalında adaylığı yok, en iyi kadın oyuncu dalında adaylığı yok, en iyi erkek oyuncu dalında adaylığı yok (Ben Afflecki izledikten sonra ne kadar isabetli bir karar diyeceksiniz), en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında adaylığı yok, en iyi sinematografi, en iyi kostüm, gibi dallarda da adaylığı yok Ama gel gelelim en iyi film dalında aday! Hangi sebeple bilinmez ama 2012nin en iyi filmi Argo oluyor. Oscar işte Ama yıllar sonra Life of Pi, Lincoln, Amour, Django gibi filmler hatırlanacaktır ve Akademi yine Argoları en iyi film seçecektir. Çok önemsemeye gerek yok. (Ahmet Mülayim)
1938
Kazanan: You Cant Take It With You
Kazanması Gereken: La Grande Illusion
Akademi , sinemanın en harika filmlerinden biri olan La Grande Illusionı nasıl oldu da aday yaptı bilemiyorum ama ödülü vermemeyi başardı. Stüdyoların kontrolü altındaki ödüllerin dağıtıldığı yıllarda zaten çok da farklı bir sonuç beklememeli elbette ama bugünden bakınca Renoirın filminin zamana meydan okuduğunu ve ama ödül kazanan filmin unutulmaya mahkum olduğunu görmemek imkansız. Renoirın filmi bugüne kadar yapılan tüm en iyi filmler listelerinde ilk sıraları zorlamayı bildi. (Tolga Karakayalı)
1944
Kazanan: Going My Way
Kazanması Gereken: Gaslight veya Double Indemnity
Akademi, daha karanlık öyküleri es geçip bir anda daha light bir konuya ne zaman yöneldi? Gong My Way belki o zamanlar için eğlenceli idi ama bugünden bakınca izleyip zevk alması imkansız. Oysa nefis bir kara film olan Double Indemnity veya klastrofobiyi harika kullanan Gaslight ışıl ışıl parlıyor. Bir de keşke o sene Akademi akıllı davranıp Laurayı aday etseymiş. Haydi Laura aday edilmedi ama nasıl oldu da diğer iki karanlık film ödül almadı? Akademinin işlerine akıl sır ermiyor ve de ermeyince insan sadece dizlerini dövüyor. (Tolga Karakayalı)
1952
Kazanan: The Greatest Show On Earth
Kazanması Gereken: High Noon
Westernleri bir anda daha başka konularda bir alegori haline sokan ve revizyonist westernlerin öncülerinden olan High Noon yerine bir müzikal Ellili yıllar boyunca Akademi, şu müzikal belasından kurtulamadı ne yazık ki. Üstelik ödül alan müzikaller hiç de öyle harika müzikaller değildi, harika müzikaller ödülsüz kalmıştı. High Noonla dönemin McCarthycilik faaliyetlerine de bir eleştiri getirilmesi belki de Akademi için biraz fazla siyasi kaçmıştı ve Akademi, daha güvenli bir tercihe yönelmişti; şatafatlı, renkli, eğlenceli bir film Ama High Noonun sinema tarihine geçtiğini söylemeye gerek bile yok herhalde. (Tolga Karakayalı)
1958
Kazanan: Gigi
Kazanması Gereken: Cat On the Hot Tin Roof veya The Defiant Ones
1958 yılının ödülleri zaten genelde pek iyi değil. Tennessee Williamstan harika bir uyarlama olan ve Paul Newman ve Elizabeth Taylorın parladıkları Cat On the Hot Thin Roof veya ırkçılık üzerine yapılmış en güzel filmlerden The Defiant Ones yerine yine bir müzikal olan Giginin ödül almasının günahını Akademi hiç ödeyemez. Bugün dahi izlendiğinde zevk verecek olan bu iki film yerine Gigi gibi bugüne kalamayan bir filmi tercih ederek Akademi, öngörü yoksunluğunu yeniden kanıtlamış oldu. Gigi, berbat bir film değil ama tarihe meydan okumayı başaracak bir film de değildi. (Tolga Karakayalı)
1967
Kazanan: In the Heat Of the Night
Kazanması Gereken: Bonnie and Clyde
Akademi tarihinde aslında o kadar kötü olmasa da ödül aldıklarında burun kıvrılan filmler var. Bunun sebebi o sene adaylar içinde gerçekten çok çok daha iyi bir filmin olması. Mesela My Fair Lady de güzel bir filmdir ama Dr. Strangeloveın yanında esamesi okunmaz. Aynı şekilde In the Heat of the Night da kötü bir film değildir ama Bonnie and Clyde gibi Scorsese, Mallick, Stonea ilham veren, Fransız Yeni Dalgasından bolca etkilenen ve The New Hollywood Cinema denen akımı başlatan bir film dururken bu tercih göze batar. Bonnie ve Clyde, her izleyeni etkileyen bir filmdir gerçekten de. In the Heat of the Nightın en büyük günahı böyle bir filmin karşısında yarışmış olması. (Tolga Karakayalı)
1971
Kazanan: The French Connection
Kazanması Gereken: A Clockwork Orange
Evet provokatifti, farklıydı, hazmı zordu ama kabul edelim ki A Clockwork Orange bir başyapıttır. Akademi, Kubrickin bu başyapıtını tercih etmeyen Akademi, erkekçe bir aksiyonu tercih ettiğini muhtemelen iki sene önce Midnight Cowboyu ödüllendirmiş olmanın şereflerini kurtaracağına inanıyordu. Bugünden bakınca nasıl ki Casablanca, All Quiet On the Western Front, All About Eve ve Midnight Cowboy için Akademiye teşekkür ediyorsam A Clockwork Orange içinse ağır bir küfür yollamadan edemiyorum. Ama anlaşılır bir tercih olduğunu da teslim ediyorum. O yıl A Clockwork Orange ödül kazanırsa diye korkan oyuncular o yıl en iyi film ödülünü sunmayı reddedince bu görev Jack Nicholsona kalmış. Bu, Jack Nicholsonın ilk en iyi film ödülü sunuşu olmuş (daha sonra defalarca daha sundu bu ödülü). (Tolga Karakayalı)
1976
Kazanan: Rocky
Kazanması Gereken: Taxi Driver
Rockynin asla kötü bir film olduğunu savunmuyorum, hak ettiğini de almıştır fakat Taxi Driver, Akademinin gözünden kaçabilecek kadar küçük bir film değildi. Belki de Oscar ile arasındaki tek etken de mevcut sisteme ve tiksinti duydurtan yozlaşmaya karşı büyük laflar etmesindendi. (Çağrı Çakır)
1979
Kazanan: Kramer vs. Kramer
Kazanması Gereken: Apocalypse Now
Akademinin zaman zaman Hollywoodun üretim stratejilerine çomak sokmadan toplumsal sinemadan uzaklaşıp kişisel hikayelere sığınmasını hesaplı bulduğum kararları çok olmuştur ama bunlardan bazıları gözle görülür bir siyasal misyonerliğin yansımasıdır. (Ömer Aksoy)
1985
Kazanan: Out of Africa
Kazanması Gereken: The Color Purple
Robert Redford ve Meryl Streepin Afrikadaki aşk macerası fena bir seyirlik olmasa da Afrikaya uzanan bağlar açısından The Color Purpleın yanına bile yaklaşamaz. Spielbergün belki de çektiği en iyi film olan The Color Purple, acımasızca görmezden gelindi ve 11 adaylığının hiçbirini ödüle dönüştüremedi. 1985ten geriye ise Out of Africa değil, The Color Purple kaldı. Out of Africa ise Klaus Maria Brandauer olmasaydı cidden zor katlanılacak bir film olabilirdi. Haddinden fazla abartılan bu filmin altında kalan The Color Purple ise ABDde siyah, kadın, yoksul ve çirkin olmanın hikayesini anlatırken insanı iki kardeşin asla kopmayan bağları ile bol bol ağlatmayı başarıyor. (Tolga Karakayalı)
1994
Kazanan: Forrest Gump
Kazanması Gereken: Pulp Fiction veya The Shawshank Redemption
Aslında Oscarı hak etmemek çok iddialı olsa da en azından diğer adaylar karşısında zayıf kalan bir film Forrest Gump. Tamam film çok iyi, tam Oscarlık falan da karşısındaki adaylardan biri The Shawshank Redemption diğeri de Pulp Fiction Buyurun buradan yakın durumu Zor bir seçim ama Forrest Gump sanki üçü arasında en kötüsü (M. Çağlar Erözgen)
1998
Kazanan: Shakespeare In Love
Kazanması Gereken: The Thin Red Line
1999 yılı Oscar tarihinin en çok tartışılan ve bana en çok tartışılması gereken yılıydı.Basit bir biyografik/aşk filminden öteye geçemeyen film izlenilesi güzel bir film olsa da Oscar ödülü için fazlasıyla iddialıydı.Benim 1999 yılı favorim bir savaş filminin insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin en iyi şekilde özetleyen The Thin Red Linedır. (Faruk Aydın)
1999
Kazanan: American Beauty
Kazanması Gereken: The Insider
Akademinin suya sabuna dokunmaktan kaçışının bir başka göstergesi. Oscarı, Amerikan aile yapısını sorgulayan bir film kucaklarken, medyanın üzerinde oynanan oyunları, Amerikan hukuk sisteminin büyük şirketlerce manipülasyonunu vs. anlatan, gerçek bir hikayeden uyarlanan, Michael Mannin gerçek başyapıtı olan The Insiderın 7 adaylığının (tam anlamıyla elleri boş dönmüştür) göstermelik olduğundan bahsetmek gereksiz sanırım. DVDsinin 10 sene sonra çıkmış olması da bu nadide filmi ne kadar toprağın altına gömmek istediklerinin bi kanıtı olsa gerek (Çağrı Çakır)
2000
Kazanan: Gladiator
Kazanması Gereken: Traffic
Gladyatörün overrated filmlerden biri olduğunu söylemişimdir her zaman. Evet, kötü bir film değildi fakat Kaplan ve Ejderha ile birlikte Trafficin varlığı, Gladyötürü 3. sıraya düşürmeliydi benim gözümde. Hadi diyelim Kaplan ve Ejderha seçimi radikal olurdu peki ya Traffic? Her yönüyle nefis olan bir film neden göz ardı edildi? Çünkü Gladyatör gibi büyük çaplı bir yapım değildi ve konusu itibariyle herkese hitap etmiyordu. Tabi bir de Russell Crowe faktörü var. (Umut Çelik)
2001
Kazanan: A Beautiful Mind
Kazanması Gereken: Gosford Park
Aday olduğu her dalın en kötüsü olduğu halde bir sürü ödül alan A Beautiful Mind, hem anlattığı hayat hikayesine hem de sinemaya arkasını dönüyordu. Oysa Altmanın en son harika işi olan Gossford Park gerçekten bir başyapıt. Altmanın yine çok fazla karakteri temel alıp ördüğü hikaye bu sefer İngilizlerin sınıf çatışmalarına ve gizlenmeye çalışılan sırlarına ve günahlarına odaklanarak Altman gibi fazlasıyla Amerikalı yönetmenin İngilizlerin bu kadar içinden bir film çekebilmesi gerçekten takdire şayan. Ne yazık ki Akademi aynı fikirde değildi ve anlattığı hayat hikayesine ihanet eden bir film olarak A Beautiful Mindı tercih etti. (Tolga Karakayalı)
2002
Kazanan: Chicago
Kazanması Gereken: The Pianist
Her hangi bir film için Nasıl olur da Oscar alır? ibaresini kullanmaktan, kararlarını çoğu zaman yersiz bulduğum Akademi üyelerini eleştirmekten ziyade benim için özel olan ancak aldığı üç Oscarın yanına En İyi Film Oscarını ekleyemeyen The Pianistten bahsetmek gerekir. İnsanlık tarihinin kara lekelerinden biri olan; İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler soykırımından kurtulmaya çalışan bir piyanistin hikayesini tüm gerçekçiliği ile gözler önüne seren film aday olduğu sene en iyi film ödülünü Chicagoya kaptırmıştır. Her ne kadar seyrederek zamanında yaşanan acıların onda birini dahi anlayamayacak olsak da The Pianist benim gönlümde en iyi film seçilmek için herhangi bir heykelciğe ihtiyaç duymayan bir Roman Polanski başyapıtdır. (Utku Ögetürk)
2005
Kazanan: Crash
Kazanması Gereken: Brokeback Mountain
Bugüne kadar Oscar tarihnin en büyük haksızlığı hangi filme yapılmıştır diye sorulduğunda cevabım hep Brokeback Mountain olmuştur. O yılın kazananı Crash bence tamamen Akademinin ayrımcı tutumundan yararlanarak ödüle ulaşmıştı. Aslında Münich daha iyi bir film olsaydı ödülü yine Brokeback Mountain alamazdı.Çünkü Akademi hala bazı şeyleri aşabilmiş değil. (Faruk Aydın)
2009
Kazanan: The Hurt Locker
Kazanması Gereken: Avatar
Avatar bilim kurgu filmlerinin,3D teknolojisinin büyük bir dönemeç filmidir.İyi bir senaryosu olmamasına karşın muhteşem bir görsel şölendi.Ayrıca o yıl animasyon filmlerinin babası sayılabilecek Up ile henüz izleme fırsatını bulamadığım ancak çok beğenilen District 9 bu ödülün favorisiydi. Ödülü alan ise yine bir Amerikan milliyetçisi The Hurt Lockerdı. Argo ile karşılaştırıldığında daha başarılı bir film olmasına rağmen Avatar gibi bir film varken The Hurt Lockera şans tanıyamıyorum. (Faruk Aydın)
2010
Kazanan: The Kings Speech
Kazanması Gereken: The Social Network
Aaron Sorkinin hayranlık uyandıran kalemi, kusursuz kurgusu, genç oyuncuların verdiği şaşırtıcı derecede iyi performansları ve David Fincherın göz kamaştıran rejisi ile 2010 yılının hatta 2000′li yılların en iyi filmlerinden biri olan The Social Networkün, The Kings Speech gibi bir TV filmi karşısında kaybetmesi kabul edilemez bir durum. (Muhammed Ali Kavas)
2011
Kazanan: The Artist
Kazanması Gereken: Hugo
Evet, herkes The Artisti farklı olduğu için çok beğendi fakat The Help, Midnight in Paris ve Hugo varken 2012 yılında siyah beyaz ve içerisinde diyalog geçmeyen bir filme ödül vermek benim mantığımın dışında kalıyor. Yukarıda bahsi geçen 3 film de The Artistten güzeldi ve ödülü herhangi birisi kazansaydı asla sesim çıkmazdı. (Umut Çelik)
2012
Kazanan: Argo
Kazanması Gereken: Life of Pi, Lincoln, Amour, Django Unchained
En iyi film Oscarını hak etmeyen , bu sebeple en iyi olmayan filmler listem yok. Sadece benim için en iyi filmler listem var. Bu listeyi oluştururken Oscar alıp almamasına da bakmadım. Zira bir başkalarının zevklerine göre en iyi film seçilen filmler benim zevklerime göre en iyi film olamayabiliyor. Zevkler tartışılmaz tabii. Bu sebeple en iyi film Oscarını hak etmeyen filmler başlığında bir tartışma konusu olmamalı. Yani bir sinema sever olarak onların en beğendiği filmden bana ne? Misal; en son en iyi film Oscarını almış Ben Affleckin Argo filmi benim kafamdaki en iyi film Oscarına aday adayı bile olamaz. Buram buram propaganda kokan, klişelerle dolu bir film Argo. Bu klişelerin ne olduğunu açıklamama gerek yok. Akademi tarafından en iyi film seçilen Argonun başka hangi dallarda aday gösteril(me)diğini şöyle bir hatırlarlayacak olursak; en iyi yönetmen dalında adaylığı yok, en iyi kadın oyuncu dalında adaylığı yok, en iyi erkek oyuncu dalında adaylığı yok (Ben Afflecki izledikten sonra ne kadar isabetli bir karar diyeceksiniz), en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında adaylığı yok, en iyi sinematografi, en iyi kostüm, gibi dallarda da adaylığı yok Ama gel gelelim en iyi film dalında aday! Hangi sebeple bilinmez ama 2012nin en iyi filmi Argo oluyor. Oscar işte Ama yıllar sonra Life of Pi, Lincoln, Amour, Django gibi filmler hatırlanacaktır ve Akademi yine Argoları en iyi film seçecektir. Çok önemsemeye gerek yok. (Ahmet Mülayim)